Geçen hafta içinde Libyalı 700 göçmeni
taşıyan bir tekne Akdeniz’de alabora oldu. 600 kişi boğularak öldü. Hepsi
Müslümandı. Ne acı, 21. yüzyılda denizde boğularak ölenlerin ezici çoğunluğu
İslam alemine ait... Tam bir zıtlık olacak ama denizde en büyük süper yatların
sahipleri de bu yüzyılda Müslümanlar. Örneğin geçen yıl Almanya’da yapılan ve
400 (dört yüz) milyon avroya mal olan 180 metre uzunlukla dünya tarihinin en
büyük özel yatı Azzam’ın sahibi Suudi bir prens.
DENİZDE DOLAYLI KATLİAM
Akdeniz’de 600 Müslümanın geçen hafta
Avrupa’da kendilerine yeni bir hayat aramak için açıldıkları Akdeniz’de
ölmelerinin dolaylı bir katliamdan ne farkı var? İnsanlık kendinden utanacak
talihsiz bir dönemi yaşıyor. BM
Mülteciler Yüksek Komiserliği’nin istatistiklerine göre küresel çapta mülteci
ve göçmen sayısı 59 milyonu buldu. Bu sayı İkinci Dünya Savaşı’ndan bu
yana erişilen en yüksek seviye. Sadece 2014 ile kıyaslandığında Avrupa’ya
yönelik akışta yüzde 149’luk bir artış söz konusu... Bu akışın arter başlangıçları
şüphesiz Irak, Libya ve Suriye. Her 3 ülkedeki savaşlar, siyasi iltica odaklı
göç hareketlerinin yanı sıra insan kaçakçılığı gibi yasadışı göçü de
hareketlendirdi. Araçlar farklı da olsa hepsinin ortak paydası, yaşama hakkı
ile daha mutlu ve daha güvenli gelecek aramak.
EMPERYALİZMİN İNSANLIĞA LANETİ
Akdeniz’deki hareketlerin ana arteri
Libya iken, Ege’deki hareket çoğunlukla Irak ve Suriye kaynaklı. 2011 yılında NATO’nun Libya saldırısı sonrası ülkede demokrasi adına yaşam
hakkı ortadan kalktı. Daha büyük pazar ve doğalgaz başta olmak üzere Libya’nın
kaynaklarına hakimiyet uğruna ülkede tüm dengeleri alt üst edecek bir iç savaş
başlatıldı. Böylece istikrarlı bir ülkeye, demokrasi aldatmacasıyla yaşama
hakkının bile tanınmadığı bir karmaşa geldi. 2014 yılı içinde İtalya’ya deniz
yoluyla ulaşan Libyalı mülteci sayısı 100 bini buldu. Bunların 93 bini denizde
acil durumdayken kurtarıldı. Bu sene de Libya’dan Avrupa’ya deniz yoluyla göç
edenlerin sayısı 100 bini geçti. 2015’in sadece ilk 20 haftasında 60 bin kişi
karşı kıyılara geçmek istedi. NATO’nun Libya saldırısından bugüne kadar 1867
kişi denize dayanaklı olmayan teknelerde batarak yaşamını kaybetti. Geçen Nisan
ayında tek bir teknede 307 kişi boğularak ölmüştü. İtalya 2014 yılında
yasadışı göçle denizde mücadele için ‘’Mare Nostrum’’ isimli daimi bir deniz
harekatı başlattı. Bu harekat yetersiz kalınca AB, mayıs ayında denizden insan
kaçakçılığına karşı EUNAVFOR Med (AB Deniz Kuvvetleri) Akdeniz Harekatı isimli
yeni bir müşterek harekatı başlattı. Bu harekatın geçmiş örneklerinden farkı,
açık denizde yasadışı göçe karışan teknelere müdahale etmenin yanı sıra,
Libya’nın karasularındaki kaçak/mülteci teknelerine ve onları destekleyen
karasal alt yapıya da müdahale etmesi.
