ABD’den habersiz de darbe yapılabilir
Arka Plan:
Duygusal bir millet olmaktan kaynaklanıyor olsa gerek, biz iç siyasete olduğu kadar ülkeler arası ilişkilere de hisler yüklüyoruz. Dış politikada aşk-nefret ilişkileri yaşıyoruz. Ülkelerin sevgi ya da sevgisizlik değil, çıkar temelinde hareket ettiğini ya bilmiyoruz ya da unutuyoruz. İşte bu özelliğimizin tavan yaptığı dönemlerden biri: ABD Kongresi Dış İlişkiler Kongresi “Ermeni soykırımı olmuştur” kararı verdiği için ABD yine bizden nefret eder oldu. Oysa ABD bizden nefret etmiyor. Bizi seviyor da diyemeyiz. Yalnızca bizim politikalarımızın kendi politikaları ile uyumlu olmasını istiyor. İşbirliğinin devam etmesini arzuluyor. Çünkü çıkarı bu yönde. Peki bu işbirliği devam edecek mi? Kongre’nin alt komitesinden çıkan karar nedeniyle çekilen büyükelçimizin Ankara’da tutulmasına tepkiler neler? Türk siyasetçilerin Washington ambargosu orada nasıl yankılanıyor? ABD’deki siyaset yapıcıların Ak Parti’nin politikaları ile ilgili hangi yorumları yapıyorlar? Geçtiğimiz haftayı Washington’da, bu soruların yanıtlarını arayarak geçirdim. Kongre’de konu ile ilgilenen siyasetçilerle, eski büyükelçilerle, Amerikan Türk Kongresi Başkanı ile ve ABD’deki Ermeni diasporası ile görüştüm. Ermeni meselesinden sonra Türkiye’nin önüne konacak ikinci başlık olan İran konusunda Ak Parti hükümetinin politikasının nasıl algılandığını merak ettim. Ve size bir dizi söyleşi getirdim. Bugün 2003-2005 yılları arasında Ankara’da ABD büyükelçisi olarak görev yapan, Bush döneminin Savunma Bakan yardımcısı Eric Edelman ile başlıyorum. Edelman birkaç ay önce Milliyet’ten Aslı Aydıntaşbaş’a verdiği mülakatta büyükelçilik yaptığı dönemde Ayışığı ve Sarıkız adlı darbe planları ile ilgili olarak AK Partili bazı yetkililerin kapısını çaldığını söylemişti.
ABD’nin Ankara eski büyükelçisi Edelman, Türkiye’deki her şeyden ABD’nin haberi olduğu iddialarını reddederek, “Biz hükümet seçtirmeyiz” dedi. Türkiye’de ABD’den habersiz de darbe yapılabileceğini savunan Edelman, Orgenaral Başbuğ’un ülke için büyük şans olduğunu söyledi
l Türkiye’ye gittikçe büyüyen bir kakafoni hakim oluyor. Ülkedeki kutuplaşmayı ve Ergenekon sürecini nasıl görüyorsunuz?
ABD Türkiye’yi her zaman Avrupa’nın bir parçası olarak gördü. Geçmişe bakın, ister cumhuriyetçi ister demokrat olsun tüm ABD başkanları AB üyeliğinizi destekledi. Biz Türkiye’nin yüzünü batıya çevirmiş, insan haklarına saygılı, liberal bir demokrasi olmasını arzu ediyoruz. Bunun yolunun AB olduğunu düşündüğümüz için bu konuda destek veriyoruz. İlk yıllarında AK Parti bu yönde önemli adımlar attı. Hem ekonomik hem de siyasi olarak. Biz, Türkiye dostları bunların devamını görmek istiyoruz.
l Sizce bu adımlar devam etmiyor mu?
Hayır, mesela eski büyükelçi Morton Abramowitz’in Foreign Affairs’te geçen sonbahar yayınlanan makalesine bakın. Bazı sorular ortaya atıyordu, bende de benzer sorular var. “Hükümet hâlâ aynı yönde ilerliyor mu? Reform sürecine gereken önemi veriyor mu?” Mesela Ergenekon süreci var. ABD’de pek kimse anlamıyor bu davada neler olduğunu.
l Anlaşılmayan ne?
Bazı gerçekler ortaya çıkıyor ama dava esas yürümesi gereken yoldan çıkıyor gibi. Ergenekon ile bağlantısı olacağı asla düşünülmeyen isimler gözaltına alınıyor örneğin.
l Örnek verebilir misiniz?
Türkan Saylan. Başında bulunduğu kurum bizden destek alan bir kurum. Dünya Bankası fonlarından yararlanıyor. Onların bu davayla ne ilgisi olabilir?
l Ergenekon’un bir “arka ajandası var” iddiasına katılıyor musunuz?
