Mümtaz'er Türköne (Zaman- 22.02.2011)
....
Güveneceğimiz
tek yol var: Hukuk kendi hükmünü yargı marifetiyle icra ediyor. Evet hiç kimse,
yargı kararını verene kadar zanlıları suçlu ilan edemez. Aynı şekilde hiç kimse
zanlıları aklayamaz. Adı üzerinde ortaya çıkartılması gereken bir 'zan'
var.....
Hüseyin Gülerce (Zaman
Gazetesi- 23.02.2011)
...AK Parti
iktidarına tahammülsüzlükleri, gözlerini döndürmüş kesim ise mevcut hükümeti bu
rejimlere benzetiyor. Hatta CHP yöneticilerinin ağzından iktidara karşı benzer
direniş çağrıları yapılıyor. Hâlbuki tam tersi. AK Parti, şimdiye kadar hiçbir
iktidarın yapamadığını yaparak, Türkiye'deki vesayet rejimini tasfiyeye
uğraşıyor. Tayyip Erdoğan, daha önce hiçbir başbakanın demediğini diyor:
İktidarsam, muktedir de olurum...
.....
Bilhassa vesayetin
medyası... Çünkü o medya için önümüzdeki genel seçim bir hayat memat
meselesidir. "Ergenekon'da sıra bana ne zaman gelecek?" diyen bazı
meslektaşlar meselenin özünü sulandırmaya çalışıyor. Darbe toplantılarına
katılanlar, zaten kendisini bilir, benim lafım onlara değil. Benim lafım,
medyada eski düzenin süreceği umudunu hâlâ yitirmemiş olan, sureti haktan
görünüp, aslında vesayeti arkalamaya çalışan ve itibar kaybından korkan
meslektaşlara: Hedef şaşırtmayın, konuyu saptırmayın, siz tasfiye
olmayacaksınız, kimse size "geç şuraya" demeyecek. Sizi gazete
okuyucusu, gazetelerin "okuyucu milleti" sahneden inmeye davet
edecek. Çünkü vesayet yıkılınca siz ne yazacaksınız?
Manipülasyon
yapamayacak, ihale takip edemeyecek, vergi kaçırması için patronunuz adına
hükümet üyeleri ile pazarlık peşinde koşamayacaksınız. Kanunlar, istediğiniz
gibi geçsin diye Başbakanlık odalarında saatlerce oturamayacaksınız. Rakip
işadamlarına manşetlerden şantaj yapamayacaksınız. Patronun yanında,
"komutan"la konuşma numarası çekemeyeceksiniz. Gölbaşı'nda,
darbecilere akıl veremeyeceksiniz. Yunanistan'la harp çıkaramayacaksınız.
Katillere, "çocuk", "ülkücü" muamelesi yapamayacaksınız.
"Şerefsiz" manşetlerini atıp, linç kampanyaları başlatamayacaksınız.
Paraya boğup tetikçi kullanamayacaksınız. Değil mi, dere kenarında tüy diken
"Vijdan"?
Siz tasfiye
edilmeyeceksiniz. Sizi okuyan, ciddiye alan kalmayacak. Siz kendi kendinizi
itibarsızlaştırdınız. Hâlâ "muhalif" ayağına yatıp vesayete destek
çıkıyorsunuz. Hâlâ kırk dereden su getirip darbeci zihniyete cesaret
veriyorsunuz. 13 Haziran'da aynalara bakacak yüzünüz olmayacak...
Hüseyin Gülerce
(Zaman Gazetesi- 04.03.2011)
....
Ergenekon soruşturması
kapsamında yapılan Oda TV operasyonunun ikinci dalgasında, yeni aramalar ve
gözaltılar var.
Biliyorum, bugün
birileri yine basın özgürlüğünü hatırlayacak. İktidarın, gazetecilere ve
muhaliflerine yönelik yeni bir yıldırma hamlesi başlattığını söyleyecek,
yazacak. Ergenekon dostları ve dayanışma merkezleri, seslerini yine
yükseltecekler.
