“Sol”un ABD-FETÖ darbesi karşısındaki ibret verici tavrını, bugün ve yarın tartışacağız.
***
Solcunun öğrendiği ilk şey evrene, topluma ve insana bilimsel bakmaktır. Okunan ilk kitap Diyalektik ve Tarihsel Materyalizmdir.
-İnsanın, toplumun, evrenin sürekli hareket halinde olduğu, hiçbir şeyin sabit kalmadığı,
-Hareketi sağlayanın, o şeyin içindeki birden fazla ilişki ve çelişki olduğu,
-İç ilişki ve çelişkilerin, dış ilişki ve çelişkilerden de etkilendiği,
-Bu sonsuz ilişki ve çelişkinden bazılarının öne çıktığı, evrenin ve toplumların yönelişini belirleyecek ağırlık kazandığı,
-Değişmeyi, gelişmeyi anlamadan politika üretilemeyeceği, bilim olamayacağı,
-Bugün geçerli olanın, yarın olmayabileceği.
-Bu sebeple maddeyi anlamanın, her şeyin başı olduğudur.
Heraklitus’un “Bir nehirde iki kez yıkanılmaz” deyişi bu yüzden. 1800’lerdeki tahlilin 1900’lere, 2000’lere uymayışı bu yüzden... 2016’nın 2015’ten farklığı bu yüzden.
1980’e kadar solculuk esas olarak böyle idi. Çok okuyan, sorgulayan, fikir üreten, tartışan kitleler vardı.
1980’den sonra solcuların büyük kısmı, materyalizmden, diyalektik analizden uzaklaştı, kalıpların esiri oldu. 1900’lerden sonraki insanlığın pratiği ve üretilen teoriler silindi, beyinler 1800’lere gitti.
Her şeye o dönemin fikirleri ile bakılır oldu. Hareket ortadan kalktı, her şey dondu.
Mesela, özelleştirmeleri neden uzun bir zaman seyrettiler?
1800’lerin Avrupa’sında, serbest rekabetçi kapitalizm döneminde olduğunu sanıyor da ondan. Patronun özel şirket ya da devlet olması, şirketin yabancılara verilmesi önemli değil.
Tek derdi “emek-sermaye çelişkisi”. “İşçiye ve sendikaya zarar olacak mı, sadece ona bakarım” diyor. Emperyalizm çağı silinmiş kafadan. Emperyalizmin ulusa devlet düşmanlığı, ulusal ekonomileri tasfiye etmesi... Görmüyor bile.
İşçi bayrağı alıp, “Tekel vatandır”, “Tüpraş, Telekom vatandır” diye haykırınca, o zaman işçinin yanına gidiyor. Ama bayraktan, vatan sloganından da uzak duruyor.
Bunun bir sebebi de 12 Eylül’den, Atatürk ve bayrak düşmanı olarak çıkmasıdır. Şöyle düşünüyor; “12 Eylül ve Kenan Evren tu-kakadır. Kenan Evren “Atatürk” diyorsa, o zaman Atatürk de tu-kakadır”.
Yeni kuşak solcu ise Kurtuluş Savaşı’nı, Atatürk’ü hiç tanımıyor. Emperyalizmin Atatürk’e neden düşman olduğuna bile kafa yormuyor. Temel değerlerin ayakaltına alındığı bir kaçış ve yakın çağın her şeyine düşman olmak.
Sadece örgütün dediğini okuyor, sadece denilen yere bakıyor. Savaşları uzaktan seyrediyor, anlamaya gayret etmiyor.
ABD, BOP için harekete geçiyor, Irak işgal ediliyor. Irak komşumuz. Sinek uçsa etkileniyoruz. Kaldı ki uzakta bile olsa, olan emperyalist işgal. Irak’ın ardından Suriye ve Türkiye hedefte...
Bizim solcu, Irak devletini zalim bellemiş ya. “Ne Sam, Ne Saddam” diyor. Kampanya yapıyor. Bildiriler, afişler. Irak’a destek olacağına, ABD’nin işgaline destek oluyor.
Başka bir örnek...
12 Eylül’de tutuklandı, işkence gördü ya. Artık bütün dünyaya oradan bakıyor. ABD, AB gelmiş, ülkeni karıştırıyor, umurunda değil arkadaşın. Komşunu işgal ediyor, o da umurunda değil. Hatta AB’nin parasını alıyor, eğitimine gidiyor. Gitmese bile gideni eleştirmiyor, şirin bakıyor hatta. Maksat ortak ya! Türk Devleti düşmanlığı...
Başka bir olay...
Çelik Harekatı... Ordu Irak’a giriyor, ABD asker ve ajanlarını dağıtıyor. Bizim solcu bakıyor öylece. Türkiye’de yaşamıyor sanki.
Arkasından TSK; içindeki kontrgerillayı temizliyor. Özel Kuvvetler Komutanlığı birimi kuruyor.
Bizimki bakıyor saf saf. Oysa senelerdir “Kontrgerilla dağıtılsın” diye bağırmıştık beraber.
Kontrgerilla ABD’nin katliam, tertip, darbe örgütü... Ordudan süpürülünce, ABD görevi FETÖ’cülere veriyor. Bizim solcu, “Kahrolsun TSK” demeye devam ediyor hala.
Ardından büyük ABD-FETÖ operasyonu. AKP’nin de jetonunun çok geç düştüğü tertiple Ergenekon Balyoz darbesi, tutuklamalar, senelerce cezaevi.
Bizimki, “Ne oluyor arkadaş” diye kafa yormuyor. Hatta alkışlıyor, tutuklanan asker diye.
“Askerse düşmandır”. İçeride, dışarıda, öldürülen, işkence gören, görevden atılan fark etmez.
1980 darbesinin asıl tahribatı, solcudaki maddeciliğin köreltilmesi, muhakeme yeteneğinin dumura uğratılmasıdır.
Bilimsellikten, değişmenin esas olduğu kanunundan uzaklaşan solcu, 1980’den beri hayatı dondurmuş, 40 yıldır derin bir kabızlık yaşıyor. 40 yıldır, kırıntı düzeyinde bile fikir üretilmiyor bu çevrelerde.
Korkunç bir sığlık... Okumayan, araştırmayan, sorgulamayan ve hayatın dışında kabızlar topluluğu.
Yazık, yazık!
Yarın başka bir kabızlığı, başka bir savrulmayı ele alacağız. 15 Temmuz ABD-FETÖ darbesi ve sol. Bakalım ne demişler, ne yapmışlar.
Mehmet AKKAYA
Aydınlık / 20.08.2016