12 Ağustos 2015 Çarşamba

YASADIŞI GÖÇ VE DENİZDEKİ İNSANLIK AYIBI





Geçen hafta içinde Libyalı 700 göçmeni taşıyan bir tekne Akdeniz’de alabora oldu. 600 kişi boğularak öldü. Hepsi Müslümandı. Ne acı, 21. yüzyılda denizde boğularak ölenlerin ezici çoğunluğu İslam alemine ait... Tam bir zıtlık olacak ama denizde en büyük süper yatların sahipleri de bu yüzyılda Müslümanlar. Örneğin geçen yıl Almanya’da yapılan ve 400 (dört yüz) milyon avroya mal olan 180 metre uzunlukla dünya tarihinin en büyük özel yatı Azzam’ın sahibi Suudi bir prens.

DENİZDE DOLAYLI KATLİAM

Akdeniz’de 600 Müslümanın geçen hafta Avrupa’da kendilerine yeni bir hayat aramak için açıldıkları Akdeniz’de ölmelerinin dolaylı bir katliamdan ne farkı var? İnsanlık kendinden utanacak talihsiz bir dönemi yaşıyor. BM Mülteciler Yüksek Komiserliği’nin istatistiklerine göre küresel çapta mülteci ve göçmen sayısı 59 milyonu buldu. Bu sayı İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana erişilen en yüksek seviye. Sadece 2014 ile kıyaslandığında Avrupa’ya yönelik akışta yüzde 149’luk bir artış söz konusu... Bu akışın arter başlangıçları şüphesiz Irak, Libya ve Suriye. Her 3 ülkedeki savaşlar, siyasi iltica odaklı göç hareketlerinin yanı sıra insan kaçakçılığı gibi yasadışı göçü de hareketlendirdi. Araçlar farklı da olsa hepsinin ortak paydası, yaşama hakkı ile daha mutlu ve daha güvenli gelecek aramak.

EMPERYALİZMİN İNSANLIĞA LANETİ

Akdeniz’deki hareketlerin ana arteri Libya iken, Ege’deki hareket çoğunlukla Irak ve Suriye kaynaklı. 2011 yılında NATO’nun Libya saldırısı sonrası ülkede demokrasi adına yaşam hakkı ortadan kalktı. Daha büyük pazar ve doğalgaz başta olmak üzere Libya’nın kaynaklarına hakimiyet uğruna ülkede tüm dengeleri alt üst edecek bir iç savaş başlatıldı. Böylece istikrarlı bir ülkeye, demokrasi aldatmacasıyla yaşama hakkının bile tanınmadığı bir karmaşa geldi. 2014 yılı içinde İtalya’ya deniz yoluyla ulaşan Libyalı mülteci sayısı 100 bini buldu. Bunların 93 bini denizde acil durumdayken kurtarıldı. Bu sene de Libya’dan Avrupa’ya deniz yoluyla göç edenlerin sayısı 100 bini geçti. 2015’in sadece ilk 20 haftasında 60 bin kişi karşı kıyılara geçmek istedi. NATO’nun Libya saldırısından bugüne kadar 1867 kişi denize dayanaklı olmayan teknelerde batarak yaşamını kaybetti. Geçen Nisan ayında tek bir teknede 307 kişi boğularak ölmüştü. İtalya 2014 yılında yasadışı göçle denizde mücadele için ‘’Mare Nostrum’’ isimli daimi bir deniz harekatı başlattı. Bu harekat yetersiz kalınca AB, mayıs ayında denizden insan kaçakçılığına karşı EUNAVFOR Med (AB Deniz Kuvvetleri) Akdeniz Harekatı isimli yeni bir müşterek harekatı başlattı. Bu harekatın geçmiş örneklerinden farkı, açık denizde yasadışı göçe karışan teknelere müdahale etmenin yanı sıra, Libya’nın karasularındaki kaçak/mülteci teknelerine ve onları destekleyen karasal alt yapıya da müdahale etmesi.

