23 Şubat 1995 Perşembe- Cumhuriyet
Gazetesi / HALUK GERAY
Eski CIA yöneticisi
Fuller, Türkiye'deki Kürtlerin kaderinin,
Irak ve İran'daki Kürtler üzerine
doğrudan etkide bulunacağını söyleyerek Türkiye'nin Kürtlere özerklik vermesini
istiyor ve senaryosunu şöyle tamamlıyor "Iraklı Kürtlerin, Arap Bağdat'la
birleşmektense, Türkiye'nin büyük Kürt nüfusuyla birleşmesi daha uygun
olabilir."
-5-
Musul Eksenli Kürt Tezleri
Düşük yoğunlukta
çatışma (low intensity conflict) kavramı, geçen 40 yıl Sovyetler'ce
beslendiğine inanılan ayrılıkçı başkaldırıları tanımlamak için kullanıldı.
Çevreleme politikasının ana unsuru, Ortadoğu'daki ülkeleri Sovyet etkisi
altında olan grupların ayaklanmalarından korumaktı. Düşük yoğunluklu çatışma,
ABD stratejisinde resmi olarak şöyle tanımlanmaktadır:
"Konvansiyonel savaşın altında, devletler
arasındaki barışçıl rekabetin ötesinde, devletlerin veya grupların
askeri-siyasi çatışmasıdır. Sık sık yarışan ilke ve ideolojilerin çatışmasını
da içerir. Ölçeği, ayaklanmaya kışkırtmaktan, silah kullanımına kadar değişebilir."
İşte ABD'nin
Kürtleri unutmasına neden olan ortam buydu. Doğu Anadolu’da, Irak'ta veya başka
yerlerde Kürtlerin bağımsızlığa yönelik hareketlerinin Sovyetler Birliği'nin
işine geleceğine inanılıyordu. Henze, RAND için
yazdığı Türkiye raporunda bu durumu şöyle açıklıyor:
"Sovyetler, 1946'dan sonra hem İran'da
hem de Kafkaslar'daki Kürtleri ayrılıkçılık yaymak için kullanmak istediler. Bu
propagandaların Türkiye'deki Kürtler üzerinde etkili olduğu konusunda pek az
kanıt vardır. Bununla birlikte bu durum, Türkiye'nin Kürtlere karşı kısıtlamalarını
sürdürmesine yardımcı oldu. Her yumuşamanın Sovyetler tarafından kullanılabileceği
kaygısı vardı. Kürtçenin serbest bırakılması, Sovyet propagandasının artması
demekti. Sovyet parası Kürt eylemcilerine akardı. Bütün bu kaygılar temelsiz sayılamazdı.
Elde kanıt olmamakla birlikte, Sovyetlerin 1980 askeri müdahalesinden sonra
terörizmin bitmesi sonrasında Kürt ayrılıkçısı harekete destek olduğu kanısı
bulunmaktadır."
Blr başka CIA raporu
1993 yılı
sonunda ortaya çıkan bir başka RAND
raporu da ABD'nin Ortadoğu ve Türkiye konusundaki en etkili uzmanlarından Graham Fuller tarafından kaleme alınmış. "Gelecek On Yılda Irak: 20O2'ye Kadar Yaşayacak mı?"
başlıklı çalışmasıdır (*). Rapordan önce Fuller'ı tanıtalım. Fuller, CIA
yönetim kademelerinde en üst düzeydeki 10 uzman arasında görev yaptıktan sonra.
RAND firmasına katılmıştır.
Türkiye'de İslami akımlar konusunda incelemeler yaptıktan sonra. 1989 yılında yayımlanan
"Türkiye'de İslami Köktendinciliğin
Geleceği" başlıklı çalışmaya öncülük etmiştir (**). Fuller,
eski çalışmasında yeni dünya düzeni ortaya çıkmadan hemen önce "her fani gibi” Atatürk'ün fikirlerinin de bedeni
öldükten sonra silineceğini, oysa dinlerin hep var olacağını vurgulayarak ABD
çıkarları açısından "Kemalist laiklerle
aşırı İslamcılar arasında net tutum alınmaması” gerektiğini önermiştir.
