16 Temmuz 2017 Pazar

Dünden Bugüne Nasıl Gelindi ? Yeni Dünya Düzeni Senaryoları ve Türkiye-5

23 Şubat 1995 Perşembe- Cumhuriyet Gazetesi / HALUK GERAY


Eski CIA yöneticisi Fuller, Türkiye'deki Kürtlerin kaderinin, Irak ve İran'daki Kürtler üzerine doğrudan etkide bulunacağını söyleyerek Türkiye'nin Kürtlere özerklik vermesini istiyor ve senaryosunu şöyle tamamlıyor "Iraklı Kürtlerin, Arap Bağdat'la birleşmektense, Türkiye'nin büyük Kürt nüfusuyla birleşmesi daha uygun olabilir."


-5-

Musul Eksenli Kürt Tezleri

   Düşük yoğunlukta çatışma (low intensity conflict) kavramı, geçen 40 yıl Sovyetler'ce beslendiğine inanılan ayrılıkçı başkaldırıları tanımlamak için kullanıldı. Çevreleme politikasının ana unsuru, Ortadoğu'daki ülkeleri Sovyet etkisi altında olan grupların ayaklanmalarından korumaktı. Düşük yoğunluklu çatışma, ABD stratejisinde resmi olarak şöyle tanımlanmaktadır:

   "Konvansiyonel savaşın altında, devletler arasındaki barışçıl rekabetin ötesinde, devletlerin veya grupların askeri-siyasi çatışmasıdır. Sık sık yarışan ilke ve ideolojilerin çatışmasını da içerir. Ölçeği, ayaklanmaya kışkırtmaktan, silah kullanımına kadar değişebilir."

   İşte ABD'nin Kürtleri unutmasına neden olan ortam buydu. Doğu Anadolu’da, Irak'ta veya başka yerlerde Kürtlerin bağımsızlığa yönelik hareketlerinin Sovyetler Birliği'nin işine geleceğine inanılıyordu. Henze, RAND için yazdığı Türkiye raporunda bu durumu şöyle açıklıyor:

   "Sovyetler, 1946'dan sonra hem İran'da hem de Kafkaslar'daki Kürtleri ayrılıkçılık yaymak için kullanmak istediler. Bu propagandaların Türkiye'deki Kürtler üzerinde etkili olduğu konusunda pek az kanıt vardır. Bununla birlikte bu durum, Türkiye'nin Kürtlere karşı kısıtlamalarını sürdürmesine yardımcı oldu. Her yumuşamanın Sovyetler tarafından kullanılabileceği kaygısı vardı. Kürtçenin serbest bırakılması, Sovyet propagandasının artması demekti. Sovyet parası Kürt eylemcilerine akardı. Bütün bu kaygılar temelsiz sayılamazdı. Elde kanıt olmamakla birlikte, Sovyetlerin 1980 askeri müdahalesinden sonra terörizmin bitmesi sonrasında Kürt ayrılıkçısı harekete destek olduğu kanısı bulunmaktadır."

Blr başka CIA raporu

   1993 yılı sonunda ortaya çıkan bir başka RAND raporu da ABD'nin Ortadoğu ve Türkiye konusundaki en etkili uzmanlarından Graham Fuller tarafından kaleme alınmış. "Gelecek On Yılda Irak: 20O2'ye Kadar Yaşayacak mı?" başlıklı çalışmasıdır (*). Rapordan önce Fuller'ı tanıtalım. Fuller, CIA yönetim kademelerinde en üst düzeydeki 10 uzman arasında görev yaptıktan sonra. RAND firmasına katılmıştır. Türkiye'de İslami akımlar konusunda incelemeler yaptıktan sonra. 1989 yılında yayımlanan "Türkiye'de İslami Köktendinciliğin Geleceği" başlıklı çalışmaya öncülük etmiştir (**). Fuller, eski çalışmasında yeni dünya düzeni ortaya çıkmadan hemen önce "her fani gibi” Atatürk'ün fikirlerinin de bedeni öldükten sonra silineceğini, oysa dinlerin hep var olacağını vurgulayarak ABD çıkarları açısından "Kemalist laiklerle aşırı İslamcılar arasında net tutum alınmaması” gerektiğini önermiştir.

