Türkiye’nin yaklaşmakta olan 24 Haziran başkanlık ve parlamento seçimlerinin,
ülkenin ekonomi politikasının çok ötesine geçtiği tartışılmaz. Avantaj
Erdoğan’dan yana olmakla birlikte, parlamento çoğunluğunu da elde etmesi
gerekiyor.
Türkiye’nin yeni anayasası, yürütme yetkisine sahip bir başkanlığı
öngörüyor, ancak parlamento hala yasama yetkisine sahip. İki kurum da birbirine
etle tırnak gibi bağlı; bu nedenle, farklı yönlere çekilmeleri halinde bir
uyumsuzluk durumu ortaya çıkacaktır. Egemenliği elde edecek Erdoğan, gerçek bir
sultan olabilir. Türkiye, şimdiye kadar denenmemiş zeminlere kayıyor ve tüm
bunlar, 24 Haziranseçimlerinin sonucunu çok önemli kılıyor.
Erdoğan’ın zaferi ABD ve Avrupa’yı sıkıntıya sokacak, İsrail’i sarsacak ve
ABD’nin Ortadoğu’daki müttefikleri hayal kırıklığına uğratacaktır. Daha mutlu
zamanlarda, bölgesel başkentler, Türkiye’nin kontrolünü Washington’a bırakmayı
adet edinmişlerdi. Ancak, Washington’ın bugün baskı gücü yok; Paşalar bile
işbirliği yapmaz. Onların son valsleri, birçok Türk’ün, Erdoğan’ı devirmek
amacıyla CIA’nın teşvik ettiği bir komplo
olduğunu düşündüğü başarısız 2016 Temmuz darbe girişimiydi. Bu girişim, ordunun
itibarında bir düşmeye ve sivil egemenliğin güçlenmesine neden oldu. Ancak,
başka yollarla da darbe yapılabilirdi; örneğin, seçimlerin arifesinde görevdeki
lideri zayıf bir ışığa maruz bırakmak amacıyla
Türk ekonomisinde kargaşaya neden olmak gibi. Bu tür girişimler
muhtemelen sürdürülüyor. S&P, Moody’s and Fitch, geçtiğimiz aylarda
Türkiye’nin kredi notunu düşürdüler. Bu durum, alışıldık bir hikaye. Kuşkusuz, Türkiye'nin kısa vadeli paraya ve doğrudan yabancı
yatırımlara ihtiyacı var ve ekonomisi ticaret, yatırım ve teknoloji açısından
AB'ye bağımlı.
Bu arada,
batılı analistler Türk siyasetinde bir huzur bozucu ve örnek teşkil eden bir
asi olan, hitabet yeteneği Erdoğan’la eşleştirilebilen muhalefet adayı Muharrem
İnce’nin görüşlerinin reklamını yapıyorlar. Türkiye’de enflasyon % 12.5,
işsizlik oranı % 10’un üzerinde ve lira, bu yıl dolar karşısında % 25 değer
kaybetti. Bu nedenle, İnce’nin hangi duygularla konuşmalarını keskin zeka ürünü
esprilerle süsleyebildiği açık olmaktan uzak. Yakın zamanda yaptığı bir
konuşmada, “un var, yağ var, şeker var fakat ‘helva’ yapamıyoruz, çünkü şef unu
çalıyor” dedi. Seyirciler arasında bir
uğultu yayılıyor, ancak İnce “hırsız”ın
kim olabileceğini söylemiyor bile.
Yine de, hiç
kimse İnce’nin 24 Haziran’daki ilk turdaki çok köşeli mücadelede % 51 oy
alacağını beklemiyor. Asıl soru, iki hafta sonra yapılacak ikinci tur seçimde
zorlayıp zorlamayacağı. Batılı analistler, ikinci turda ‘Erdoğan’ karşısında
parçalanmış muhalefetin arkasında toplandığı ‘İnce’ olasılığına bel bağlamış
durumdalar.
