13 Aralık 2015 Pazar

Sola Yutturulmaya Çalışılan Zoka: Kimlik Siyaseti-9

Hüseyin ZERAY
"Tuzhisar"
Tual Üzerine Yağlıboya


TÜRKİYE’DE KİMLİK SİYASETİ  ve SOL

   Kimlik siyasetinin Türkiye seyrine bakıldığında iki düzlem görülür. Birincisi etnik ve mezhep kimliği temelinde yapılan siyasetlerdir. Bunlar 1960’larda merkez sağdan ayrılarak kendi bağımsız siyasi kulvarlarını oluşturmuş olan Türkçü ve İslamcı partilerdir. Kısa bir süreliğine Alevilik temelinde siyaset yapan partiler de olmuş, fakat varlıklarını sürdürememişlerdir. Neoliberal ideolojik hegemonya öncesinde, kimlik siyasetleri de demokratik müzakerenin gereklerine uygun sosyo-ekonomik çözümler üretmek zorunda kalıyorlardı. 1970’lerin sonlarına kadar gerek MSP’de gerekse MHP’de kalkınmacılık söylemi egemen durumdaydı. Sosyal adalet vurguları ve toplumsal bütünleşme ihtiyacına yönelik bir farkındalık gözlenmekteydi.

   Batıda ortaya çıkan yeni toplumsal hareketlerin, Türkiye’de benzer bir siyasi etkiye ve toplumsal desteğe ulaşamadığı görülmektedir. Bunun başlıca nedenleri, sınıf temelli siyasetin Türkiye’nin somut ihtiyaçlarına cevap vermeyi sürdürmesi ve işçi sınıfının burjuvazinin ideolojik hegemonyasına batıdaki kadar girmemiş olmasıdır. Bir başka deyişle, özellikle 1960’lardan sonra Türkiye işçi sınıfı hem nicel hem de nitel açıdan, daha iyi bir gelecek umutlarını beslemeye izin veren bir dinamizmi korumuştur. Bu nedenle Türk aydınları, batıdaki muadilleri gibi kendilerine işçi sınıfı dışında bir yeni devrimci özne arayışı ihtiyacı hissetmemişlerdir.

   12 Mart 1971 darbesinden sonra sol akımlar içinde yenilgi psikolojisinin etkileri görüldü. 1980’e kadar geçen süreyi genel bir parçalanma eğilimi içinde yaşayan Türkiye sosyalist akımı, etnik temelde de ayrıştı. Kürt kökenli devrimciler arasında etnik ve bölgesel temelde örgütlenme ve kendilerini “Türk solu” olarak niteledikleri kesimlerden ayrı tutma eğilimi ortaya çıktı. Böylece Türkiye’de kimlik siyaseti sağın ardından Kürt etnisitesi üzerinden soldan da beslenmeye başladı.

   Kürt kimlik siyaseti’nin Türkiye’deki en önemli ideologlarının başında İsmail Beşikçi gelmektedir. Beşikçi’nin çalışmaları Kürtler karşısında sınıfsal ayrım gözetmeksizin bütün Türkleri “emperyalist” ilan eden ve ABD emperyalizmi’ni görmezden gelen bir toptancılık içerir. Beşikçiye göre, Kürdistan dört emperyalist ülke (Türkiye, İran, Irak, Suriye) arasında paylaşılmış devletlerarası bir sömürgedir. Hatta sömürge bile değildir. Kimliksizleştirilmiş bir ulustur. Tarihte Kürtlere bir devlet kurmayı öngördüğü için Sevr Anlaşması ileri, Lozan türünden anlaşmalar gerici konumdadır. Çünkü Lozan, emperyalist Türkiye’nin Kürtler üzerindeki sömürüsünü meşrulaştırmıştır. İsmail Beşikçinin Kürtlüğe bakışı, etnik aidiyet düzeyindedir. O, sözleşmeye dayalı ulus anlayışına son derece yabancı bir etnisist konumdan konuşmaktadır. Bir insanın aidiyetinin ancak doğumla belirlenen etnik grubuna olabileceğini esas alır. Buradan hareketle Kürt kökenli olan ama Türk olduğunu söyleyen ya da Kürtlüğünü birincil kimlik olarak sunmayan kimseleri “hain” olarak değerlendirir. Kürt asıllı Türkler köleleşmişlerdir.