Ergenekon davası
başladığından beri, bu ülkede vesayet sisteminin devamını isteyenler, statükoya
"zaptiyelik" yapanlar, müthiş bir direnç gösteriyorlar.
Payandalıklarını gizleyebilmek için, sureti haktan görünüyor,
"muhalif" ayağına yatıyor, "askerî vesayete karşı olmak iyi bir
şeydir ama sivil vesayete de karşı olmak lazım." deyip konuyu AK Parti
düşmanlığına kaydırıyorlar. Devam eden bir davada yargıya açıkça baskı var. Bir
yandan "yargısız infaz yapılmasın" denirken, bir yandan tutuklular
için mahkemelerin kararı beklenmeden, "onlar suçsuz, onlar birer
kahraman" deniliyor...
....Bunların hepsi
yapılmadı mı, yapılmıyor mu? Elde edilen belgelerde, dün evlerinde arama
yapılan şahısların da isimleri geçiyor. Yani savcılar ne yapsın? Görmezden
gelip, örtbas mı etsin? Hâkimler, delilleri ciddiye almayıp tutuklama vermesin
mi? Bu süreç işlemesin mi? ...
Şahin Alpay (Zaman
Gazetesi- 05.03.2011)
...
Son günlerde Türkiye hak
ve hukukun sadece kendileri için değil herkes için değerli olduğunu görüyor ve
öğreniyor. Yakın zamanlara kadar subaylar arasında yaygın anlayış, devletin
çıkarları için demokrasinin yıkılıp, hukukun ayaklar altına alınabileceğiydi.
Balyoz ve Ergenekon davalarında yargılanmakta olan muvazzaf ve emekli askerler,
hukuk devletinin değerini gördüler ve savunmalarında hak ve hukuktan söz eder
oldular. Daha düne kadar Türkiye'nin askerî bir yönetim altına girmesi için
çalışan kimi siviller bugün hak ve hukuktan söz etmekte.
Gazetecilerle ilgili son
gözaltı ve tutuklamalar da umarım hak ve hukuk eğitimimize katkı yapıyor. Bu
bağlamda öncelikle belirtilmesi gereken husus şu: Elbette ki gazeteciler de,
bütün diğer meslek sahipleri gibi, suç işleyebilirler. Meslekleri onları hiçbir
şekilde adli kovuşturmadan masun kılmaz....
Mehmet Kamış (Zaman Gazetesi-
05.03.2011)
Son Ergenekon
operasyonunda bazı gazetecilerin hangi gerekçe ile gözaltına alındığını henüz
bilmiyoruz. Muhalif yazılar yazdıkları için mi gözaltına alındılar, yoksa yasa
dışı bir örgüte üyelikten ve bunun doğrultusunda faaliyette bulundukları için
mi? Bunu iddianame hazırlandığında öğrenebileceğiz ancak... Bu nedenle son
operasyonlarda gözaltına alınan gazeteci ve yazarlarla ilgili konuşmak için çok
da acele etmemekte büyük fayda var.
.....
Bizim medyamız,
basına karşı yapılan muamelelerde hiç de iyi imtihanlar vermedi. Hep 'kendine
Müslüman' tavrı sergiledi. Kendi yandaşı ya da yakınlarına başka, rakibi olarak
gördüklerine bambaşka tavırlar takındı.
Gazetecilik yaparken,
yazdığı, çizdiği şeyler yüzünden bir kimsenin başına bir iş gelmesine şiddetle
karşı durmak gerekir. Kime yapılırsa yapılsın... Çünkü böyle bir anlayış
herkesi tehdit eder. Ancak gazetecilik dışı işler yüzünden, bir terör örgütünün
üyesi olmak suçundan, insanın başına bir şey geliyorsa ona diyecek bir şeyimiz
yok. Velev ki, bu kişinin mesleği gazetecilik ya da yazarlık olsun fark etmez.
Çağdaş dünyada darbecilik suçtur, çete kurmak suçtur, darbe yapmak kastıyla
çete içinde yer almak suçtur.
Mümtaz'er Türköne
(Zaman Gazetesi- 06.03.2011)
...
