21 Ağustos 2014 Perşembe

İSMAİL HAKKI PEKİN/ ABD Irak'ta hedef mi değiştirdi yoksa şartların gereği mi?

ismailhakkipekin
 
Irak’ta, Suriye’de, Gazze ve Batı Şeria’da insanlık dramı yaşanıyor. Katliamlar yapılıyor, insanlar korku içinde ülkelerinden kaçıyor, açlık sefalet kol geziyor. Türkiye’nin de yaratılmasına katkıda bulunduğu canavarlar bölgeyi adeta kan denizine çevirdi. Bu insanlık dramı, ABD, AB  ve İsrail’in bölgede yerleştirmek istedikleri yeni düzenin oluşturulması için gelinen noktada uygulamaya soktukları stratejinin bir sonucu. Türkiye, Suudi Arabistan ve Katarı da kendilerine bu stratejinin uygulanmasında verilen görevleri yerine getiren sadık ABD müttefikleri olarak  belirtmeden geçmek olmaz. Tam da ABD‘nin istediği gibi.

Bölgemizde cereyan eden bütün bu faaliyetler açık ve net olarak ABD  ve müttefiklerinin Ortadoğu’da tesis etmek istedikleri yeni düzenle ilgili stratejinin uygulanmasının bir sonucudur. Zaman zaman IŞİD vb. taşeronlar çizmeyi aşarak sahiplerinin çizdiği sınırın dışına çıksalar da bir şekilde ipleri çekilerek hizaya getiriliyorlar. Bu arada iki taraftan da zayiat verilmiş, katliamlar olmuş, insanlar yerlerinden edilmiş ne gam. O kadarı kabul edilebilir, feda edilebilir bir durumdur! Önemli olan istenilen düzenin tesisidir.

IŞİD’in Irak’taki taarruzları bir taraftan ülkede üç parçalı bir federasyonu fiilen yaratırken- zaten anayasa buna imkan veriyordu- diğer taraftan uzun süredir görevden alınması istenen Başbakan Maliki’nin de başbakanlıktan ayrılmasını sağladı. Her ne kadar yeni Başbakan Abadi Şii ittifakından olsa da Maliki’nin daha güçlü bir merkezi hükümet yaratma çabalarıyla karşısına aldığı, Sünni ve Kürt liderlerin kabul edebileceği bir isim. Tabii bu değişimin İran’ın müsaadesiyle olduğunun altını çizmenin gerekli olduğunu değerlendiriyorum. Böylece Irak Federasyonu üç federe devletli bir federal devlet olarak hayata geçiriliyor.

IŞİD’in ele geçirdiği bölgelerle  Sünni Federe devletin  sınırları da kabaca çizilmiş oldu. Bu arada devam eden taarruzları, zaman zaman kendilerine verilen görevin dışına çıksa da bölgede etnik, dinsel ve mezhepsel bir temizliğe işaret ediyor. Tam da böyle bir temizlik söz konusu ve IŞİD’in taarruzları aynı zaman da buna hizmet ediyor.

Suudi Arabistan ve Katar için önemli konulardan biri de Irak üzerindeki İran kontrolünün azaltılmasıydı, Sünni federe devletinin fiilen ortaya çıkmasıyla  bu sorun önemli ölçüde çözüldü. Ayrıca Barzani’nin bağımsızlığı ilan etme isteği ve Kerkük’ün ilhakı Suudiler açısından önemli bir tehditti. Bu tehdit de kısa dönem için ortadan kalkmış oldu.

IŞİD’in kürt bölgelerine taarruzları ve bazı bölgeleri ele geçirmesi, çatışma esnasında peşmerge birliklerinin etkisiz kalması Barzani’ye büyük bir ikazdı. Barzani’ye bu bölgede yaşamak ve elde ettiklerin muhafaza edebilmek için kendi gücünün yeterli olmadığını, hem kendi bölgesindeki güçlerle- PKK,KYP, diğer Kürt aşiretleri-  hem de Irak Merkezi hükümetiyle ittifak tesis etmesi gerektiği, ABD ve AB’nin yardımına da muhtaç olduğu kendisine hatırlatıldı. Dolayısıyla bağımsızlık ve Kerkük’ün ilhakı bir başka bahara kaldı. Bu işin kolay olmadığını, sadece kendi gücünün buna yetmeyeceğini, sahiplerinin sözünden çıkmaması gerektiğini bir defa daha yaşayarak öğrendi.

