13 Kasım 2015 Cuma

ABD’nin eski Ankara Büyükelçisi James Franklin Jeffrey: "TSK SABRIMIZI ZORLUYOR"



‘Türk Ordusu PYD konusunda hangi endişeleri taşıdığını ciddi ve somut kavramlarla açıklamalı. TSK bunu ortaya koyamazsa, ABD cephesinin, muğlak endişeler, muğlak senaryolar, muğlak korkular konusunda çok çok az sabrı kalacaktır!.. Bu konuda yeterince açık olduğumu umuyorum... Türk Ordusu, Suriye’nin kuzeyinde IŞİD’e karşı savaşmak için 20 bin askerini göndermek ister mi? Hiç sanmıyorum!’


Şafak Terzi- 11.11.2015

James Franklin Jeffrey, ABD’nin eski Ankara Büyükelçisi. Ergenekon-Balyoz operasyonlarının ilk dalgaları sırasında, 2008-2010 yılları arasında Ankara’daydı ve daha sonra ortaya çıkan Wikileaks belgelerinde de (Türk generalleri hakkında Washington’a gönderdiği gizli kriptolarıyla) adından sıkça söz ettirmişti. Büyükelçi Jeffrey ile 1 Kasım seçimlerini ve Türkiye-ABD ilişkilerinin geleceğine olabilecek muhtemel etkilerini konuştuk. Jeffrey, 2010 yılında Amerikan Dışişleri’nin en üst düzeyine, Carreer Ambassador derecesine geldi. James Jeffrey bir “devlet adamı”, Obama Yönetimi’ne eleştirel yaklaşsa bile, devlet işlerinin ve dışişlerinin ciddiyetini biliyor ve emekli olmasına karşın Amerikan yönetimiyle ilişkisi devam ediyor. Bu nedenle Türkiye ile ilişkiler ve sürece yönelik sözleri son derece gerçekçi. Büyükelçi Jeffrey, telefonla yaptığımız söyleşimizde kullandığı ifadelerde de, Türk-Amerikan ilişkilerine zarar verecek yaklaşımdan kaçınmaya çalıştı ancak özellikle Türk Ordusu’na kızgınlık duyduğu noktaları da ifade etmekten geri durmadı.

‘ABD SEÇİME DEĞİL İŞBİRLİĞİNE ODAKLANIYOR’

| Washington Haziran seçimlerinden sonra AKP’den böylesine bir ‘geri dönüş’ bekliyor muydu?

AKP’nin bu kadar başarılı olacağını ve Meclis’te mutlak çoğunluğu elde edeceğini kimsenin beklediğini sanmıyorum. Ayrıca Türkiye’deki insanların, kamuoyu araştırmacılarının ve diğerlerinin de bunu beklemediği çok açık... Washington’un yaklaşımına gelirsek; öncelikle bu demokratik bir süreçtir. Evet, bazı gazetecilerin engellenmesi, kampanyaların kısıtlanması ve iktidar partisinin bazı uygulamaları yüzünden süreçte derin çatlaklar oluştu. Ancak neticede demokratik bir seçim oldu ve sonuçlar halkın talebini aşağı yukarı yansıttı. 7 Haziran ve 1 Kasım seçimlerini bir arada ele aldığımızda bence çıkan sonuçlar şunlar;

Bir; Türkiye bir koalisyon hükümeti istemiyor.
İki; Güvenlik tehdidi ile karşı karşıya geldiğinde, Türkiye güçlü bir lider istiyor.
Üç; Türkiye bu güçlü lidere, Anayasa değişiklikleri yaparak başkanlık sistemi vermek istemiyor. Haziran seçimlerinin odak noktası buydu ve halkın yüzde 60’ı özünde buna karşı oy kullandı. HDP ve Kürt kökenli Türkler ise demokratik sistemde bir gelecek için oy verdiler.

Benim vardığım sonuçlar bunlar.

| Peki, ABD bu sonuçları nasıl değerlendiriyor?

