Nuhun gemisindeki hayvanlar nereden çıktı
Rennan Pekünlü
10 Aralık 2014 / AYDINLIK
Yazgıcılığa ve
kötümserliğe yer yok! Evren sürekli evrim geçirmekte; öz örgütlenme gösteren
özdek basit biçimlerden daha karmaşık biçimlere doğru ilerlemekte; yaşam
güzelleşmekte; insan, özgür istencinin dürtüsüyle özgürlüğünün sınırlarını daha
da genişletmektedir.
Lamarck, kazanılmış özelliklerin (acquired
characteristics) kalıtsal olduğuna ilişkin bir görüş geliştirdi: “Yeryüzü,
coğrafi ve iklim bölgeleri değiştikçe bitki ve hayvanlar üzerine yeni baskılar
uygulanmaktadır. Uzun erimde yaşam değişime uğrar. Bu değişim ve dönüşümler,
canlıya yeni koşullara uymada yardıma hazır olan organların çabalarının
ürünleridir. Zaman geçtikçe birbiriyle ırksal ilişki içinde
bulunan türler birbirinden giderek ıraksar ve kazanılmış olan özellikler
kalıtım yoluyla yeni nesillere geçer. Fizyolojik gereksinimler yeni organların
oluşumunu veya eskilerin değişimini dayatır. Diğer yandan organların
kullanılmaması onların yitirilmesine neden olur”.
Lamarck, geç 18. yüzyıl deistlerindendi. Ona göre evrim,
yaradılışın mükemmelleştirilmesi amacını yerine getiren bir süreçti. Eski
dönemin baskın öğretisi olan Varlıklar Zincirini “yürüyen merdivene”
dönüştürdü: basit yaşam biçimleri sürekli ve kendiliğinden yaşama yükseliyor,
kendi iç yetkinleşme dürtüsüyle giderek karmaşık yapılar kazanıyor ve böylece
üst basamaklara doğru çıkıyordu.
İngiltere’nin Fransız devrimine olan tepkisi, Erasmus
Darwin’in düşüncelerinin yaygınlaşmasını engelledi; köktendinciliği
canlandırdı, Lamarck’ın ateist olarak “damgalanmasına” neden oldu. Düşünce
tarihinde birçok kez olduğu gibi bir düşünce toplumsal olayların birkez daha
kurbanı oluyor ve düşüncenin canlanması da erteleniyordu.
NUH’UN GEMİSİNDEKİ HAYVANLAR NEREDEN ÇIKTI
Nuh’un gemisini “bilinen” hayvanlarla doldurmuş, insana
ilişkin öyküyü İncil’den almış olan Ortaçağ’ın her yönüyle kaskatı toplumu, bir
süre sonra hiç beklenmedik sorulara teolojik açıdan yanıt vermek zorunda kaldı!
1635 yılında basılmış olan Religio Medici adlı kitabında Sir Thomas Brown
“Algıladığımız zaman, insanlıktan yalnızca beş gün daha yaşlı olduğundan
bizimle aynı horoskoba sahiptir” diyor! Brown, yeryüzünde yaşanan zamanı,
kilisenin sahneye koyduğu ve tinsel iletiler vermeye çalışan tek perdelik kısa
bir oyunun süresi olarak sunuyor. Horoskobumuzda çürüme, bozulma ve felaket bir
son - “mahşer” - çıktı!
Yer’in İsa’nın doğumundan 4004 yıl önce oluştuğunu
savunan Armagh Başpiskoposu James Ussher, “Tinsel iletilerin verildiği oyunun
perdesinin İsa’dan 4004 yıl sonra ineceğini” duyuruyordu.
Avrupalı denizaşırı gezginler Avrupa kıtasına, Nuh’un
gemisinde bulunmayan hayvanlarla ve de İncil’de sözü edilen “at”ın Amerika
kıtasında bulunmadığı bilgisiyle döndüğünde, Sir Thomas Brown, “Nasıl olur? Tüm
canlılar dünyaya Ararat dağına oturan Nuh’un gemisinden inerek yayılmadılar mı?
İncil’de sözü edilmeyen bu hayvanlar nereden çıktı?” diyerek şoka giriyor!
ÇOCUKLAR
Richard Dawkins The God Delusion adlı kitabının In
Defence of Children başlıklı bölümünde psikolog Nicholas Humphrey’in 1997
yılında Oxford’da Af konusunda yaptığı bir konuşmadan alıntı yapıyor: “Konuşma
özgürlüğü, kimsenin engellememesi gereken çok değerli bir özgürlüktür” dedikten
sonra, bir tek durum için bu özgürlüğün kısıtlanmasını savunuyor. O durum da
çocukların ahlak ve dinsel eğitimi konusu! Humphrey’e göre, “...çocukların
usunun, diğer kişilerin, bu kişiler kim olursa olsun, kötü fikirleriyle dumura
uğratılmaması konusunda insan hakları var. Ailelerin de ellerinde, çocuklarını
belli yollardan zehirlemelerine izin verecek Tanrı tarafından verilmiş bir
lisansları yok!....Kısacası, çocuklar, uslarını saçma sapan fikirlerle dumura
uğratılmama konusunda insan haklarına sahip; ve toplumsal bireyler olarak
bizlerin de çocukların bu haklarını koruma görevimiz var. Ailelerin
çocuklarına, örneğin, İncil’i yorumlamadan, orada yazılanlara olduğu gibi
inanmayı öğretmelerine veya gezegenlerin onların yaşamını belirlediği görüş-
lerini dayatmalarına izin vermemeliyiz”.
Evet, çocuklarımız toplumun malı, onlara haksızlık
edemeyiz, kötü düşüncelerimizle, özellikle dinsel, bilimsel, politik dogmalarla
onları zehirleyemeyiz!