Rus devlet adamı, filozof, siyaset bilimci, sosyolog Aleksandr Dugin, Türkiye’de yaşanan 15 Temmuz darbe girişimiyle ilgili Yenicag.Ru‘ya demeç verdi.
– Türkiye’de 15 Temmuz 2016 yılında yaşanan darbe girişimi olayıyla ilgili bir dizi etkinlikler gerçekleştiriliyor. Siz o malum olaydan sonraki Türkiye’yi ve Erdoğan’ın son bir yılda yürüttüğü politikayı nasıl değerlendiriyorsunuz?
– Erdoğan bu başarısız girişimden sonra mühim kararlar aldı. Şüphesiz, o, Gülen harekatının arkasında ABD’nin durduğunu çok iyi biliyor. Bu yüzden de Erdoğan politikasını Türkiye’nin egemenliğini güçlendirme yönünde sürdürüyor, ama bu sefer başka şartlarla. Dikkat edilmesi gereken bir nokta var: Türkiye NATO üyesi ve kendi egemenliğini koruma adına ABD’yle sıkı ilişkiler içerisinde.
Çünkü 2. Dünya Savaşı’ndan sonra Stalin’in Türkiye’yi işgal etmesi tehlikesi mevcuttu. Bu yüzden de, Sovyet işgalinden korunmak için NATO üyesi oldu. Türkiye’nin NATO üyeliği ve Batı’yla ilişkileri en başından beri ülkenin egemenliğini koruma amacı taşıyor. SSCB’nin dağıldığı sırada Rusya’nın Türkiye’nin geopolitik düşmanı olmadığı ve Türkiye’ye yönelik hiçbir tehdit yaratamayacağı net bir şekilde açığa çıktı. Ankara da egemenliğinin güçlendirilmesi için politikasında yeni modeller denedi.
Bu uzun bir süreçti ve Amerikalıların Irak’ı işgal etmesiyle ilgiliydi. Kürtlerin Irak’ın kuzeyinde küçük bir devlet yaratması Türklere göre, Türkiye’nin toprak bütünlüğü yönünde direkt bir tehlike oluşturuyor. Erdoğan, bazı straterjik yanlışlar yaptıktan sonra Batıyla ilişkilerinin toprak bütünlüğüne yönelik tehdit olduğunu anladı. Sonuç olarak Türkiye Cumhurbaşkanı, bağımsız siyaset yürütmeye başladı. Batı da buna cevap olarak darbe girişimine yeltendi.
Erdoğan, Türkiye’nin toprak bütünlüğünün ve egemenliğinin korunması için Batı’dan uzaklaşarak Rusya’yla ilişkileri iyileştirmenin daha doğru olduğunu anladı. Çünkü Rusya Türkiye’nin toprak bütünlüğü için hiçbir tehdit oluşturmuyor, aksine bir anlamda Rusya’yı toprak bütünlüğünün garantörü olarak da değerlendirmek mümkün. ABD ise direkt bir tehlike. Türkiye’ye ve Erdoğan’a yönelik negativ düşünceler içerisinde olan Trump’ın seçimlerde zafer kazanması bu ülkeye iyi şeyler vadetmiyor. Trump’ın tam tersine Putin’in Erdoğan’a ve Türk halkına karşı tutumu daha sıcak. Bugün ABD ve Türkiye ilişkileri hiç de iç açıcı değil. Böylece Erdoğan, bir dizi mühim kararlar vererek yavaş yavaş Avrasya İttifakı’na doğru adımlar atmaya başladı. Ben bu kararın doğru olduğunu düşünüyorum.
– Türkiye’de ve Rusya’da çoğu uzmanlar sizin malum olayla ilgili Türkiye hükümetine defalarca uyarılarda bulunmanızı konuşuyor. Siz bu konuda neler söylemek istersiniz?
– Aslında o zamanlar Rusya ve Türkiye ilişkileri soğuktu. Putin ve Erdoğan Suriye konusunda anlaştığı zaman, Rusya Cumhurbaşkanı daha alttan alıyordu. ABD bu sürece engel olmak ve Erdoğan'ı yalancı göstermek adına Rus uçağını vurdurttu. Rusya’nın Erdoğan’a yönelik tutumu o zamanlar çok sert ve radikaldı, çünkü Putin bu olayı Erdoğan’ın ihaneti olarak değerlendiriyordu.