Yani demek istediğim, Washington sonuçları değerlendirmiyor, az önce dediğim gibi yalnızca bunun demokratik bir sonuç olduğunu kabul ediyor. Washington’un şu anda odaklandığı konu, hükümetle birlikte, Putin’den IŞİD’e ve Esad’a kadar birçok sorunla baş etmektir.

| Bazı Amerikalı uzmanlar seçim öncesinde, Amerika ile Türkiye arasındaki stratejik ortaklığın bitmek üzere olduğunu söylemişti. Siz de böyle olduğunu düşünüyor musunuz?

(Tepkili bir ifadeyle) Hayır, hiç de değil! Bunu söyleyen Amerikalılar kurgusal bir stratejik ortaklık hayali kuruyor olabilir. Türkiye’nin her zaman ABD’nin isteklerini yerine getireceğini ve esas olarak Amerika’nın Ortadoğu’daki yansıması olacağını varsaydıkları bir hayale sahip olabilirler. Ancak böyle bir şey yok! Türkiye başka bir ülke...

‘TEK PARTİLİ İKTİDARDAN TEKNİK OLARAK MEMNUNUZ’

| AKP’nin tek parti iktidarında, Washington’un Türk-Amerikan ilişkilerinin geleceği konusundaki beklentileri neler?

Bence, Cumhurbaşkanı ve hükümet aynı partiden olduğunda ve dış politikada çok deneyimli olunca karar alabilmek -teknik olarak- çok daha muhtemel oluyor. Davutoğlu, Sinirlioğlu ve Erdoğan’ın çok deneyimli olduğu aşikâr. Bu nedenle -bana göre- Washington teknik olarak durumdan memnun. İşbirliği yapabilme konusu ise tabii ki iki tarafın alacağı konuma bağlı.

| Peki, sizin kişisel görüşünüze göre Türk-Amerikan ilişkileri nasıl bir seyir izleyecek?

Bence bu iş Obama Yönetimi ile zor. Çünkü her şeyden önce Obama’nın, Cumhurbaşkanı Erdoğan ile ilişkisi iyi değil. İkincisi de Obama, Ortadoğu’da Esad’a veya teröristlere karşı askeri güç kullanma konusunda çok isteksiz. Uçuşa yasaklı bölge ve buna benzer başka sorunlarımız da var. Ve bence bu değişmeden, Türkiye, Amerika’nın konumundan memnun olmayacaktır.

‘TSK, 20 BİN ASKERİNİ SÜRER Mİ?’

| AKP’nin tek partili iktidarı ABD’nin Ortadoğu, özellikle de Suriye politikalarını nasıl etkiler? 

AKP’nin Suriye konusunda tavrı ve İran, Rusya ve Esad ile ilgili endişeleri Amerika’daki neredeyse herkes tarafından paylaşılıyor. Muhtemelen Başkan Obama da bu endişeleri paylaşıyordur ancak tek bir şey var, bu konuda harekete geçmiyor. Burada sorun, Esad’ın gitmesi gerektiği konusunda ortak bir tavır olmasına rağmen Amerika’nın harekete geçememesidir. Yani, bu mesele özeline bakarsak, bu AKP’nin değil, Obama Yönetimi’nin hatasıdır.

| ABD, Suriye’deki operasyonlarını PYD ile birlikte yürütüyor. Bu durumda, ABD ve Türkiye nasıl bir ortak düzlemde buluşabilir?

Biz de devamlı bir sürü şey duyuyoruz ve görüyoruz. Örneğin İbrahim Kalın, birkaç gün önce (7 Kasım) Hürriyet’ten Verda Özer’e verdiği röportajda asıl olarak şunu söylüyor; Suriye Kürtleri PKK ile aralarına mesafe koyduğu ve Fırat’ın doğusunda kaldığı sürece, Türkiye’nin onlarla bir sorunu olmaz. Bence bu makul bir talep...

| Ama Türk ordusunun PYD konusunda endişeleri var. ABD bu yönde ortak bir nokta bulabilmek için hangi çabaları gösterir?

