‘Türk
Ordusu PYD konusunda hangi endişeleri taşıdığını ciddi ve somut kavramlarla
açıklamalı. TSK bunu ortaya koyamazsa, ABD cephesinin, muğlak endişeler, muğlak
senaryolar, muğlak korkular konusunda çok çok az sabrı kalacaktır!.. Bu konuda
yeterince açık olduğumu umuyorum... Türk Ordusu, Suriye’nin kuzeyinde IŞİD’e
karşı savaşmak için 20 bin askerini göndermek ister mi? Hiç sanmıyorum!’
Şafak Terzi- 11.11.2015
James Franklin
Jeffrey,
ABD’nin eski Ankara Büyükelçisi. Ergenekon-Balyoz operasyonlarının ilk
dalgaları sırasında, 2008-2010 yılları arasında Ankara’daydı ve daha sonra
ortaya çıkan Wikileaks belgelerinde de (Türk generalleri hakkında Washington’a
gönderdiği gizli kriptolarıyla) adından sıkça söz ettirmişti. Büyükelçi Jeffrey ile
1 Kasım seçimlerini ve Türkiye-ABD ilişkilerinin geleceğine olabilecek muhtemel
etkilerini konuştuk. Jeffrey, 2010 yılında Amerikan
Dışişleri’nin en üst düzeyine, Carreer Ambassador derecesine geldi. James Jeffrey bir
“devlet adamı”, Obama Yönetimi’ne eleştirel yaklaşsa bile, devlet işlerinin ve
dışişlerinin ciddiyetini biliyor ve emekli olmasına karşın Amerikan yönetimiyle
ilişkisi devam ediyor. Bu nedenle Türkiye ile ilişkiler ve sürece yönelik
sözleri son derece gerçekçi. Büyükelçi Jeffrey, telefonla yaptığımız
söyleşimizde kullandığı ifadelerde de, Türk-Amerikan ilişkilerine zarar verecek
yaklaşımdan kaçınmaya çalıştı ancak özellikle Türk Ordusu’na kızgınlık duyduğu
noktaları da ifade etmekten geri durmadı.
‘ABD SEÇİME DEĞİL İŞBİRLİĞİNE ODAKLANIYOR’
| Washington Haziran seçimlerinden sonra
AKP’den böylesine bir ‘geri dönüş’ bekliyor muydu?
AKP’nin bu kadar başarılı olacağını ve Meclis’te mutlak
çoğunluğu elde edeceğini kimsenin beklediğini sanmıyorum. Ayrıca Türkiye’deki
insanların, kamuoyu araştırmacılarının ve diğerlerinin de bunu beklemediği çok
açık... Washington’un yaklaşımına gelirsek; öncelikle bu demokratik bir
süreçtir. Evet, bazı gazetecilerin engellenmesi, kampanyaların kısıtlanması ve
iktidar partisinin bazı uygulamaları yüzünden süreçte derin çatlaklar oluştu.
Ancak neticede demokratik bir seçim oldu ve sonuçlar halkın talebini aşağı
yukarı yansıttı. 7 Haziran ve 1 Kasım seçimlerini bir arada ele aldığımızda
bence çıkan sonuçlar şunlar;
Bir; Türkiye bir koalisyon hükümeti istemiyor.
İki; Güvenlik tehdidi ile karşı karşıya geldiğinde, Türkiye
güçlü bir lider istiyor.
Üç; Türkiye bu güçlü lidere, Anayasa değişiklikleri yaparak
başkanlık sistemi vermek istemiyor. Haziran seçimlerinin odak noktası buydu ve
halkın yüzde 60’ı özünde buna karşı oy kullandı. HDP ve Kürt kökenli Türkler
ise demokratik sistemde bir gelecek için oy verdiler.
Benim vardığım sonuçlar
bunlar.
| Peki, ABD bu sonuçları nasıl
değerlendiriyor?
Yani demek istediğim, Washington sonuçları değerlendirmiyor, az
önce dediğim gibi yalnızca bunun demokratik bir sonuç olduğunu kabul ediyor.
