SAMİR AMİN KİMDİR?
Prof. Dr. Samir Amin 1931 Mısır doğumlu Arap Marksist iktisatçı
ve teorisyen... Monthly Review dergisinin yazarlarından. Samir Amin’in bir
kısmı Kaynak Yayınları’ndan çıkan 30’u aşkın kitabı var. Amin, 1957-1960
yılları arasında Nasır döneminde, Mısır Ekonomik Yönetimi Kurumu araştırma
memuru olarak çalıştı. 1960-1963 yılları arasında Mali Planlama Bakanlığı
Başdanışmanı oldu. Birleşmiş Milletler Afrika Ekonomik Kalkınma ve Planlama
Enstitüsü’nde (IDEP) çalıştı. 1970 yılına kadar Poitiers Üniversitesi, Dakar
Üniversitesi ve Paris Vincennes Üniversitesi’nde profesör olarak çalıştı.
1970-1980 yılları arasında IDEP Müdürü oldu. 1980 yılında Dakar’daki Üçüncü
Dünya Forumu’nun Başkanı oldu.
Paris
saldırılarının sorumlusu ABD
‘GENÇLER GELECEĞİ KARANLIK
GÖRÜYOR’
|
Paris’teki terör saldırıları bekleniyor muydu? Sorumlusu kim?
Bence bu
saldırılar bekleniyordu, en azından beklenmesi gerektiğini düşünüyorum. Ne
yazık ki, bir ihtimalle -hatta büyük ihtimalle- bu saldırılar devam
edecek...
Şimdi soru
gerçekten de şu: Bu saldırılardan kim sorumlu? Bu tarz sözde cihatçı
hareketlerin varlığından kim sorumlu? Bana göre tüm bunların sorumlusu asıl
olarak Batılı güçlerdir!
| Peki,
saldırıların sebebi nedir?
İki nedeni
olduğunu düşünüyorum, birbiriyle bağlantılı ve birbirinden ayrılamaz sebepler:
Birinci neden, sözde ‘küreselleşmiş neoliberalizmin’ ekonomik ve sosyal felaketler yaratma politikasıdır. Bu politikalar, dünyanın her yerinde; Avrupa’da, Ortadoğu’da ve başka yerlerde sosyal felaketlere yol açmıştır.
Şimdi bu
neoliberal siyasetler; merkezde -yani kapitalist-emperyalist merkezlerde- yani
Kuzeybatı Avrupa’da, Fransa’da, Almanya’da güvencesiz yaşama, güvencesiz
çalışmaya, kitlesel işsizliğe yol açtı ve gençliğin geleceğe yönelik ufkunu
kararttı.
‘YARATILAN ÇARESİZLİK
ORTAMI...’
| Avrupa’daki
yabancılar bundan nasıl etkilendi?
Bu şeytani
politikaların azınlıklar üzerindeki etkisi çok daha beter oldu, özellikle de
göçmen ailelerin çocukları üzerinde... Ve bu göçmenlerin çoğu Müslümanların
çoğunlukta olduğu ülkelerden geliyor. Ve Avrupa’da 20-30 yıldır yürütülen aşırı
gerici siyasetler, göçmenlere yönelik politikalar, işsizlik meselesi, tüm bu
meseleler vs. bir çaresizlik ortamı yarattı. Doğal olarak bu tarz örgütlenmeler
çekim merkezi olmaya başladı ve her türlü terör eğilimi olan, anarşist
yaklaşımı bulunan insanlar bu örgütlere katıldı, adeta silah altına alındı,
ayrıca çaresizlik ortamı kendiliğindenci isyanların büyümesine elverişli bir
zemin hazırladı.
‘ORTADOĞU’DA HALKÇI
İKTİDARLAR DEVRİLDİ’
| Peki,
bahsettiğiniz bu Müslüman göçmenlerin aslen geldikleri ülkeler neoliberal
düzenden nasıl etkileniyor?
