28 Şubat 2014 Cuma

DOĞU PERİNÇEK/ Çırpınmaktan vazgeçmenin zamanıdır



Tayyip Erdoğan yönetimi, Fethullah Gladyosuna karşı son bir hamle yaparak 24 Şubat 2014 Pazartesi günü, Pensilvanya merkezli Büyük Kulağı toplumun önüne getirdi. Hesaplaşmanın artık kanlı bıçaklı son perdesi açıldı.
 
F Örgütü, anında cevap verdi. Ancak bu cevabın Sistemin Merkezinden geldiği üç beş saat içinde ortaya döküldü. İşaret alınmıştı. CHP, MHP ve PKK/BDP hemen Atlantik Cephesinde buluştular.
 
Kuşkusuz bu kavga, millet ile ABD kuvvetleri arasındaki cepheleşmenin sonucudur ve o bağlamda anlaşılabiliyor. Son iki yılda yükselen halk hareketi, sistemin güçlerini bölmekte ve dağıtmaktadır.
 
Tayyip Erdoğan Karanlıklar Tarihindeki yerini aldı
 
Aydınlık’ın 26 Şubat 2014 günlü büyük başlığı durumu özetliyor: “Artık Türkiye’yi yönetemezler.”
 
Türkiye’nin geleceğinde bundan böyle Tayyip Erdoğan, Abdullah Gül ve Fethullah Gülen yoktur.
 
Tayyip Erdoğan’ı, 2013 Haziran Ayaklanması deliğe süpürmüştü.
 
Washington yönetimi de gitgellerden sonra, Türkiye’yi Tayyip Erdoğan eliyle denetim altında tutamayacağını anlamış olmalı. Tayyip Bey, artık BOP Eşbaşkanlığı da yapamaz. BOP ile birlikte Eşbaşkanın esamesi de bundan sonra Karanlıklar Tarihinde okunacaktır.
 
CHP ve MHP yönetimleri AKP Hükümetini aynı anda gayri meşru ilan ettiler
 
Haziran Ayaklanmasının “Hükümet İstifa” talebinden hoşnut olmayan CHP ve MHP dahi, ABD’den işareti alınca AKP iktidarını “gayri meşru” ilan ettiler.
 
İşçi Partisi, 2002 Kasım seçimlerinin bir Atlantik darbesiyle yapıldığını daha o zaman vurgulamıştı. AKP hükümetinin yasadışı olduğunu saptamış ve halka ilan etmiştik.
 
Yasadışılığı belirleyen hırsızlık gibi adli suçlar değil, iktidarın kaynağı ve anayasal zemindeki uygulamalarıdır.
 
Abdullah Gül’ün 2 Nisan 2003 günü Ankara’da ABD Dışişleri Bakanı Colin Powell ile yaptığı “2 sayfa 9 maddelik gizli anlaşma”, yasadışı iktidarın yasadışı icraatı idi. Arkasından 2004 yılı 15 Şubat akşamı Tayyip Erdoğan’ın BOP Eşbaşkanlığı itirafları başladı. Hükümetin yasadışılığı ABD sistemi içinde kurumlaşmıştı.
 
CHP ve MHP, Tayyip Erdoğan-Abdullah Gül yönetiminin Okyanus ötesinden atandığı konusunda bir tavır almadılar; dahası hükümetin yasadışılığının gündeme gelmesinden rahatsız oldular. Çünkü onlar da sistemin içindeler.
 
Ancak şimdi Atlantik sistemi, Tayyip Erdoğan’dan vazgeçmektedir. Tayyip Erdoğan, artık yalnız Türk milleti açısından değil, Atlantik sistemi açısından da yasadışı konuma düşmüştür. Tayyip Erdoğan bundan sonra ne Çankaya’ya çıkabilir, ne de başbakan olarak kalabilir. Onun bundan sonraki makamı, Yüce Divan sandalyesidir.
Sistem, Tayyip Erdoğan’a ilişkin hükmünü CHP ve MHP aracılığıyla aynı gün aynı saatlerde ilan etmiş bulunmaktadır.
 
PKK/BDP 24 saatte kamp değiştirdi
 
Sistemin kararı, 24 saat içinde PKK/BDP’nin tavrına da yansıdı. 25 Şubat 2014 Salı gününe kadar AKP’nin fedaisi konumunda olan PKK/BDP, birdenbire kamp değiştirdi ve Fethullah Gülen eşgüdümündeki cepheye katıldı. Düğmesine basıldı demek daha gerçekçi. PKK gibi taşeronluğu karakter olarak benimsemiş örgütlerde bu hallere rastlanabiliyor. Böylece CHP ve MHP’ye bir kardeş daha geldi. Atlantik Üçüzleri idiler, aynı zamanda Cemaatin Üçüzü oldular.
 
BDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş’ın 25 Şubat 2014 günü yaptığı açıklamaya, acaba MİT Müsteşarı Hakan Fidan ne diyecektir, Abdullah Öcalan’dan öğreneceğiz.
 
