Çankaya Atatürk’ün Çankaya’sı olacak
İşçi Partisi (İP) Genel Başkanı Doğu Perinçek’le söyleşimizin bugün son bölümünü yayınlıyoruz.
Üç konuyu konuştuk.
Bir: Haziran halk hareketi.
İki: CHP ve Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu.
Üç: Cemaatlere karşı tutum.
Bu genel çerçevede Perinçek, lider “isim”lere karşı tutum konusunda önemli bir tespit yaptı.
- Cumuhurbaşkanlığı seçimiyle erken seçimin birlikte yapılacağı söyleniyor.
Her şeye hazırız. Çankaya Atatürk’ün Çankaya’sı olacak. Bunun için gerekeni yapıyoruz.
- Bu konuda daha çok tartışılacak. Hele farklı tarafların politikaları netleşmeye başlasın... Dolayısıyla Haziran halk hareketine gelelim. O sırada hapisteydiniz. Taksim’de yeni ve büyük bir olay başladığını ilk nasıl fark ettiniz?
Biz İP olarak, 2013 Nisan-Mayıs aylarında bir halk patlaması olacağını 2012 yılı sonlarında saptadık. Hatta Ocak 2013’te Merkez Karar Kurulu’na bir mektubum var. Orada açıkça Nisan-Mayıs’ta büyük bir halk hareketi olacağını belirtiyoruz. Partinin ona göre mevzilenmesini söyledim.
Nisan’daki Milli Merkez Toplantısı’nda da Hasan Basri Özbey (İP Genel Başkanvekili) ve diğer arkadaşlarımız İlker Yücel, Çağdaş Cengiz, hepsi konuşmalarında bunları vurguladılar. Yani beklediğimiz bir olaydı.
Haziran hareketi: Bekliyorduk ama
- Bu çapta olacağına ihtimal veriyor muydunuz?
Tabii halk hareketi, beklentilerimizin de ötesine geçti. En sonunda Türk bayrağı altında, “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” sloganında birleşti. Bu, umduğumuzun üstündeydi.
- Cezaevindeydiniz. İzlerken neler hissettiniz?
Ulusal Kanal olayları canlı bir şekilde vermeye başladı. Kendimizi olayların içinde hissettik... Öncesinde, umutsuz olan çok sayıda tutuklu ve subay arkadaşımız ile aramızda iddialaşmamız vardı. Hatta koridorlarda, bazı arkadaşlar, benimle karşılaştıkları zaman, “Halk ayaklanması geliyor” diye şaka yapıyorlardı. “Patladı patlayacak” şeklinde şakalar...
Olaylar patlayınca...
Herkes çok mutlu oldu. Herkes karanlıkların yırtıldığını gördü.
Özellikle subaylar?
Tutuklu subayların bilinç olarak nasıl halkla bütünleştiklerini, Atlantik sisteminden koptuklarını gözlemledik.
Baykal’a haber gönderdik
- Biraz da CHP’yi konuşalım. Önce Baykal’a tertip kaseti...
Bunun tertip olduğu ortadaydı. Çok ilginçtir. 20 gün veya bir ay kadar önce, partimizin Merkez Karar Kurulu’na yazdığım mektupta CHP yönetiminin, Baykal yönetiminin hedef alınacağını tahmin olarak yazmıştım.
- Niçin hedef olacaktı?
Çünkü Baykal, Ergenekon tertibine karşı tavır alıyordu.
- Baykal ile 1960’lardan gelen bir arkadaşlığınız var. Kendisini şahsen uyarmayı düşünmediniz mi?
Kaset açıklandı. Sanıyorum ertesi gün pazartesiydi. Cezaevinden dışarıya haftalık telefon görüşmemiz vardı. Şule’ye (Perinçek) Ferit İlsever arkadaşımızın derhal Sayın Baykal’a telefonla ulaşmasını rica ettim.
- Niçin?
Bu tertibe meydan okumasını arkadaşı olarak hararetle önerdim. “Birlikteyiz, yanındayız” dedim. “Hiç korkacak bir şey yok. Bu, Türkiye’yi hedef alan bir kasettir” dedim.
- İlsever aramış mı?
Evet. Bu düşüncelerimizi iletmiş.
Kılıçdaroğlu’na nasıl tutum almalı?
- Kılıçdaroğlunun genel başkanlığa geldikten sonra, sizin haftalık Aydınlık’ta da çıkan bir mektubunuzu okudum. Taslağını. Tartışmaya açmıştınız. Orada Kemal Kılıçdaroğlu’na yüksek sayılacak bir kredi açmıştınız. Sorum şu: Denenmemiş bir isim. Kapalı kutu. Hiçbir müktesabatı yok. Bürokratlığının dışında. Fikirleri hiç bilinmiyor. Nasıl bu kadar geniş kredi açabildiniz?
Yerinde bir soru. Ama köşe yazarı değilim. Bir savaş veriyoruz. O savaşta CHP yönetiminin milletin cephesinde olması çok önemli. Siz yeni yönetimi iterek kakarak değil, dostlukla o cephede tutabilirsiniz. O nedenle o tavır doğrudur. Zamanla, sınandıkça Kılıçdaroğlu’nun kendi cephesini belirlemesiyle uyumlu olarak elbette eleştiriye daha büyük ağırlık verdik. Ama bir önyargıyla onu karşı cephede görmemiz çok yanlış olurdu. Çünkü CHP’nin Cumhuriyet kuvvetleri safında olmasını istiyoruz ve siyasetlerimiz de buna hizmet etmeli.
- Sizi ilk tereddüde düşüren davranışı ne oldu?
Hürriyet gazetesine tam sayfa bir röportaj verdi. Liberalizmi açıkça savundu. 27 Mayıs’a şiddetle karşı çıktı. Bunlar bende soru işaretleri yarattı.
- Şimdi Kemal Beye kapıları bütünüyle kapattınız mı? Hiç ümidiniz yok mu?
Öyle bir döneme giriyoruz ki, bir Türkiye cephesi inşa edeceğiz. Böyle dönemlerde kapı hiç ama hiç kimseye kapatılmaz.
- Tayyip Erdoğan’a da mı? Abdullah Gül’e ve Fethullah Gülen’e de mi?
Herkesin ne yapacağı üç aşağı beş yukarı bellidir. Sınıfsal bağlantılar var. Atlantik bağlantıları var. İşlenmiş suçlar var. Ama önümüzdeki dönemin ihtiyaçları açısından vurgulamak istiyorum: Vatanseverliği hiç kimseye yasaklayamazsınız.
08.04.2014- Aydınlık