Irak ve Kürtler
Yeni çalışmasında, Irak'ın üniter bir devlet
olarak ve önümüzdeki on yılda "değişmeden''
yaşamayacağına inanan Fuller, Kürt sorununun uluslararası ölçekte genişleyen
ayrılıkçılık eğilimleri ile daha da şiddetlendiğini vurgulayarak; Kürt ayrılıkçılığına
karşı Batı politikalarının, dünyanın başka yerlerindeki etnik ayrılıkçılık
konusunda büyük etkilerde bulunacağına işaret ediyor. Irak'ın Kuzey Irak'taki
Kürtleri sonsuza kadar güç kullanarak elinde tutamayacağına inanan Fuller,
Bağdat'ın özerklik veya federasyonu kabul etmemesi nedeniyle, "Irak, Irak Kürdistanı'nı kendi elinde
tutabilirse şanslı sayılmalıdır" sonucuna varmaktadır.
ABD'nin Irak politikası, kuzeyde
Kürtlerin, güneyde Şiilerin çoğunlukta olduğu bir federasyonu desteklemektedir.
ABD'nin Kürt politikası ile İslam politikası iç içe geçmiştir. Yaklaşımın
dayandığı noktalardan biri, Irak'ın toplum yapısında Şii ve Kürtlerin
ağırlığıdır. Bilindiği gibi, Irak'taki Şii çoğunluğuna karşın, yönetim Sünnilerin
elindedir. Fuller'a
göre Şiilerin iktidara yükselmesinin Körfez için bazı olumsuz sonuçları vardır:
1- Şiiler. Saddam'a karşı olmakla birlikte,
iktidara geldiklerinde Kürtlere karşı Saddam'dan daha farklı davranacakları
kesin değildir..
2- Şii bir Irak, Şii İran'la yakınlaşmaya
girebilir. ABD, Irak'taki ılımlı Şii güçlerle yakın bir ilişki kurmuş ve bu
kesimi dikkatle izlemektedir. Şiilerin içinde de Amerika karşıtı olanlar (İran
yanlıları) bulunmaktadır.
3- Suudi Arabistan gibi ABD dostu Körfez rejimleri,
Sünni karakterleri nedeniyle ve kendi içlerindeki Şii azınlıklar nedeniyle
Irak'ta Şiilerin iktidara gelmesinden rahatsız olacaktır.
Tek seçenek federasyon
Ancak, ABD'ye
göre, farklı kesimleri federasyon altında bir araya getirecek demokratik bir yapı
oluşturulması dışında, Irak için başka bir seçenek bulunmamaktadır. Saddam'ın
yerini daha ılımlı bir kişinin alması; ordunun duruma el koyarak Baas Partisi
ile toplumu demokrasiye yönlendirmesi gibi seçeneklerin gerçekleşmesi zor
gözükmektedir. Ordu ve Baas, Bağdat rejimi ile iç içe olduğu için
demokratikleşmeyi gerçekleştiremez. Ayrıca Kürtlere karşı Saddam'dan daha iyi
davranmaları beklenemez. Geriye Saddam'ın devamı seçeneği kalmaktadır ki, yeni
dünya düzeninin disiplin altına almaya çalıştığı ilk rejimin "tam anlamıyla yola getirilememiş"
olması demektir.