İşte diğer
boyutu da tabi Ortadoğu ve diğer ülkeler... Asya’ya, Afrika’ya, Latin
Amerika’ya bakacak olursak, -ama ben Ortadoğu’ya odaklanıyorum- neoliberalizmin
ekonomik ve sosyal politikaları buralarda, merkezlere kıyasla daha da felaket
ve yıkıcı oldu. Bu politikalar devlet gücünün ve devlet gücüyle bağlantılı
toplumsal örgütlenmenin tamamen dağılmasına yol açtı. Yani şunu demek
istiyorum; Ortadoğu’da Cemal Abdül Nasır, Suriye ve Irak’ta Baas, Cezayir’de
Huari Bumedyen tarafından yürütülen milli ve halkçı siyasetler yerine,
neoliberal politikalarla aynı hizaya giren yönetimler geldi ve bu maalesef
Suriye’de ve tabi Mısır’da da bu şekilde oldu... Tüm bunlar haliyle, siyaset
sisteminin güvenirliğini topyekûn kaybetmesine yol açtı. Sistemin normal
yollarla değişebilme ihtimaline olan inancın yok olmasına neden oldu. Yalnızca
seçim yoluyla değil olağan yollarla... Bu da sözde İslamcı, cihatçı, kökten
dinci ve terörist hareketler için bir zemin yarattı. Hem Avrupa’da, hem
Ortadoğu’daki temel sebep budur...
‘FRANSA HÂLÂ EL NUSRA’YI
ÖVÜYOR’
| Tabii
Batılı istihbarat örgütleri de bu zemini kullandı...
Kesinlikle...
Meseleyi, Batılı güçlerin Ortadoğu’da izledikleri jeostratejiyle
ilişkilendirmek ve bu çerçevede incelemek lazım. Jeostrateji derken, asıl
olarak ABD’yi kastediyorum... Ve tabii Avrupa Birliği’ni, daha doğrusu ABD
güdümündeki AB ülkelerini demek istiyorum ve doğal olarak NATO ülkelerini...
NATO sonuçta neoliberalizmin askeri elidir ve asla unutmamak lazım, Türkiye de
NATO’nun önemli bir üyesidir... İşte bu jeostratejiyle, Ortadoğu ülkelerini yok
etmeyi tercih ettiler çünkü başka bir seçenekleri yoktu. Bu ülkeleri tamamen
imha etmeye giriştiler, yalnızca devlet aygıtını yok ederek değil, aynı zamanda
sosyal dokuyu, toplumsal örgütlenmeyi de yerle bir ederek ilerlediler; etnik
köken, dil, din üzerinde oyun oynayarak; Sünni, Şii, Müslüman, Hıristiyan vs.
şeklinde sistematik olarak yaptılar bunu! Sistemli biçimde!
Ve sözde
İslamcı, cihatçı terörist hareketleri yaratmaya ve bu hareketlerin bölgede bir
zemin bulmasını sağlamaya kadar ilerlediler. Özellikle de Irak ve Suriye’de...
Bu iki ülkedeki durum Batılı güçlerin jeostratejilerinin doğrudan sonucudur.
Ben bu çerçevede IŞİD’in bir istisna olduğunu düşünmüyorum... Diğer sözde
cihatçı hareketler, Humus ve Hama’daki Müslüman Kardeşler ya da El Nusra veya
diğerleri, hepsi birbirinin aynısı... Hepsi Batılı güçlerin ürünü... Tamamı
destek gördü; örneğin birkaç ay önce Laurent Fabius’u duyduk, Fransa Dışişleri
Bakanı, El Nusra’nın Suriye’de iyi iş çıkardığını söylüyordu... El Nusra’nın
Suriye’de yaptığı şey, IŞİD’in Paris’te yaptığı şeyle bire bir aynı! Yani halka
karşı, topluma karşı terör eylemleri, suikastlar, adam öldürmeler...
| Charlie Hebdo saldırısından (7 Ocak 2015) sonra, Fransa Dışişleri Bakanı’nın çıkıp El Nusra gibi cihatçı bir terör örgütünün başarısından söz etmesi, Fransa’da tepki çekmedi mi? Neden böyle bir açıklama yaptı?
| Charlie Hebdo saldırısından (7 Ocak 2015) sonra, Fransa Dışişleri Bakanı’nın çıkıp El Nusra gibi cihatçı bir terör örgütünün başarısından söz etmesi, Fransa’da tepki çekmedi mi? Neden böyle bir açıklama yaptı?