SURİYE MÜLTECİ REKORU KIRDI
Suriye, son 4 yıldır insanlık tarihinin
en alçak ve vahşi emperyalist saldırısına maruz kalıyor. Ne yazık ki güzel
ülkemiz, gerici Suudi Arabistan, Katar ve Avrupa-Atlantik blok safında yer
alarak, tarihimize ve gelecek kuşaklara büyük ve karanlık bir utanç sayfasını
miras bırakıyor. Batı destekli iç savaş
nedeniyle, bugüne kadar 4 milyon Suriyeli mülteci başta Lübnan, Ürdün ve
Türkiye olmak üzere yurt dışına kaçarken, 7.6 milyon, ülke içinde şehir
değiştirmek zorunda kaldı. Toplam nüfusun yaklaşık yarısı olan bu sayı,
Arap-İsrail savaşları sırasında göçmek zorunda kalan Filistinli 5,5 milyon
mültecinin rekorunu kırmış oldu. Türkiye’dekiler imkan bulduklarında
Yunanistan’a geçmeye çabalıyorlar. Türkiye başta Sahil Güvenlik unsurları olmak
üzere bu geçişe mani olmak üzere her türlü insanüstü gayreti göstermekle
birlikte, insanlık tarihinin bu en yoğun göç döneminde kaynakları yetersiz
kalıyor. Yunanistan’ın Meriç sınırına engeller inşa etmesi kara trafiğini
denize yönlendiriyor. 2015 yılı içinde 110 bin göçmen Yunanistan’a geçti.
Yunanların sadece 2014 yılında denizde yakaladığı göçmenlerin sayısı 25 bin
oldu. Yunanistan bu süreçte Türkiye kaynak ülke olmadığı halde sanki kaynak
ülkeymiş gibi yakaladığı göçmenleri iade ediyor. Dışişleri Bakanlığı AB üyeliği
havucu için 2002 yılında Yunanistan’la geri iade anlaşmasını imzalamıştı. Bu
tarihi bir hataydı. Yunanistan bu anlaşmayı da kullanarak artık herhangi bir
kontrole bile ihtiyaç duymadan yakaladığı kaçakları Türk sularına terk ediyor.
Son zamanlarda mafya benzeri devlet dışı oluşumlara ait silahlı teknelerin bu
kaçaklara ateş açtığı da rapor ediliyor. Yunan ekonomisi zayıf durumda
olduğundan Atina, bu göçmenleri politik motifleri ne olursa olsun kabul etmek
istemiyor. Zira kendi insanını doyuramazken bu göçmenlere kaynak ayıramıyor.
BATI HEM KARIŞTIRIYOR HEM ÖLÜME TERK
EDİYOR
Diğer yandan, ABD, İngiltere ve Fransa gibi
ülkeler Irak, Libya ve Suriye’deki iç savaşta asli oyuncu olmalarına rağmen 21.
yüzyılın göçlerinden Türkiye, İtalya ve Yunanistan kadar etkilenmiyorlar. Buna
rağmen göçmenlere karşı aldıkları tedbirler acımasız ve insan haklarına aykırı.
Aslında bu insanların 19. yüzyıl ortasında patates kıtlığı nedeniyle yurtlarını
terk eden İrlandalılardan veya Rus pogromları nedeniyle başka ülkelerde huzur
arayan Rus Yahudilerden ne farkı var. Zamanın ruhu aslında aynı. Bu insanların
hepsinin çok değil 10 yıl önce hayalleri ve düzgün bir yaşantıları vardı. ABD
ve AB’de birkaç küresel dev şirket daha da zenginleşsin diye bu insanlar,
Batı’nın yarattığı hormonlu IŞİD terörü, iç savaş ve yıkımın ortasında
kaldılar. Ufkun ötesinde yeni hayat ararlarken denizde boğularak ölüyorlar.
Çoğu kadın ve çocuk. Ortada ciddi bir ahlak sorunu var. Aslında refah, güvenlik
ve mutluluk kaynağı olan denizler bu ölümleri hak etmiyor. Emperyalizm bu
ölümlerle denizleri kirletmeye devam ediyor.
Amiral Cem GÜRDENİZ / Aydınlık / 09.08.2015