DPL, Development Program Loan, Dünya Bankası’nın 2000’li yıllardan bu yana
verdiği borçların adı, Kalkınma Programı Kredisi. Programı Banka
yapıyor. Kalkınma nedir ne değildir buna Banka karar veriyor, çizdiği plan
uygulansın diye bir de şartlar sıralıyor. Az gelişmiş ülkeler bu aklı üstüne
para ödeyip alıyor. Öyle ucuz da değil, aldıkları para faizi oynak bir kredi.
Faiz LİBOR, yani Londra Bankalar Arası Faiz Borsası’nda belirlenen, yani ne
olacağı bilinmeyen değişken faiz.
“Biz
yerli ve milliyiz” diyen AKP Hükümeti, adımlarını son 10 yıldan beri bu
DPL’lerle birlikte atıyor.
İmzalayıp uyguladıkları sayıca az ama
paraca epey yüklü borç anlaşmaları, en son tarihli olandan geriye doğru şunlar:
2014: 500 milyon dolar, Paylaşılan
Büyümenin Sürdürülmesi Kredisi, SSG-DPL.
2013: 800 milyon dolar, Rekabetçilik ve
Tasarruf Kredisi, CS-DPL.
2011: 700 milyon dolar, 2010: 1.3 milyar
dolar Adil Büyümenin ve İstihdamın Tesisi, REGE -DPL.
2008 ve 2007: Toplam 1 milyar dolarlık
Rekabetçilik ve İstihdam Kredisi, CE-DPL.
2008 ve 2006: Toplam 1 milyar dolarlık
Programatik Kamu Sektörü Kalkınma Kredisi, PP_DPL.
2001, 2002, 2004: Toplam 3.5 milyar
dolarlık Programatik Kamu Maliyesi ve Kamu Sektörü Uyarlaması adlı 3 ayrı
kredi, PFPSAL.
***
DPL’li saldırının özü, Türkiye’nin dünya
tekellerine ardına kadar açılmasından ibaret. Bunun için birincisi, devlet yapısının
Türkiye aleyhine “reform”a tabi tutulması isteniyor. Bu çerçevede “Türkiye’nin
merkeziyetçilikten uzaklaşma gündemi”ni genişletmekten söz ediyorlar. “Mali
yerelleşme”, “mali adem-i merkezileştirme” için planlar hazırlanmasına öncülük
ediyorlar. İkincisi, istihdam sisteminin emek kesimi
aleyhine esnekleştirilmesi isteniyor. “Kıdem tazminatı reformu”, “istihdamda
esnekliğin arttırılması”, “işgücü piyasası reformları” için adımlar
belirliyorlar. Üçüncüsü, özel sektör bakımından, rekabetçilikten dem vurup yerli
sermayenin taşeronlaştırılmasıyla sonuçlanacak önlemler sıralıyorlar.
Dünya
Bankası, az gelişmiş ülkelerin devlet yapıları üzerinde böyle iş görürken,
IFC-MIGA kollarıyla da doğrudan özel sektöre uzanıyor. IFC 2010 yılında
İstanbul’da 200 personeli aşan bir ofis kurmuş ve enerji, altyapı, belediye
işleri, hastanecilik özelleştirmelerini hızlandırmak için özel sektöre borç
satıp, yerel sermaye piyasasını teşvik ve rekabet tavsiyeleri veriyor.
***
Kendi karışık diliyle “Dünya Bankası,
çok yıllı kalkınma politikası kredileri (DPL) gibi araçlar yoluyla,
sürdürülebilir ve kapsayıcı ekonomik büyümeyi sağlamak için yapısal
politikalarla ilgili politika diyalogunu düzenli olarak sürdürmektedir.”
Bunu Türkçe’ye çevirirsek... Dünya
Bankası Grubu bir ‘sosyoekonomik kalkınma’ örgütü değil, “ekonomik büyüme”
kurumudur. Onun ekonomik büyüme dediği şey, kendisi tarafından “sürdürülebilir
ve kapsayıcı” sıfatlarıyla tanımlanmıştır. Sürdürülebilir sıfatı serbest
piyasacılık nizamı, kapsayıcılık sıfatı ise bu nizamın toplumun her hücresine
işlemesi demektir. “Yapısal politikalar ile ilgili politika diyalogu”na gelince, bu sözler,
ulusal planlamanın doğrudan kendileri tarafından yönlendirildiğinin ilanıdır.
Yani bu kurum, Türkiye’nin sosyoekonomik düzenini yöneten siyaset dünyasının
uzun vadeli, düzenli, sürekli aktörüdür. Türkiye’nin plan ve programlarını
desteklemez; kalkınma plan ve programlarını yönlendirmekle de sınırlı kalmaz.
Bütün bir ülkenin yörünge ve yönünü, hazırladığı CPS’ler eliyle doğrudan
belirler.
Birgül Ayman
Güler / Aydınlık- 22.11.2015