3 Ağustos 2016 Çarşamba

Kışkırtma Var!




Olağanüstü yöntemlerle gerçekleşen her iktidar değişimi kitlelerin radikalleşmesine yol açar. AKP iktidara getirildiğinde de böyle oldu, düzenin kıyılarında çöreklenmiş tarikat ve cemaatlerden, giderek IŞİD gibi örgütlere kadar uzanan muazzam bir radikalleşme görüldü. Bunların bir kısmı merkeze doğru kayıp iktidarın nimetlerinden yararlanarak yeni bir sermaye sınıfı oluştururken, radikal olmaya devam edenler Ortadoğu’daki benzerlerinin uzantısı olarak pusuya yattılar, zaman zaman eyleme geçtiler. Bir kısmı da Reis’in özel müfrezeleri olarak sokakta militanlaşma eğilimi gösteriyor.

Gericiliğe karşı olan kitleler de radikalleşti. 2007’de yapılan Cumhuriyet mitinglerine, ardından 2013’te gerçekleşen Haziran Ayaklanması’na milyonlarca kişi katıldı. Balyoz, Ergenekon gibi CIA operasyonları bu iki radikal cumhuriyetçi dalga arasında gerçekleşti.

Bu kez, yine muhtemelen olağanüstü yöntemlerle gerçekleşecek bir iktidar değişiminin hemen öncesinde ve hemen sonrasında kitlelerin bir kez daha radikalleşmesi beklenmelidir.Ancak bu sefer durum biraz farklı. İktidarın ölüm kalım mücadelesine girişen tepe ucu bu kez meydan okuyor ve muhaliflerini sokakta istiyor. “Ahan da size 31 Mart kalesi; üstelik yanında bir adet selatin camii şerifi!” diyerek yurttaşların yarısını kendisine karşı kışkırtıyor.

Kışkırtıyor, çünkü düveli muazzama onu iktidarının devamı için büyük kararlar almaya zorluyor. Öyle bir kargaşa çıkarmalı ki düveli muazzamanın istediği kararları alırken, kendi tabanını “laik/dinsiz” iç düşmanlara karşı seferber edebilsin, devletin baskı aygıtlarını büyük asayiş sorunları yaratarak kendi yanına çekebilsin, iki muhalefet partisini parçalayarak erken seçime gidip başkanlığını ilan edebilsin.

Düveli muazzamanın zorladığı kararlar Baltık bölgesinden Suriye’ye kadar uzanan yeni NATO mevzilenmesi içinde Türkiye’nin yeni tavizler vermesini gerektiriyor. Putin’in “NATO saldırgan eylemlerini artırıyor; varlığını Rusya sınırlarına doğru genişletiyor” demesini; ABD’de 51 dışişleri görevlisinin Beşar Esad’a karşı askeri müdahale talep eden bir bildiriyi imzalamasını ve Kerry’nin buna üstü kapalı destek vermesini; Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu’nun Rusya’nın saldırgan eylemlerinden söz ederek NATO’nun nükleer koruma alanının genişletilmesi talebini; zatı şâhanenin “Karadeniz bir Rus gölü oldu” diye yakınmasını bu çerçevede değerlendirmek gerekir. İktidarda kalmak için verilecek tavizlerin YPG’ye karşı tavır değişikliğini ve güneydeki “Kürt koridoru”na razı olmayı da kapsayacağı anlaşılıyor.

Böyle büyük kararlar, ancak gerici kitleleri “iç düşman”a karşı seferber ederek, devletin silahlı aygıtlarını tercihlere zorlayıp kan dökerek, tam bir baskı rejimi kurarak alınabilir.

Bunu yapabilir mi? Giderek daralan bir alanda böyle büyük hamleler yapamaz. Denese bile sonuç alamaz ve korktuğu her şey birer birer başına gelir.

İktidarın bir kez daha olağanüstü yöntemlerle değişeceği, hem gerici hem de ilerici kitlelerin önümüzdeki dönemde iyice radikalleşeceği anlaşılıyor. Ya gerici başkanlık rejimi ya da laik cumhuriyet: ikisi de olağanüstü yöntemleri gerektiriyor.

Bu şartlar altında muhalif kitleleri küçük gruplar halinde sokakta ezdirmekten kaçınmak, iktidara hâkim olan kliğin provokasyonuna gelmemek gerekir. Yapılması gereken, örgütlenerek genişlemek; asgari güvenlik koşullarını sağlayabilen, bir sonraki adımı hesap edebilen, gerektiğinde topluca geri çekilip güç toplayabilen yapılar halinde bir araya gelebilmektir. Şu aşamada, “gazdan adamın orantısız zekâ silahı”nı en etkili biçimde kullanmak gerekir. 

Yavuz ALOGAN
Aydınlık/25.06.2016