Askeri ve siyasi bölgesel stratejiler üzerine derin analizler yapıyor, doğrulanmasını beklediğimiz hipotezler geliştiriyoruz. ABD’nin en etkili yayın organlarında Türkiye’nin önüne konulan, darbe, turuncu devrim, yeni bir merkez sağ parti alternatiflerini tartışıyoruz. Zarrab davasından umutluyuz. Bütün dikkatimizi ABD ile iktidardaki klik arasındaki “hesaplaşma”ya yöneltmişiz. Herkes safını belirlemiş, kendi mevziinden atıp tutuyor.
Mesela eski TKP’nin son MYK üyesi ve hararetli PKK savunucusu, Yeni Özgür Politika gazetesindeki “Saray” başlıklı köşe yazısında, ABD Türkiye’de darbe yaptıracak diye seviniyor; Türk’ün kendi sınırlarının içine çekildiğini, Kürt’ün ise bölgesel bir güç olma yolunda ilerlediğini yazıyor.
PKK’nin kitle desteğini kaybederek sınırlarımızın dışına doğru gerilediği doğru, ancak bölgesel bir güç olduğu şüpheli. HDP bir milyon oy kaybetti. Ne oldu, baharda büyük ayaklanmalar olacaktı? Özerklik ilan ediyoruz diye çoluk çocuğu ölüme sürdüler, insanların evlerini başlarına yıktılar, sonra da gidip Conilerin ordusuna yazıldılar. Bölgesel güçmüş! Aklı sıra moral veriyor.
Bu adamlar Sovyetler Birliği’nin koruyucu ve gizemli örtüsü üzerlerinden çekildiğinde fikirsizlikleri ve cehaletleriyle orta yerde şaşkın kalıvermişlerdi. Uzmanlaştıkları tek konu örgüt içi küçük ayak oyunları ve güçlü olana yamanma taktiklerinden ibaretti. Yeteneklerini bir süre kadar aşkın ve şaşkın partilerinde sınadıktan sonra PKK’de karar kıldılar. Ne de olsa Avrupa’da yaşıyorlar. Hıyanet-i vataniye tertibinden kendilerine maaş bağlanmış bile olabilir. Şimdi “CIA Saray’da cirit atıyor, ordunun emir komuta zinciri NATO’nun elinde” diye seviniyorlar. Yazar, AKP’ye şöyle sesleniyor: “Sen oylarınla Kışla’yı yıkamazsın, fakat Kışla obüsle Saray’ı yıkar.” Çok güzel! ABD’nin Türkiye’de darbe yaptırıp PKK’yi ihya edeceğini düşünüyor. Charles Dickens’ın Büyük Umutlar romanının kahramanı küçük Pip’i hatırladım birden. Anlatması uzun sürer, okuyan bilir.
Aynı yazar bir keresinde de ulusalcıların ve Kemalistlerin faşizm tuzağına çekildiklerini yazmıştı. Şöyle diyordu: “Onların ülkelerine bağlılıkları, ana baba ocağından tutun da eğitimleri boyunca edindikleri ‘milliyetçi’değerler ile belirlenmiş bilinçleri, Kurtuluş Savaşı vermiş ülkelerinin ordularına karşı içlerinde besledikleri sempati, emperyalizme, sömürgeciliğe karşı duydukları samimi tepki, bulanık çevrelerce amansızca istismar ediliyor, onları adım adım büyük bir tuzağa doğru sürüklüyor.” Tuzak dediği şey, faşizm! İnsan “bulanık çevre” demeden önce, dopdolu maziyi gözünde canlandırıp aynaya bir göz atar.
Mantığa bakar mısınız? Ülkesine bağlı yurtseverler olarak Kurtuluş Savaşı değerlerini savunuyorsanız; mesela Onuncu Yıl Marşı’nı söylüyor, “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” diyor, emperyalizme ve sömürgeciliğe tepki duyuyorsanız faşizmin tuzağına çekilmiş oluyorsunuz. Peki “faşizm” ne? Onu da açıklıyor: “Saray-Kışla ittifakı faşizmin siyasi merkezidir.” Bu durumda PKK demokrasinin merkezi, Foreign Affairs de demokrasinin yayın organı oluyor herhalde.
Sovyetler Birliği çökünce boşalan beyinlerini bu kez emperyalizmin kültürü, ideolojisi ve siyasetleriyle doldurmuşlar. İnsan böyleleriyle aynı partilerde bulunmuş, aynı sofralarda oturmuş olmaktan utanır.
Söyleyeceğimiz şey şudur: Havanızı alırsınız!
Burası Panama, Ukrayna, Gürcistan, Suriye, Irak ya da Filipinler gibi bir yer değil. Bıçak kemiğe dayandığında bölücülüğün de gericiliğin de sonu gelir. Yurtseverlikten arındırılmış, etnik ve dini bölünmeden yana bir sosyalizm bugünün dünyasında Amerikan uşaklığıdır.
Yavuz ALOGAN
Aydınlık/21.06.2016