Almanya ve Türkiye, geçmişte ve günümüzde birbirine bağlı olan iki ülkedir. Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra her iki mağlup ülke, galip ülkelerin kendilerinin de kışkırtıcısı oldukları bir savaşın günah keçisi olarak kurban edildiler. Anglosakson güçler, sizin ülkenizi de bizim ülkemiz gibi parçaladılar.
Kemal Atatürk, sizin babalarınızı ve büyük babalarınızı kurtarabilmişken, bizim babalarımızın ve büyük babalarımızın hepsi olmasa bile birçoğu Adolf Hitler'in liderliğindeki Nazi çılgınlığı nedeniyle hayatlarını kaybetti. 1945 yılından sonra tarihte yeni bir sayfa açıldı: Her ne kadar politikacılar, oyunlarını kendileri ve çokça da Atlantik ötesindeki kuzenlerinin çıkarları için oynasalar da, emekçilerin çalışkanlığı istikrar ve refah yarattı.
Günümüzde halklarımızın düşmanları aynıdır: Sovyetler Birliği'nin dağılmasından sonra deli gibi ardı ardına savaşlar çıkartan Amerikan emperyalizmi; onun zincire vurulmuş terörist köpekleri Siyonizm ve Vahabilik; ve finans kapital temelinde Avrupa Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği'ne dönüşen Avrupa Birliği.
Avrupa Birliği, Wall Street ve City of London tarafından yaratılan Frankenstein'a benzeyen bir canavardır. Bu canavar Kıbrıs gibi küçük ülkeleri boğup ezerken, Almanya gibi büyük ülkelerin içini boşaltıp kurutmaktadır. Eğer Türkiye bu zombi birliğin kontrolü altına girerse ya da ona bağlanırsa vay onun haline! Son 10 yılda gelişen ekonominiz bizim ekonomimiz gibi solabilir. Ayrıca siz Türkler, biz Almanlar, neden artık NATO'yu terk etmiyoruz? Yankee işgalcilerinin ülkelerimizi ölüm makineleri için üs ve füze rampası olarak kullanmasına daha ne kadar sabredeceğiz? Onları kapı dışarı edelim, hem de yarını beklemeden hemen bugün!
Uluslararası finans kapital egemen ulusal devletleri ortadan kaldırmak istiyor. Türkler ve Almanlar birbirlerine karşı kışkırtılıyor. Avrupa Birliği'nin Alman temsilcileri Türkiye'ye gidip, ayrılıkçılığı ve geleneklerinizden kopmanızı körüklüyorlar. Aynı şekilde Almanya'da yaşayan Türk göçmenler Başbakan Erdoğan tarafından bizim devletimize karşı beşinci kol oluşturmak üzere kullanılıyor.
İstikrarsızlaştırmaya ve kaosa karşı Caracas'tan Şam'a, Moskova'dan Pekin'e, Berlin'den Ankara'ya uzanan dayanışma ve gelenek karşı durmaktadır: Egemenliğimizi, cumhuriyetimizi ve her ülkenin kendi kültürünü savunalım! Ailenin, ulusun ve dinin, ruhtan ve güçten yoksun halklar lapası içinde çözülmesine izin vermeyelim!
Dizginlerinden boşalmış küreselleşmeye karşı mücadelede siyasi düşünce yeni baştan ele alınmalıdır. Artık sol ve sağ, doğu ile batı ya da sosyalistler ile kapitalistler karşı karşıya değildirler. Mücadele yurtseverlerden ve emperyalistlerden oluşan iki cephe arasındadır.
Yurtsever, demokrasiyi akla uygun tek bir alanda, ulusal devlet sınırları içinde savunur. Emperyalist, evrensel insan haklarını ağzında geveler durur, ama herkes gösterilen bu kuşa bakarken Amerikan ordusunun katil insansız uçakları hedeflerine uçar.
Bütün ülkelerin işçileri ve tehdit altındaki uluslar, birleşiniz! Geçerliliği kanıtlanmış bu sloganın güncelleştirilmiş halinin yaşadığımız zamana çok uygun düştüğüne inanıyorum. Devrimci geçmişe sahip iki eski medeniyetin, Almanların ve Türklerin bu formülasyona sahip çıkması ve onu geliştirmesi birçok şeyin gerçekleşmesi açısından önem taşımaktadır.
Jürgen Elsässer
COMPACT Dergisi
Genel Yayın Yönetmeni
ULUSAL DEVLETİN YIKIMI ve SOL TAVIR
Kaynak Yayınları
1.Basım:Haziran 2013