(Ciddi bir ifadeyle) O zaman, Türk Ordusu hangi endişeleri taşıdığını ciddi ve somut kavramlarla açıklamalı. Türk Ordusu, Suriye’nin kuzeyinde IŞİD’e karşı savaşmak için 20.000 askerini göndermek ister mi? Hiç sanmıyorum!

Demek istediğim, IŞİD’i bozguna uğratmak ABD için varoluşsal bir meseledir. IŞİD bozguna uğratılmadığı sürece, Sina Yarımadası’nda uçağın düşmesi, büyük mülteci akınları, Ortadoğu’daki ülkelerin istikrarsızlaştırılmasına benzer daha bir sürü olay olacaktır.

Esad’ı defetmenin de, aynı derecede önemli bir öncelik olduğu konusunda Türkiye ile hemfikiriz. Ve Amerika Birleşik Devletleri -bilirsin- hangi kuvvet olursa olsun, kullanmak konusunda son derece sıkı olacaktır; yerel Arap aşiretleri olsun, PYD olsun, Irak Peşmergeleri olsun, IŞİD’e karşı savaşta kullanacaktır! Türk ordusu çıkıp, senin ifade ettiğin gibi ‘endişelerinin’ sebebini dile getirmeyip, PYD’nin hangi somut şeyleri yaptığını söylemediği sürece de kullanmaya devam edecektir... Eğer PYD, ABD’den silahları alıyor ve bunları PKK’ya veriyorsa, bu bir örnek olur işte...

(Sesini yükselterek) Eğer Türk ordusu böyle bir şeyi ortaya koyamazsa, Amerika Birleşik Devletleri cephesinin, muğlak endişeler, muğlak senaryolar, muğlak korkular konusunda çok çok az sabrı kalacaktır!.. Bu konuda yeterince açık olduğumu umuyorum...

‘ABD AÇILIM KONUSUNDA ENDİŞELİ’

| Washington bu seçim sonuçlarından sonra Kürt Açılımı’nın geleceğini nasıl öngörüyor?

Yani şöyle söyleyeyim, Washington endişeli çünkü ABD, Kürtlerle olan açılımı yani 2010 yılından bu yana devam etmekte olan süreci, çok kuvvetli bir şekilde destekledi. Bu süreç bir ateşkese yol açmıştı ve Washington her iki tarafın da bu noktaya geri dönmesini umuyor. Bu konuda her iki tarafı da teşvik etmek için elimizden gelen her şeyi yapacağız. Bundan eminim...

| HDP’nin oylarındaki düşüşün, ‘barış sürecini’ gerileteceğini düşünüyor musunuz?

 Hayır, kesinlikle düşünmüyorum! Tersine güçlendiriyor çünkü birçok Kürt insanına, PKK’yı desteklemenin dışında siyasi bir alternatifin olabileceğini gösteriyor.

| Peki, AKP’nin tek parti iktidarının barış sürecine nasıl bir etkisi olur?

Yani tekrar söyleyeyim, artık barış sürecini çok daha kolay bir şekilde yeniden başlatma imkânına sahip. MHP ile koalisyon kurmak durumunda kalsaydı bu çok daha zor olurdu. CHP ile kurulan bir koalisyonda süreci başlatmak belki daha olası olabilirdi ama koalisyonlar, herhangi bir şeyde anlaşmaya varabilmek için son derece zor birlikteliklerdir.


MHP ile olsaydı kesin çok zor olurdu. Yani bu anlamda en iyi çözüm tek partidir.




Askeri yetkililere karşı gerçek delillerin kullanılmadığının ve bu suçlamaların merkezinde amatörce tahrif edilmiş sahte belgelerin olduğunun son derece farkındaydık. Özellikle Balyoz davası amatörceydi ve biz insanların, sahteliği bu kadar açık olan kanıtlarla yargılanmasına şaşıp kalmıştık’

‘Obama yönetimi Rusya’nın Suriye’deki bu müdahalesini beklemiyordu... Washington ne böylesine ciddi bir askeri hamleyi öngörebildi, ne de Rusya’nın Esad’ı kucaklamaya devam eden tavrını tahmin edebildi. Washington her iki noktada da yanıldı’