Irak ve Kürtler

   Yeni çalışmasında, Irak'ın üniter bir devlet olarak ve önümüzdeki on yılda "değişmeden'' yaşamayacağına inanan Fuller, Kürt sorununun uluslararası ölçekte genişleyen ayrılıkçılık eğilimleri ile daha da şiddetlendiğini vurgulayarak; Kürt ayrılıkçılığına karşı Batı politikalarının, dünyanın başka yerlerindeki etnik ayrılıkçılık konusunda büyük etkilerde bulunacağına işaret ediyor. Irak'ın Kuzey Irak'taki Kürtleri sonsuza kadar güç kullanarak elinde tutamayacağına inanan Fuller, Bağdat'ın özerklik veya federasyonu kabul etmemesi nedeniyle, "Irak, Irak Kürdistanı'nı kendi elinde tutabilirse şanslı sayılmalıdır" sonucuna varmaktadır.

   ABD'nin Irak politikası, kuzeyde Kürtlerin, güneyde Şiilerin çoğunlukta olduğu bir federasyonu desteklemektedir. ABD'nin Kürt politikası ile İslam politikası iç içe geçmiştir. Yaklaşımın dayandığı noktalardan biri, Irak'ın toplum yapısında Şii ve Kürtlerin ağırlığıdır. Bilindiği gibi, Irak'taki Şii çoğunluğuna karşın, yönetim Sünnilerin elindedir. Fuller'a göre Şiilerin iktidara yükselmesinin Körfez için bazı olumsuz sonuçları vardır:

   1- Şiiler. Saddam'a karşı olmakla birlikte, iktidara geldiklerinde Kürtlere karşı Saddam'dan daha farklı davranacakları kesin değildir..
   2- Şii bir Irak, Şii İran'la yakınlaşmaya girebilir. ABD, Irak'taki ılımlı Şii güçlerle yakın bir ilişki kurmuş ve bu kesimi dikkatle izlemektedir. Şiilerin içinde de Amerika karşıtı olanlar (İran yanlıları) bulunmaktadır.
   3- Suudi Arabistan gibi ABD dostu Körfez rejimleri, Sünni karakterleri nedeniyle ve kendi içlerindeki Şii azınlıklar nedeniyle Irak'ta Şiilerin iktidara gelmesinden rahatsız olacaktır.

Tek seçenek federasyon

   Ancak, ABD'ye göre, farklı kesimleri federasyon altında bir araya getirecek demokratik bir yapı oluşturulması dışında, Irak için başka bir seçenek bulunmamaktadır. Saddam'ın yerini daha ılımlı bir kişinin alması; ordunun duruma el koyarak Baas Partisi ile toplumu demokrasiye yönlendirmesi gibi seçeneklerin gerçekleşmesi zor gözükmektedir. Ordu ve Baas, Bağdat rejimi ile iç içe olduğu için demokratikleşmeyi gerçekleştiremez. Ayrıca Kürtlere karşı Saddam'dan daha iyi davranmaları beklenemez. Geriye Saddam'ın devamı seçeneği kalmaktadır ki, yeni dünya düzeninin disiplin altına almaya çalıştığı ilk rejimin "tam anlamıyla yola getirilememiş" olması demektir.

