Hovhannes Kaçaznuni (1868, Ahıska
– 1938, Erivan), Ermeni siyasetçi ve Ermenistan'ın ilk başbakanı.
1868'de
Ahıska'da doğmuştur. İlk öğrenimini doğduğu kentte, orta öğrenimi Tiflis'te
tamamladıktan sonra 1887'de Petersburg'daki Mimarlık Enstitüsünden 1893'te
birincilikle mezun olmuştur. Mimarlık okurken Ermeni Devrimci Federasyonu
(Taşnaksutyun) Partisine katılmış ve zamanla partinin en önemli üyelerinden
biri olmuştur. Mezuniyeti sonrasında 1893-1895 ve 1899-1906 atasında Bakü,
1895-1897 arasında Batum ve 1897-1899 arasında Tiflis'te mimar olarak
çalışmıştır.
1911'de
Rusya'da görülen Taşnak davasında tanık olarak çağrılmışsa da deşifre olmamak
için Kafkasya'yı terketmiş ve 1914'e kadar önce İstanbul, sonra da Van'da
yaşadıktan sonra Kafkasya'ya dönmüştür.
1917
yılında Rusya Meclisine Bakü delegesi seçilmiş, 1918 yılında Transkafkasya
Parlamentosu'nda Taşnak temsilcisi olarak görev almıştır. Transkafkasya
hükümeti ile Türkiye arasında Trabzon ve Batum'da yapılan barış görüşmelerine
delege olarak katılmıştır. Transkafkasya Cumhuriyeti'nin dağılmasından sonra
1918 yılı Mayıs ayında kurulan Ermenistan Cumhuriyeti'nin ilk başbakanı
olmuştur. Kaçaznuni
başbakan olarak 1919 yılının Ağustos ayına kadar görevini
sürdürmüştür. Kaçaznuni
1920'de Ermenistan Meclisi başkanı seçilse de görevi Sovyetlerin Ermenistan'ı
işgali yüzünden 1 ay sürmüştür.
Ermenistan'da
1920'de Bolşevik yönetiminin kurulmasından sonra tutuklanmış ve 1921'de serbest
bırakılmasının ardından ülkesini terketmiştir. 1921-1924 arasında Bükreş'te
yaşadıktan sonra 1925'te ülkesine dönmüştür. Hem Leninakan kentinde mimar
olarak çalışmış, hem de Erivan Devlet Üniversitesi'nde inşaat ve mimarlık
dersleri vermiştir. 1930'da o dönem üniversiteye bağlı İnşaat Enstitüsü'ne
geçmiş ve İnşaat Mühendisliği dalında profesör olmuştur. 1937'de Büyük Temizlik
kapsamında tutuklanmış ve 1938'de hapiste ölmüştür.
Ovanes Kaçaznuni’nin 1927 yılında SSCB (Tiflis)’te yayımlanan “Taşnaksutyun’un Artık Yapacağı Bir Şey Yok”
adlı kitabı, aslında, 1923 yılı Nisan ayında Taşnaksutyun Partisi’nin Bükreş’te
yapılan Yurtdışı Konferansı’na sunulmuş rapordur. Ovanes Kaçaznuni, denebilir ki,
Taşnak hareketinin en önemli lideridir. “Ermeni soykırımı” diye nitelenen 1915-
1923 döneminde Taşnak hareketinde sorumlu konumlarda bulunmuştur. Söz konusu
rapor, işte o dönemin özetidir.
Kaçaznuni, bu konferansın raporunda, geçmiş
dönemin özeleştirisini yapar. Bu özeleştiri aslında bir itirafnamedir. Kaçaznuni,
çekilen acılardan Taşnaksutyun Partisi’nin sorumlu olduğunu dürüstçe ve açık
yüreklilikle saptar. Raporun sonunda Taşnaksutyun’un kendisini feshetmesi ve
siyasi arenadan çekilmesi gerektiğini savunur. Son cümleleri çarpıcıdır, “Evet
intiharı öneriyorum, Parti kendisini feshetmelidir” der.
