Cemal Paşa’nın Kudüs yakınlarındaki 4. Ordu Karargâhı’nda görevli Falih Rıfkı Atay, anılarını yazdığı Zeytindağı’nın (1932) önsözünde, “Yalan söylemek, Şark’ta ayıp değildir” gibi dehşet bir cümle kurar.
Yalancılığı elbette belirli bir bölgeye ya da ırka münhasır göremeyiz. Çok daha geniş bir kültürel ortamın, o kültürel ortam da tarihi ve iktisadi koşulların ürünüdür. Aydınlanmanın hakikat arayışı çağını yaşamamış, maddenin sırrını çözme çabasını günah kabul ederek her şeyi Allah’a havale etmiş toplumların hastalıklarından biridir yalancılık. Kişi kendisini başka türlü göstermek için, özgüvensizliğini, ahlak yoksunluğunu gizlemek için üzerinde eğreti duran yalandan bir karakter oluşturur ve ona bürünerek kendisini saklamaya çalışır. Burada önemli olan, yalanın kendisi değil, kişiyi ya da belirli bir siyasi hareketi yalan söylemeye zorlayan yetersizliklerin niteliği ve tarihidir.
SİSTEMİN DAYATTIĞI
Siyasi partiler halkın karşısına bir tarih ve toplum çözümlemesini temel alan siyasi programlarla çıkmalılar. Seçimler sırasında kullandıkları malzeme, sloganlar, gösterdikleri hedefler, her şey, programlarına uygun olmalı. Burada çok ince nüanslar önem kazanır, kulağa çok basit gelen bir slogan-cümlenin bile tarihe uzanan bir derinliği vardır. Mesela Bülent Ecevit, “Toprak İşleyenin, Su Kullanın” dediği zaman, Cumhuriyet dönemi halkçılığından, Köy Enstitülerinden gelen bir değeri halka taşımış oluyordu. Oysa Tansu Çiller “herkese iki anahtar” yani bir ev ile bir araba vaat ettiği zaman, bir slogan değil, sadece bir yalan üretmiş oluyordu.
Aslında siyasette yalancılığı üreten sistemin kendisidir. Sistemin siyasetçisi halkın eğilimlerini, yani neye meyilli olduğunu ölçer ve sloganlarını, vaatlerini, yalanlarını buna göre ayarlar. Sistem ile halk arasındaki ilişki o şekilde kurulmuştur ki halk daha kaliteli eğitim, daha sağlam bir sosyal güvenlik sistemi, gıda maddelerinde daha fazla denetim değil; daha az yeşil alan pahasına daha çok konut, yolların ve park yerlerinin yetersizliğine rağmen daha çok araba, her gece önünde çakılıp kalacağı dandik dizileri seyretmek için daha renkli televizyonlar vs istemeye başlar. Halkın mesela daha ucuz, daha çeşitli kitap, gezici ve sabit daha çok kütüphane talebi yoktur; etin ve fasulyenin ucuzlamasını, borçlanarak satın alabileceği şeylerin çoğalmasını, renkli AVM’lerde dolaşırken daha fazla lüzumsuz şey satın alabilmeyi ister.
Bunlar sistemin dayattığı taleplerdir; aynı zamanda kültüreldir. Zaten kapitalizm de, gerçekte mevcut olmayan, en azından acil olmayan ihtiyaçları icat ederek tüketicilere benimsetme ve insan ile meta arasında duygusal bir ilişki kurarak kâr etme sanatıdır.
HAYALLERİN HAYALLERLE TARTILMASI
Bu nedenle, son on yıl içinde siyasetin tamamen boşalan merkezini doldurmak için debelenen siyasetçinin kapitalizmin halka dayattığı bütün bu var olmayan ihtiyaçları karşılama vaadiyle bahsi sürekli yükselterek yalan söylemesinden, herkesi bir anda zengin ya da daha zengin edecek acayip mega projeleri anlatıp durmasından daha doğal bir şey olamaz. Bu durum ister istemez sistemin siyasetçisini bir yalan makinesine, mizansenini neo-liberal piyasa ekonomisinin belirlediği sahnenin bir artistine dönüştürür. Sistemin siyasetçisi işte böyle bir sahnenin oyuncusudur; insanları daha insanca bir gelecek beklentisi için beyinlerinden değil, daha çok tüketme beklentisi yaratarak duygularından ve midelerinden yakalamaya çalışan; havaya atıp tuttuğu, döndürüp durduğu kelimelerle partisinin oyunu artırmaya çalışan bir tür jonglör olarak boy gösterir. Gerçeklere hiçbir noktada temas etmeyen bir hayal alemi... İnsanlar hayallerini gerçekleştirecek, en azından daha iyi hissetmelerini sağlayacak bir partiye oy verdiklerini sanırlar, oysa destekledikleri kendi deforme olmuş, karşılıksız hayallerinden başka bir şey değildir. Sistemin genel seçimleri hayallerin hayallerle tartıldığı alışveriştir.
Yine de biz sosyalistler sandık başına gideriz ve gideceğiz. Hangi parti sistemin partisi değilse, belirli bir tarih ve toplum çözümlemesini temel alarak kendi programını yazmışsa, hangi partinin adayları yalan söylemiyor, gerçekleri dile getiriyor, sisteme karşı çıkıyorsa, marjinal midir nedir diye bakmadan, ahan da işte o partiye oy vereceğiz.
Yavuz ALOGAN- Aydınlık/27.09.2015