Washington’un şu anda odaklandığı konu, hükümetle birlikte, Putin’den IŞİD’e ve
Esad’a kadar birçok sorunla baş etmektir.
| Bazı Amerikalı uzmanlar seçim öncesinde,
Amerika ile Türkiye arasındaki stratejik ortaklığın bitmek üzere olduğunu
söylemişti. Siz de böyle olduğunu düşünüyor musunuz?
(Tepkili bir ifadeyle) Hayır, hiç de değil! Bunu söyleyen
Amerikalılar kurgusal bir stratejik ortaklık hayali kuruyor olabilir.
Türkiye’nin her zaman ABD’nin isteklerini yerine getireceğini ve esas olarak
Amerika’nın Ortadoğu’daki yansıması olacağını varsaydıkları bir hayale sahip
olabilirler. Ancak böyle bir şey yok! Türkiye başka bir ülke...
‘TEK PARTİLİ İKTİDARDAN TEKNİK OLARAK
MEMNUNUZ’
| AKP’nin tek parti iktidarında,
Washington’un Türk-Amerikan ilişkilerinin geleceği konusundaki beklentileri
neler?
Bence, Cumhurbaşkanı ve hükümet aynı partiden olduğunda ve dış
politikada çok deneyimli olunca karar alabilmek -teknik olarak- çok daha
muhtemel oluyor. Davutoğlu, Sinirlioğlu ve Erdoğan’ın çok deneyimli olduğu
aşikâr. Bu nedenle -bana göre- Washington teknik olarak durumdan memnun.
İşbirliği yapabilme konusu ise tabii ki iki tarafın alacağı konuma bağlı.
| Peki, sizin kişisel görüşünüze göre
Türk-Amerikan ilişkileri nasıl bir seyir izleyecek?
Bence bu iş Obama Yönetimi ile zor. Çünkü her şeyden önce
Obama’nın, Cumhurbaşkanı Erdoğan ile ilişkisi iyi değil. İkincisi de Obama,
Ortadoğu’da Esad’a veya teröristlere karşı askeri güç kullanma konusunda çok
isteksiz. Uçuşa yasaklı bölge ve buna benzer başka sorunlarımız da var. Ve
bence bu değişmeden, Türkiye, Amerika’nın konumundan memnun olmayacaktır.
‘TSK, 20 BİN ASKERİNİ SÜRER Mİ?’
| AKP’nin tek partili iktidarı ABD’nin
Ortadoğu, özellikle de Suriye politikalarını nasıl etkiler?
AKP’nin Suriye konusunda tavrı ve İran, Rusya ve Esad ile ilgili
endişeleri Amerika’daki neredeyse herkes tarafından paylaşılıyor. Muhtemelen
Başkan Obama da bu endişeleri paylaşıyordur ancak tek bir şey var, bu konuda
harekete geçmiyor. Burada sorun, Esad’ın gitmesi gerektiği konusunda ortak bir
tavır olmasına rağmen Amerika’nın harekete geçememesidir. Yani, bu mesele
özeline bakarsak, bu AKP’nin değil, Obama Yönetimi’nin hatasıdır.
| ABD, Suriye’deki operasyonlarını PYD ile
birlikte yürütüyor. Bu durumda, ABD ve Türkiye nasıl bir ortak düzlemde
buluşabilir?
Biz de devamlı bir sürü şey duyuyoruz ve görüyoruz. Örneğin
İbrahim Kalın, birkaç gün önce (7 Kasım) Hürriyet’ten Verda Özer’e verdiği
röportajda asıl olarak şunu söylüyor; Suriye Kürtleri PKK ile aralarına mesafe
koyduğu ve Fırat’ın doğusunda kaldığı sürece, Türkiye’nin onlarla bir sorunu
olmaz. Bence bu makul bir talep...
| Ama Türk ordusunun PYD konusunda endişeleri var. ABD bu yönde ortak bir nokta bulabilmek için hangi çabaları gösterir?
(Ciddi bir ifadeyle) O zaman, Türk Ordusu hangi endişeleri
taşıdığını ciddi ve somut kavramlarla açıklamalı. Türk Ordusu, Suriye’nin
kuzeyinde IŞİD’e karşı savaşmak için 20.000 askerini göndermek ister mi? Hiç
sanmıyorum!
