Haydut ve Çöken Devletler
İngiltere Başbakanı Tony Blair’in Dış Politika Başdanışmanı Robert Cooper, övgüye değer bir açıklıkla Yeni Dünya Düzeni’nin
diğer amaçlarını da son kitabi Ulus
Devletin Çöküşü 21.Yüzyılda Düzen ve Kaos’ta ilan etmektedir: “Postmodern
dünya için zorlu olan şey çifte ölçüler düşüncesine alışmaktır. Avrupalılar
kendi aralarında yasalar ve açık işbirliğine dayalı güvenlik temelinde iş
görürler. Ama Avrupa kıtasının dışında iş görürken, daha erken bir dönemin daha
kaba yöntemlerine geri dönmemiz gerekir. Zor, önleyici saldırı, aldatmaca.
Heniz her devletin kendi için olduğu 19.Yüzyıl dünyasında yaşamakta olanlarla
başa çıkabilmek için zorunlu olan her şey.” Cooper’a göre Avrupa’nın güvenliğinin anahtarı, “kendi
aramızda yasalara bağlı kalmak, ama ormanda iş görürken ormanın yasalarını da
kullanmak zorunda olmamızdr.”
Açıkça yeni bir tür sömürgecilikten
bahsedilmektedir. Wall Street Journal’ın
editörü Max Boot, 11 Eylül 2001’in
hemen ertesinde şunları yazıyordu:
“Birleşik Devletler’in,
eskiden İngiliz sömürge askerlerinin nesiller boyu savaştığı birçok ülkeye
askeri bir müdahalede bulunma isteği tesadüf değildir. Afganistan, Sudan,
Libya, Mısır, Arabistan, Mezopotamya (Irak), Filistin, İran, Pakistan’ın
kuzeybatı sınırı. Bu bölgenin hepsi, 19.Yüzyılda eski imparatorlukların
otoritelerinin çöktüğü ve ortaya çıkan düzensizliğin Batılı ordular tarafından
sona erdirildiği coğrafyalardır. Günümüzde, Afganistan ve diğer sorun yüklü
ülkeler, aynı bir zamanlar koloni ordusu üniformaları ve şapkaları ile kendine
güvenen İngilizlerin yaptığı gibi ülkelerine düzen getirecek yabancı yönetimler
için yanıp tutuşmaktadırlar.”
Saldırganlık “failing states” (çöken devletler) tanımı ile
meşrulaştırılmaktadır: İnsan haklarının korunmadığı ve komşuları ve dünyanın
geri kalanı için bir tehdit olan çöken devletlere karşı harekete geçilmelidir.
Medeniyetin bu kara delikleri gerektiğinde bombalarla denetim altına alınmalı
ve daha sonra Batı’nın patronajında yeniden inşa edilmelidirler. Financial Times köşe yazarlarından Martin Wolf, 10 Ekim 2001 tarihinde
yayımlanan “Yeni bir emperyalizme
ihtiyaç var” başlıklı makalesinde şu satırlara yer vermektedir:
“Çöken bir devlet
kurtarılırken, sadık bir yönetimin en önemli unsurları –hepsinden önce zor
mekanizması- dışarıdan yerleştirilmelidir. Batı, eski Yugoslavya’da şu anda tam
da bunu yapmaktadır. Çöken bir devletin yarattığı risklerle mücadele etmek için
safça dileklere değil, açık ve organize zorlayıcı güce ihtiyaç vardır.”
Gerçekte, müdahalenin nedeni devletlerin
çökmesi değil; çöküş, Batı’nın müdahalelerinin bir sonucudur. Saddam Hüseyin’in Irak’ı bir
dikatatörlüktü, ama en azından işleyen bir devlet, bir respublica idi.
Muhalifler, rejimin haydutlarının tehdidi altındayken, diğerleri rahatsız
edilmeden yaşamlarına devam edebilmelerinin yanı sıra, elektrik, su, yiyecek
ihtiyaçlarını karşılayabilmekteydiler ve hatta kültür ve eğitim imkanlarına
sahiptiler. Bağdat semalarında Amerikan bayrağı dalgalandığından beri bunlardan
geriye, bir şey kalmadı. Gelişmekte olan bir ülke, pis bir kenar mahalleye
dönüştü ve bu kokuşmuş bataklıkta İslami terörizmin kuluçkaya yatmış olması
kimseyi şaşırtmamalıydı. Zalim Saddam’ın yönetiminde bunun da olması mümkün
değildi.