Açılım sürecinden çok faydalanan-belki de açılım sürecinde tek kazananı PKK diyebiliriz, kısa vade için AKP olabilir ama tek kaybedeni Türkiye maalesef- PKK doğu ve güneydoğuda büyük ölçüde siyasallaşmış, silahlı güçlerini örgütlemiş ve silahlı mücadele için hazırlıklarını artırmıştır. Açılım sürecinde bölge halkını devlet güçlerinin gözü önünde örgütleyen PKK, Kuzey Irak’ta peşmerge güçleri, ABD ve İngiliz birlikleri ile IŞİD terör örgütüne karşı savaşarak, dünyaya ve  bölgeye terörle mücadele eden bir örgüt olarak yansıtılmıştır. PKK hem Barzani’nin hem de batının yeni kankası ve müttefiki durumuna getirilmiştir. Daha önce de öyleydi ama illegal bir ittifak söz konusuydu. Şimdi verilen resim PKK’nın legalleştirilmesine hizmet etmekte  ve PKK’nin bölgede önemli bir güç unsuru olarak resmen denkleme dahil edildiğini göstermektedir. 

    Peki Türkiye’de yaşananlar, cumhurbaşkanlığı seçimi ve sonrasında olanlar, olacaklar, Irak ve Suriye’de  ya da bölgede olanlarla ne kadar ilgili. Edindiğim bilgiler ve değerlendirmelerim çok yakından ilgili olduğunu ve olanların/olacakların tesadüf olmadığını göstermektedir. ABD, AB ve İsrail’in bölgenin dizaynı için kısa vadede Sayın Recep Tayyip Erdoğan’a ihtiyaçları olduğu ve Sayın Erdoğan’ın bir takım taahhütlerde bulunduğu söz konusudur. Batı şimdi bu taahhütlerin yerine getirilmesini bekleyecektir. Seçim, seçim öncesi ve sonrası CHP,MHP liderleri ve yönetimlerinin durumu da bunu açıkça ortaya koymaktadır. Dışarıdan ve onların içimizdeki işbirlikçileri tarafından fısıldananlarla muhalefet liderleri yönlendirilmiştir. Onlara bekleyin bir görelim denmiştir.

Irak konusunda Türkiye’ye verilen görev açıktır. Irak’ta üç bölgeli ve zayıf merkezi hükümetten oluşan bir federasyonun oluşmasına yardımcı olmak  ve bu konuda verilen görevleri yerine getirmek. Özellikle de Irak Kürdistan Bölgesel Yönetiminin bekasına yardımcı olmak. Ne zamana kadar? Türkiye, Suriye ve İran’daki Kürt örgütleri arasında ittifak sağlanması ve kurulacak Birleşik Kürdistan’ın yaşayabilme şartlarının oluşmasına kadar. O zaman da Türkiye parçalanmış olacaktır. Yani Türkiye Cumhuriyeti kendi varlığına tehdit teşkil eden, belki de varlığına son verecek olan kendi celladını, önce küvezde yaşatmış, şimdi de kendinden kan ve organ vererek büyütmeye çalışmaktadır. Bunun amacını anlamak mümkün değildir. Tabii amaç AKP veya Sayın Erdoğan’ın iktidarı, iktidarda kalması ise o zaman mesele yok tabii.

Türkiye Cumhuriyeti halkı, Türk Milleti oynanan oyunu, ülkenin nasıl bir çıkmaza götürüldüğünü, nasıl kanlı bir sürece sürüklendiğini görmeli, Irak ve Suriye’de yaşananların ve AKP İktidarının uyguladığı dış politikanın  sonuçlarının  ülkeyi felaketle karşı karşıya getireceğinin farkında olmalıdır. Yürütülen dış politikanın bir benzeri maalesef açılım süreci adı altında  ülke içerisinde de yürütülmekte ve yine maalesef muhalefet tarafından da desteklenmektedir. Ama bu oyun tutmayacaktır. Türkiye yeni bir sabahın seherine doğru yol almaktadır. Belki bu yolculuk biraz uzun sürecektir ama daha güçlü, daha mürehfeh, daha özgür, demokrat, laik, emeğe gereken değeri veren, sosyal bir hukuk devletine ulaşılacaktır. Örgütlü mücadele edilirse, bundan kimsenin kuşkusu olmamalıdır.
 
Aydınlık / Perşembe, 21 Ağustos 2014