Çünkü bölgede
asıl ve hatta neredeyse tek düşman olarak Beşar Esad’ı görüyorlar... Bu nedenle
terör örgütlerini fiilen desteklediler, hepsini... Suriye ordusuna karşı
sürekli devam eden bir savaş yaratılmasaydı, IŞİD asla ve asla Suriye’ye
giremezdi ve ülke topraklarının üçte birini, hatta yarısını “fethedemezdi”...
Suriye ordusuna karşı Halep’te, Humus’ta, Hama’da ve Türkiye ile olan sınır
boyunca hiç durmadan saldırılar düzenlendi, bu sayede IŞİD genişledi...
Unutmadan, bunlar Türkiye’nin de Beşar Esad’a karşı bu terör gruplarını
desteklemesiyle başarıldı.
‘Herkes
Rusya’nın akılcı siyasetine yaklaşıyor’
‘IŞİD, ABD’NİN IRAK
İŞGALİNDE KURULDU’
|
Neoliberal sistemin milli devletleri parçaladığını ve bu ülkelerdeki toplumsal
dokuyu bozduğunu söylediniz. Irak’taki durum nasıl?
Irak’taki
durum da aynı. ABD, Irak’taki uygulamaları, planları ve siyasetleri ile
buradaki terör oluşumlarından sorumlu. Çünkü sistematik olarak Irak’ın
parçalanması ve üç ülkeye, hatta dört bölgeye bölünmesi planını uygulamaya
soktular: bir Şii, bir Sünni ve bir Kürt devleti... Sürekli devam eden bir iç
savaş yaratabilmek için aşırı dincileri her anlamda, devamlı desteklediler.
IŞİD işte bu süreçte kuruldu...
Bunun yanı
sıra, Batılı güçlerin en büyük müttefiklerinden biri Körfez ülkeleri olmaya
devam etti; Suudi Arabistan, Katar ve diğerleri... Ve bu ülkelerin teröre mali
kaynak sağlamak konusunda önemli bir rol oynadıklarını Batılılar biliyorlardı.
Bu ülkeler, İslami grupların oluşturulmasında çok büyük parasal destek
verdiler, sonrasından da bu gruplar terör eylemleri yapmaya başladı. Finansal
kaynak yarattılar ve silahlı birer kuvvet haline gelebilmeleri için kolaylıklar
sağladılar. Camilerden oluşan büyük bir ağ oluşturdular ve buna maddi destek
sağladılar. Ve bu camilerde İslam öğretilmedi, İslam yerine bu tarz aşırıcı,
suç işlemeye yönelik cihatçı fikirler öğretildi. Yaptıkları şey budur ve bunu
yapmaya da devam ediyorlar...
‘AKILCI OLAN TEK SİYASET
RUSYA’NIN’
| Peki,
Avrupa’da gerçekten terörü bitirmek isteyen güçler, Suriye Ordusu ve Rusya’nın
attıkları adımlara nasıl bakıyor?
Şimdi zaten
bölgedeki tek akılcı siyaset, en başından beri Rusya’nın izlediği yoldur... Tüm
diğer politikalar sahneden çekilirken, Rusya’nın, Putin’in politikası kaldı.
Putin hakkında ne düşünürseniz düşünün, demokrat olmadığını vs. mesele bunların
hiçbirisi değil. Putin, Suriye devletini yok etmenin, cihatçılar için yeni bir
üs yaratmak olduğunu kavradı: Libya’dan dersini aldı çünkü!
Avrupalıların
ve Amerikalıların Libya’da yaptıkları, yalnızca Muammer Kaddafi’yi bireysel
olarak katletmek değil, Libya devletini yıkmaktı, ordusunu imha etmekti,
polisini yok etmekti, her şeyini yıkıma uğratmaktı ve özellikle toplumsal
dokuyu yıkıma uğratmaktı. Bu şekilde terörist gruplar için eylemlerini sınırsız
bir şekilde icra edebilecekleri bir zemin yarattılar ve en son Bamako’da(Mali)
yaşanan saldırılar da (20 Kasım 2015) bunun doğrudan sonucudur. Bu nedenle şunu
sormamız gerekiyor; şimdi Batılı güçler -özellikle de ABD, Fransa ve İngiltere-
en başından beri hata yaptıklarını anlayacaklar mı? Tutumlarını değiştirecekler
mi? Ve sözde İslami çözümleri desteklemeyi, bölgedeki ülkeleri yıkmakla
uğraşmayı bırakacaklar mı? Tüm bu gereklilikleri kavramaya başlayacaklar mı? O
aşamaya kadar gidecekleri konusunda kuşkuluyum. Çünkü Körfez ülkelerine yönelik
sürekli dillendirilen, “dostumuz, bizim dostumuz olan Körfez ülkeleri...”
benzeri ifadeler, izledikleri stratejilerin bölgede yenilgiye uğradığını kabul
etmeye hazır olmadıklarını gösteriyor.