Bunu cevaplamak için ne olduğunu bilmek lazım. Bence artık daha fazla insanı alacaklarına durup, aldıklarının neden alındığı ile ilgili kanıtları açıklamaları gerek. Öyle olursa biz de başka bir amaç mı var yoksa salt suçları mı temizliyorlar, görürüz. Bu belirsizliğe rağmen bazıları bu dava ile ilgili kesin yargı ve inançlara sahip. Bunun nedenini anlamak zor.
BİZ HÜKÜMET SEÇTİRMEYİZ
l AK Parti ABD’de “İslam’ın iyi, yumuşak yüzü” olarak algılanıyordu. “Müslüman dünyasına örnek olacak muhafazakâr parti” gibi bakılıyordu ona. Ergenekon süreci, basın özgürlüğü ile ilgili yaşanan tartışmalar vs. partinin buradaki imajını değiştirdi mi?
Türkiye’de herkes ABD’nin AK Parti ile ilgili olarak bu yakıştırmayı yaptığını düşünüyor. Ben Türkiye’de görev yaparken insanlar “AK Parti sizin hükümetiniz. Onları siz başa getirdiniz” diyordu. Bakın böyle bir şey katiyen yok! Sanki ABD Türkiye üzerinde bir sosyal deney yapıyor, bir muhafazakâr hükümeti başa getirdi, bakalım İslam dünyasına bu model uyar mı dedi, gibi senaryolar saçmalık. l Ben bu komplo teorilerinden bahsetmiyorum. AK Parti denince “Ilımlı İslam” geliyordu akla sonuçta.
Olan şudur: ABD demokratik partnerlerinde seçilmiş hükümetlerle çalışır. Ve bu ilişkiyi en iyi düzeyde tutmaya çabalar. Bizim AK Parti ile yaptığımız da buydu. Sonuçta sizin seçtiğiniz hükümet. Biz hükümetlerin seçilmesi için çalışmıyoruz. Yalnızca o hükümetin bazı uygulamaları demokratik sınırları aşıyorsa ABD’de uyarı raporları yayınlanıyor. Bakın Doğan Grubu’na kesilen vergi cezası ile ilgili uyarı İnsan Hakları Raporu’nda var örneğin.
BANA GELEN ORDU MENSUBU OLMADI
l Siz hükümetleri başa getirmeseniz de o hükümetler başta kalabilmek için sizden yardım isteyebiliyor. Nitekim Aslı Aydıntaşbaş da birkaç ay önce okuduğum kadarıyla Ayışığı ve Sarıkız adlı darbe planları ile ilgili olarak Ak partililer size gelmiş ve olası bir darbeye karşı sizden yardım istemişler.Evet, doğru o dönem bazı partililer gelip bu planlardan haberimiz olup olmadığını sordular. Ama Türkiye’de görev yaptığım süre içinde hiçbir ordu mensubu bana bu konuda gelmedi. Üstelik ortada böyle bir işaret de yoktu. Bence bunun arkasında Hilmi Özkök gibi liderler var. Ordunun dönüşüm sürecinde çok iyi yöneticilik yaptılar. Orduda o dönem başka türlü bir yönetici tipi olsa Türkiye bambaşka bir yere gidebilirdi.
l Bugün ortaya çıktığı kadarıyla görüyoruz ki o dönem harıl harıl senaryolar üretilmiş. O senaryoları üreten Şener Eruygur gibi isimler anti-Amerikancılıklarıyla bilinirler. Neden size gelsinler ki?
Sonuçta gelmediler zaten. Bana gelmemelerine rağmen bir şeyler planlanıyor olabilir mi? Tabii ki olabilir. Türkiye’de ABD elçisi her şeyi bilir zannedilse de hakikat böyle değil. l Yani Türkiye’de ABD’nin bilgisi olmadan bir darbe yapılabilir mi?
Potansiyel olarak evet. Tarihe bakınca böyle şeyler olmadan bazı güçlü emareler ortaya çıkmış. Mesela 60’daki darbeden önce böyle olmuş. O dönem Menderes hükümetinin güç kaybettiği, büyükelçiliğin bunu görüp endişelendiği ile ilgili belgeler var. Ama darbenin hangi gün yapılacağını, Menderes’in asılacağını biliyorduk diye bir şey yok. Elbette ABD bilmeden darbe yapılabilir. Ama ABD o ülkedeki havayı nelerin olabileceğini, işaretleri bilir, görür.
