27 Kasım 2010 Cumartesi

Koruyacak mısın İsrail’i de ‘Sultan(!)’?

Cumhuriyet 27.11.2010

DÜNYADA BUGÜN

ALİ SİRMEN
Özgür Mumcu’nun perşembe günü Radikal’de yayımlanan yazısını keyifle okudum. Özgür, Cengiz Çandar’dan alıntı yapmış, o bölüme birlikte göz atalım:

“Cumhurbaşkanı Gül gece yarısı 21. yüzyıl NATO’sunun kararlarının alındığı, eğilimlerinin belirtildiği zirve yemeğinden çıkıp kaldığımız otele geldiğinde, yüzünde güller açarak söylediği ilk söz ‘Türkiye olmasa konu yok, NATO zirvesi 10 dakikada biter’ oldu. İşin ilginç yanı Cumhurbaşkanı Gül’den yarım saat sonra NATO Dışişleri Bakanları Toplantısı’ndan çıkıp otele gelen Davutoğlu da yüzünde keyifli bir gülümsemeyle odaya girdiği anda, sanki önceden sözleşmişler gibi ‘Biz olmasak konuşacak konu olmayacaktı’ sözleriyle Gül’ün yanına ilişti...”
Özgür’ün çocuk yaşlarından beri tanığı olduğum mizah duygusuyla bu “körler sağırlar birbirlerini ağırlar” misali karşılıklı dolduruş diyaloğunu yıllanmış bir yandaş medyacının yansıtmasını inceden inceye tiye alan yazısını okurken bir an kendi kendime mırıldandım:
- Allah kimseyi bu denli tiye alınacak hale düşürmesin. Amin!
Ne ki, yandaş medya ile onun yıldızları alaya alınmalarına, komik duruma düşmelerine aldırmadan doludizgin gidiyorlar.
“Bunlar dışsatım şirketi kursalar, yağ ihracatında dünya rekoru kırarız” diyeceğim, ama bu Made in Turkey yağlar, Kapıkule’den ötede itibar görmüyorlar.
***
Made in Turkey yağ imalatçılarına yeni bir konu daha çıktı. Lübnan’a resmi bir ziyaret yapan RTE orada “Hoş geldin sultan” diye karşılanmış.
Ne gariptir şu Şark, insanı her şeye, hatta Tanrı olduğuna bile inandırır.
“Sultan!” büyük bir kalabalık tarafından coşkuyla karşılandığı Türkmen köyü Kuvasar’da İsrail hükümetini özür dilemeye çağırmış ve eklemiş:
- Biz gerektiğinde katile katil demeye ve hesap sormaya devam edeceğiz.
Doğrusu, o göz yaşartıcı, hamasi ve de “Hamasi” konuşmalar yapılırken keşke Cengiz Çandar da orada olsaydı, kim bilir bize orada olanları ne güzel anlatırdı...
RTE’nin Lübnan’dan “Katile katil deriz” diye seslenmesi iyi olmasına iyi ama yine de şu soruları açıkta bırakıyor:
- Sen bu hem hamasi hem de Hamasi çıkışlarını yaparken, bir yandan İsrail’in bölgedeki en büyük karşıtı, kimilerine göre panzehiri İran’a karşı füze kalkanı sistemini kurduruyor musun, kurdurmuyor musun?
- Ayrıca sen bu füze kalkanı sistemi ile aynı zamanda İran füzelerine karşı katil dediğin İsrail’i de koruyor musun, korumuyor musun?
- Bu arada, “kimseye karşı olmayan” şu ünlü füze kalkanı, madem kimseye karşı değil, o zaman oraya gereksiz yere neden kondu?
- Eğer gereksiz yere konmadıysa, söyler misiniz kime karşı kondu?
***
Mademki, “21. yüzyıl NATO’sunun kararlarının alındığı, eğilimlerinin belirlendiği zirvesinin en önemli konusu Türkiye’dir”, bu soruların yanıtları da onun adına konuşmaya yetkili olan kişilere düşer.
Yine Türkiye adına konuşmaya yetkili kişilere düşen bir konu da şunu yanıtlamaktır:
- Uzmanlar, bu sistemin karşı taraf füzelerinin dikey havalandıklarında, daha nereye yöneldikleri bilinmedikleri anda otomatik olarak harekete geçtiklerini söylediklerine göre, “İsrail’i korumam, füzeleri ateşlemem!” demek hakkına sahip mi Türkiye?
- İsrail’in bu korumadan yararlanmak amacıyla Mavi Marmara olayı dolayısıyla özür dilemeyi kabul etmemesi halinde ne olacaktır?
- İsrail’den gelen haberler, Siyonist devletin böyle bir niyeti olmadığını gösteriyor. Bu konuda Ankara’nın onlar üzerinde baskı öğeleri var mı, varsa neler?
Bütün bu soruları havada bırakarak, yağlama yıkama işlemine girişmek biraz komik oluyor.
Eskiden dış politika konuları siyasetin ve medyanın en ağır ve en ciddi alanıydı.
Şimdi ise genç köşe yazarları, dış politikanın oluşturucularıyla, kimi yıllanmış, yağlama yıkamacılarına bakarak bol bol mizah malzemesi çıkarıyorlar.