   Türkiye’de sosyalist hareket her zaman Kürt sorununa ilgi gösterdiği ve halkların demokratik eşit birliği temelinde bir çözümün parçası olduğu halde, İsmail Beşikçi, ısrarla sosyalist akımları “Türk etnisitesi”ne ait akımlar olarak algılamaktadır. Bu etnik indirgemeci bakış açısının bir sonucu olarak, Beşikçi’ye göre, gerçek uluslara göre değişmektedir. Örneğin Lozan, Atatürk ya da TKP kurucularından Şefik Hüsnü’nün Türkler ve Kürtler için anlam ve değeri farklı farklı olacaktır. Hayatın maddi gerçeğinin uluslara göre farklı olduğu kabul edildiği zaman, ortak değerler etrafında birleşen ve bütünleşen halkların uluslaşması hem imkansız hem de kaçınılması gereken bir durum haline gelir.

   Sömürge Kürdistan tezinin kaçınılmaz sonucu, PKK’nın temel hedefinin ABD emperyalizmi değil, “bölge ülkelerinin emperyalizmi” olmasıdır. Bu bakış açısındaki kuramsal ve metodolojik yanlışları uzun uzadıya ele almak bu yazının kapsamını aşıyor. Ancak Kürt kimlik siyasetine yöneltilecek emperyalizmin tarihsel ortaya çıkış ve işleyiş dinamiklerini görmezden gelmek, dünyadaki devletlerin güç kapasiteleri arasında hiçbir ayrım yapmamak, Türkiye’nin emperyalizme karşı verdiği iki yüz yıllık mücadeleyi anlamamak ya da benzeri türden kuramsal eleştirilerin somut bir sonuç vermesinin imkansız olduğu anlaşılmalıdır. Çünkü kimlik siyasetinde hareket noktası kimliğin kendini dayatmasıdır. Yani kuram, pratikten çıkmamaktadır. Aksine önce kimlik merkezli kuram icat edilmekte, ardından kitabi olan bilgiye uygun bir “gerçek” imal edilmektedir. Kitaba uymayan gerçekler ise ya görmezden gelinir ya da bir komplo döngüsü içinde algılanır. Şüphesiz bu durum PKK terörünün sol bir bakış açısından bakılarak meşru savaş olarak görülmesine engeldir.  Marksizm’e göre savaş siyasetin bir uzantısıdır. Ancak bu somut koşullardan bağımsız genel geçer bir kanun değildir. Savaşın terörden ayrılması ve meşru olarak görülebilmesi, emperyalizme karşı, ezilenlerden yana ve birleştirici olmasına bağlıdır. Oysa PKK’nın silahlı eylemi, emperyalizmin sömürüsü altındaki ülkelere yöneldiği yetmiyormuş gibi, “düşmanımın düşmanı dostumdur” ilkesi uyarınca, Amerikan emperyalizmi ile işbirliği yapmaktadır. İkinci olarak, etnik örgütlenme, etnik taassuba yol açmaktadır. PKK’nın etnik temelde örgütlenmesi, silahlı mücadeleyi bir etnik grup adına yapması, kaçınılmaz olarak silahın hedefine “düşman” olarak diğer etnik grubun konmasına neden olmaktadır. PKK’nın sadece Türk olduğu için katlettiği öğretmenler, köylüler ve sıradan insanlar bu etnik taassubun kurbanlarıdır. Bu durumun “sol” adına kabul edilebilir bir tarafı yoktur.

Yrd.Doç. Atakan HATİPOĞLU
Adnan Menderes Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi

BİLİM ve ÜTOPYA / Mayıs 2015 / Sayı:251

Yazının ilk bölümü için bkz. (Kimlik Siyaseti)

Yazının ikinci bölümü için bkz. (Kimlik Siyasetinin Temelleri: Yeni Toplumsal Hareketler)

Yazının Üçüncü bölümü için bkz. (Neoliberalizm ve Muhalefetin Yeniden Tasarlanması)

Yazının Dördüncü bölümü için bkz. (Küreselleşme ve Azgelişmiş Ülkelerde Kimlik Siyaseti)

Yazının Beşinci bölümü için bkz. (Kimliğin Bireysel, Kolektif ve Ulusal Boyutları)

Yazının Altıncı bölümü için bkz. (Uluslaşma ve Kolektif Kimlikler)

Yazının Yedinci bölümü için bkz. (Kimlik Siyaseti ve Özgürlük)

Yazının Sekizinci bölümü için bkz. (Kimlik Siyaseti ve Demokrasi)