25 Şubat 2003 günü TBMM’ye sunulan başbakanlık tezkeresi kabul edilseydi ABD ülkemizin güneydoğusunu işgal edecekti. II. Dünya Savaşı sırasında General Patton’ın Sicilya çıkarmasına katılan 7. Ordu’da ve Kore Savaşı sırasında 65. Piyade Alayı’nda yer alan ve çeşitli sömürge savaşlarında kullanılan Demir At Görev Kuvvetleri, bu kez M1 Abrahams tankları, Bradley zırhlı araçları ve Apache taarruz helikopterleriyle donatılmış 37 bin askerle Türkiye’ye çıkarma yapmaya hazırdı. Coniler Güneydoğu’da askeri yerleşim çalışmalarına başlamışlardı; tezkerenin çıkacağından emindiler. İskenderun ve Mersin açıklarında gemilere bindirilmiş kıtalar karaya çıkmayı bekliyorlardı.
Tezkere meclisten geçseydi, binlerce ABD askeri ülkemizin güney limanlarından ve askeri hava alanlarından Kuzey Irak’a geçecek, bölgedeki bütün ulaşım sistemleri ABD’nin ikmal yollarına dönüşecek, Kuzey Irak sınırı silinecek ve bölge Diyarbakır’dan Musul’a, daha sonra Bağdat’a kadar Conilerin askeri hâkimiyetine girecekti.
EMPERYALİZMİN HÜSRANI
Tezkerenin nasıl reddedildiğini, o sırada neler olduğunu bilmiyoruz. Daha sonra bazıları, Yankee emperyalizmine kapıları açsaydık, Kürt sorunu çözülürdü, bölgede söz sahibi olurduk vs. dediler. Başkan Bush, üzülmüştü; “Türklere topraklarını kullanmamız için aylardır baskı yapıyorduk” dedi. “Hayal kırıklığına ve hüsrana uğramıştım. NATO müttefikimiz Türkiye Amerika’yı yarı yolda bırakmıştı.” Rumsfeld ise, “Amerikan yönetimi emindi” dedi. “Bölgedeki kilit bir NATO müttefikinden destek alınamaması ... siyasi bir utançtı.” Yankee emperyalizmi fiyaskonun faturasını “hizadan çıktılar” dediği TSK’ya çıkaracaktı.
O sırada AKP, iktidarı ele geçirmiş, ama henüz yerleşememişti. Daha sonra pişman oldukları kesindir. Tezkerenin geçmesi, ABD’nin bölgeden çekilmesinden sonra Davutoğlu’nun “Stratejik Derinlik” kitabındaki beklentilere uygun koşulları yaratabilir, Türkiye’yi taşeron bir “merkez ülke” haline getirebilir, belki de Osmanlı benzeri alt-emperyalist bir eyalet sistemi kurulurdu.
AKP’nin, “İncirlik mutabakatı”yla benzer umutlara kapılmadığını kim söyleyebilir? PKK’yi askeri bir tehdit olmaktan çıkarmak için ABD’yle yapılan anlaşmanın bedeli çok ağır olabilir.
OPERASYON
Tezkerenin TBMM’de oylandığı 1 Mart 2003 cumartesi günü Ankara’nın Sıhhiye Meydanı’nda sol/sosyalist örgütlerin başını çektiği 50 bin kişilik bir miting yapıldı. Soğuk, güneşli bir gündü. Mitinge, DİSK, KESK, Türk-İş, Hak-İş, TMMOB, TTB, ÖDP, TKP, TDP, EMEP, DEHAP, çeşitli dernekler ve öğrenciler katıldı. Kortejin önündeki pankartta “Savaşa evet vatana ihanettir” yazılıydı. En baskın üç slogan şunlardı: “Kahrolsun Amerikan emperyalizmi”, “Katil ABD, işbirlikçi AKP”, “Amerikan askeri olmayacağız.”
Coşkulu, gerilimli, kararlı bir mitingdi. Tezkerenin reddedilmesinde ne kadar etkili oldu, bilemeyiz; ama en azından işçi sınıfının ve sosyalist solun ABD’nin bölgesel çıkarlarına, emperyalizme karşı olduğunu bütün dünyaya gösterdi.
Aradan geçen on iki yıl içinde, halkın % 73’ünün Amerikan karşıtı olduğu ülkemizde, sosyalist solun büyük bölümüne “emperyalizm” sözcüğünü unutturdular. Partilerin, dergi çevrelerinin sürekli bölünmesi her ne kadar “Kürt sorunu”yla ilgili görünüyorsa da, özünde emperyalizme alınan tavırla ilgilidir.
TİP’ten, Dev-Genç’ten günümüze kadar “istiklal-i tam” ilkesinden asla vazgeçmeyen sosyalist solun önemli bir bölümünü HDP’nin peşine takmayı başardılar. Burada, Öcalan-MİT görüşmeleriyle başlayan, incelikle hazırlanmış bir dizi operasyonun (operasyonun!) etkili olduğunu söyleyebiliriz. Muhtemel bir yeni Haziran Ayaklanması sorununa bu şekilde çözüm bulduklarını düşündüler. 7 Haziran seçimlerinden önce siyasi pazarlıkların yanı sıra, tıpkı ÖDP’nin kuruluşundaki (1996) gibi içeriksiz, demagojik bir çeşitlilik, güzellik, çoğulculuk havası yaratıldığını gördük. HDP’yi sola açık bir kitle hareketi, tutunarak çoğalmanın mümkün olduğu bir dayanak gibi gösterdiler. Emperyalizme kayıtsızlık sosyalist solun içine çok önceden “liberalizm” ve “kimlik siyasetleri” biçiminde girmişti zaten; Hardt ve Negri’nin İmparatorluk kitabı bile önemli bir etki yaratmıştı. Açılan her boşluğu doldururlar!
“İncirlik mutabakatı” kitlesel protestolar şöyle dursun, sosyalist solun ve 1 Mart 2003 mitingini düzenlemiş olan sendika ve kitle örgütlerinin gündemine bile giremedi. “Emperyalizm” sözcüğüne, Haziran Ayaklanması’na sözde sahip çıkılan, HDP bildirilerini andıran deklarasyonlarda üstü kapalı, tali bir siyasi unsur olarak rastlıyoruz. 1 Mart 2003 mitingine katılan sendika ve örgütlerin bazıları HDP milletvekilleriyle birlikte “Barış Bloku”nda yer alıyor. Sosyalist sola musallat olan bu ideolojik iklimle, bulunduğu örgütün ya da dergi çevresinin içinde mücadele etmeyene solcu bile denemez.
YAVUZ ALOGAN / 04.08.2015- Aydınlık