“Cumhuriyet”in
İlanı
28 Ekim günü geç
saatte, toplantı halinde bulunan Parti Yönetim Kurulu tarafından davet olundum.
Parti Yönetim Kurulu Başkanı Fethi Bey’di. Fethi Bey, Parti adına yönetim kurulu tarafından
bir aday listesi düzenlendiğinden ve bu konuda Parti genel başkanı olduğum için
benim de görüşümün alınması uygun görüldüğünden toplantılara davet ettiklerini
bildirdi. Düzenlenen listeye göz gezdirdim. Bence uygun olduğunu ve fakat bu
listede adları bulunan kişilerin de düşünce ve onayını almak gerektiğini
söyledim. Bu önerim uygun görüldü. Örneğin, Dışişleri Bakanlığı için adı söz
konusu edilen Yusuf
Kemal Bey’i davet ettik. Yusuf Kemal Bey bu listeye giremeyeceğini bildirdi. Bundan ve buna
benzer bazı durumlardan anladım ki, Parti Yönetim Kurulu da kabule değer ve
kesin bir aday listesi düzenleyememektedir. Yönetim Kurulu üyelerine, gerekli kişilerle
daha fazla fikir alışverişinde bulunarak kesin bir liste düzenlemelerini
tavsiyeden sonra yanlarından ayrıldım. Gece olmuştu. Çankaya’ya gitmek üzere
Meclis binasını terk ederken koridorlarda beni beklemekte olan Kemalettin Sami ve Halit Paşa’lara rastladım. Ali Fuat Paşa, Ankara’dan hareket
ederken bunların Ankara’ya vardıklarını o günkü gazetede “bir uğurlama ve bir
karşılama” başlığı altında okumuştum. Henüz kendileriyle görüşmemiştim. Benimle
görüşmek için geç vakte kadar orada beklediklerini anlayınca akşam yemeğine gelmelerini
Milli Savunma Bakanı Kazım Karabekir Paşa aracılığıyla bildirdim. İsmet Paşa ile Kazım Paşa’ya ve Fethi Bey’e de Çankaya’ya benimle
beraber gelmelerini söyledim. Çankaya’ya gittiğim zaman, orada beni görmek
üzere gelmiş Rize
Milletvekili Fuat, Afyonkarahisar Milletvekili Ruşen Eşref Beylere
rastladım. Onları da yemeğe alıkoydum.
Yemek sırasında, “Yarın
cumhuriyet ilan edeceğiz !” dedim. Hazır bulunan arkadaşlar derhal
düşünceme katıldılar. Yemeği bıraktık. O dakikadan başlayarak, hareket şekli
hakkında kısa bir program belirledim ve arkadaşları görevlendirdim.
Belirlediğim program
ve verdiğim talimatın uygulanışını göreceksiniz !
Efendiler,
görüyorsunuz ki, cumhuriyet ilanına karar vermek için Ankara’da bulunan bütün
arkadaşlarımı davet ve onlarla görüşmeye ve tartışmaya asla gerek ve gereksinim
duymadım. Çünkü, onların zaten ve doğal olarak benimle bu konuda aynı düşüncede
olduklarından kuşku duymuyordum. Oysa o sırada Ankara’da bulunmayan bazı
kişiler, yetkileri olmadığı halde, kendilerine haber verilmeden, düşünce ve
onayları alınmadan cumhuriyetin ilan edilmiş olmasını, gücenme ve ayrılma
nedeni saydılar.
O gece birlikte
bulunduğumuz arkadaşlar erkenden yanımdan ayrıldılar. Yalnız İsmet Paşa Çankaya’da konuktu. Onunla yalnız kaldıktan sonra bir
kanun tasarısı taslağı hazırladık. Bu taslakta, 20 Ocak 1921 tarihli Teşkilat_ı
Esasiye Kanunu’nun devlet şeklini belirleyen maddelerini şu şekilde
değiştirmiştim:
“ Türkiye Devleti Büyük
Millet Meclisi tarafından yönetilir. Meclis, hükümetin bölündüğü yönetim
dallarını bakanlar aracılığıyla yönetir.”
Bundan başka Tekilat-ı Esasiye Kanunu’nun esas maddelerinden
sekizinci ve dokuzuncu maddleri de değiştirilip açıklığa kavuşturularak şu
maddeler yazıldı:
“ Madde: Türkiye
Cumhurbaşkanı Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu tarafından ve kendi
üyeleri arasından bir seçim dönemi için seçilir. Başkanlık görevi, yeni
cumhurbaşkanının seçilmesine kadar devam eder. Tekrar seçilmek olabilir.”
“ Madde: Türkiye
Cumhurbaşkanı, devletin başkanıdır. Bu sıfatla gerek gördükçe Meclis’e ve
Bakanlar Kurulu’na başkanlık eder.”
“ Madde: Başbakan,
Cumhurbaşkanı tarafından yine Meclis üyeleri arasından seçilir. Diğer bakanlar
Başbakan tarafından yine Meclis üyeleri arasından seçildikten sonra tümü
Cumhurbaşkanı tarafından Meclis’in onayına sunulur. Meclis toplantı halinde
değilse, onay işi Meclis’in toplantısına bırakılır.”
