1 Haziran 2016 Çarşamba

25.09.1992 tarihli Milliyet Gazetesi: "CIA Gözüyle Kürt Sorunu"



CIA gözüyle Kürt sorunu

RAND’IN TÜRKİYE RAPORU

“Güneydoğu’daki olaylar hükümetin kontrolünden çıkarsa Genelkurmay, devreye girerek müdahale gerçekleştirecek”


Turan YAVUZ- WASHINGTON

   ABD’nin Merkezi Haberalma Örgütü’ne (CIA) yakınlığı ile tanınan RAND şirketi tarafından hazırlanan bir raporda, Cumhurbaşkanı Özal’ın Kürt sorununa yaklaşımının “yaratıcı ve ileriye dönük” olduğu, ancak düşüncelerinin, bu konuda haklı olduğu anlamına da gelmediği belirtildi.

   Raporda Türk Silahlı Kuvvetleri’nin, Türkiye’deki Kürt sorununda kontrolün kaybedilmesi halinde yeniden bir müdahale yapabileceği de vurgulanıyor.

   RAND şirketi yetkililerinden CIA uzmanı Graham Fuller tarafından yapılan araştırmada, yine eski bir CIA yetkilisi olan Paul Henze’nin, dış politika uzmanlarından Ian Lesser ve James Brown’un da bölümleri bulunuyor. Edinilen bilgilere göre 171 sayfalık rapor taslak halinde ve önümüzdeki aylarda kitap olarak dağıtıma girecek.

   “Türkiye’nin yeni dünyadaki rolü” başlığı altında hazırlanan rapor, Türkiye’nin iç ve dış politikası ve karşılaştığı sorunları inceliyor. Raporun en önemli bölümlerinden birini de Güneydoğu’daki Kürt sorunu teşkil ediyor.

   Komünizmin çökmesi ve Sovyetler Birliği’nin parçalanması ile dünyanın büyük bir bölümünde azınlık ayaklanmalarının başladığını belirten RAND raporu, Türkiye’deki Kürtlerin de bu yeni akım ile harekete geçtiğini ve Kürt sorununun Körfez krizi ile birlikte dünya gündemine girdiğine dikkat çekiyor.

ÖZAL’IN PANDORA’SI

   RAND raporunun CIA uzmanı Graham Fuller tarafından kaleme alınan bölümünde Kürt sorunu etraflıca inceleniyor. Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın Körfez krizinden sonra Kürtlere yönelik yeni bir politika izlemeye başladığını belirten Graham Fuller, bu politikayı tanımlarken “cesur” ve “kumar” ifadelerini kullanıyor.

   Fuller, Özal’ın Kürt politikasını şöyle anlatıyor: Özal, önce Türkiye’de Kürtçenin serbest bırakılmasına yol açacak yasalarda değişikliğe gitti. Özal, ayrıca Kuzey Irak’ta muhtemel bir Kürt otonom bölgesi ile tartışmaları başlattı. Bu çizgi, 1991 sonlarında iktidara gelen Başbakan Demirel tarafından hemen uygulamaya konuldu.”

   Kürtçe ve Kürt yayınlarının Türkiye’de serbest bırakıldığına dikkat çeken Graham Fuller, bir zamanlar “Kürt” kelimesine hiçbir yazılı metinde rastlanmadığını hatırlatıyor. Fuller, Özal’ın Kürt politikasını “Pandora’nın kutusunu açmak” olarak tanımlarken, şu görüşlere yer veriyor:

   “Kürtler ile ilgili tüm bu gelişmelere rağmen, Özal, Kürtler konusunda daha başka adımlar atmaya başladı ve Pandora’nın kutusunu açtı. Özal, Kuzey Irak’ta bir de facto otonom Kürt bölgesinin kurulmasına izin verdi, iki ana Kürt grubu yetkilileriyle diyaloğa girdi ve bu yetkilileri Türkiye’de kabul etti, daha da önemlisi de facto bağımsızlık için önemli bir adım olan Kuzey Kürdistan’daki seçimlere razı oldu. Şimdi de Özal’ın yerine geçen Başbakan Süleyman Demirel, Iraklı Kürt gerilla hareketleri ile pazarlık yaparak, onlara statü ve hareket serbestisi verdi ve karşılığında da Kürtlerden, (uzun dönemde ne kadar geçerli olacağı bilinmez ama) Irak’ta bağımsız bir Kürt devleti istemediklerini ve Türk Kürdistanı’nın bağımsızlığını açık açık isteyen PKK’nın eylemlerini kısıtlayacağına dair bir anlaşma istedi. Demirel, Iraklı Kürtlerin Ankara’da bir büro açmalarına dahi izin verdi. Birçok Türk, Özal’ın, belki de ileride Türk Kürtleri arasında otonom veya ayrılıkçı bir harekete dönüşecek olan Kürt sorununun bu boyutlara gelmesine neden olmasından dolayı ‘akılsızca’ davrandığına inanıyor.”