Demek istediğim, IŞİD’i bozguna uğratmak ABD için varoluşsal bir
meseledir. IŞİD bozguna uğratılmadığı sürece, Sina Yarımadası’nda uçağın
düşmesi, büyük mülteci akınları, Ortadoğu’daki ülkelerin
istikrarsızlaştırılmasına benzer daha bir sürü olay olacaktır.
Esad’ı defetmenin de, aynı derecede önemli bir öncelik olduğu
konusunda Türkiye ile hemfikiriz. Ve Amerika Birleşik Devletleri -bilirsin-
hangi kuvvet olursa olsun, kullanmak konusunda son derece sıkı olacaktır; yerel
Arap aşiretleri olsun, PYD olsun, Irak Peşmergeleri olsun, IŞİD’e karşı savaşta
kullanacaktır! Türk ordusu çıkıp, senin ifade ettiğin gibi ‘endişelerinin’
sebebini dile getirmeyip, PYD’nin hangi somut şeyleri yaptığını söylemediği
sürece de kullanmaya devam edecektir... Eğer PYD, ABD’den silahları alıyor ve bunları
PKK’ya veriyorsa, bu bir örnek olur işte...
(Sesini yükselterek) Eğer Türk ordusu böyle bir şeyi ortaya
koyamazsa, Amerika Birleşik Devletleri cephesinin, muğlak endişeler, muğlak
senaryolar, muğlak korkular konusunda çok çok az sabrı kalacaktır!.. Bu konuda
yeterince açık olduğumu umuyorum...
‘ABD AÇILIM KONUSUNDA ENDİŞELİ’
| Washington bu seçim sonuçlarından sonra
Kürt Açılımı’nın geleceğini nasıl öngörüyor?
Yani şöyle söyleyeyim, Washington endişeli çünkü ABD, Kürtlerle
olan açılımı yani 2010 yılından bu yana devam etmekte olan süreci, çok kuvvetli
bir şekilde destekledi. Bu süreç bir ateşkese yol açmıştı ve Washington her iki
tarafın da bu noktaya geri dönmesini umuyor. Bu konuda her iki tarafı da teşvik
etmek için elimizden gelen her şeyi yapacağız. Bundan eminim...
| HDP’nin oylarındaki düşüşün, ‘barış
sürecini’ gerileteceğini düşünüyor musunuz?
Hayır, kesinlikle düşünmüyorum! Tersine güçlendiriyor
çünkü birçok Kürt insanına, PKK’yı desteklemenin dışında siyasi bir
alternatifin olabileceğini gösteriyor.
| Peki, AKP’nin tek parti iktidarının barış
sürecine nasıl bir etkisi olur?
Yani tekrar söyleyeyim, artık barış sürecini çok daha kolay bir
şekilde yeniden başlatma imkânına sahip. MHP ile koalisyon kurmak durumunda
kalsaydı bu çok daha zor olurdu. CHP ile kurulan bir koalisyonda süreci
başlatmak belki daha olası olabilirdi ama koalisyonlar, herhangi bir şeyde
anlaşmaya varabilmek için son derece zor birlikteliklerdir.
MHP ile olsaydı kesin çok zor olurdu. Yani bu anlamda en iyi
çözüm tek partidir.