   Türkiye, İran ve Suriye gibi bölge devletlerinin Irak'ın üniter yapısını savunduklarına dikkat çeken Fuller, üniter bir Irak'ın yaşamasının Amerikan çıkarlarına uymadığını söylemektedir. Federatif yapının ABD için en yararlı yanlarından biri, Kürt, Arap, Sünni ve Şii grupların uzlaşmasını gerektirmesidir. ABD baskısıyla sağlanabilecek bir uzlaşma, bütün kesimleri ılımlaştıracak; Şii çoğunluğu iktidara getirmekle birlikte, Sünnilere ve Kürtlere de yönetime katılma fırsatı sunacaktır. Böylece, Şiilerin iktidara gelmesinin zararlı sonuçlan törpülenmiş olacaktır. Bu model altındaki Irak rejimi, elindeki kaynakları silahlanmaya ve kısa dönemde güçlenmeye değil, ülkenin yeniden imarı için harcayacaktır. Böylece, Irak'ın petrol fiyatlandırma politikası da uzun dönemde kâr çoğaltmayı hedefleyeceği için, ABD dostu "Körfez rejimleri”nin petrol fiyatlandırma politikaları ile uyumlu olacaktır.

   Fuller'ın senaryolarındaki sis perdesi biraz aralandığında, arkasında köktendincilikle uzlaşmanın olduğu sezilmektedir. Irak'ta halk sandık başına giderse, Şiiler iktidara gelir! Kim söylüyor bunu? Fuller. Demek ki, Irak'ta demokrasi ve kişi haklarına saygılı bir düzende, ABD çıkarları gerçekleşmez. Neden? Çünkü, Şiiler de Saddam gibi Irak'ın bütünlüğünü korumak isteyebilirler (Fuller terminolojisinde, Kürtleri ezerler!). İşte o zaman devreye şu meşhur "etnik / dinsel cemaatlerin çoğulculuğu", "inançlarına göre yaşayan cemaatler", veya "cemaat hakları" konusu giriyor. Daha önceki bölümlerde, cemaat haklarının, kişi hak ve özgürlüklerinden daha "alt bir derece" anlamına gelebileceğini vurgulamıştık.  Irak örneğinde bu kanıtlanıyor. ABD, cemaat temsilcilerini bir araya getirecek, masaya oturtacak; kendine uygun bir "çerçeve uzlaşmayı" sağlayacak. Sonra bazı ABD aydınları, “Zaten kişi hakları, Irak halkında titreşim yaratmıyordu. Bunlar cemaat haklarından anlarlar" diye yazabilecekler. Fuller'ın yaklaşımını, ABD resmi tutumu olarak sunmak istemiyorum. Ancak, bu tür hesapların yapıldığının bilinmesinde yarar var. Iraklı Şiilerin bir bölümü köktendinci olsa bile, Irak'taki Şiiler, toplumun en ilerici kesimleri arasındalar. Üstelik, toplumu cemaatlere göre değil, ulus-devletin yurttaşları "laik ve siyasi temelde" kabul eden tüm siyasal hareketlerin içinde özellikle Şii kökenliler oldukça etkin. ABD'nin asıl çekindiğinin, Irak'taki Sünnilerden de önemli destek görebilecek bu tür özgürlükçü ulusalcı hareketler olduğu anlaşılıyor.

'Kürtlere özerklik ver Musul’u al'

   Eskı CIA yöneticisi Fuller, Türkiye’deki Kürtlerin kaderinin, Irak ve İran'daki Kürtler üzerine doğrudan etkide bulunacağını söyleyerek Türkiye'de Kürt diline izin verilmesi gibi liberal politikaların izlenmesine başlandığına dikkat çekmekte ve bunların devamını istemektedir. Bu eğilimin sürmesi durumunda Türkiye senaryosunda siyasal özerkliğin gündeme geleceğini söyleyen Fuller, "Iraklı Kürtlerin, Arap Bağdat'la birleşmektense, Türkiye'nin büyük Kürt nüfusuyla birleşmesi daha uygun ve iyi olabilir" demektedir. Fuller, "Bir zamanlar düşünülmeyen, -Türkiye'nin Kuzey Irak'ı alması- o kadar hayal mahsulü sayılmamalıdır artık" diyor. Fuller son derece açık sözlü. ABD'nin çıkarının Irak'ta federasyon olduğunu düşünüyor. Ama Irak, Kürtler üzerinde baskıyı devam ettirir ve Türkiye'de bir tür siyasal çözüm sonucu Kürtlere özerklik verirse, Türkiye, Kuzey Irak'ı alıverir. Böylece hem Musul petrolleri Türkiye'nin olur hem de Kürtler Türkiye ile birleşir.