Türkiye, İran ve
Suriye gibi bölge devletlerinin Irak'ın üniter yapısını savunduklarına dikkat
çeken Fuller, üniter bir Irak'ın yaşamasının Amerikan çıkarlarına
uymadığını söylemektedir. Federatif yapının ABD için en yararlı yanlarından
biri, Kürt, Arap, Sünni ve Şii grupların uzlaşmasını gerektirmesidir. ABD
baskısıyla sağlanabilecek bir uzlaşma, bütün kesimleri ılımlaştıracak; Şii çoğunluğu
iktidara getirmekle birlikte, Sünnilere ve Kürtlere de yönetime katılma fırsatı
sunacaktır. Böylece, Şiilerin iktidara gelmesinin zararlı sonuçlan törpülenmiş
olacaktır. Bu model altındaki Irak rejimi, elindeki kaynakları silahlanmaya ve
kısa dönemde güçlenmeye değil, ülkenin yeniden imarı için harcayacaktır. Böylece,
Irak'ın petrol fiyatlandırma politikası da uzun dönemde kâr çoğaltmayı
hedefleyeceği için, ABD dostu "Körfez rejimleri”nin petrol fiyatlandırma
politikaları ile uyumlu olacaktır.
Fuller'ın
senaryolarındaki sis perdesi biraz aralandığında, arkasında köktendincilikle
uzlaşmanın olduğu sezilmektedir. Irak'ta halk sandık başına giderse, Şiiler
iktidara gelir! Kim söylüyor bunu? Fuller. Demek ki, Irak'ta demokrasi ve kişi haklarına saygılı
bir düzende, ABD çıkarları gerçekleşmez. Neden? Çünkü, Şiiler de Saddam gibi
Irak'ın bütünlüğünü korumak isteyebilirler (Fuller terminolojisinde, Kürtleri ezerler!). İşte o
zaman devreye şu meşhur "etnik /
dinsel cemaatlerin çoğulculuğu", "inançlarına
göre yaşayan cemaatler", veya "cemaat
hakları" konusu giriyor. Daha önceki bölümlerde, cemaat haklarının,
kişi hak ve özgürlüklerinden daha "alt
bir derece" anlamına gelebileceğini vurgulamıştık. Irak örneğinde bu kanıtlanıyor. ABD, cemaat temsilcilerini
bir araya getirecek, masaya oturtacak; kendine uygun bir "çerçeve uzlaşmayı" sağlayacak. Sonra bazı ABD aydınları,
“Zaten kişi hakları, Irak halkında
titreşim yaratmıyordu. Bunlar cemaat haklarından anlarlar" diye
yazabilecekler. Fuller'ın yaklaşımını, ABD resmi tutumu olarak sunmak istemiyorum.
Ancak, bu tür hesapların yapıldığının bilinmesinde yarar var. Iraklı Şiilerin
bir bölümü köktendinci olsa bile, Irak'taki Şiiler, toplumun en ilerici
kesimleri arasındalar. Üstelik, toplumu cemaatlere göre değil, ulus-devletin
yurttaşları "laik ve siyasi
temelde" kabul eden tüm siyasal hareketlerin içinde özellikle Şii
kökenliler oldukça etkin. ABD'nin asıl çekindiğinin, Irak'taki Sünnilerden de
önemli destek görebilecek bu tür özgürlükçü ulusalcı hareketler olduğu anlaşılıyor.
'Kürtlere özerklik
ver Musul’u al'
Eskı CIA
yöneticisi Fuller,
Türkiye’deki Kürtlerin kaderinin, Irak ve İran'daki Kürtler üzerine doğrudan
etkide bulunacağını söyleyerek Türkiye'de Kürt diline izin verilmesi gibi liberal
politikaların izlenmesine başlandığına dikkat çekmekte ve bunların devamını
istemektedir. Bu eğilimin sürmesi durumunda Türkiye senaryosunda siyasal
özerkliğin gündeme geleceğini söyleyen Fuller, "Iraklı
Kürtlerin, Arap Bağdat'la birleşmektense, Türkiye'nin büyük Kürt nüfusuyla birleşmesi
daha uygun ve iyi olabilir" demektedir. Fuller, "Bir zamanlar düşünülmeyen, -Türkiye'nin Kuzey Irak'ı alması- o
kadar hayal mahsulü sayılmamalıdır artık" diyor. Fuller son derece açık sözlü. ABD'nin
çıkarının Irak'ta federasyon olduğunu düşünüyor. Ama Irak, Kürtler üzerinde
baskıyı devam ettirir ve Türkiye'de bir tür siyasal çözüm sonucu Kürtlere
özerklik verirse, Türkiye, Kuzey Irak'ı alıverir. Böylece hem Musul petrolleri
Türkiye'nin olur hem de Kürtler Türkiye ile birleşir.