Askeri yetkililere karşı gerçek
delillerin kullanılmadığının ve bu suçlamaların merkezinde amatörce tahrif
edilmiş sahte belgelerin olduğunun son derece farkındaydık. Özellikle Balyoz
davası amatörceydi ve biz insanların, sahteliği bu kadar açık olan kanıtlarla
yargılanmasına şaşıp kalmıştık’
‘Obama yönetimi Rusya’nın
Suriye’deki bu müdahalesini beklemiyordu... Washington ne böylesine ciddi
bir askeri hamleyi öngörebildi, ne de Rusya’nın Esad’ı kucaklamaya devam eden
tavrını tahmin edebildi. Washington her iki noktada da yanıldı’
Şafak Terzi- 12.11.2015
Büyükelçi
James Jeffrey ile
söyleşimizin devamında, Türk ordusuyla Washington’un sıkıntılı ilişkilerini
nasıl bir gelecek beklediğini konuştuk. Olası bir Suriye müdahalesinde asıl
yükü üstlenmek zorunda kalacak olan TSK’yı, TSK’nın endişelerini ve Amerika’ya
yönelik çekincelerini sorduk. Jeffrey, 2008-2010 yılları
arasındaki Ankara Büyükelçiliği sırasında, Balyoz’da tutuklanan generalleri iyi
bildiğini vurguladı. O dönem, Washington’a gönderdiği gizli bilgi notlarında da
ordu mensuplarından söz ediyordu. Sonradan WikiLeaks’e de sızan bu kriptolardan
birinde, Ankara’ya gelecek olan Amerikan heyetine askerlerle ilgili bilgi
veriyordu. Görüşecekleri Türk komutanları tek tek tanıtıyordu. Hangi dili
bildiklerini; NATO’da ne derece çalışıp, eğitim aldıklarını ve ABD’ye yönelik
olumlu görüşleri olup olmadığını; hangi muhabbetlerden hoşlandıklarını; Ermeni
meselesindeki hassasiyetlerini yani kısaca kime nasıl yaklaşılması gerektiğini
anlatıyordu. İsimlerin İngilizcede vurgusu ile nasıl okunduğu bile
belirtiliyordu. Örneğin Başbuğ,
“BASH-boo” ya da “NATO’da görev yapmayan ve ABD’ye mesafeli duran” Işık
(UH-shuk) Koşaner (KO-sha-ner) gibi.
08ANKARA1392 ve 08ANKARA1596 nolu bu kriptolar James Jeffrey’nin ordu mensuplarıyla
ilgili ayrıntılı bilgi sahibi olmaya çalıştığına dair iyi bir örnek.
Telefon röportajımızın devamı şu şekilde:
‘TÜRK ORDUSUNA MESAJIMDIR!..’
| Cumhurbaşkanı Erdoğan, “paralel yapı”
olarak adlandırdığı oluşumun Türkiye’yi ve kendisini aldattığını ve ordu
mensuplarını sahte belgelerle tutukladığını belirtiyor. Tutuklanan askerler de
bu konuda ABD’yi suçluyor. Bunun sebebi nedir?
(Tepkili bir şekilde) Çünkü Ortadoğu
coğrafyasının tamamında, buna Türkiye de dâhil, her konuda Amerika Birleşik
Devletleri suçlanır!..
(Tane tane vurgulayarak) Herhangi bir kanıt yok
ve olmayacaktır da!.. General Başbuğ ve General Ergin Saygun gibi, bizzat ve
son derece yakın olarak çalıştığım, dostlarım olarak gördüğüm insanlar var. Ben
o dönem büyükelçiydim...
(Duraksayarak) Ben yetkili olarak
şunları söyleyebilirim; ABD’nin tabii ki bu davalarla kesinlikle bir ilgisi
olmadı. Ve aynı yetkililikte olmasa da -çünkü bunlar Türkiye’nin iç ve hukuksal
meseleleri- şunu da söyleyebilirim: bu askeri yetkililere karşı gerçek
delillerin kullanılmadığının ve bu suçlamaların merkezinde olan amatörce tahrif
edilmiş sahte belgelerin olduğunun son derece farkındaydık. Özellikle Balyoz
davası amatörceydi ve biz insanların, sahteliği bu kadar açık olan kanıtlarla
yargılanmasına şaşıp kalmıştık.
| TSK mensuplarının bu tepkisini, ABD’nin
YPG’yi ‘kara kuvveti’ olarak kullanmasını ve Türkiye’nin PKK operasyonlarını
dikkate alınca, mevcut Washington-Türk ordusu ilişkilerini nasıl
görüyorsunuz?
(Kararlı bir şekilde) Bu konuda söylemem
gereken bir şey var ve bunu çok kuvvetli bir şekilde ifade edeceğim. Bunu
umarım yayınlarsın ve dostlarım olarak gördüğüm generaller dâhil, yargılanan
tüm ordu mensupları da söylediklerimi umarım okur.
| Evet...