   Graham Fuller, Cumhurbaşkanı Özal’ın, aslında Kürt oyununu büyük bir vizyon çerçevesinde oynamaya çalıştığına inandığını belirtirken, Özal’ın Kürt hareketi konusunda jeo-stratejik bir vizyonu olduğunu savunanlar var. Ancak (Özal) bu konuda açık bir şekilde görüşlerini belirtmiyor, çünkü konu gerçekten son derece patlamaya hazır türden bir konu” diyor.

EKİM SEÇİMLERİ

   Özal’ın Kürt sorunu ile ilgili yaklaşımının yapıcı ve ileriye dönük olmasına rağmen, Türkiye’nin, uzun dönemde kurulacak bir Kürt devleti üzerinde etkin olabileceği veya bu süreç içinde Türk çıkarlarının zedelenmeyeceğine dair bir garanti bulunmadığına dikkat çeken Fuller, Özal’ın bu yaklaşımı birçok Türk’ün gözünde ‘vaktinden önce’ bir yaklaşımdı ve büyük bir ihtimalle de ANAP’ın Ekim seçimlerinde iktidardan düşürülmesine katkıda bulundu” diyor. Fuller, Özal’ın Kürtler konusundaki liberal politikalarının arkasında “Kürtlüğünün” yattığından şüphelenenlerin bulunduğuna da dikkat çekiyor.

   Türkiye’de birçok insanın otonom bir Kürt bölgesine ve hatta bağımsız bir Kürt hareketine sıcak bakmadığını belirten Graham Fuller, birçok Türk’ün bunu “kabul edilemez” olarak gördüğünü ifade ediyor. Fuller, raporunda Türk Genelkurmayı’nın konuya yaklaşımını da inceliyor ve Türk ordusunun, ülkenin üniterliğine kendini adamış bir ordu olduğuna dikkat çekiyor.

  Fuller, üniter devletin korunması halinde Genelkurmay’ın Kürtlere verilecek kültürel ve ekonomik tavizlere ses çıkartmayacağını da belirtiyor ve şu uyarıda bulunuyor:

   “Şayet Kürt konusunda kontrol kaybedilmeye başlanırsa, asker bunu, müdahale için, eski nedenleri de geride bırakacak şekilde bir gerekçe olarak görebilir.”

  Fuller, raporun bu bölümünde şöyle devam ediyor: “Bu yüzden Ankara’daki politikacılar çok ince bir yolda yürümek zorundalar ve şiddete yönelik potansiyeli kontrol altında tutmak zorundalar.”

  Fuller, tüm bunlara rağmen Türk Genelkurmayı’nın, Kürt ayaklanması ve gerilla hareketinin askeri boyutları ile ilgilenmeye devam edeceğini ve bir alanda yetkisini kullanacağını belirtiyor.

   Kürt konusunun artık Türkiye’de masaya yatırıldığını ve bundan sonra bu konuda Türkiye’de derin tartışmalara sahne olacağını belirten Graham Fuller, TBMM’deki siyasi partilerin konuya yaklaşımlarını da inceliyor.

  Fuller, Kürtler konusunda siyasi çizgilerin tam olarak çekilmediğini ve politikaların tam olarak saptanmadığını söylerken, partilerin yaklaşımlarını şöyle özetliyor:

   Alpaslan Türkeş ve Bülent Ecevit’in ulusalcı partileri, kendilerini üniter devletin korunmasına adamışlardır. Bir zamanlar Özal’ın Kürtler konusundaki liberal politikalarını destekleyen eski partisi olan Anavatan Partisi, şimdi aynı politikaları yürütmeye çalışan Demirel’e oportünist ve fırsatçı bir yaklaşımla saldırmaktadır.

  Demirel’in koalisyon ortağı olan Sosyal Demokrat Halkçı Parti ise Kürtlere karşı en liberal olan partidir. Bu parti bir zamanlar bir Kürt ulusal partisinin embriyosunu barındırıyordu. İslamcılar ise kararsız. Onlar Kürt otonomisini tolere eden bir bakış içinde. Ancak aynı zamanda Türk devletinin azınlıklar temeline dayandırılması görüşlerine karşı çıkıyor. Aynı zamanda İslamcılar, ayrılıkçılığı, azınlık temellerine göre kabul etmiyor.”


  Fuller, Türkiye’deki Kürt sorunu konusunda gerçekçi alternatiflerin azlığına dikkat çekerken, Demirel hükümetinin bu konuda değişik bir politika izleyememesini buna bağlıyor.