Tüm diğer yapılar bloke edilmişti ve biz durumu anlamaya çalışıyorduk. O zaman şöyle bir bilgi aldık: uçağı Erdoğan’ı devirmeye hazırlanan güçler vurmuş. Yani Erdoğan’ın hiçbir günahı yok, o bu planda sadece bir kurbanmış. İlkbaharda aldığımız bu bilgi olayların yönünü kısmen değiştirdi. Putin, Rusya’daki Türk iş adamlarına çok sert yasaklar belirlemişti. Ancak alınan istihbarat bilgisi durumu farklı yöne çekti. Bu olaylardan sonra Erdoğan özür niteliğinde bir açıklama yaptı. Bense Ankara’ya gelerek Türkiye Cumhurbaşkanı’nın bu adımının zayıflık değil, yiğitlik olduğunu söyledim.
Daha sonra ülkeler arasındaki ilişkiler iyileşmeye başladı ve tam da bu sırada darbe girişimi yaşandı. O zamanlar ben TRT kanalına Rusya ve Türkiye’nin yakınlaşması gerektiğini, aynı zamanda Erdoğan’a yönelik plan kurulduğunu söylemiştim. Bu olaydan birkaç saat sonra darbe girişimi yaşandı ve bu televizyon kanalı darbeciler tarafından ele geçirildi.
Böyle zor zamanlarda birbirini doğru anlamak çok önemli. Sonuçta hem Türkiye tarafı olası darbe girişiminden haberdar oldu, hem de Rusya hakkında daha doğru bir tutum oluştu. Rusya’nın Türkiye’nin toprak bütünlüğüne hiçbir tehdit oluşturmadığı gün yüzüne çıktı.
Bu darbe girişimin arkasında ABD vardı ve bu ülke Türkiye’de Kürt bölücülüğünü destekliyor. Bu konuda Rusya’nın tutumu mantıksal: Kürtlerle dostluk ilişkileri içerisindeyiz, ama Ortadoğu’da ve Suriye’de sınırların yeniden çizilmesine tamamen karşıyız.
Bu gibi durumlarda olayları soğukkanlılıkla algılamak gerek. Bence bu herhangi bir stratejik bilgiden daha önemli. Eğer olaylara doğru noktadan bakarsak, bilgileri de doğru bir şekilde anlarız. Hayatım boyunca ben bunlarla meşguldum ve bu tecrübelerim son bir yılda Türkiye’ye yaklaşımlarımızda büyük bir rol oynadı. Bu darbe girişimi hem Rusya, hem Erdoğan için başarı getirdi. Çünkü darbe gerçekleşmedi. Bu güçler sadece Erdoğan’a ve Türkiye’ye karşı değildiler, Rusya’ya da karşıydılar.
– Bugün Türkiye, Rusya ve Azerbaycan’da uzmanlar iki cepheye bölünmüş durumda: darbe girişiminin Türkiye’yi güçlendirdiğini düşünenler ve aksine Türkiye’nin zayıfladığını düşünenler. Peki siz bu konuda ne düşünüyorsunuz? Türkiye darbe girişiminden sonra güçlendi mi, zayıfladı mı?
– Tabii ki de devletin başarıyla savunulması Türkiye’nin daha da güçlü olduğunu gösteriyor. Çünkü eğer bu darbe girişimi amacına ulaşsaydı, Türkiye’de iç savaş başlayacaktı. ABD tarafından artık bilgilendirilmiş Kürtler isyana kalkışmaya hazırdı. Türkiye’deki tüm kötü güçler bu sürece dahil edilmişti. Darbe girişiminin önlenmesinin sonucu olarak, Türkiye bugün var oluşunu sürdürüyor. Bunun aksini düşünenler Türkiye, Rusya ve Azerbaycan’ın düşmanıdır.
Diğer bir konu: Erdoğan, bu yıl daha önceki senelerle orantıda nasıl bir politika izledi? Tamamen doğru bir siyaset yürüttü. Erdoğan kendi tecrübeleriyle daha doğru adımlar atmaya başladı. Bu yüzden de o, direkt veya dolayısıyla darbe girişimini destekleyen ve Türkiye’yi Suriye, Libya ve Irak’ta yaşanan kanlı kaosun içine çekmeye çalışanların eleştiri hedefine çevrildi.
tr.yenicag.az
15.07.2017