Bu maddelere, komisyonda ve Meclis’te, din ve dille ilgili,
bildiğiniz bir madde de eklenmiştir.
Saygıdeğer
efendiler, şimdi isterseniz yüksek heyetinize, 29 Ekim 1923 Pazartesi günü Ankara’da
cereyan etmiş olayı özetle anlatmaya çalışacağım.
Pazartesi günü
öğleden önce saat onda, Halk Partisi Grubu, Grup Yönetim Kurulu Başkanı Fethi Bey’in
başkanlığında toplandı. Bakanlar Kurulu seçimi görüşmesine başlandı.
(Mustafa
Kemal, burada, Bakanlar Kurulu’nda yapılan görüşmeleri aktarıyor)
……
Başkan, bundan sonra
görüşmenin yeterliliğini oya koymuş. Görüşme yeterli görüldükten sonra birtakım
önergeler okunmuş. Bu önergelerden Kemalettin Sami Paşa’nın önergesi kabul olunmuş.
Bu önerge içeriğine göre, ben, genel başkan sıfatıyla sorunun çözümü için genel
kurul tarafından görevlendiriliyorum.
Görüşmeler sırasında
Çankaya’da evimde bulunuyordum. Kemalettin Sami Paşa’nın önergesinin kabul
edilmesi üzerine, toplantıya davet edildim. Toplantı salonuna girer girmez
doğru kürsüye çıktım ve şu kısa görüş ve öneriyi ileri sürdüm.
“Efendiler!” dedim, “Bakanlar Kurulu
üyelerinin seçiminde fikir ayrılığı ortaya çıktığı anlaşılmıştır. Bana bir saat
kadar izin verin. Bulacağım çözüm yolunu bilginize sunarım.”
Başkan Fethi Bey öneriyi oya koydu. Kabul olundu.
Efendiler, bu bir
saat içinde gerekli kişileri Meclis’teki odama davet ederek, onlara 28/29 Ekim
gecesi hazırladığım kanun önerisi taslağını gösterdim ve fikir alışverişinde
bulundum.
Öğleden sonra saat
bir buçukta Parti Genel Kurulu tekrar Fethi Bey’in başkanlığında toplandı. İlk söz
bendeydi. Kürsüye çıktım ve şu konuşmayı yaptım:
“Saygıdeğer arkadaşlar, çözümünde güçlüklerle karşılaştığınız
sorunun sebebi, bütün arkadaşlarca anlaşılmıştır sanırım. Eksiklik ve yanlışlık
izlemekte olduğumuz yöntem ve şekildedir. Gerçekten de, yürürlükteki Teşkilat-ı
Esasiye Kanunumuza göre bir Bakanlar Kurulu kurmaya giriştiğimiz zaman, bütün
arkadaşların her biri bakanları ve Bakanlar Kurulu’nu seçmek zorunda bulunuyor.
Hepinizin birden Bakanlar Kurulu’nu seçmek zorunda olmanızda görülen
güçlüklerin ortadan kaldırılmasının zamanı gelmiştir. Geçen dönemde de, aynı
şekilde güçlüklerle karşılaşılıyordu. Görülüyor ki, bu yöntem bazen birçok
karışıklıklara sebep oluyor. Yüksek heyetiniz bu güçlüğün çözümü için beni
görevlendirdiniz. Ben de bilginize sunduğum görüşten esinlenerek düşündüğüm
şekli belirledim. Onu önereceğim. Önerim kabul olunursa kuvvetli ve dayanışma
içinde bir hükümet kurmak mümkün olacaktır. Devletimizin şekil ve niteliğini
belirleyen ve hepimiz için bir amaç olan Teşkilat-ı Esasiye Kanunumuzun bazı
noktalarını açıklığa kavuşturmak gerekmektedir. Öneri şudur,”
dedikten sonra bildiğiniz taslağı okutmak üzere katip
beylerden birine uzatarak kürsüden ayrıldım.
Önerimin niteliği
anlaşıldıktan sonra tartışmalar başladı.
(Mustafa
Kemal, burada, yapılan tartışmaları aktarıyor)
….
Abdullah Azmi
Efendi’nin “İşin
önemi ortadadır. Görüşme devam etsin” diye yükselen karşı çıkışına
rağmen, görüşmenin yeterliliği kabul olundu. Ondan sonra önerimin tümü ve
ardından maddeleri birer birer okunarak görüşüldü ve kabul edildi.
Efendiler, Parti
Grubu toplantısına son verildi ve hemen Meclis toplantısı açıldı. Saat, öğleden sonra
altı idi. Kanun önerisi, Anayasa Komisyonu tarafından usul yönünden
incelenerek, tutanağı hazırlanırken, Meclis diğer bazı sorunlarla ilgilendi.