‘FRANSA ARTIK RUSYA VE
İRAN’A YAKLAŞIYOR’
|
Paris’teki saldırılar tam da Antalya’daki G-20 öncesinde düzenlendi. Sizce bu,
Suriye’de -belki de Rusya’ya karşı- ABD koalisyonuna katılması için Fransa’ya
verilmiş bir tür mesaj mıdır?
Şu an
hesapların nasıl olduğunu bilemiyorum ama şu ortada, Batılı güçler, Rusya’nın
Suriye’deki eylem çizgisine yaklaşıyor. Obama bile adım attı. Hatta ABD’nin
İran’la yaptığı nükleer anlaşmaya ateş püsküren Cumhurbaşkanı Hollande bile
adım atıyor. Biliyorsun, Fransa, İsrail ile birlikte ABD-İran anlaşmasına
şiddetle karşı çıkıyordu... Ama şimdi öyle görünüyor ki, Paris saldırılarından
sonra, Fransa bile -özellikle Suriye meselesinde- Rusya ve İran’ın konumuna
yaklaşma zorunluluğu hissediyor.
MALİ SALDIRISI VE
SAHİLİSTAN PROJESi
| Paris’ten
hemen sonra Mali’de yapılan otel baskınını nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu terör
saldırısı, Afrika’yı denetim altına almak için ABD-Fransa ve Çin arasında
gerçekleşen daha geniş bir mücadelenin yansıması mıdır?
Bu mücadele
sürekli devam ediyor. Şimdi, Fransa’daki saldırılardan sonra, güçlü olduklarını
gösterecek bir eylem daha yapmak istediler. Mali bölgede zayıf halkadır. Çünkü
Libya ve tabii Nijer ile komşu ve ülkenin yarısı, devasa bölümü Sahra çölünde
bulunuyor. Ve Avrupalıların Libya’daki eylemleri sonucu, Libya devleti imha
edildi ve bu nedenler teröristler Mali ve Nijer’e çok kolay bir şekilde
geçiyor. Devlet organizasyonu aynı neoliberal politikalarla zayıflatıldı. Mali
de neoliberalizmin geriletici sosyal politikaları nedeniyle sosyal bir felaket
haline geldi. Bu nedenle bu tür eylemler için bir zemin var ve bu eylemleri
yapmak göreceli olarak kolay.
| Sahraaltı
Afrika’da Boko Haram ve El Şebab gibi terör örgütleri yeni mi sayılır?
Boko Haram 10
yıldır var. Mali, Nijer ve Moritanya’daki İslami terör de uzun süredir devam
ediyor. Kendilerini açık bir şekilde El Kaide’nin bir kolu olarak tanıtıyorlar.
| Peki, bu
saldırılar, ABD’nin ve Fransa’nın Afrika’ya müdahale etmesi için, aynı Irak ve
Suriye’deki gibi birer bahane mi yaratıyor?
Tabii ki ama
zaten sürekli olarak müdahale ediyorlar, bu yeni bir şey değil.
| Peki,
müdahalenin sebebi nedir?
Neoliberal
politikaları dayatmak ve desteklemek, sorunları çözmek için müdahale
etmiyorlar, toplumları bu sorunlar üzerinden yönetmek için müdahale ediyorlar.
| Peki,
müdahale aynı zamanda bu Afrika ülkelerinin yeraltı kaynaklarına yönelik değil
mi?
Elbette, tabii
ki... “Sahilistan” olarak adlandırılan stratejiye göre, hedef Batı Sahra
bölgesinde yeni bir Suudi Arabistan yaratmak. Bunun için, Moritanya’dan,
Mali’den, Nijer’den, hatta Cezayir’den toprak koparmaya çalışacaklar.
Şafak TERZİ- 01.12.2015- 02.12.2015 / Aydınlık