9 Haziran 2013 Pazar

ÖZDEMİR İNCE/ Erdoğan Hoca’nın çapulcu halka karşı cihadı









Çarşamba, 05 Haziran 2013; AYDINLIK

Siperin, barikatın bir yanında Erdoğan Hoca’nın ünlü deyişiyle “çapulcu halk”, öteki tarafında bizzat ve tek başına Erdoğan Hoca.
 
Türkiye’nin birçok yerinde çapulcu halk Erdoğan Hoca’nın simgelediği bir “ŞEY”e karşı ayaklanmış durumda. O “Şey”in içi “ne oldum delisi olmak”, “görmemişlik”, “zorbalık”, “saygısızlık”, “pervasızlık” gibi olumsuz niteliklerle doldurulabilir.
 
Çapulculara sorsanız çok daha ağır nitelikler bağışlarlar.
Çapulcuların herhangi bir lideri yok. Bu hem iyi ama çok tehlikeli. Hareket nerede ve nasıl duracak? Durduğu anda hiç umulmadık bir yerde tekrar başlayabilir.
Çapulcuları ancak Erdoğan Hoca durdurabilir. Çelişkili bir durum!
 
Çapulcular cephesi
 
Çapulcular cephesinin ortaya çıkmasına neden olan olgular:
 
1) Erdoğan Hoca’nın Başkan olma hayali: Bireyin yatak odasına kadar burunu sokan bir başbakanın başkan olduktan sonra neler yapabileceğini bu olay ve olaylar kanıtlamıştır. Düşman başına!
2) 31 Mart’ın intikamını almak için Topçu Kışlası’nı ihya etmek çılgınlığı!
3) Üçüncü köprünün adını Yavuz Sultan Selim koymak idraksizliği ve saldırgan saygısızlık!
4) İçki yasağı ve “İki Ayyaş” densizliği!
5) İkide bir masaya sürülen cami yaptırma resti!
6) İmam-hatip ve ilahiyat mezunlarının sınırsız kayırılması!
7) Emek Sineması!
8) Rantçılık ve paranın egemenliği!
9) Aile bireylerinin, yakınların, yandaşların kayırılması.
10) Devlet ve belediyeler eliyle yeni bir zengin sınıfın yaratılması ve yüzsüzce kayırılması.
11) Diplomalı işsizliği!
12) Bayağılaşma ve bayağılaştırma.
13) Saldırgan Suriye politikası!
14) Atatürk Orman Çiftliği!
15) Cumhuriyet ve devrimleri!
16)Tevhid-i Tedrisat kanunu ve 4+4+4 rezaleti.
17) Bundan sonrasına sizler katkıda bulunabilirsiniz.
 
Erdoğan Hoca cephesi
 
1) 3 Haziran gecesi CNN-Türk’te Ahmet Hakan’ın programında Akilcilerin veciz bir şekilde belirttikleri gibi Başbakan Hoca’nın “Psikolojik sorunları” var. “Psikolojik sorun” tehlikeli bir tanımdır. Bu tanım, icabında müşahade altına alınmayı gerektirir. Bunun sonuçlarına göre hacir altına alınma önlemi gelir. İcabında! Akilciler, “Artık başbakanlık yapamaz, yaptırılmamalı” mı demek istediler acaba? Megalomani, kendini dev aynasında görme, başkalarını küçük görme ve benzeri sağlıksız ruh hali!
2) Başkalarının görev ve yetkilerine el koyma ihtirası: Bütün bakanların ve İstanbul Belediye Başkanı’nın yetkilerini bizzat kullanması!
3) Tahrik edici dil ve üslup sorunu!
4) “Ben bilirim!” tavrı! Arapça biliyormuş ama yaptıkları ortak basın toplantısında, Fas Başbakanı’nın söylediği üç sözcüklük cümleyi anlamadı!
5) “Devlet ve hükümet benim!” havası.
6) Ülke sorunlarını bireyselleştirmesi: Çapulcuların gösterilerinde, mümkün olsa, su hortumunu bizzat kullanacak, biber gazı bombasını kendisi atacak, iki eline cop alıp çapulcuların üzerine “Allah! Allah!” deyu hücuma kalkacak!
 