AKP’deki bölünme kopuşa dönüşür
 
Tayyip Erdoğan’ın ipinin çekilmesinin AKP içindeki yansımalarını kuşkusuz herkes şimdiden kestirebilir. Abdullah Gül’ün ortaklığa ihaneti artık kamuoyu önünde cepheleşmeye dönüşecektir. Son günlerde “ikisi anlaştılar” türünden tahliller yapılıyordu. Bu değerlendirmelerin geçersizliğine tanık olacağız. Artık AKP’yi bir arada tutacak bir eksen bulunmadığı gibi, dış bir etken de kalmamıştır. Parçalanma ve kaçış yakın gündemdedir.
 
Derinleşen kriz ve iktidar sorunu
 
Gladyo-Mafya-Tarikat rejimi, ekonomisi, toplumu ve devletiyle topyekûn bir kriz içine girmiştir.
 
1980 sonrasında yaşadığımız Cumhuriyetin yıkım sürecinin sonuna gelmiş bulunuyoruz. Atlantik rejiminin iktidarı ve yandaş muhalefeti toptan kriz içindedir. Artık Türkiye, Atatürk Devrimini tasfiye eden karşıdevrimi sorgulayacaktır ve karşıdevrimle hesaplaşacaktır.
 
İktidar sorunu gündemin merkezine oturmuştur. Tayyip Erdoğan hükümeti, sistem tarafından yasadışı ilan edilmiştir. Ancak şu anda bir iktidar seçeneği gözükmüyor.
 
Gül-Gülen-Kılıçdaroğlu ortaklığı gündeme getirildi, fakat tutmadı. Çünkü CHP’nin bu seçeneğe bütün olarak teslim alınması olanaklı değildi. CHP tabanı, Fethullah Cemaati ile aynı hükümet formülünde bir araya getirilemezdi. Getirilemedi.
 
Darbeleri hazırlayan uygulamalar
 
Bu koşullarda köşe yazılarında da rastlıyoruz, darbe söylentileri var.
 
Bu yıl kapıya dayanmış olan 225 milyar dolar dış borç koşullarına bir de Güneydoğu’da “özerklik” tezgâhı eklenirse, “Askerî yönetim kaçınılmaz olur” diyenler var, fısıltılar buralara kadar geliyor.
 
Her zorbalık rejimi, adım adım bir dizi zorbalık önlemiyle gelir. Tayyip Erdoğan hükümetinin biber gazlı, plastik mermili “asayiş” uygulamalarını tamamlayan MİT Yasası ve internet düzenlemeleri, aslında yeni bir rejim denemesinin adımlarıdır ve önü kesilmezse devamını Amerikancı bir darbe getirir. O açıdan Özgürlük Hareketi tarihsel bir görev olarak önümüzdedir.
 
12 Mart ve 12 Eylül darbeleri de böyle adım adım hazırlanmıştır. Ve en önemlisi, hükümetlerin çok yıprandığı koşullarda alkışlarla karşılanmıştır. O açıdan bugünün öncelikli meselesi artık, yıkılanları yıkmak değil, önümüzdeki iktidar seçeneğini yaratmaktır. Yıktığımızın yerine neyi koyacağımızı bilmeli ve hazırlamalıyız.
 
Çözümsüzlük sistemin kendisinde
 
ABD’nin önündeki soru yakıcıdır: Türkiye’deki denetimini kiminle ve nasıl sürdürecek?
 
Daha anlamlı soru ise şudur: ABD, Türkiye üzerindeki denetimini sürdürebilecek mi?
 
Atlantik sisteminin Türkiye’de iktidar seçeneği üretemediği bir tarihsel döneme girmiş bulunuyoruz. ABD’nin Suriye, Irak ve İran’daki yenilgisi, Türkiye’deki yenilgisini gündeme getirmektedir.
 
Çözümsüzlük, sistemin kendisindedir. Turgut Özal ekonomisi çıkmaza girmiştir.
 
Borç batağındaki ekonominin, mafyalaşan siyasetin, tarikat ağındaki toplumun, dağılan devletin seçeneği, millî devrimdir. O nedenle sistemin kısa süreli çareleri ne olursa olsun, süregelen çaresizlik asıl gündemleridir.
 
Bugün yıkılmakta olan yalnız Tayyip Erdoğan-Abdullah Gül-Fethullah Gülen iktidarı değil, Gladyo-Mafya-Tarikat rejiminin kendisidir.
 
O enerji Büyük Çözüm için gerekli
Sistem içi çözümlerin peşinde koşanlar, çok yakında çırpındıklarını anlayacaklardır.
Biz İşçi Partisi olarak çırpınmıyoruz. Arslanlı Yol’da ayağa kalkan öncü kitlelerin başındayız ve büyük çözüm için kuvvet topluyoruz.
 
Buradan bir kez daha çırpınanlara sesleniyoruz: Enerjinizi çıkmaz yollarda tüketmeyin, çünkü o enerji Atatürk’ün Büyük Çözümü için gereklidir.
 
Bugün çırpınmaktan vazgeçmenin somut ifadesi, İşçi Partisi’nde görev almaktır.
 
AYDINLIK; 28,02,2014