Destek çok
yüksek, çünkü Erdoğan iktidarda kalırsa Türkiye’nin Batı’yla olan ilişkileri
sorunlu olmaya devam edecek ve daha da kötüleşebilecek. Türkiye’nin ABD ile
olan bağlantısı da inişli çıkışlı durumda ve bir öngörülemezlik durumu hakim. 4
Haziran’da Washington’daki dışişleri bakanları düzeyindeki toplantıyı takiben, Ankara’nın
ısrarla talep ettiği “Kürt militanların Suriye’nın kuzeydoğusu’ndaki Menbiç
kasabasından Fırat’ın doğusuna çekilmesi” ile ilgili olarak üzerinde anlaşmaya
varılan yol haritasını kutlamak için birkaç gün dahi bile vermedi. ABD
dışişleri bakanlığı, Türk Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu Washington’u terk
etti demeğe kalmadan adeta ayaklarının altından kırmızı halıyı çekti.
Dışişleri
Bakanlığı Sözcüsü, 5 Haziran’da sert bir şekilde şunları söyledi: “Bakan (Mike Pompeo), Türkiye Dışişleri
Bakanı ile birlikte genel bir yol haritasını onayladı. Bunun koşullara
dayandığını açıkça belirtmek istiyorum. Bu, zeminde zamanla koşullar
değiştiğinde durum da değişebilir anlamına geliyor.” Bu kötü muamele, şu üç durumu ifade
ediyor:
Bir, Washington Ankara’yı, tavrını
öğrenmek için elinin altında tutacak ve ipteki bir kuklaya benzer şekilde çıkarları
doğrultusunda yönlendirmeyi umuyor.
İki, ABD Kuzey Suriye zemininde yeni
bir durum oluşturmaya niyetleniyor ve tüm seçenekleri açık tutacak. Kürtlerle
ittifak, sadece bölgedeki Amerikan varlığı için önemli olmayıp, aynı zamanda
orta vadeli bir perspektife göre de Erdoğan’ı kontrol altında tutmak için
vazgeçilmezdir.
Üç, Washington yaklaşan
seçimlerin sonuçlarını görene kadar işleri askıya almayı tercih ediyor ve
İnce’nin beklenmedik bir zafer kazanabileceği umudunu taşıyor gibi görünüyor.
ABD, Erdoğan’ın yeniden seçilmesi halinde güçlü bir sultan haline gelmesi kesin
gibi olduğundan, onu zaptetmek için zorlayıcı yöntemlerin gerekli
olabileceğinden endişe ediyor. Ambargo ve yaptırımları da içine alan,
Amerika’nın Venezuela’ya karşı uyguladığı provokatif ve kısıtlayıcı tedbirlere
benzer bir durum gerekli hale gelebilir ve burada Kürt militanlar bir amaca
hizmet edebilir.
Washington
için bahane bulmaktan daha kolay bir şey yoktur: Beklenen Rus S-400 füzelerinin
Türkiye’ye teslimatından (ve misilleme olarak yaptırımlar) F-35 savaş
uçaklarının Türkiye’ye transferini geciktirmeye ve 2016 darbe girişimine
katıldığı iddiasıyla 35 yıl hapis cezasıyla karşı karşıya olan bir Amerika’lı
papazı hapsettiği için Türkiye’yi cezalandırmak amacıyla utanç verici Magnitsky
Yasası’nı uygulamaya kadar. Bir Türk seçiminde, bahisler hiç bu kadar yüksek
olmamıştı.
Melkulangara BHADRAKUMAR
07.06.2018 / strategic-culture.org
ÇEVİRİ: IŞIK
Melkulangara BHADRAKUMAR, Hindistan Dışişlerinde eski diplomat. Kariyerinin 30 yıldan fazlasını,
Dışişleri Bakanlığı’nın Pakistan, Afganistan, İran masalarında ve eski
Sovyetler Birliği topraklarındaki görevlerde geçirdi. Emekli olduktan sonra
çeşitli yayın kuruluşlarında yazilar yazmaya başladı.