Sonunda, başkanlık makamında bulunan Başkan Vekili İsmet (Eker) Bey Meclis’e şu bilgiyi verdi: “Anayasa Komisyonu, Teşkilat-ı
Esasiye Kanunu’nun değiştirilmesine ilişkin tasarının acil olarak ve hemen
görüşülmesini öneriyor.” “Kabul” sesleri üzerine tutanak okundu.
Önerildiği üzere görüşüldü. Sonunda
kanun, birçok konuşmacının “Yaşasın Cumhuriyet !” sesleriyle alkışlanan konuşmalarıyla kabul
edildi.
Ondan sonra,
Cumhurbaşkanı seçimi için Meclis’in oyuna başvuruldu. Toplanan oyların
sonucunu, başkanlık makamında bulunan İsmet Bey, genel kurula şu şekilde bildirdi:
“Türkiye Cumhuriyeti Başkanlığı için yapılan seçim
oylamasına yüz elli sekiz kişi katılmış ve Cumhuriyet Başkanlığı’na yüz elli
sekiz üye oybirliğiyle Ankara Milletvekili Gazi Mustafa Kemal Paşa Hazretleri’ni
seçmişlerdir.”
Efendiler, bunun
ardından Meclis’te yapmış olduğum konuşmam Meclis tutanaklarında okunmuştur.
Ancak tarihi bir anının canlandırılması için, izin verirseniz, o konuşmamı
burada da olduğu gibi tekrar edeyim:
“Saygıdeğer arkadaşlar, dünya çapında önemli ve olağanüstü olaylar
karşısında saygıdeğer ulusumuzun gerçek uyanıklığına ve uyanışına değerli bir
belge olan Teşkilat-ı Esasiye Kanunumuzun bazı maddelerini açıklığa kavuşturmak
için kurulan özel komisyon tarafından yüksek heyetinize önerilen kanun
tasarısının kabulü dolayısıyla Türkiye Devleti’nin zaten dünyaca bilinen,
bilinmesi gereken niteliği, uluslararası bilinen adıyla adlandırıldı. Bunun
doğal gereği olmak üzere, bugüne kadar doğrudan doğruya Meclis Başkanlığı’nda
bulundurduğunuz arkadaşınıza yaptırdığınız bu görevi, Cumhurbaşkanı unvanıyla
yine aynı arkadaşınıza, bu aciz arkadaşınıza veriyorsunuz. Bu münasebetle,
şimdiye kadar hakkımda gösterdiğiniz sevgi, içtenlik ve güveni bir defa daha
göstermekle yüksek değerbilirliğinizi kanıtlamış oluyorsunuz. Bundan dolayı
yüksek heyetinize ruhumun bütün içtenliğiyle teşekkürler sunarım.
Efendiler, yüzyıllardan beri Doğu’da haksızlığa ve zulme uğramış
olan ulusumuz, Türk ulusu, gerçekte yaratılıştan sahip olduğu özelliklerden
yoksun kabul ediliyordu.
Son yıllarda ulusumuzun fiili olarak gösterdiği yetenek, eğilim ve
kavrayış, kendi hakkında kötü düşüncede bulunanların ne kadar aymaz ve ne kadar
gerçeği görmekten uzak, görünüşe aldanan insanlar olduğunu pek güzel kanıtladı.
Ulusumuz sahip olduğu niteliklerini ve yeterliliğini, devletinin yeni adıyla
uygarlık dünyasına daha çok kolaylıkla göstermeyi başaracaktır. Türkiye
Cumhuriyeti, dünyada elde ettiği makama yaraşır olduğunu yaptıklarıyla
kanıtlayacaktır.
Arkadaşlar, bu yüce kurumu var eden Türk ulusunun son dört yıl
içinde kazandığı zafer, bundan sonra da birkaç katı olmak üzere belirecektir.
Bendeniz eriştiğim bu güven ve itimada yaraşır olmak için pek önemli gördüğüm
bir noktada gereksinimi bildirmek zorundayım. O gereksinim, yüksek heyetinizin
bana gösterdiği sevgi, güven ve desteğin devamıdır. Ancak bu sayede ve Allah’ın
yardımıyla, bana verdiğiniz ve vereceğiniz görevleri iyi yapmayı başabileceğimi
ümit ederim.
Her zaman, saygıdeğer arkadaşlarımın ellerine çok içten ve sıkı bir
şekilde yapışarak kendimi onlardan bir an bile ayrı görmeyerek çalışacağım.
Ulusun sevgisini her zaman dayanak noktası kabul ederek, hep beraber ileriye
gideceğiz. Türkiye Cumhuriyeti mutlu, başarılı ve muzaffer olacaktır.”
Efendiler, Meclis tarafından Cumhuriyet
kararı 29/30
Ekim 1923 gecesi saat 20.30’da verildi. On beş dakika
sonra, yani 20.45’te
Cumhurbaşkanı seçildi. Durum aynı gece bütün
ülkeye bildirildi ve her tarafta gece yarısından sonra, yüz bir defa top
atılarak ilan olundu.
İlk hükümetin, İsmet Paşa tarafından kurulduğunu ve Meclis Başkanlığı’na Fethi Bey’in
seçildiğini biliyorsunuz.
NUTUK