Türkiye'de basın özgürlüğü ile ilgili çok ciddi sıkıntılar
var. Ancak Oda TV etrafında dönen ve protestolara gerekçe olan tutuklamaların,
basın özgürlüğü ile yakından uzaktan hiçbir ilişkisi yok. Basının, fikrin,
haberin ve özgürlüğün itibarını korumak adına söylüyorum: Kimse basın
özgürlüğünün arkasına saklanmasın.
Savcıların topladığı suç delillerinin neler olduğunu,
yargıçların tutuklama gerekçelerini bilmiyoruz. Ama isnat edilen suçlardan
hiçbiri 'basın özgürlüğü' kapsamına girmiyor.
....
Savcılar ve hâkimler,
Nedim Şener ve Ahmet Şık'ı tutuklarken kasten veya sehven doğru karar vermemiş
olabilir. Hata, tutuklamaya itirazla düzeltilir. Ama hâkimler ve savcılar kanun
maddelerini uygulayarak doğru karar vermişse ve meydanlara çıkıp ortalığı yıkan
basın mensuplarının baskısına dayanamayıp doğru bildiklerinden vazgeçerlerse ne
olur?
Basın özgürlüğü, hukuku işletmek için gerekli. Peki elinizdeki
gücü, mahkemeye baskı için kullanmak? Darbe soruşturmasını basın özgürlüğü
içine yerleştirip engellemeye kalkmanın neresi basın özgürlüğü?
Mümtaz'er Türköne
(Zaman Gazetesi- 08.03.2011)
....
İlk defa Ergenekon
Savcısı 'yetti artık' der gibi yazılı bir açıklamada bulundu. Açık açık, tane
tane tutuklananların 'basın özgürlüğü' kapsamına giren bir suçtan dolayı değil,
doğrudan 'terör örgütüne üye olmak' iddiasıyla tutuklandıklarını söyledi.
Ergenekon Savcısı'nın açıklama ihtiyacı hissetmesi üzerinde hepimiz durmalıyız.
Savcı yine kendisini korumuyor; devam eden soruşturmanın selametine özen
gösteriyor.
....
İşini hakkıyla
yapan savcılarımız var mı? Meslek dayanışması saikiyle bayrak açan medya
ordusunu karşısına alacak cesaret bir savcıda varsa, bu ülkede hakkın ve
hukukun egemen olması adına endişeye mahal yok demektir. Unutmayalım hukuk
medyanın değil, savcının elinde. Bu ülkenin de o hukuka ekmek ve su kadar
ihtiyacı var.
Mustafa Ünal
(Zaman Gazetesi- 09.03.2011)
...Operasyonla
başlayan gözaltı ve tutuklamayla sonuçlanan hemen her dalga tartışma konusu
oldu. Özellikle de medyada... 'Kuşku' gazetecinin doğal melekesi olmasına
rağmen "O ismin Ergenekon'la ne ilişkisi olabilir?" dendi.
"Polis neden
sabahın erken saatlerinde kapıya dayandı?" diye itiraz edildi.
Operasyonlar karşısında ise "Ne gereği vardı, çağırsalardı
gelirlerdi" önerileri yapıldı.
Medya en yoğun tepkiyi
bazı basın mensuplarını içine alan geçen haftaki son dalgaya gösterdi. Birçok
meslektaşımız Oda TV operasyonunu tek açıdan, sadece 'basın özgürlüğü'
kapsamında yorumladı. Sanıklara sorulan bazı sorular üzerinden erken hükümler
verildi. 'Gazetecilerin susturulmaya çalışıldığı' değerlendirmeleri yapıldı.
Koca Ergenekon davası
yalnızca bir iki gazeteciye indirgendi. Soruşturmayı yürüten savcı eleştirilere
kayıtsız kalmadı. Ve ilk kez "Elimizde açıklanamayacak deliller var."
diye kamuoyuna açıklama yapmak zorunda kaldı.
