Devleti yönetenler ciddi bir tehdit karşısında elbette harekete geçerler, ülkelerini savunurlar. Bu çok doğaldır. Kerensky mesela, 1917 Şubat Devrimi’nden sonra geçici hükümetin başkanı olarak Rusya’nın birliğini ve bütünlüğünü savunmuş, Almanlara karşı cepheyi toparlamaya çalışmıştır. Hitler de Versay Antaşması’nı (1919) Alman devletinin varlığına yönelik bir tehdit olarak algılamış, kömür havzalarını, jeostratejik noktaları yeniden ele geçirerek bütün Almanları yeni bir Reich içinde birleştirmeyi kafasına koymuştur.
Vatan savunması elbette önemlidir, fakat vatanı kimin savunduğu, muhtemel sonuçlarıyla birlikte, çok daha önemlidir. Siyasi İslamcı’nın vatan kavramı bizim “yurtseverlik” anlayışımızdan farklıdır. Sünni İslam’ın var olduğu her yer onun vatanıdır. Siyasi İslamcı’nın kafasında ulus ve millet kavramları ancak ümmet kavramına içerilmişse anlamlıdır. AKP’nin teorisyeni olan şimdiki başbakan, daha 3 yıl önce, “Ulus-devletle hesaplaşma zamanı gelmiştir” (Hürriyet, 17.09.12) demedi mi? Onlara göre Avrupa’da ulus-devlet çok parçalı feodal yapıyı birleştirmiş, burada ise birleşik bir yapıyı (Osmanlı devlet düzeni) parçalamıştır. Teorinin saçmalığından çok, hedefi önemlidir.
DEVLET NEDİR?
“Devlet” terimini kullanırken dikkatli olmak gerekir. Görünenin dışında derinliği olan, soyut, ebedi bir yüce (mistik) devlet yoktur. Farklı sınıfların ve çıkar gruplarının kuvvet bileşkesi olarak devlet, verili bir zamanda yönetimi ele geçirenlerin aldığı kararlarla kendi yolunu tayin eder. Devlet, metafizik anlamda “mutlak ve sonsuz bir varlık” değil, materyalist anlamda “belirli tarihsel koşulların ürünü”dür; tarihsel koşullarla birlikte değişim geçirir: Dağılabilir, rehin alınabilir, tarikatlar koalisyonuna dönüşebilir, mafyalaşabilir, askeri diktatörlük biçimini alabilir, bir devrimle ele geçirilebilir vs. Neticede bir aygıttır. Devleti ele geçiren, kendi ideolojisine göre onu “kendi suretinde” yeniden örgütler.
Mevcut duruma bu açıdan baktığımızda, AKP’nin refleks olarak soyut bir devlet anlayışından hareketle vatan savunmasına mecbur kaldığı, PKK kamplarını bombalatarak emperyalizme kafa tuttuğu düşüncesi, sonraki evrelerde çok büyük bir sorun olarak karşımıza çıkabilir.
NE VERDİLER?
AKP’nin azalan ideolojik/siyasi hegemonya şansını yeniden yakalamak için ABD’nin bölgesel planlarına bu kez iç ve dış savaş koşullarında teslim olduğu gayet açıktır. Bu teslimiyette, hükümetin bölgede bağımsız bir aktör olma çabasıyla IŞİD’i desteklemesinin uluslararası kamuoyunda yarattığı prestij kaybı da önemli bir rol oynadı.
AKP’nin seçim sonrası kaygılarını gayet iyi değerlendiren ABD/NATO, 1 Mart Tezkeresi’yle (2003) alamadığı her şeyi almış, karşılığında hükümetin YPG mevzilerini bozmamak şartıyla PKK’yi ülke içinde askeri bir tehdit olmaktan çıkarmasına izin vermiştir. Bu manevra -şimdilik kaydıyla- İmralı’yı denklemden çıkarmış, HDP’yi zayıflatarak hizaya getirmiş, Kandil’i de emperyalizmin “sefer görev emri”ne uyma ya da imha olma seçenekleriyle yüz yüze bırakmıştır. Her zaman pragmatik ve rasyonel olan Kandil’in biraz debelenip dayak yedikten sonra Türkiye’de iç savaşı tırmandırmaktansa birinci seçeneği benimsemesi muhtemeldir.
Peki, ne verdiler? Bu türden anlaşmaların gizli protokolleri vardır, bunları bilemeyiz. (Abdullah Gül boşboğazlık etmeseydi, Colin Powell’la Nisan 2003’te imzaladığı 9 madde 2 sayfalık protokolü nereden bilecektik?) Evreler halinde, olaylar geliştikçe öğreneceğiz. Mesela, önce İncirlik’ten sadece 2 Predatör kalkıyordu; şimdi her şey konacak, kalkacak ve bölgede her şeyi yapabilecek. Diyarbakır, Erhaç, Batman üsleri, hatta İskenderun Körfezi’nden söz edildi. Yakında Trabzon Limanı’ndan da söz edilirse şaşırmayalım. Mesela, ABD donanmasına Karadeniz’de serbest hareket izni verildi mi? Bunları zamanla, olaylar geliştikçe öğreneceğiz.
Haziran Ayaklanması ve AKP’nin seçimlerde uğradığı oy kaybı, gericilikten kurtulma umudu yaratmıştı. Bu umutları erteleyin. Her türlü provokasyonu yaparak, olağanüstü hal koşullarında ülkeyi seçimlere götürüp tam bir hegemonya ve başkanlık sistemi kurmaya çalışacaklar. Bunu gerçekleştirmek için sıkıca tutundukları el, emperyalizmin kanlı elidir.
YAVUZ ALOGAN / 01.08.2015- Aydınlık
YAVUZ ALOGAN / 01.08.2015- Aydınlık
Hiç yorum yok :
Yeni yorumlara izin verilmiyor.