Kaçaznuni, hemen o yıl raporunu kitap olarak
yayımlatır. Koyduğu başlık, yine intihar önerisini vurgulamaktadır: “Taşnaksutyun’un Artık Yapacağı
Bir Şey Yok”. Ermenice basılan kitap, dört yıl sonra, 1927
yılında Rusça’ya çevrilerek Tiflis’te “ibreti alem” olması amacıyla 2 bin adet
basılır. Kitabın İngilizce basımı ise, 1955 yılında, “The Armenian
Revolutionary Federation Has Nothing To Do Any More” başlığıyla “Armenian
Information Service” (Ermeni İstihbarat Servisi) tarafından New York’ta
yayımlanıyor.
İlk
Ermeni başbakanının bu tarihi raporu Ermenistan’da yasaklanmıştır. Yayınların
Avrupa’daki kütüphanelerden Taşnaklar tarafından toplatıldığı da biliniyor.
Kitabın çeşitli dillerden yayımlanan basımları, Avrupa kütüphanelerinden
toplatılmıştır. Kitabın katologlarda adı var, ancak raflarda bulunmuyor.
Kaçaznuni’nin kitabının Rusça basımını, Ermeni
Meselesi üzerine çalışmalarım sırasında, Moskova’daki Lenin Kütüphanesi’nde
buldum.
….
Ülkemizde
Kaçaznuni’nin
raporunun bugüne kadar değerlendirilmemiş olması bir bakıma şaşırtıcıdır; bir
bakıma da olağan sayılabilir. Çünkü Türkiye hükümetleri ve Türk
araştırmacıları, tezlerini emperyalizme karşı mücadele zeminine, Kurtuluş
Savaşı’nın haklılığı gibi sağlam bir temele oturtmamışlardır. Çünkü bu raporun
önemi, gerek bilim ve araştırma çevrelerinde, gerekse Dışişleri Bakanlığı
tarafından anlaşılmamış ve değerlendirilmemiştir. Kaçaznuni Raporu’nun Türkçe çevirisi
yayımlanmamış, adeta saklanmıştır. Kuşkusuz bunda, Türkiye makamlarının ve
araştırmacılarının, Rus ve Ermeni arşivlerinden uzak durma eğilimleri, Rus
kaynaklarını değerlendirmeyi Bolşevikliğe bulaşmak olarak algılamaları, birinci
derecede etkili olmuştur. Resmi Türk tezlerini Batılı emperyalistlere
beğendirme kaygısının belirleyici olduğu buradan da anlaşılmaktadır. Mesele
buradadır.
….
Taşnak
Hükümeti’nin ilk başbakanı, özellikle şu saptamalarda bulunuyor:
·
Dünya
Savaşı öncesinde gönüllü silahlı birliklerin oluşturulması hataydı.
·
Kayıtsız
şartsız Rusya’ya bağlanmışlardı.
·
Türklerden
yana olan güç dengesini hesaba katmamışlardı.
·
Tehcir
kararı amacına uygundu.
·
Türkiye,
savunma içgüdüsüyle hareket etmişti.
·
1918
sonlarındaki İngiliz işgali, Taşnakların
umutlarını yeniden kabartmıştı.
·
Ermenistan’da
Taşnak diktatörlüğü kurmuşlardı.
·
Denizden
denize Ermenistan projesi gibi emperyalist bir talebe kapılmışlar, bu yönde
kışkırtılmışlardı.
·
Müslüman
nüfusu katletmişlerdi.
·
Ermeni
terör eylemleri Batı kamuoyunu kazanmaya yönelikti.
·
Taşnak
yönetimi dışında suçlu aranmamalıydı.
·
Taşnak
Partisi’nin artık yapacağı bir şey yoktu; intihar etmeliydi.
Kaçaznuni’nin bu saptamaları bazılarını
şaşırtmaktadır. Oysa yenilgi sonrasında Ermeni devlet adamları ve
tarihçilerinin birçoğu aynı değerlendirmeleri yapmaktadır. 1921 sonrası, Ermeni
aydınları için yoğun bir özeleştiri dönemidir. Ayaklar suya ermiştir. Gerçeklere
ulaşılmasında kuşkusuz Ermenistan’da kurulan Bolşevik yönetiminin de önemli
etkisi var. Emperyalizme karşı konumlanmak, Ermeni aydınlarını ister istemez
gerçeklerle buluşturmakta ve Lenin- Atatürk ittifakının mevzilerine
çekmektedir. Bu nedenle özellikle 1921 sonrasına ait Ermeni ve Taşnak
belgeleri, Kaçaznuni’nin
görüşlerini doğrulamaktadır. Bir kısmı Ermenistan devlet arşivlerinde bulunan
Taşnak belgeleri, soykırım yalanını aynı Kaçaznuni gibi çarpıcı bir şekilde ortaya koyuyor.