Karar Genel Kurul’a gelmeden bir anlam ifade etmez
l Türkiye-ABD ilişkileri Kongre’nin Dış İlişkiler Komitesi’nden çıkan “Ermeni tasarısına evet” kararından sonra zor bir döneme girdi. Sizce nereye gidiyoruz?
Bu karar ilk değil. 2000 ve 2007’de de bu komite aynı kararı aldı. Hatta 2007’de daha fazla evet oyu çıkmıştı. Bu kararın Genel Kurul’a gelmeden bir anlam ifade etmeyeceğinin bilinmesi lazım. Türkiye’deki tepkileri anlıyorum ama bunun bağlayıcı olmadığı göz önünde bulundurulmalı.
l Türkiye’deki esas korku Barack Obama’nın 24 Nisan’da soykırım sözcüğünü kullanması. Böyle bir olasılık görüyor musunuz?
Yönetim adına konuşamam, bilmiyorum. Ama geçen yıl Ermenice “büyük felaket” terimini kullandı. Bunu tekrarlamak isteyebilir ama nasıl yapacak hangi sözcüğü kullanacak, o konuda bir şey söyleyemem. l Sizce komiteden çıkan karara Türk hükümetinin gösterdiği tepki kararın ağırlığına göre orantılı mı?
Neye göre orantılı olduğunu söylemek güç. Sadece şunu söyleyebilirim: Türkiye elçileri ile çok iyi temsil edilen bir ülke. Burada Faruk Loğoğlu, Nabi Şensoy ve Namık Tan ile birlikte çalışma şansım oldu. Hepsi harika diplomatlar. Bu mesele öyle bir mesele ki sizin derdinizi anlatmak için elçinizin burada olması çok önemli. Tan Washington’da olmadığı sürece etkin olamıyor.
l Sizce geri çağırılması yanlış mıydı?
Hayır, geri çağırıp istişare etmek gayet anlaşılır bir tavır. Ama burada soru Ankara’da daha ne kadar tutulacağı. Yetenekli diplomatları merkezde tutarak onların yeteneklerinden yararlanma şansı kaybediliyor.
İLİŞKİLER İNİŞTE AMA DAHA KÖTÜLERİ DE OLDU
l Siz Türk-ABD ilişkilerinin çok zor bir döneminde Türkiye’ye gelmiştiniz. Süleymaniye’deki çuval olayı yaşanmıştı, tezkere vardı.. O dönemle bugünü kıyaslarsanız ikili ilişkiler açısından ne söylersiniz?
Kıyaslanabilir mi bilmiyorum. Her zaman iniş ve çıkışlar oluyor. Türkiye’de her iniş dip noktası, her çıkış ise tepe noktası olarak algılanıyor. Halbuki öyle değil. Şimdi iniş zamanı ama daha kötüleri tabii ki oldu.
SESSİZ ÇOĞUNLUĞU GÖRÜN
l 2003 - 2004’te böyle işaretler yok muydu?
Kesinlikle yoktu. Benim gördüğüm bir şey yoktu.
l Sizin haberinizin olmaması senaryoların zayıf ve hayata geçirilemez olduğu anlamına mı geliyor?
Bu soruya cevap veremem. Yalnızca benim gördüğüm kadarıyla o dönem böyle bir ortam yoktu.
l Bugün bir darbe olasılığı görüyor musunuz Türkiye’de?
Hayır pek olası görünmüyor. Ordu değişti. Artık ordunun eski gücüne karşı bir irade var insanlarda. Tüm bu olanlara bakınca ordunun kendi ile ilgili değişikliklere karşı pozisyonunun çok önemli olduğunu düşünüyorum. Bunu tersine çevirmeye kalkışmadı. Bence İlker Başbuğ Türkiye için çok önemli bir şans. Onu tanırım. Ülkesinin çıkarını düşünen, kurumunu kollamaya çalışan, gerçek bir aydın komutandır Başbuğ.
l Kurumunu korumaya çalışırken Ergenekon’da ismi geçen Saldıray Berk gibi mensuplarını da korumasına ne diyorsunuz?
Bir yandan kurumun içindeki yanlışlıkları gidermeye çalışıyor diğer yandan saldırı altındaki kurumunu kolluyor.
l Türk ordusu neden saldırı altında?
Laik sisteme karşı saldırı deniyor ama bu yanıt sorunun cevabını açıklamıyor. 80 darbesinde ordunun oynadığı rolle ilgili kötü anıları olan insanlar var. Onların bu anıları bir sebep olabilir. Ama sessiz çoğunluk diye bir şey var. Dindar olan, demokrasi isteyen öte yandan da ordunun saldırı altında olmasından rahatsızlık duyan. Onları göz ardı etmemek lazım.
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder