"Başmabeyinci Fahri Bey idi, Valide Sultan Pertevniyal ile ağladılar ve yandılar, Sultan Aziz intihar etmişti, Feriye Sarayı'ndadır. Ben Feriye Sarayı'nda okudum, müdürümüzün geniş, güzel odasını, Boğaz'a bitişiktir, Aziz'in intihar ettiği yer olarak bilirdik, 1876 yılındadır. Beş yıl sonra, birdenbire Abdülhamit'in aklına geldi, evinin içinde, Yıldız'da, bir çadır mahkemesi kurdu, Mithat'ın Cumhuriyeti getirmesinden kuşkulanıyordu. Heyetin arkasında Ahmet Cevdet Paşa duruyordu, Türk ilericiliğinin can düşmanlarındandır, büyük reformatör Mithat Paşa'yı idama mahkum ettiler. Fahri bütün işkencelere karşın "intihar'dır" diyordu, on yıl aldı, ama Taif'te otuz yıl tuttular. Fahri'ye hürriyetini "İkinci Meşrutiyet" verdi, devrim'dir ve bayram'dır. Ve şimdi o günlere dönüyorum, Silivri'de yazıyorum, cezai yargılama tarihimizin köklerine bakıyorum.
Aydın mı, "pratisyen" isterim, doktor mu, pratisyeni severim; işbölümüne, felsefe planında, düşmanlık duyarım, bilim adamı pratisyen olmalıdır. Leonardo da Vinci, büyük pratisyen bilim adamıdır, merakını ve hayallerini hep kıskaırım. Hep pratisyen olmaya çalışıyorum. Bulgar tarihine de merakım var, orada Mithat'ı Bulgarlar'ın büyük reformatörleri arasında yazarlar. Tuna'da Vali idi, hep yenilikler ve düzenlemeler peşinde koşmuştur. Irak tarihini de okumuşluğum var; Paşa, Irakiler'in de büyük islahatçısıdır, Bağdat'ta da Vali olmuş, "eli değmiş" ıslahatlar yapmıştı. Burada mı, sadece Ziraat Bankası değil, bizde de reformları çoktur ve bu nedenle olmalı, biz, bu pek fütursuz, pek şakacı, pek devrimci güzel paşamızı boğduk. Ne acı, son mektubunda, bugünlerde beni boğanlar, diyordu ve dediği üzere ossaat boğdular. Hiç durmazdı ve hep başarılı oldu, Sultan Aziz'i, tariimizdeki ilk öğrenci eylemlerinden sonra halletmişti. Mithat'a hep yanıyorum. Bunları Silivri'den yazıyorum ve yandığım yerde Silivri'yi okuyorum. Artık tarihimizdedir ve bir yeni tarihe gebedir. Buradayız.
Reis iddianameyi okuttuktan sonra, "nasıl buldun" demiş, oğlu Ali Haydar Mithat'tan öğreniyoruz ve başka kaynaklarda da var, "iki mahalini doğru ve sahih buldum", bu, Paşa'nın cevabı idi, iki noktasını doğru ve düzgün bulmuştu. Birisi, iddianamenin başındaki besmele ve diğeri sonundaki tarihi'dir. "Kusur yerleri" ise, geri kalan yerler, "yalan ve yanlış ve tutarsızdır". Cevabın tamamı budur. Ve ne içi yanmış Valide Sultan'ı ve ne muayene eden doktorları dinliyorlar ve "Yıldız Mahkemesi" kitabının müellifi Ordinaryus Uzunçarşılı, Feriye'ye derhal gelen Hüseyin Avni Paşa'nın "umum etibbayı ve sefaret tabiplerini ısmarladık" sözünü de kaydediyor. Derhal elçilik doktorlarını çağırmışlardı, "intihar" dediler, amma Yıldız'da bakmadılar. Paşa bu hali müşahede eyleyince, ürkmedi, sadece "Acaip!" dedi ve "siz bizi idam cezası ile hüküm etmişsiniz" kelamını etti. Pratik idi, "öyle ise, mahkeme namile bu mahale bu halkı toplamaya hacet ne idi ?" sualini yöneltti; hacet yoktu, "daha ehven" olurdu, Paşa doğru söylüyordu. Ben de Silivri'den baktığım için doğru görüyorum. Bugünden bakıyorum ve dünü daha iyi görüyorum ve buna Marx'ın öğretisi diyoruz.....
AYDINLIK, 25,05,2011