Ya da Afganistan: Taliban’ın Afganistan’da
kız çocuklarının okula gitmesini engellemesi tabii ki kabul edilemez, ama en
azından erkek çocukların eğitim alması hala mümkündü. Ancak artık bu bile pek
mümkün değil. Bu gelişme cinsiyetler eşitlik yolunda atılmış bir adım olarak mı
görülmeli ? Bir başka gelişme de, Kabil’in Birleşik Devletler tarafından
özgürleştirilmesinden sonra Afgan eroininin yeniden Hamburg’taki okul
bahçelerinde satılabiliyor olmasıdır. Bizim ülkemize kadar ulaşan terör
ağlarının ve suç örgütlerinin finansmanını sağlayan uyuşturucu ticareti Taliban
tarafından önemli ölçüde engellenmişti.
Tüm bu yapılanların, Yeni Dünya Düzeni’nin
imbiğinden geçmiş başka bir kavram olan “ulus inşası” ile ilgisi yoktur. Bunun
tam tersi bir durum söz konusudur. Uluslar inşa edilmemekte; parçalanmakta, en
ufak parçalarına kadar lime lime ve un ufak edilmektedirler. İşgalciler,
sömürgelerinde ve hamisi bulundukları ülkelerde kan batağına daha fazla
battıkça, uygulanması basit böl ve yönet politikasına daha çok sarılmaktadır.
Irak’ta, Bush’un kukla yönetimi,
2006 yılı Ekim ayında ülkenin Şiiler, Sünniler ve Kürtler arasında bölünmesini
hızlandıran yeni bir anayasanın kabul edilmesini sağladı. Birleşik Devletler
Savunma Bakanlığı’nın (Pentagon) strateji dergisi Armed Forces Journal 2006 yılı yazında Akdeniz ile Himalayalar
arasındaki neredeyse tüm sınırların değiştiğini gösteren haritalarla
desteklenmiş senaryolar yayımladı: Pakistan ve İran’dan koparılan parçalarla
petrol zengini yeni bir devlet, Belucistan, Türkiye’den de toprak katılarak büyük
bir Kürdistan kuruluyordu. Suudi Arabistan, tüm komşularına toprak veriyordu.
Bu planlara göre, İslam dünyasında taş üstünde taş kalmıyordu.
Yugoslavya örneği, parçalanma sürecinin bir
kez başladığında zincirleme bir reaksiyon yarattığını göstermektedir: 90’lı
yılların başında ilk parçalanma sürecinde, Almanya’nın da aktif yardımıyla Tito’nun devletinden geriye sadece
Sırbistan ve Karadağ kalmıştı. Bu federasyon da, 1999 yılındaki savaşla beraber
güçsüzleştirildikten sonra parçalanmanın devamı geldi. 2006 yılında Karadağ,
2008 yılında da Kosova Sırbistan’dan ayrıldı. Sırbistan’ın içinde özerk bir
bölge olan Kosova’nın ayrılması ile beraber iki kutupluluğun sona erişinden
beri ilk kez, büyük bir devletin federe cumhuriyetinin, örneğin Ukrayna’nın Sovyetler
Birliği’nden ya da Hırvatistan’ın Yugoslavya’dan ayrılmasından farklı olarak,
bir yerel yönetim birimi bağımsızlığını kazanmış oldu. Bu gelişme, Balkanlar
coğrafyasının ötesi için de bir örnek teşkil etti.
Bu durumda, kim diğer Avrupa devletlerinin
bir arada kalabileceği konusunda iddiaya girebilir ? Belçika, Yugoslavya’nın
80’li yıllardaki halini hatırlatan, ölüme en yakın adaydır. İskoçya, ekonomisi
dökülen Büyük Britanya’dan ayrılıp Kuzey Denizi’ndeki petrol gelirlerini
kullanmak ve Mary Stuart’ın zamanına dönmek istemekte. Transilvanya’da büyük
Macaristan, Transdinyester’de büyük Romanya hayalleri kurulmakta. Bağımsız
Korsika, bir mafya cumhuriyeti olabilir, Padanya (Kuzey İtalya) ise Venedik
Doçluğu’nun mirasçısı olabilir. Mümkün olduğunca fazla çöken devlet yaratalım !
ULUSAL DEVLETİN YIKIMI VE SOL TAVIR (Jürgen Elsässer)
(Sayfa 23-27)
Dizinin ilk bölümü için bkz.