Uluslararası Af Örgütü'nün PYD ve YPG'nin Suriye'nin kuzeyinde insan hakları ihlali ve savaş suçu işlediğine dikkati çektiği "Gidecek yerimiz yok" adlı raporda, birçok tanığın ifadelerine yer verildi.
ANKARA
Uluslararası Af Örgütü'nün önceki gün yayımladığı ve Demokratik Birlik Partisi (PYD) ile askeri kanadı YPG'nin Suriye'nin kuzeyinde Arap ve Türkmen sivillerin yaşadığı bölgelerde insan hakları ihlalinde bulunduğuna ve savaş suçu işlediğine dikkati çektiği raporda çok sayıda köylünün ifadesi de yer aldı.
Örgüt, "Gidecek yerimiz yok" başlıklı raporda, Suriye'nin kuzeyinde bulunan özellikle Arap ve Türkmen köylerinin PYD'nin yönetimindeki özerk idare tarafından ateşe verildiği ve köylülerin de bölgeyi terk etmesi için ölümle tehdit edildiği vurgulandı.
Suriye'nin kuzeyinde PYD'nin kontrolündeki 14 köy ve ilçede geçen yaz araştırma yapan Uluslararası Af Örgütü ekibine konuşan Farah, Şubat 2014'teki çatışmalarda köydeki evlerden bazılarının ağır hasar gördüğünü anlattı. Farah şunları ifade etti:
"Çatışmalar, sabah erkenden, tan vakti başladı… Bazı evlerin çatışmalar yüzünden yandığını hatırlıyorum, sahipleri bunları yeniden inşa etmek zorunda kaldı. Sanırım 20 ev ağır hasar gördü ancak tam sayıyı hatırlamıyorum. Çatışmalar gün boyunca devam etti.
Şubat ortalarında DAEŞ'in Tel Hames'ten çekildiğini duyduk. Koalisyona ait savaş uçaklarının sesleri o kadar yoğundu ki Kamışlı'yı terk etme kararı aldık… YPG girmeden önce köyden ayrıldık ve Mart 2015'te geri döndük. Döndüğümüzde evlerimizin yıkıldığını gördük. Her ne kadar kimin yaptığını bilmesek de YPG'den başka kim olabilir ki?"
"Bizi dışarı çıkarıp evleri yakmaya başladılar"
Uluslararası Af Örgütü araştırmacıları, YPG kontrolü ele geçirdiğinde köyde bulunan bir kadınla da görüştü. YPG'nin hem kendi evini hem de başkalarının evlerini yıktığını kaydeden kadın, şunları söyledi:
"Evde kaldık… (YPG) Bize 'Evlerinizde kalın. Size zarar vermeyeceğiz. Sizi (DAEŞ'ten) kurtarmaya geldik. Sadece arananların isimlerini istiyoruz' dediler. Ama sonra evlerden giyeceklerimizi bile almamıza izin vermediler… Bizi dışarı çıkarıp evleri yakmaya başladılar… Sonra da buldozerleri getirip evleri yıktılar… Ne zaman evimin yanına gitmeye çalışsam beni geri ittiler… Köye gelenler, yeşil kamuflajlı üniformalar giyiyordu… Bize şehit verdiklerini söylediler ama bundan biz sorumlu değildik ki."
Bir başka köylü de Uluslararası Af Örgütü araştırmacılarına YPG'nin köylüleri DAEŞ'e destek vermekle suçladığını ve Şubat 2014'te köydeki çatışmalarda 90 kişiyi kaybettiklerini söyledi. Misilleme olarak evlerini yaktıklarına işaret eden köylü, sözlerine şöyle devam etti:
"Bize '(2014'teki) çatışmalar sırasında bize karşı durup DAEŞ'le bir oldunuz. Bu köyde kimsenin evi kalmayacak' dediler… Çatışmalar başladığında kaçmıştık… YPG (bölgenin kontrolünü ele geçirdikten sonra) köye geldiğinde biz de köydeydik, bizi zorla dışarı çıkarıp evlerimizi yaktılar. Ateşe verdikten sonra… buldozerleri getirdiler ve YPG yıkıma başladı. Tüm köy yerle bir olana kadar evleri birbiri ardına yıktılar… Uğradığımızın zararın karşılanmasını ve evlerimizin yeniden inşa edilmesini istiyoruz… Bizim yıkılan evlerimizi yeniden yapacak olanağımız yok… Şimdi yerimizden olduk, komşu köylere dağıldık, ne elektriğimiz var ne de suyumuz… Bu köyde 90 kişiyi şehit verdiklerini söylüyorlar ama bizim bununla hiçbir ilgimiz yok. DAEŞ ile YPG arasında çatışmalar oldu, biz ne yapabilirdik? (Çatışmalar sırasında) köyde tek bir aile bile yoktu… Çatışmalar sırasında burada kimse olmadığı için köylülerden de ölen olmadı."