Bu ifadelerimi doğrudan onlara ithaf ediyorum...
Sizin dünyanız öylesine tehlikeli ki ve milletiniz var oluşuna
yönelik öylesine büyük tehditler altında ki, masallara inanmaya meyilli
oluyorsunuz. Hâlbuki acil bir durumda ihtiyacınıza gerçek anlamda cevap verecek
neredeyse yegâne dostunuz Amerika Birleşik Devletleri. (Tepkili şekilde) Buna ne
dersin!? Yani şunu söylemek istiyorum: ABD ile ilgili genel bir algı var -ve
ben bu işleri uzun yıllar boyunca yaptım, yalnızca Türkiye’de görevli olmadım,
dünyanın başka yerlerinde de bu işi yaptım- nerede bir sorun varsa, her zaman
gelsin ABD çözsün(!) Herhangi biri, herhangi bir aptalca düşünceyle karşımıza
çıkar. Bizim işimiz de bunlarla uğraşmak olur... (Çıkışarak) Hayır, bu tür
işlerle uğraşmayacağız çünkü bunlar çok saçma şeyler! Bu generaller Cumhuriyeti
korumaya yeminliler, öyle değiller mi!?
| Evet, Cumhuriyeti koruyorlar...
(Kızarak) Eğer Cumhuriyeti
savunmanın Amerika Birleşik Devletleri ile iyi ilişkilerden geçtiğini
düşünmüyorlarsa, onlar için bir şey yapamam! Ve Amerika’nın da gösterdiği tüm
çabaların yanı sıra, bu tür masallara inanmamalarını sağlamak için yoğun bir
çaba sarf edeceğini düşünmüyorum.
‘TSK İLE İLİŞKİLERİMİZİN GELECEĞİ SORUNLU’
‘TSK İLE İLİŞKİLERİMİZİN GELECEĞİ SORUNLU’
| Peki, TSK-ABD ilişkilerinin geleceğini
nasıl öngörüyorsunuz?
Şunu düşünüyorum; eğer Türk ordusu mensupları gibi ciddi
insanlar bu gülünç suçlamaların arkasında bizim olduğumuzu düşünüyorlarsa, bazı
sorunlarla karşı karşıya kalacağımız kesin... Bu konuyu bir kenara koyarsak ve
biz de daha ciddi bir ABD hükümetine kavuşursak, bana göre atılması gereken iki
adım olur: Öncelikle tabii Türk tarafının masallara inanmayı bırakması lazım ve
ikinci adım olarak Obama yönetiminin ya da gelecek olan yönetimin, IŞİD’den
gelen tehditleri, Esad’dan gelen tehditleri, İran’dan gelen tehditleri ve
Rusya’dan gelen tehditleri çok daha fazla ciddiye alması lazım. Bu iki sorun
çözülürse, iyi bir ilişkimiz olur...
| Davutoğlu seçimden hemen sonra PKK operasyonlarının
kış aylarında da devam edeceğini açıkladı. Washington yönetimi tüm bu
operasyonları nasıl değerlendiriyor?
(Sert bir ifadeyle) PKK ateşkesi
sonlandırdığı sürece, PKK Türk ordusuna ve mensuplarına saldırdığı sürece ve
Türk topraklarını ele geçirdiği sürece, Türk hükümeti için başka bir seçenek
kalmıyor. Nokta! Washington da çeşitli yollardan ve sonsuz bir çabayla destek
veriyor. Nokta! Washington iki tarafın da bir yolunu bulup ateşkese varmasını
ve Türkiye’nin 2015 yazına kadar bulunduğu barış yoluna dönmesini umuyor.
RUSYA, OBAMA YÖNETİMİNİ TERS KÖŞEYE YATIRDI
| Washington yönetimi, Rusya’nın Suriye’ye
müdahalesini öngörüyor muydu?
Hayır... Bugün gördüğümüz müdahaleyi beklemiyordu...