Şafak Terzi- 12.11.2015

Büyükelçi James Jeffrey ile söyleşimizin devamında, Türk ordusuyla Washington’un sıkıntılı ilişkilerini nasıl bir gelecek beklediğini konuştuk. Olası bir Suriye müdahalesinde asıl yükü üstlenmek zorunda kalacak olan TSK’yı, TSK’nın endişelerini ve Amerika’ya yönelik çekincelerini sorduk. Jeffrey, 2008-2010 yılları arasındaki Ankara Büyükelçiliği sırasında, Balyoz’da tutuklanan generalleri iyi bildiğini vurguladı. O dönem, Washington’a gönderdiği gizli bilgi notlarında da ordu mensuplarından söz ediyordu. Sonradan WikiLeaks’e de sızan bu kriptolardan birinde, Ankara’ya gelecek olan Amerikan heyetine askerlerle ilgili bilgi veriyordu. Görüşecekleri Türk komutanları tek tek tanıtıyordu. Hangi dili bildiklerini; NATO’da ne derece çalışıp, eğitim aldıklarını ve ABD’ye yönelik olumlu görüşleri olup olmadığını; hangi muhabbetlerden hoşlandıklarını; Ermeni meselesindeki hassasiyetlerini yani kısaca kime nasıl yaklaşılması gerektiğini anlatıyordu. İsimlerin İngilizcede vurgusu ile nasıl okunduğu bile belirtiliyordu. Örneğin Başbuğ, “BASH-boo” ya da “NATO’da görev yapmayan ve ABD’ye mesafeli duran” Işık (UH-shuk) Koşaner (KO-sha-ner) gibi. 08ANKARA1392 ve 08ANKARA1596 nolu bu kriptolar James Jeffrey’nin ordu mensuplarıyla ilgili ayrıntılı bilgi sahibi olmaya çalıştığına dair iyi bir örnek.

Telefon röportajımızın devamı şu şekilde: 

‘TÜRK ORDUSUNA MESAJIMDIR!..’

| Cumhurbaşkanı Erdoğan, “paralel yapı” olarak adlandırdığı oluşumun Türkiye’yi ve kendisini aldattığını ve ordu mensuplarını sahte belgelerle tutukladığını belirtiyor. Tutuklanan askerler de bu konuda ABD’yi suçluyor. Bunun sebebi nedir?

(Tepkili bir şekilde) Çünkü Ortadoğu coğrafyasının tamamında, buna Türkiye de dâhil, her konuda Amerika Birleşik Devletleri suçlanır!..

(Tane tane vurgulayarak) Herhangi bir kanıt yok ve olmayacaktır da!.. General Başbuğ ve General Ergin Saygun gibi, bizzat ve son derece yakın olarak çalıştığım, dostlarım olarak gördüğüm insanlar var. Ben o dönem büyükelçiydim... 

(Duraksayarak) Ben yetkili olarak şunları söyleyebilirim; ABD’nin tabii ki bu davalarla kesinlikle bir ilgisi olmadı. Ve aynı yetkililikte olmasa da -çünkü bunlar Türkiye’nin iç ve hukuksal meseleleri- şunu da söyleyebilirim: bu askeri yetkililere karşı gerçek delillerin kullanılmadığının ve bu suçlamaların merkezinde olan amatörce tahrif edilmiş sahte belgelerin olduğunun son derece farkındaydık. Özellikle Balyoz davası amatörceydi ve biz insanların, sahteliği bu kadar açık olan kanıtlarla yargılanmasına şaşıp kalmıştık.

| TSK mensuplarının bu tepkisini, ABD’nin YPG’yi ‘kara kuvveti’ olarak kullanmasını ve Türkiye’nin PKK operasyonlarını dikkate alınca, mevcut Washington-Türk ordusu ilişkilerini nasıl görüyorsunuz?