Fikir hazinesinden birkaç örnek

1)”...’Dinin emrini yerine getiriyor’ diyorlar. Din toplum için, insan için hayırlı bir şey emrediyorsa bunun gereğini yapmak zararlı ve kötü mü?” diyor. (Radikal, 03.06.13)
“Zararlı ve kötü” elbette! Dinin yasaları değişmez. Laik yasalar gerektiğinde değiştirilebilir. Din bu nedenle toplumların gelişmesine engel olur. Bir başbakanın bunları bilmesi gerekmez mi?
2) “İçki içiyorsa alkoliktir. Bunun tanımı odur!”... Söz arada bir içenlere gelince; “Ya onlar bile bana veriyor. Onlar zaten alkolikler arasına girmiyorlar.” (Radikal, 03.0.13) Neredeyse, kendisine oy verenlerin günahlarının bağışlandığını, cennete gireceklerini söyleyecek.
3) “Devletin metrosunda da ahlak kuralları vardır. Kurallar aşılırsa anons yapılmasının nesi yanlış? Sonra da bir grup geliyor, ellerinde alkoller. Soruyorum, bir anne-baba kızının afedersin birinin kucağına oturmasını ister mi?” Milletin giyim kuşamını da beğenmiyor ve şöyle diyor: “Ama saygı gösteriyorum. Giyimine karışmıyorum. Ama aynı saygıyı benim eşim, kızım gibi giyinenlere de göstermediler.” (Radikal, 03.06.13)
“Kızın kucağa oturma” meselesi, başbakanın otoriter zihniyet dünyasını ele veriyor. Çirkin! Tartışmaya bile değmez! Kızının, eşinin giyiminin karşısında öznel tepki değil, yasanın ve yönetmeliğin sınırlaması vardı. Görüyor musunuz, nasıl her şeyi, “intikam” konusu haline getiriyor.
4) Erdoğan Hoca, Fas, Cezayir ve Tunus’a yapacağı ziyaret öncesinde düzenlenen basın toplantında Reuters muhabiri Birsen Altaylı’nın sorularını yanıtlamazken, bütün ruh ve zihniyet dünyasını ele veriyor. Birsen Altaylı, Erdoğan’ın üslubunun dünya kamuoyu tarafından sert ve küçümseyici bulunduğunu belirttikten sonra “Bunlara ilişkin herhangi bir yumuşatıcı tavır içine girecek misiniz?” diye soruyor.
Başbakan Erdoğan’ın cevabı: “Önce ‘yumuşatıcı ifadeler’ ne olabilir bana onu öğretirseniz ben ona göre konuşurum’ diyor. Neredeyse ayağa kalkıp gazeteci hanımı tokatlayacak.
5) Gazetecinin karşısında aciz kalan Başbakan Hoca, bir başbakanın derhal görevden alınmasını gerektirecek bir cümle söylüyor:
“Şu anda evlerinde bizim zorla tuttuğumuz bu ülkenin en az yüzde 50’si var. Biz onlara diyoruz ki ‘Aman sabırlı olun’...”
Başbakan, bu çatışmacı ve kışkırtıcı cümlenin altından kalkamaz.
 
SONUÇ:
 
Ruh sağlığı yerinde olan bir siyasetçi böyle konuşabilir mi? Çapulcu ayaklanmalarının sona ermesi için, PKK’ya bile garanti veren hükümetin, vatandaşlardan mutlaka özür dilemesi ve geleceğe yönelik güvenceler vermesi gerekmektedir. Başbakan Erdoğan, “fıtrat”ı ve içinde bulunduğu ruhsal durum yüzünden böyle bir şey yapamaz.
Türkiye’nin en önemli sorunu bizzat R.T.Erdoğan’ın varlığıdır.
Bu nedenle AKP duruma el koymak zorundadır! Ama nasıl?