Senaryonun sonu...

   Bu senaryoyu bir adım daha biz ilerletelim. Türkiye'nin ve İran'ın Kürtleri birleşir, Türkiye ve İran parçalanır. Ortaya, İran'ın anti-Amerikan politikalarını dengeleyecek ABD'ye her zaman muhtaç bir Kürdistan çıkar! ABD'nin bu işi yapması için Türkiye'de "aktif dış politikayı" seven, "risk alacak vizyon" sahibi kişilerin olması gerekir. Yok muydu? CIA'in Türkiye ve Ortadoğu eski masa şefi Fuller' ın senaryoları arasında bir başkası da Türkiye ile Irak'ın yakınlaşması üzerinedir. Fuller, bu olumsuz senaryosunun Türkiye için "yok olmak" anlamına geleceği uyarısında bulunmaktadır. İşin ilginç yanı, raporun yazılmasından hemen sonra Türkiye,  Fuller'ın sözünü ettiği "olumsuz polıtikalara" yönelmiştir.


'Parçalanmak iç savaştan iyidir'

   Ortadoğu ve Türkiye'yle ilgili konularda ABD yönetimi nezdinde en etkili kişi olan Fuller, ABD'nin Türkiye'nin toprak bütünlüğünü savunma politikasını terk etmesini senaryolarına katmıştır. Raporda, bu konuda şunlar yer alıyor:

   "İlke olarak kabul etmeliyiz ki, bazen ayrılıkçılık, ayrılıkçılığa direnmekten daha az kötüdür. Irak'taki Kürt konusuna ilişkin kaygılar, özellikle yakın, uzun dönemli, sorumlu ve demokratik müttefikimiz Türkiye üzerindeki zararlı etkisinden kaynaklanmaktadır. Ama,  Kürt milliyetçiliğinin gelecekteki yoluna, yani isteklerine, karakterine, stratejisine, taktiklerine ve etkinliğine bağlı olarak Kürt milliyetçiliğinin isteklerini geri çevirmek mümkün olmayabilir. Eğer Kürt hareketi büyük bir uluslararası momentum kazanırsa Irak- Türkiye ve İran'daki uzamış iç savaş olasılığı –Türkiye için bile- özerklikten ve ayrılıktan daha kötü görülebilir."

(*) Graham Fuller, lraq in the Next Decade: Will lraq Survive Until 2002?, (Washington: Rand Note)-1993

(**) Ufuk Güldemir, Texas - Malatya, (İstanbul Tekin Yayınları,2. Baskı), 1992 ss 373-377


ÖNCEKİ BÖLÜMLER İÇİN BAKINIZ:

1-Dünden Bugüne Nasıl Gelindi ? Yeni Dünya Düzeni Senaryoları ve Türkiye-1
(Atatürk’e Karşı Sinsi Plan)



2-Dünden Bugüne Nasıl Gelindi ? Yeni Dünya Düzeni Senaryoları ve Türkiye-2
(ABD'nin Tarikat Hesapları)


3-Dünden Bugüne Nasıl Gelindi ? Yeni Dünya Düzeni Senaryoları ve Türkiye-3
(Şeriatçılarla Uzlaşma Arayışı)


4-Dünden Bugüne Nasıl Gelindi ? Yeni Dünya Düzeni Senaryoları ve Türkiye-4
(Dinsel ve Etnik Senaryolar)