(Kararlı bir şekilde) Bu konuda söylemem gereken bir şey var ve bunu çok kuvvetli bir şekilde ifade edeceğim. Bunu umarım yayınlarsın ve dostlarım olarak gördüğüm generaller dâhil, yargılanan tüm ordu mensupları da söylediklerimi umarım okur. 

| Evet... 

Bu ifadelerimi doğrudan onlara ithaf ediyorum... 

Sizin dünyanız öylesine tehlikeli ki ve milletiniz var oluşuna yönelik öylesine büyük tehditler altında ki, masallara inanmaya meyilli oluyorsunuz. Hâlbuki acil bir durumda ihtiyacınıza gerçek anlamda cevap verecek neredeyse yegâne dostunuz Amerika Birleşik Devletleri. (Tepkili şekilde) Buna ne dersin!? Yani şunu söylemek istiyorum: ABD ile ilgili genel bir algı var -ve ben bu işleri uzun yıllar boyunca yaptım, yalnızca Türkiye’de görevli olmadım, dünyanın başka yerlerinde de bu işi yaptım- nerede bir sorun varsa, her zaman gelsin ABD çözsün(!) Herhangi biri, herhangi bir aptalca düşünceyle karşımıza çıkar. Bizim işimiz de bunlarla uğraşmak olur... (Çıkışarak) Hayır, bu tür işlerle uğraşmayacağız çünkü bunlar çok saçma şeyler! Bu generaller Cumhuriyeti korumaya yeminliler, öyle değiller mi!?

| Evet, Cumhuriyeti koruyorlar... 

(Kızarak) Eğer Cumhuriyeti savunmanın Amerika Birleşik Devletleri ile iyi ilişkilerden geçtiğini düşünmüyorlarsa, onlar için bir şey yapamam! Ve Amerika’nın da gösterdiği tüm çabaların yanı sıra, bu tür masallara inanmamalarını sağlamak için yoğun bir çaba sarf edeceğini düşünmüyorum.

‘TSK İLE İLİŞKİLERİMİZİN GELECEĞİ SORUNLU’

| Peki, TSK-ABD ilişkilerinin geleceğini nasıl öngörüyorsunuz?

Şunu düşünüyorum; eğer Türk ordusu mensupları gibi ciddi insanlar bu gülünç suçlamaların arkasında bizim olduğumuzu düşünüyorlarsa, bazı sorunlarla karşı karşıya kalacağımız kesin... Bu konuyu bir kenara koyarsak ve biz de daha ciddi bir ABD hükümetine kavuşursak, bana göre atılması gereken iki adım olur: Öncelikle tabii Türk tarafının masallara inanmayı bırakması lazım ve ikinci adım olarak Obama yönetiminin ya da gelecek olan yönetimin, IŞİD’den gelen tehditleri, Esad’dan gelen tehditleri, İran’dan gelen tehditleri ve Rusya’dan gelen tehditleri çok daha fazla ciddiye alması lazım. Bu iki sorun çözülürse, iyi bir ilişkimiz olur...

| Davutoğlu seçimden hemen sonra PKK operasyonlarının kış aylarında da devam edeceğini açıkladı. Washington yönetimi tüm bu operasyonları nasıl değerlendiriyor?

(Sert bir ifadeyle) PKK ateşkesi sonlandırdığı sürece, PKK Türk ordusuna ve mensuplarına saldırdığı sürece ve Türk topraklarını ele geçirdiği sürece, Türk hükümeti için başka bir seçenek kalmıyor. Nokta! Washington da çeşitli yollardan ve sonsuz bir çabayla destek veriyor. Nokta! Washington iki tarafın da bir yolunu bulup ateşkese varmasını ve Türkiye’nin 2015 yazına kadar bulunduğu barış yoluna dönmesini umuyor.

RUSYA, OBAMA YÖNETİMİNİ TERS KÖŞEYE YATIRDI

| Washington yönetimi, Rusya’nın Suriye’ye müdahalesini öngörüyor muydu?