Senaryonun sonu...
Bu senaryoyu bir
adım daha biz ilerletelim. Türkiye'nin ve İran'ın Kürtleri birleşir, Türkiye ve
İran parçalanır. Ortaya, İran'ın anti-Amerikan politikalarını dengeleyecek
ABD'ye her zaman muhtaç bir Kürdistan çıkar! ABD'nin bu işi yapması için Türkiye'de
"aktif dış politikayı"
seven, "risk alacak vizyon"
sahibi kişilerin olması gerekir. Yok muydu? CIA'in Türkiye ve Ortadoğu eski masa şefi Fuller'
ın senaryoları arasında bir başkası da Türkiye ile Irak'ın yakınlaşması üzerinedir.
Fuller, bu olumsuz senaryosunun Türkiye için "yok olmak" anlamına geleceği
uyarısında bulunmaktadır. İşin ilginç yanı, raporun yazılmasından hemen sonra
Türkiye, Fuller'ın sözünü ettiği "olumsuz polıtikalara" yönelmiştir.
'Parçalanmak
iç savaştan iyidir'
Ortadoğu ve
Türkiye'yle ilgili konularda ABD yönetimi nezdinde en etkili kişi olan Fuller,
ABD'nin Türkiye'nin toprak bütünlüğünü savunma politikasını terk etmesini
senaryolarına katmıştır. Raporda, bu konuda şunlar yer alıyor:
"İlke olarak kabul etmeliyiz ki, bazen
ayrılıkçılık, ayrılıkçılığa direnmekten daha az kötüdür. Irak'taki Kürt konusuna
ilişkin kaygılar, özellikle yakın, uzun dönemli, sorumlu ve demokratik müttefikimiz
Türkiye üzerindeki zararlı etkisinden kaynaklanmaktadır. Ama, Kürt milliyetçiliğinin gelecekteki yoluna,
yani isteklerine, karakterine, stratejisine, taktiklerine ve etkinliğine bağlı
olarak Kürt milliyetçiliğinin isteklerini geri çevirmek mümkün olmayabilir.
Eğer Kürt hareketi büyük bir uluslararası momentum kazanırsa Irak- Türkiye ve
İran'daki uzamış iç savaş olasılığı –Türkiye için bile- özerklikten ve ayrılıktan
daha kötü görülebilir."
(*) Graham Fuller, lraq in the Next Decade: Will lraq
Survive Until 2002?, (Washington: Rand Note)-1993
(**) Ufuk Güldemir, Texas - Malatya, (İstanbul Tekin
Yayınları,2. Baskı), 1992 ss 373-377
1-Dünden Bugüne Nasıl
Gelindi ? Yeni Dünya Düzeni Senaryoları ve Türkiye-1
(Atatürk’e Karşı
Sinsi Plan)
2-Dünden Bugüne Nasıl Gelindi ? Yeni Dünya
Düzeni Senaryoları ve Türkiye-2
(ABD'nin Tarikat Hesapları)
3-Dünden Bugüne Nasıl Gelindi ? Yeni Dünya Düzeni Senaryoları ve Türkiye-3
(Şeriatçılarla
Uzlaşma Arayışı)
4-Dünden Bugüne Nasıl Gelindi ? Yeni Dünya
Düzeni Senaryoları ve Türkiye-4
(Dinsel ve Etnik Senaryolar)