SURİYE MÜLTECİ REKORU KIRDI

Suriye, son 4 yıldır insanlık tarihinin en alçak ve vahşi emperyalist saldırısına maruz kalıyor. Ne yazık ki güzel ülkemiz, gerici Suudi Arabistan, Katar ve Avrupa-Atlantik blok safında yer alarak, tarihimize ve gelecek kuşaklara büyük ve karanlık bir utanç sayfasını miras bırakıyor. Batı destekli iç savaş nedeniyle, bugüne kadar 4 milyon Suriyeli mülteci başta Lübnan, Ürdün ve Türkiye olmak üzere yurt dışına kaçarken, 7.6 milyon, ülke içinde şehir değiştirmek zorunda kaldı. Toplam nüfusun yaklaşık yarısı olan bu sayı, Arap-İsrail savaşları sırasında göçmek zorunda kalan Filistinli 5,5 milyon mültecinin rekorunu kırmış oldu. Türkiye’dekiler imkan bulduklarında Yunanistan’a geçmeye çabalıyorlar. Türkiye başta Sahil Güvenlik unsurları olmak üzere bu geçişe mani olmak üzere her türlü insanüstü gayreti göstermekle birlikte, insanlık tarihinin bu en yoğun göç döneminde kaynakları yetersiz kalıyor. Yunanistan’ın Meriç sınırına engeller inşa etmesi kara trafiğini denize yönlendiriyor. 2015 yılı içinde 110 bin göçmen Yunanistan’a geçti. Yunanların sadece 2014 yılında denizde yakaladığı göçmenlerin sayısı 25 bin oldu. Yunanistan bu süreçte Türkiye kaynak ülke olmadığı halde sanki kaynak ülkeymiş gibi yakaladığı göçmenleri iade ediyor. Dışişleri Bakanlığı AB üyeliği havucu için 2002 yılında Yunanistan’la geri iade anlaşmasını imzalamıştı. Bu tarihi bir hataydı. Yunanistan bu anlaşmayı da kullanarak artık herhangi bir kontrole bile ihtiyaç duymadan yakaladığı kaçakları Türk sularına terk ediyor. Son zamanlarda mafya benzeri devlet dışı oluşumlara ait silahlı teknelerin bu kaçaklara ateş açtığı da rapor ediliyor. Yunan ekonomisi zayıf durumda olduğundan Atina, bu göçmenleri politik motifleri ne olursa olsun kabul etmek istemiyor. Zira kendi insanını doyuramazken bu göçmenlere kaynak ayıramıyor.

BATI HEM KARIŞTIRIYOR HEM ÖLÜME TERK EDİYOR

Diğer yandan, ABD, İngiltere ve Fransa gibi ülkeler Irak, Libya ve Suriye’deki iç savaşta asli oyuncu olmalarına rağmen 21. yüzyılın göçlerinden Türkiye, İtalya ve Yunanistan kadar etkilenmiyorlar. Buna rağmen göçmenlere karşı aldıkları tedbirler acımasız ve insan haklarına aykırı. Aslında bu insanların 19. yüzyıl ortasında patates kıtlığı nedeniyle yurtlarını terk eden İrlandalılardan veya Rus pogromları nedeniyle başka ülkelerde huzur arayan Rus Yahudilerden ne farkı var. Zamanın ruhu aslında aynı. Bu insanların hepsinin çok değil 10 yıl önce hayalleri ve düzgün bir yaşantıları vardı. ABD ve AB’de birkaç küresel dev şirket daha da zenginleşsin diye bu insanlar, Batı’nın yarattığı hormonlu IŞİD terörü, iç savaş ve yıkımın ortasında kaldılar. Ufkun ötesinde yeni hayat ararlarken denizde boğularak ölüyorlar. Çoğu kadın ve çocuk. Ortada ciddi bir ahlak sorunu var. Aslında refah, güvenlik ve mutluluk kaynağı olan denizler bu ölümleri hak etmiyor. Emperyalizm bu ölümlerle denizleri kirletmeye devam ediyor.


Amiral Cem GÜRDENİZ / Aydınlık / 09.08.2015