Bizzat Taşnak kaynakları, Çarlık Rusyası ve Batı emperyalizmi tarafından
Türkiye’ye karşı nasıl kullanıldıklarını, işgal sırasındaki Ermeni mezalimini
ve Türk ordusunun buna karşı verdiği haklı savaşı zengin belgelerle ortaya
koymaktadırlar.
…..
Mehmet PERİNÇEK
YOLDAŞLAR!
Bu meseleler, benim gayet uzun
ve gayet üzücü düşüncelerimin ana konusunu oluşturmuştur. Sizin de
bu konuları düşünmüş olduğunuzdan kuşku duymuyorum. Yalnız, sizin de aynı
sonuca varıp varmadığınızı bilmiyorum. Korkarım ki, böyle değildir. Daha
fazlasını söyleyeyim: Korkarım ki, benim son kanaatim- ki bunu telaffuz etmek
gayet zordur ve ben sadece vicdanımın sesini dinleyerek bunu
söyleyeceğim- konferans katılımcılarının toptan tepkisini, belki de
öfkesini çekecektir.
Ben buna hazırlıklıyım.
Yalnız şuna inanmanızı rica
ederim: Benim açımdan bu sözleri yazmak ve imzalamak, bunları benden duyarken
hissettiklerinize kıyasla çok daha zor olmuştur. Söyleyeceğim söz,
laubaliliğin ya da yeterince düşünülmemiş kanaatlerin bir sonucu değildir.
Köklü kanaatlerin ve net bir bilincin sonucudur, zira ben düşünmek ve anlamak,
muhakeme etmek, değerlendirmek ve duruş belirleyebilmek yeteneğine sahibim.
Bu yüzden, azıcık sabır göstermenizi ve
konulara önyargısız yaklaşmaya çalışmanızı rica ediyorum. Biliyorum, parti
kaygılarıyla yaşayan ve parti kıstasları çerçevesinde düşünen kişilerin bunu
yapabilmesi kolay değildir.
Bu yüzden bu konuyu yersiz buluyorsanız,
sizlerden özür diliyorum. Başka koşullarda bu sözler gereksiz ve yersiz
görünebilirdi. Fakat benim sunacağım tebliğin farklı içeriği, sizlerin geniş
bakış açınıza ve bilinçlerinize hitap etmemi zorunlu kılıyor ve bana hak veriyor.
Konuya geçiyorum.
Varacağım sonuçların esaslı biçimde
gerekçelendirilmesi amacıyla, büyük savaştan başlayarak Lozan Konferansı’na
kadar geçen dönemde Ermeni meselesinin bazı aşamalarını ve Taşnaksutyun
Partisi’nin rolünü belleklerimizde tekrar canlandırmak isterim.
1914 yılı sonrasında Ermeni meselesi hangi
aşamalardan geçti, olaylar nasıl gelişti, nasıl oluştu, birbirini nasıl izledi
ve nereye getirdi, bu arada partimiz ne yaptı ve ileride ne yapması gerekir ?
Bu konulara yoğunlaşarak, yakın geçmişi
hatırladığımda, önemli hususları ikincil ve tesadüfi olanlardan ayırdığımda ve
olayları kronolojik düzen içinde sıraladığımda şu manzarayı görebiliyorum:
1.
1914 sonbaharında, Türkiye henüz savaşan
taraflardan birine katılmamış, fakat savaş hazırlıkları içindeyken, Güney Kafkasya’da büyük gürültü
içinde ve enerjik biçimde Ermeni gönüllü birlikleri oluşturulmaya başlandı.