Hayır... Bugün gördüğümüz müdahaleyi beklemiyordu... Washington’un varsayımı, Esad’dan kurtulmak için Rusya’nın ABD ile birlikte aynı geminin yolcusu olduğu yönündeydi. Washington yönetimi, Esad’dan kurtulmanın ilk adımı olarak, silah sevkıyatının biraz daha fazla olacağını, daha çok danışman gönderileceğini, belki de birkaç hava saldırısı yapılacağını bekliyordu. Ancak Washington ne böylesine ciddi bir askeri hamleyi öngörebildi, ne de Rusya’nın Esad’ı kucaklamaya devam eden tavrını tahmin edebildi. Washington’un her iki noktada da yanıldığını düşünüyorum. 

‘RUSYA-İRAN-ESAD YENMESİN YETER’

| Yani Washington için büyük bir sürpriz oldu...
Evet...

| ABD ve AKP Hükümeti, Rusya’nın Suriye müdahalesine karşı duruyor. Peki, Washington, Rusya’nın müdahalesinden sonra hangi adımları atmayı planlıyor?

Birçok kesim planlamalar yapıyor; en iyi fikir de, Türkiye’nin uzun süredir savunduğu uçuşa yasak bölge planı... Bu aynı zamanda mültecilerin akışının da durmasına yardımcı olur ancak bu Başkan Obama tarafından hâlâ reddediliyor. ABD, Türkiye ve Arap devletlerinin yapabileceği bir dizi eylem var, bu eylemler Esad’ın indirilmesi konusunda Rusya ve İran’ın ikna olması ihtimalini güçlendirir. 

Her şeyden önce Rusya’yı, İran’ı ve tabii Esad’ı askeri anlamda köşeye sıkışacakları konusunda ikna etmek gerekiyor. Onların kazanamaması için, çok daha fazla silah sevkıyatında bulunacağımızı ve uçuşa yasak bölge gibi konularda adımlar atacağımızı anlatmamız gerekiyor. 

Esad ile Rus ve İranlı dostlarını yenmemiz gerekmiyor. Yalnızca, onların kazanmamasını sağlamamız gerekiyor. Suriye nüfusunun büyük çoğunluğunun Esad’a karşı olduğu koşullarda, bu zor bir görev değil! Yalnızca adım atmak gerekiyor...

| Sizce, Rusya’ya karşı bir ABD-Türkiye işbirliği söz konusu olursa bu nasıl olur? 

Hem IŞİD’e, hem de Esad’a karşı savaşan insanlara silah ve teçhizat daha etkin bir şekilde sevk edilmeli; uçuşa yasak bir bölge oluşturulmalı; bir de Türkiye ile ABD arasındaki diplomatik ilişkiler kuvvetlendirilmeli... 

Bu da ancak, Esad’ın odaklandığı Halep-Şam arası topraklarda yani Suriye’nin batı bölgesinde bile askeri bir zafere ulaşamaması için -ne pahasına olursa olsun- gereken tüm desteği artırma kararlılığı göstererek başarılabilir. 

JAMES JEFFREY KİMDİR ?

James Jeffrey, 2008-2010 yılları arası Ankara Büyükelçiliği yaptıktan sonra 2010-2012 yıllarında ABD’nin Bağdat Büyükelçisi oldu. Eski ABD Başkanı George Bush’un Ulusal Güvenlik Danışmanı’ydı. Türkiye’de Büyükelçi olmadan önce 1983-1987 yılları arasında Adana ve Ankara’da askeri-siyasi müsteşar olarak görev yaptı. 2003-2004 yıllarındaki Irak işgal yönetimi, “Geçici Koalisyon Yönetimi”nin geçiş sürecinde dönemin ABD Dışişleri Bakanı Colin Powell ve ünlü ABD Irak Büyükelçisi John Negroponte tarafından görevlendirilmişti. Yine 2006-2007 yılları arasında dönemin ABD Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice’ın Irak özel danışmanı olarak görev yapmıştı. Jeffrey, Obama tarafından Irak’a Büyükelçi olarak atandıktan sonra, 16 bin personeli ve yıllık 6 milyar dolar bütçesi ile ABD elçiliğini dünyanın en büyüğü haline getirmişti.