27 Ekim 2016 Perşembe

Sola Yutturulmaya Çalışılan Zoka: Kimlik Siyaseti- 12

Hüseyin ZERAY
"Burdur"
Tual Üzerine Yağlıboya


HDP’nin İDEALİ: KİMLİKLERİN KONFEDERASYONU 2


Yeni toplumsal hareketlerin devlet iktidarını değil, sosyo-kültürel kodları dönüştürmeyi hedeflediği biliniyor. Kimlik siyaseti devlete karşı sivil toplumun dönüştürülmesiyle ilgilenmektedir. Nitekim HDP liderlerinden Selahattin Demirtaş’a göre, kadınların özgürlüğü sorunu çözülmedikçe, toplumdaki ilişkiler, devlet-birey ilişkileri, emek-sermaye ilişkileri doğru çözülemez. Çünkü “egemenlik” ilişkisi zannedildiğinin aksine sınıfsal düzlemde değil toplumsal ve kültürel düzlemde üretilmekte ve oradan devlete, iktidara doğru yayılmaya başlamaktadır. Demirtaş’ın egemenlik ilişkisini kadın-erkek eşitsizliğinden doğan ve oradan devlete, iktidara doğru yayılan bir ilişki olarak görmesi, klasik Foucault’cu bir yaklaşım. Mikro iktidar teorisi olarak da tanımlanabilecek olan bu görüş, direnişin sadece siyasi iktidara değil, toplumun içindeki mikro iktidar odaklarına yöneltilmesi gerektiğini söyleyen bir stratejiye sahiptir. HDP’ye göre Suriye’de bir iç savaş yaşanmaktadır. Parti bu savaşın kimlikler konfederasyonu ile sonuçlanmasını arzuladığını bildiriyor. Parti, Rojava (Batı) Kürdistan bölgesindeki özyönetim ve özsavunma deneyimini bir devrim olarak görmektedir. Burada kimlik temelinde inşa edilmiş halk yönetiminin bölge halkları için bir demokrasi modeli olduğunu belirtmekte ve her türlü saldırıya karşı savunulmasını enternasyonalist dayanışma gerekçesiyle istemektedir.

Yerel halk meclislerinin özerkliğini savunan HDP, Kürt etnisitesi dışındaki kimliklerin Türkiye’nin herhangi bir bölgesinde özerk bir yerel halk meclisi kurmasına önderlik etmiş değildir. Zaten ne cinsel kimliklerin, ne de diğer etnisitelerin belli bir il veya ilçede özerk bir yönetim kurmaları çok zordur. Yani herkese özgürlük ve eşit haklar söylemi, siyasal İslamcıların demokrasisine benzemektedir. Her inanca özgürlük diyenler bir taraftan da Türkiye’nin % 99’unun Müslüman olduğunu hatırlatıyorlardı. HDP’nin dönüp dolaşıp ekoloji ve tüm ezilmişler söylemini dile getirmesi, temel derdinin Kürt kimliği temelinde siyaset yapmayı meşru kılma ihtiyacından kaynaklanmaktadır. Program boyunca önce içleri boşaltılmış sonra yeniden doldurulmuş özgürlük, demokrasi, enternasyonalizm gibi kavramların bağlamlarından kopartılmış olarak arka arkaya sıralandıkları görülmektedir.


Kürt kimliğinin merkeze alındığı bir siyaset, toplumsal ve ideolojik meşruiyet oluşturabilmek için kendisini kaçınılmaz olarak tüm kimliklerin savunusu olarak sunmak zorunda kalmaktadır. Ulus devlete karşı yürütülen mücadele, genelleştirilerek devlet kurumuna karşı bir mücadele görünümü altında “devrimci” görünüme sokulmaktadır. Modern çağın temel uluslararası siyasal örgütlenme biçimi olan ulus devlet bütün kötülüklerin anası olarak ilan edilemeyince, anarşizmden apartılan kuramsal malzemelere başvurulmakta ve devletin kendisi kötü ilan edilmektedir. Anarşistler, bütün kötülüklerin iktidar ilişkilerinden kaynaklandığını savunurlar. Devlet, iktidar ilişkilerinin en yoğun olduğu kurumdur. Ancak iktidar ilişkileri devletin dışında, din, aile, siyasi partiler gibi pek çok kurumda da kökleşmiştir. Anarşistler bunların hepsine karşıdırlar. HDP, devletin olduğu yerde özgürlüğün olamayacağını savunan anarşizme gönderme yapmakla birlikte bir siyasi parti olarak örgütlenmeye devam etmektedir. Her ne kadar eşbaşkanlık uygulamasıyla, genel başkan iktidarını yatay hale getirip hiyerarşiye karşı konumlandığını anlatmaya çalışsa da, parti adını verdiğimiz örgüt iktidar ve hiyerarşi üreten bir yapıdır. Nitekim HDP’nin de bir tüzüğü ve parti disiplini vardır.

Yrd.Doç. Atakan HATİPOĞLU
Adnan Menderes Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi
BİLİM ve ÜTOPYA / Mayıs 2015 / Sayı:251