12 Ağustos 2015 Çarşamba

İÇ SAVAŞIN FELAKETLERİ

İç savaş öncesi toplumların en belirgin özelliği sosyologların “anomi” dedikleri durumdur. Bireyleri ve grupları bir arada tutan değerlerle birlikte toplumsal normlar da silinmeye yüz tutmuştur. Bu durumda bireyler, sınıflar, ideolojik ve siyasi gruplar toplumun içindeki yerlerini karşılıklı olarak gözden kaybederler. Kendi tarihinden ve kültüründen gelen ortak değerleri artık önemsemeyen, bir sınıfın ortak çıkarlarıyla tanımlanamayan insanlar, birbiriyle çatışan, yabancılaşmış gruplar halinde ayrışırlar; büyük heveslere, gerçekleşmesi imkânsız hayallere kapılırlar. İç savaşın ortamı bu şekilde oluşur.

Büyük nüfus gruplarını iç savaşa sürmek kolay değildir. Sıradan insanlar ancak çaresiz kaldıklarında ya da hayatlarını feda edecek kadar değerli buldukları bir ideale bağlandıklarında çatışmaya girerler. İç savaşın tarafları insanlara bu çaresizliği ve idealizmi aşılamak için her şeyi yaparlar.

Cephe her yerdedir

İç savaşların kesin bir başlangıç tarihi yoktur. Bu bir süreçtir. Sıçramalı gelişir. Her aşamada insanlar önce şaşırırlar, üzülürler, sonra duruma alışırlar, sonra yine şaşırıp üzülürler; bu süreç birilerinin gelip onlara “Ne duruyorsun?” diyeceği ana kadar derinleşir. İç savaş, sıradan insanı, karmaşık mekanizmalarıyla, propaganda şebekeleriyle çatışmanın içine sürükler; onu saf tutmaya, savaş faaliyetinin bir parçası olmaya zorlar.

Devrimci olanları da dahil olmak üzere her türlü iç savaş bir ülkenin başına gelebilecek en büyük felakettir. Tarihte yaşanmış bütün acıların aktörleri birer zombi gibi ortalığa dökülür. Çatışan taraflar, kendi tarihlerini, menkıbelerini, efsanelerini, sembollerini canlandırmak için büyük bir gayret gösterirler. Kendilerini farklılaştırmak için tarihi yeniden kurgulayıp yazarlar, yoksa icat ederler.

İç savaşlarda belirli bir cephe yoktur. Cephe her yerdedir. Yerine göre evleri tünellerle birleştirilmiş bir sokak, bir mezra, şehrin orta yerinde bir kamu binası ya da bir çocuk parkı, 1-2 saat içinde o mıntıkada verilen savaşın kaderini belirleyebilecek bir cephe haline gelebilir.

Tarihi örneklerle kıyaslama yapamayız. Günümüzde konvansiyonel silahların imha gücü, geçmişin iç savaşlarıyla kıyaslanamayacak kadar yıkıcıdır. Bu yüzden iç savaşın kurbanları profesyonel askerler, milis güçleri ve gerillalardan çok; sıradan insanlar, 32 öğrenci, anneler, babalar, çocuklar, tek kelimeyle masumlardır.

KURUCU İRADE

İşte bu yüzdendir ki, “Artık halkımız kendi güvenliğini almak zorunda” (Demirtaş); “Silahlanın, yer altı sistemi kurun, tüneller kazın” (Bayık); “Biz sırtımızı YPJ’ye, YPG’ye ve PYD’ye dayıyoruz” (barış demokrasi sosyalizm diyerek, rengârenk çiçek bahçesi vaadiyle milletvekili olan sevindirik Yüksekdağ) diye atıp tutmadan; ya da “Yeryüzünü ve gökyüzünü ateşe tutuşturmanın ve intikam almanın zamanıdır şimdi” (TKPML) diye romantik laflar etmeden önce, bir an durup düşünmek gerekir. Umduğunuzdan çok daha kötüsüne razı olursunuz! Emperyalizm, sırtını kendisine dayayarak atıp tutanlara gün gelir bir yudum su vermez! Konstantiniye’yi fethedip Roma’ya yürüyeceğiz diye örgütlenip bütün dünyayı “dar-ül harp” ilan eden tekfirci şizoitlere ise söyleyecek sözümüz yok. Onları mevcut hükümetin besleyip geliştirdiğini, örgütleyip silahlandırdığını, toplumun içine kendi elleriyle yerleştirdiğini; onlara rahatça örgütlenebilecekleri bir ideolojik ortam sağladığını artık bütün dünya biliyor. Parçası oldukları sorunu çözmeleri imkânsız.

Ağır kriz koşullarında yurttaşların devletin hukukuna ve adaletine olan güveni sarsılmışsa; kuruluşundan beri Cumhuriyetin en büyük iki korkusu, “gericilik ve bölücülük”, devlet yönetimine ve parlamentoya sirayet edecek şekilde güçlenip sokaklarda şiddeti tırmandırıyorsa, iç savaş felaketi kapıya dayanmış demektir.

Bütün bu olup bitenleri dış güçlerin komploları, emperyalizmin bölgesel planları açısından değerlendirmek artık yetersizdir, çözüme katkı sağlamaz. Bunları biliyoruz zaten, ezberledik. Herkes biliyor ve görüyor. Hükümetin ve TSK’nin ülkenin kaderi üzerinde hiçbir inisiyatif gösteremediği, yıllardır, açıkça görülüyor. Çözüm içeride bulunacak. Cumhuriyet’in kuruluş ilkelerini temel alan, devrimci, laik ve aydınlanmacı bir kurucu iradenin savaşı önlemesi, ülkeyi yeni bir anayasa temelinde birleştirmesi gerekir. Böyle bir irade kısa sürede nasıl oluşacak? Soru, budur!

YAVUZ ALOGAN / AYDINLIK / 28.07.2015