Washington’un varsayımı, Esad’dan kurtulmak için Rusya’nın ABD ile birlikte
aynı geminin yolcusu olduğu yönündeydi. Washington yönetimi, Esad’dan
kurtulmanın ilk adımı olarak, silah sevkıyatının biraz daha fazla olacağını,
daha çok danışman gönderileceğini, belki de birkaç hava saldırısı yapılacağını
bekliyordu. Ancak Washington ne böylesine ciddi bir askeri hamleyi öngörebildi,
ne de Rusya’nın Esad’ı kucaklamaya devam eden tavrını tahmin edebildi.
Washington’un her iki noktada da yanıldığını düşünüyorum.
‘RUSYA-İRAN-ESAD YENMESİN YETER’
| Yani Washington için büyük bir
sürpriz oldu...
Evet...
| ABD ve AKP Hükümeti, Rusya’nın Suriye müdahalesine karşı duruyor. Peki, Washington, Rusya’nın müdahalesinden sonra hangi adımları atmayı planlıyor?
| ABD ve AKP Hükümeti, Rusya’nın Suriye müdahalesine karşı duruyor. Peki, Washington, Rusya’nın müdahalesinden sonra hangi adımları atmayı planlıyor?
Birçok kesim planlamalar yapıyor; en iyi fikir de, Türkiye’nin
uzun süredir savunduğu uçuşa yasak bölge planı... Bu aynı zamanda mültecilerin
akışının da durmasına yardımcı olur ancak bu Başkan Obama tarafından hâlâ
reddediliyor. ABD, Türkiye ve Arap devletlerinin yapabileceği bir dizi eylem
var, bu eylemler Esad’ın indirilmesi konusunda Rusya ve İran’ın ikna olması
ihtimalini güçlendirir.
Her şeyden önce Rusya’yı, İran’ı ve tabii Esad’ı askeri anlamda köşeye sıkışacakları konusunda ikna etmek gerekiyor. Onların kazanamaması için, çok daha fazla silah sevkıyatında bulunacağımızı ve uçuşa yasak bölge gibi konularda adımlar atacağımızı anlatmamız gerekiyor.
Esad ile Rus ve İranlı dostlarını yenmemiz gerekmiyor. Yalnızca, onların kazanmamasını sağlamamız gerekiyor. Suriye nüfusunun büyük çoğunluğunun Esad’a karşı olduğu koşullarda, bu zor bir görev değil! Yalnızca adım atmak gerekiyor...
| Sizce, Rusya’ya karşı bir ABD-Türkiye
işbirliği söz konusu olursa bu nasıl olur?
Hem IŞİD’e, hem de Esad’a karşı savaşan insanlara silah ve
teçhizat daha etkin bir şekilde sevk edilmeli; uçuşa yasak bir bölge
oluşturulmalı; bir de Türkiye ile ABD arasındaki diplomatik ilişkiler
kuvvetlendirilmeli...
Bu da ancak, Esad’ın odaklandığı Halep-Şam arası topraklarda
yani Suriye’nin batı bölgesinde bile askeri bir zafere ulaşamaması için -ne
pahasına olursa olsun- gereken tüm desteği artırma kararlılığı göstererek
başarılabilir.
JAMES JEFFREY KİMDİR ?
James Jeffrey, 2008-2010 yılları
arası Ankara Büyükelçiliği yaptıktan sonra 2010-2012 yıllarında ABD’nin Bağdat
Büyükelçisi oldu. Eski ABD Başkanı George Bush’un Ulusal Güvenlik
Danışmanı’ydı. Türkiye’de Büyükelçi olmadan önce 1983-1987 yılları arasında
Adana ve Ankara’da askeri-siyasi müsteşar olarak görev yaptı. 2003-2004
yıllarındaki Irak işgal yönetimi, “Geçici Koalisyon Yönetimi”nin geçiş
sürecinde dönemin ABD Dışişleri Bakanı Colin Powell ve ünlü ABD Irak Büyükelçisi
John Negroponte tarafından görevlendirilmişti. Yine 2006-2007 yılları arasında
dönemin ABD Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice’ın Irak özel danışmanı olarak
görev yapmıştı. Jeffrey, Obama tarafından
Irak’a Büyükelçi olarak atandıktan sonra, 16 bin personeli ve yıllık 6 milyar
dolar bütçesi ile ABD elçiliğini dünyanın en büyüğü haline getirmişti.