Suluk'un 35 kilometre güneyindeki Asaylem köyü sakinlerinden Salman, Uluslararası Af Örgütü araştırmacılarına, YPG'nin 103 evden 100'ünü yıktığını söyledi. Salman, yaşadıklarını şöyle dile getirdi:
"Ramazanın dördüncü günü (21 Haziran) 25-30 YPG askeri, köyümüze geldi ve güvenliğimiz için evlerimizi terk etmemiz gerektiğini söyledi. Bazı eşyalarımızı yanımıza alabildik. O sırada en yakın DAEŞ üssü, köyümüze 17 kilometre uzaklıktaydı. YPG askerleri, kamuflajlı askeri üniformalar giyiyorlardı ve arabalarında bayrakları vardı. Üç gün sonra geri dönebileceğimizi söylediler. Biz de köyden 3 kilometre uzaklıktaki tarlalarda beklemeye karar verdik. Ben köyde olan biteni görebiliyordum. Yine güvenlik gerekçesini öne sürerek geri dönmemize izin vermedikleri için tarlalarda 12 gün kaldık. Sonra da DAEŞ ile çatışmalar başladı. DAEŞ köye girdi. Çatışmalar sadece bir gün sürdü. Silah sesleri duyduk. Sonra DAEŞ geri çekildi. Aramızdan birini 'köye dönebilir miyiz' diye sormak için gönderdik ama 'Hayır' dediler… Çatışmalardan sonra bir gün sarı (YPG) bayrağı taşıyan bir buldozerin Asaylem'e geldiğini ve evleri yıktığını gördüm… Köydeki evlerden sadece üçü yıkılmadı. Neden olduğunu bilmiyorum. Benim evim de yıkıldı... (YPG'den bir komutan) bize gitmemizi söyledi… Başka bir yer olmadığından Türkiye'ye gittik… PYD'den kalacak yer istemedik, onlarda herhangi bir teklifte bulunmadılar."
Raneen sakinlerinden Mervan da dört gün komşu köydeki akrabalarının evinde kaldığını söyledi. Mervan, temmuz sonlarında YPG savaşçılarının 50 hanelik köylerine geldiğini ve herkesin evini terk etmek zorunda kaldığını belirtti. Yeşil kamuflajlı üniformalar giyen ve Arapça ile Kürtçe konuşan YPG savaşçılarının, kendisini ve diğer köylüleri DAEŞ'e destek vermekle suçladığını kaydeden Mervan, köyde kalırlarsa kendilerini vurmakla tehdit ettiklerini söyledi. Mervan, YPG'nin hangi köylülerin DAEŞ'le bağlantısı olduğunu bilmesine rağmen tüm köyü cezalandırdığını belirtti.
Mervan şunları anlattı:
"Köye 4-5 (YPG) adam geldi… Eve ilk 15 gün önce gelmişlerdi (15 Temmuz'daki görüşmeden önce). Bize ‘Evi terk etmek zorundasınız' dediler ve DAEŞ'e üye olmakla suçladılar. Biz hepimiz siviliz, evlerimizi terk etmek istemiyoruz ama bizi DAEŞ'e üye olmakla suçlayıp gitmemiz gerektiğini söylediler. Bize köyden ayrılmak için iki saatimiz olduğunu, yoksa kötü şeyler olacağını söylediler… İki ya da üç gün sonra geri geldiler ve yine ‘Gitmeniz lazım' dediler ama biz köyden ayrılmadık. ‘Nereye gidelim?’ dedik… DAEŞ orada (güneyde), Türkiye'ye gidemeyiz, çocuklarımız var. Su yok… Yeniden geldiler ve gitmemizi söylediler… Bize 'Geri geldiğimizde sizi burada görürsek ateş edeceğiz' dediler… Kimse kalmadı... (YPG evime geldiğinde) kimlik kartımı onlara verdim. DAEŞ'le çalışanların adlarını biliyorlardı. (Köyden) bazıları DAEŞ'le çalışıyordu, bizim bağlantımız yoktu. Neden onlar yüzünden biz gidelim? Köyde 50 hane vardı, bunlardan sadece 3-4'ünün DAEŞ'le bağlantısı vardı."
"Evi terk etmek için iki saatimiz olduğunu söylediler."
Raneen'de çiftçilik yapan kocası ve altı çocuğuyla yaşayan Sabah, 4 Temmuz 2015'te silah taşıyan ve kamuflajlı üniforma giyen 4-5 kişinin evlerine geldiğini ve köyün askeri bölge olduğunu, artık köyde yaşayamayacaklarını söylediğini aktardı.