Sadece birkaç hafta önce Erzurum’da yapılan kongrede gönüllü birlikler
konusunda alınan olumsuz karara rağmen, Ermeni Devrimci Taşnaksutyun
Partisi (EDDP) hem bu birliklerin oluşturulmasına hem de bunların Türkiye’ye
karşı gerçekleştirdikleri askeri operasyonlara aktif biçimde katıldı.
EDDP’nin Güney Kafkasya birimleri ve partinin bazı önde gelenleri, gayet ciddi
sonuçları da beraberinde getirecek olan böylesine zor ve sorumluluk gerektiren
bir konuda partinin üst karar organı olan kongrenin iradesine karşı geldiler.
Neden?
Çünkü kendileri de kitle sendromuna
yakalanmış olup, akıntıya kapılmışlardır.
Bu vesileyle, daha önceki dönemde de
Taşnaksutyun’un Güney Kafkasya’da kendisi dışında oluşan bazı hareketlerin
kurucusu ve müteşebbisi değil, sadece katılımcısı olduğunu hatırlıyorum ve
sizlere de hatırlatmak istiyorum. 1903 (kilise malvarlıklarına el konulması
dolayısıyla yapılan protesto ve gösteriler) ve 1905- 1906 yıllarında
(Ermenilerle Müslümanlar arasındaki kanlı çatışmalar) durum böyle olmuştur.
Keza ilk geniş çaplı işçi hareketleri (1903- 1906) sırasında da böyle oldu ve
Taşnaksutyun Bakü’de, Tiflis’te, Batum’da diğer sosyalist partilerin
politikaları ve taktikleri doğrultusunda yönlendirildi.
İleride göreceğiniz gibi, bu özgün çizgi
bizim sonraki dönem faaliyetlerimizde de kendini belli etmiştir.
“Gönüllü birliklerin kurulması gerekir
miydi” sorusu günümüzde elbette anlamsızdır. Tarihsel olayların kendine özgü
çelik bir mantığı vardır. 1914 sonbaharında Ermeni gönüllü
birlikleri kuruldu ve Türklere karşı faaliyete geçti. Bu gelişme,
Ermeni halkının hemen hemen çeyrek yüzyıl boyunca beslenmiş olduğu psikolojik
ortamın doğal ve kaçınılmaz bir sonucuydu. Bu psikoloji kendine bir biçim
bulmalıydı ve onu buldu.
Ve bu hareketi durdurmak (bunu istese bile)
Taşnaksutyun’un görevi değildi. O sadece mevcut eğilimi kullanabilir, birikmiş
istek ve umutları yönlendirerek dışa vurulmasını sağlayabilir, keza hazır bir
gücü örgütleyebilirdi. İmkanları ve otoritesi bu kadarına yetecek durumdaydı.
Harekete karşı gelmek ve kendi çizgisini sürdürebilmek konusunda ise partimiz
güçsüzdü; çünkü partinin kendisi, güdüleri güçlü fakat bilinci
zayıf olan bir kitle durumundaydı.
Günümüzde kimin suçlu olduğunu
sormak da anlamsızdır (eğer sorumluluk konusu gündeme gelebilirse).
Piskopos Mesrop, A.Hatisov, doktor Zavriev, S.Arutyunov, Dro ve Andranik
olmasaydı, başkaları bulunacak ve aynı şeyleri yapacaktı. Gönüllü birliklerin
kurulması bir yanlışsa; bu yanlış, kökleri uzak geçmişte aranacak bir siyasal
çizginin doğal devamı ve sonucudur. Şimdili şunu tespit etmek gerekir ki, biz
bu gönüllü hareketine aktif biçimde katıldık ve bu katılım parti kongresinin
kararına rağmen gerçekleşti.
2.
1914 kışı ve 1915 yılının ilk ayları, Taşnaksutyun da dahil olmak üzere, Rusya
Ermenileri açısından bir heyecanlanma ve umut dönemiydi.
Biz kayıtsız şartsız Rusya’ya
yönelmiş durumdaydık.
Herhangi bir gerekçe yokken
zafer havasına kapılmıştık; sadakatimiz, çalışmalarımız ve yardımlarımız
karşılığında Çar Hükümeti’nin (Güney Kafkasya Ermenistanı ile Türkiye’nin
Ermeni eyaletlerinden oluşan) Ermenistan’ın bağımsızlığını bize armağan
edeceğine emindik.
