Savaşlardan söz ederken, Prusyalı General Clausewitz’den şu alıntıyı yapmak moda olmuştur: “Savaş siyasetin başka araçlarla devamıdır.” Bu fiyakalı alıntıya sosyalistlerin yazılarında da sık sık rastlarız, zira Engels bu askeri strateji uzmanından etkilenmiş, Lenin ve Stalin de onun görüşlerine yazılarında yer vermişlerdir.
Ancak Clausewitz, 1810’lu yılların, yani atların topların süngülerin önemli olduğu bir çağın savaşlarını anlatmaktadır. O günlerden bu yana savaş ile siyaset arasındaki bağlantı muazzam bir değişime uğradı. Clausewitz, kesin sonuçlu meydan savaşlarına odaklanmıştı, çünkü o dönemin savaşları bunu gerektiriyordu. Ordular çeşitli manevralarla düşman ordularını cepheden karşılayıp onları imha etmeye çalışıyordu.
DOLAYLI TUTUM
Zaman içinde Clausewitz’in görüşleri sadece temel ilkeler olarak kaldı ve eleştirildi. Mesela, II. Dünya Savaşı’nın önemli askeri strateji teorisyenlerinden biri olan Liddell Hart, Clausewitz’i “askeri stratejinin üzerindeki bütün defne yapraklarını yok eden bir söylem”e sahip olmakla eleştirdi. Düşmanın imhası gibi tek bir amacı ve hedefi olan her askeri plan verimsizdi; yapılması gereken, “âni bir cephe değişikliği”yle düşmanın mevzilerini boşaltmak, ikmal hatlarını bozmak, geri çekilme yollarını kesmek, bunların birkaçını ya da hepsini aynı anda yapmaktı. Hart’a göre, “askeri strateji düşmanı öldürmeyi değil, felç etmeyi” amaçlamalıydı. Savaş stratejisinde buna “dolaylı tutum” deniyor.
Bu tutum, gayri nizami harplerde belirleyicidir. Daha önce, yine 22 Ağustos 2015 tarihli Aydınlık’ta yer alan “Kalpler ve Zihinler” başlıklı yazımda, dolaylı tutumun Malaya deneyimiyle bir doktrin oluşturduğunu anlatmıştım.
PKK’YE KARŞI MÜCADELE
Bütün bu açılardan ayrılıkçı PKK örgütüyle mücadeleye baktığımız zaman yapılması gereken şudur: Her şeyden önce Kandil’deki yönetici kadronun devreden çıkarılması gerekir; örgütün uyuşturucu trafiğindeki bağlantıları ve para akışı kesilmelidir; sınırdan geçişler önlenmelidir; yerleşim yerlerinde Kürt yurttaşların örgüt militanlarından psikolojik, sosyal, hatta fiziki olarak ayrılmaları için her türlü önlem alınmalıdır; Türkiye AB Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’ndaki şerhli imzasını geri çekmelidir; HDP’nin cephe gerisinde yaptığı örgüt propagandası ve yurtdışı faaliyetleri önlenmelidir. Bunlara, Türkiye NATO’dan çıkmalıdır, başka ittifak sistemlerinde yer almalıdır gibi maddeleri de ekleyebiliriz. Bunlar, PKK’ye karşı mücadelede “dolaylı tutum”dur, örgütü felç eder.
Bunları yapamayan hükümetin istifa etmesi ve yapabilecek bir hükümetin kurulması gerekir. Bunları yapamıyorsanız ya da düveli muazzama sizi engelliyorsa, şehirlere tanklarla toplarla girip, PKK’nin rahatlıkla gözden çıkarabileceği birkaç yüz militanı öldürmekle hiçbir şey elde edemezsiniz; sadece psikolojisi bozulmuş, evi barkı iki ateş arasında yıkılmış, göçe zorlanmış yüz binlerce düşman edinmiş, PKK’yi değil oradaki hayatı felç etmiş olursunuz. Bu da son tahlilde PKK propagandasına malzeme olur ve “demokratik özerklik” vs taleplerini güçlendirir. Gayri nizami savaşta “doğrudan tutum”un sonuç verdiği görülmemiştir.
Peki, bir de olaya Clauzewitz’in ünlü sözü açısından bakalım: Bu savaş AKP’nin hangi siyasetinin başka araçlarla devamı? Elbette “çözüm süreci” siyasetinin... Bu süreç de esas olarak AKP’nin anayasal rejimi değiştirerek, kuvvetler ayrılığını ortadan kaldırıp bir başkanlık sistemi kurma ve ulus devletin yerine bir ümmet tanımlama siyasetinin bir parçasıydı. “Dolaylı tutum”u beceremeyen AKP Haziran ile Kasım arasında siyasetini değiştirdi ve şimdi de sorunun dört nala bölgeselleşmesine ve uluslararası platformlara taşınmasına yol açacak şekilde “başka araçlar” kullanmaya başladı. Bu arada İmralı kartını başkanlık ve referandumlar için elinin altında rehin olarak tutuyor.
Türk Kürt kardeşliğinin yurttaşlık temelinde kurulabilmesi için, kendi varlığını ABD-İsrail-AB’nin desteğine bağlamış olan AKP’nin anayasal rejimi değiştirme faaliyetlerine kitlesel olarak karşı çıkmak, Türkiye’nin üniter yapısını ve ulusal kimliğini emperyalizme ve onun bölgedeki işbirlikçisi PKK örgütüne karşı savunmak gerekir.
Yavuz ALOGAN
26.12.2015- Aydınlık