Sabah, sözlerine şöyle devam etti:
"Askeri bir konum olduğunu söylediler ama o sırada çatışma falan yoktu. Evimize girip aradılar. Bize artık burada yaşayamayacağımızı, evden ayrılmamızı söylediler. 'Gidecek hiçbir yerimiz yok' dediğimizde 'Bu sizin sorununuz…’ dediler. Sonra her gün uğramaya başladılar, biz de bir hafta sonra ayrıldık. Son kez geldiklerinde evi terk etmek için iki saatimiz olduğunu söylediler."
Raporda ifadelerine başvurulan görgü tanıklarından 34 yaşındaki Talal isimli tamirci, ramazan ayı başlamadan üç gün önce 15 Haziran'da YPG'nin Abdi köyüne girdiğini belirterek "Sabah köye girdiler ve hepimizi okulda topladılar. Erkekleri duvar boyunca sıraladılar, hepimizi tek tek aradılar ve evlerimizde arama yaptılar. İki saat boyunca okulda kaldık. Daha sonra bize gitmemiz için iki saatimiz olduğunu, burada kalmanın güvenli olmadığını söylediler. Sürekli hepimizin DAEŞ'ten olduğumuzu haykırıyorlardı" dedi.
"Eşyalarımızı bile alamadık"
Abdi köyünden ayrılmak zorunda kalan 61 yaşındaki tüccar Vissam da YPG'nin, köye girdikten sonra kendisi ve erkek kardeşi dahil 63 erkeği sıraya dizdiğini, "ya onlara katılmaları ya da Kürdistan topraklarından ayrılmaları gerektiğini" söylediğini belirterek ertesi saban 13 Haziran 2015 tarihinde köyden ayrılmaya karar verdiklerini söyledi ve "Eşyalarımızı bile alamadık. On beş gün önce Haseke'ye gitmek üzere oradan geçen insanlar, bize köyün bomboş olduğunu söyledi" ifadesini kullandı.
Suluklu İnez isimli görgü tanığı da asayiş olabileceğini sandığı güçler tarafından kasabadan zorla çıkarıldığını belirterek bu güçlerin, kendisine bölgenin hiç kimse için güvenli olmadığını söylediğini aktardı.
İnez, yaşadıklarını şöyle dile getirdi:
"Ramazandan 10 gün önce koalisyon güçlerinin hava saldırıları yüzünden kasabadan ayrıldık. DAEŞ Suluk'u terk ettiğinde, ramazanın birinci gününde geri döndük. Komşumun evinde orucumuzu açmaya hazırlanırken, kamuflaj giysili bir grup adam ve kadın kapıyı çaldı. Bazıları sadece Kürtçe konuşuyordu. Bana, askeri bölge olması nedeniyle buradan derhal ayrılmamız gerektiğini söylediler. Havaya ateş açarak tehdit ettiler ve ayrılmak zorunda kaldık. Onlara gidecek yer olmadığını söyledim ama bunu önemsemediler. On beş dakika içinde toparlanmak zorunda kaldık ama eşyalarımın ve giysilerimin büyük bölümü hala evdeydi. Her şeyi toplayacak zamanım olmadı. On gün sonra evimi kontrol etmeye gittim. Evin yanında giysilerimi ve mobilyalarımı yanmış halde buldum ama ev iyi durumdaydı. Asayiş subaylarından biri beni gördü. Bana bağırarak derhal ayrılmam gerektiğini söyledi."
"Ayrılmıyorsan koalisyon uçaklarına sana saldırmalarını söyleyeceğiz"
Yaser isimli bir görgü tanığı da ramazan başladıktan 10 gün sonra YPG güçlerinin köylerini ziyaret ettiğini ve halka, burada kalmak güvenli olmadığından evlerini terk etmek zorunda olduklarını söylediklerini aktardı.
YPG güçlerine köyünden ayrılmayacağını söylediğinde, "Ayrılmıyorsan koalisyon uçaklarına sana saldırmalarını söyleyeceğiz" karşılığını aldığını ifade eden Yaser, bundan üç hafta sonra yeşil üniformalı, tıraşlı ve Arapça konuşan üç kişinin köye geldiğini ve aynı gün köyden ayrılmalarını istediğini, gitmezlerse onları vurmakla tehdit ettiğini kaydetti. Yaser, köyüne son ziyaretin 10 gün önce yapıldığını, kamuflajlı üniformalı üç YPG gücünün kendilerine yine aynı şeyleri söylediğini belirtti.
Muhabir: Umur Koçak Semiz - Gamze Türkoğlu Oğuz
14.10.2015
14.10.2015