Siirt’te Halise Mazı’nın evine konuk oluyoruz. Halise ana nüfusta 1934 doğumlu, ama aslında o nüfus cüzdanı kendisinden küçük olan kardeşine ait. Gençliğinden, hele hele Atatürk’ten sohbet açılınca, gözleri zifiri karanlığı aydınlatıyor
14 YAŞINDA BİR GELİN
Babasının ticaretle uğraştığı Van’dan Siirt’e 14 yaşında gelin geldiğinde uzun süre akrabaları ile iletişim kuramamış Halise ana. Ama zamanla hem Arapçayı hem de Kürtçeyi öğrenmiş. Tabii bu arada onlara da Türkçe öğretmiş. “Ben Siirt’e geldiğimde buradakilerle anlaşamıyordum. Çünkü burada Türkçe bilen yoktu. Arapça ve Kürtçe biliyorlardı. Onun için önde gelen devlet adamlarının eşleriyle arkadaş oldum burada.”
Öncüsü, öğretmeni olmuş adeta Siirt’in. Sadece Türkçe bilgisiyle değil, el becerileri ve görgüsüyle de el üstünde tutulmuş. “Düğünlere beni çağırıyorlardı gelin giydirmek için, gelin odası donatmak için. Ne de olsa Van’dan gelmişim. Siirt’e göre çok ileri ve çok modern bir şehir çünkü Van. Bir de şeyh torunuyum ki el üstünde tutuluyorum.”
O günlerin terbiyesini de özlemle anıyor Halise ana:
“Bizim gençliğimizde bir komşumuzun aç yattığını hissetsek sabaha kadar uyuyamazdık. Biz böyle öğrendik çünkü. Bunları bize Atatürk öğretti oğlum. Ama bu gün! Durum çok kötüdür oğlum...”
İşte tam burada Halise anadan gençlik yılları ile şimdiki dönemi karşılaştırmasını istiyoruz.
GENÇLİĞİMİZDE ŞUCU BUCU YOKTU
“Bugünkü durum çok kötü bir durumdur. Tam bir felaket durumudur şimdi yaşananlar. Askerlerimiz ölüyor, çocuklarımız ölüyor. Dün beraber yaşadığımız insanlar şimdi birbirlerine düşman haline getiriliyor. Eskiden yardımlaşma vardı, dayanışma vardı. Bizim gençliğimizde şucu bucu diye bir şey yoktu. Herkes insandı. Şimdi sen kimsin diye soruyorlar. Kürt müsün? Türk müsün? Arap mısın? Biz bu vatanın evladıyız, bu toprakların evladıyız. Şimdi nedir bu ayırımcılık anlamıyorum. Şimdi şimdi öğreniyoruz. Zengin olan aldı yürüdü. Yoksul olan ise daha da yoksullaştı. Biz kendi yoksulumuza bakamazken bir de Suriyeliler çıktı bu Erdoğan’ın sayesinde. Bir yığın Suriyeliyi Türkiye’ye getirtti. Yazık değil mi o Suriyelilere. Sokaklarda yatıyorlar. İş yok güç yok. Dilenerek yaşamaya çalışıyorlar. Onları kendi vatanından ettin. Bari karınlarını doyur. Onu da yapmıyorsun. Bir de Müslümanım diyorsun. Müslümanlık bunun neresinde? Atatürk ya da İnönü döneminde bunlar yoktu. Demirel döneminde bile bunlar yoktu. Ecevit’in bir tenekeden makam arabası vardı. Bir de başını sokacak bir evi. Atatürk’ün bir tutar ağacı bile yoktu. Hepsini devlete bağışlamıştı. Devlet adamı halkını düşünürse aç insan olmaz. Kendini düşünürse şimdiki gibi olur oğlum...”
EMİNE ERDOĞAN’LA AMCA KIZI
“Bak oğlum. Ben yalan nedir bilmem. Adam kayırma nedir bilmem. Çünkü biz böyle öğrendik. Şimdi Tayyip Erdoğan’ın karısı Emine Erdoğan benim amcamın kızıdır. Siit’e geldiği zaman da bana uğramadan gitmez. Bugün yaşananların sorumlusu reisicumhurdur. Çünkü devletin başında o vardır. Şimdi Erdoğan Kuran’ı almış meydanlarda sallıyor. Olur mu böyle? Olmaz! Kuran’la siyaset olmaz. Zaten o Kuranlar onu vuracak.”
İlyas GÜMRÜKÇÜ/Siirt
Aydınlık- 12.01.2016