Aklımız dumanlanmıştı. Biz kendi
isteklerimizi başkalarına mal ederek, sorumsuz kişilerin boş sözlerine büyük
önem vererek ve kendimize yaptığımız hipnozun etkisiyle, gerçekleri anlayamadık
ve hayallere kapıldık.
Güya sarayda naip tarafından sarf edilmiş
olan birtakım gizemli laflar dilden dile dolaşıyordu. Sürekli birtakım
mektuplara (Vorontsov- Daşkov’un Katolikos’a yazmış olduğu mektup) atıf
yapılıyor ve tarafımızca bu mektuplar, ileride taleplerimizi öne
sürebileceğimiz ve haklarımızı savunabileceğimiz bir zemin olarak sunuluyordu.
Oysa ustalıkla düzenlenmiş olan bu mektuplar, istek üzerine her türlü anlamın
yakıştırabileceği gayet genel ve belirsiz öneriler dışında bir şey içermiyorlardı.
Ermeni halkının gücü, onun siyasal ve askeri
önemi, keza Ruslara verdiği destek fazla abartıldı. Bizim gayet mütevazi
imkanlarımıza fazla değer vererek, sonuçta kendi umut ve beklentilerimiz de
abarttık.
3.
1915 yaz ve sonbahar döneminde Türkiye Ermenileri zorunlu
göçe (tehcir) tabi tutuldu, kitlesel sürgünler ve baskınlar gerçekleştirildi.
Bütün bunlar Ermeni meselesine ölümcül bir darbe vurdu.
Tarihsel Ermenistan’ın, bize devreden
gelenekler ve Avrupa diplomasisinin vaatleri doğrultusunda, bağımsızlığımızın
temelini oluşturması gereken bölgeleri boşaltıldı; Ermeni vilayetleri Ermenisiz
kaldı.
Türkler ne yaptıklarını biliyorlardı
ve bugün pişmanlık duymalarını gerektirecek bir husus bulunmamaktadır; sonradan
da anlaşıldığı üzere, Türkiye’de Ermeni meselesinin temelli çözümü açısından bu
yöntem en keskin ve en uygun bir yöntemdi.
Ve bugün, bizim milislerin savaşa
katılmalarının Türkiye Ermenilerinin kaderini ne derecede etkilediği sorusunu
sormak da abestir. Sınırın bu tarafında bizim farklı bir çizgi izlemiş olmamız
durumunda, acımasız baskıların olmayacağını kimse söyleyemez. Türklere karşı
düşmanlığımızın teraziye konulmaması durumunda söz konusu baskıların da aynı
nitelikte olacağını kimse söyleyemez.
Bu konuda değişik görüşler olabilir.
Gerçek, gerçek olarak
kalmaktadır ve burası çok önemli ki, Türk egemenliğine karşı onlarca yıl önce
başlatılmış olan mücadele, Türkiye Ermenilerinin sürülmesi ve yok edilmesiyle,
dolayısıyla Türkiye Ermenistanı’nın boşaltılmasıyla sonuçlanmıştır.
Korkunç gerçek böyleydi.
Bırak, bundan sonra uygar dünya Türklerin
ifade edilmesi zor kötülükleri karşısında sarsılsın. Parlamentolarda ve sivil
toplantılarda devlet adamları katil Türkleri tehdit etsin. “Sarı”, “mavi” ve
diğer renklerde kitaplar yayımlansın. Her türlü dinin mabetlerinde rahipler
zalim Türklerin cezalarını bulmalarını dilesin. Dünya basını korkunç tasvirler
ve tanıkların anlatılarını yayımlasın. Bütün bunların ne anlamı var ? Gereken
yapılmıştır ve Arabistan çöllerine saçılmış cesetleri sözcüklerle diriltmek,
yıkılan evleri ve boşaltılan ülkeyi sözcüklerle kurtarmak imkansızdır.
Ovanes Kaçaznuni
TAŞNAK PARTİSİ’NİN YAPACAĞI BİR ŞEY
YOK
Çeviri: Arif ACALOĞLU
(Sayfa 31-35)