Şüphesiz bazı
meslektaşlarımızın operasyona hedef olması hoş bir durum değil. Kimi isimlerin
tutuklanmasının izahı güç olabilir. Ancak üç dört soruya bakarak erken hüküm
vermenin de doğru olmadığına inanıyorum. Ben olumlu veya olumsuz kanaat
oluşturacak kadar dosyanın içeriğine vakıf değilim.
'Tanırım, kefilim' gibi
iddialı cümleler kuramıyorum. Yargı sürecini beklemekten başka seçeneğimiz yok.
....
Son dalga hakkında
erken hüküm verenler faturayı hükümete kesti. Açık açık "AK Parti iktidarı
muhalifleri susturmak istiyor." dendi. Başbakan Erdoğan ve AK Parti
sözcülerinin "İnisiyatif tamamen yargının" açıklamaları bu yöndeki
eleştirileri hafifletmedi.
Erdoğan dün grup
toplantısında bu konuya geniş yer ayırdı. Ergenekon sürecini yargının
yönlendirdiğini vurguladıktan sonra "Hükümet, durması gereken yerde
durmaktadır." dedi. Ve medyaya yüklendi. "Basının demokrasiyi rafa
kaldırma operasyonlarında nasıl görevler üstlendiğini çok iyi biliyoruz."
dedi....
Etyen Mahçupyan (Zaman
Gazetesi- 09.03.2011)
……Anlaşıldığına göre
savcılık ve mahkeme heyetinin algılaması şöyle: Ergenekon ağının deşifre olması
ve bu sürecin tersine dönmeyeceği ortaya çıktığı andan itibaren bir 'post
Ergenekon' çalışma başlatıldı. Yaklaşık iki yıldır hayata geçirilmeye çalışılan
bu operasyonun birincil hedefi medyayı ve gençlik hareketlerini kullanarak
Ergenekon davasının yıpranmasını, yani Susurluk haline gelmesini sağlamak.
İkincil hedef ise referandum ve seçimleri etkileyerek AKP iktidarını indirmek.
Söz konusu değerlendirmeye göre OdaTV bu operasyonun merkezinde yer alıyor ve
sadece yaptığı yayınlarla değil, yazılmasını 'teşvik' ettiği kitaplarla da
dezenformasyon ve manipülasyon yapıyor…..
Etyen Mahçupyan (Zaman
Gazetesi- 10.03.2011)
.....Sonuç olarak
Şener ve Şık için öne sürülen 'iyi gazeteci' argümanı anlamsız. Bu iki kişinin
son dönemdeki faaliyeti 'gazetecilik' mi, soru bu... Ve ne yazık ki bizzat
kendi tutumları olayı bulanıklaştırarak, bir operasyonun parçası oldukları
tezine destek veriyor.....
Mümtaz'er Türköne (Zaman
Gazetesi- 10.03.2011)
....
Sahte haberlerle AK Parti düşmanlığı, cemaat düşmanlığı yapanlar
kimin cehennemine kan-ter içinde odun taşıdılar?
.....
AK Parti düşmanlığının, siyasî parti rekabeti ile ilgisi
yok. Cinayetle, kumpasla, komplo ile devlet yönetenlerin iktidarı sona eriyor.
Son iktidar mevzilerini koruyarak eski düzeni yeniden kurmaya kalkan bu çete
ile AK Parti hükümeti arasında iktidar mücadelesi devam ediyor. Adına da
Ergenekon davası deniyor. AK Parti bu davanın savcısı değil. AK Parti'ye ancak
bu davanın 'müştekisi' sıfatı verilebilir. Ancak AK Parti sandıktan çıkmış bir
hükümet olarak bizim adımıza müşteki sıfatıyla davaya dahil oluyor.
'Tanırım, iyi çocuktur' ilkelliği ile hukuk tesis etmeye
kalkanlar, pozisyonlarını gözden geçirsinler. Aksi ispat edilene kadar herkes
masum. 'Ulusal medya 2010' dokümanına uygun gazetecilik faaliyetinde bulunanlar
da. Ben yine de AK Parti düşmanlığını, demokratik rekabet sınırları içine
yerleştiremeyenlere, Ergenekon taktikleri kullananlara kuşku ile bakmaya devam
edeceğim.
IŞIK