21 Kasım 2015 Cumartesi

ULUSAL DEVLETİN YIKIMI ve SOL TAVIR 8



THATCHER ve GREENSPAN

   1979 yılında, Margaret Thatcher’ın Britanya Başbakanı olmasıyla beraber ülkenin politikası finans kapitalin lehine radikalleşti.

   “Demir Leydi”, eskiden çok etkili olan sendikaların gücünü kırdı ve ikinci görev süresinde sermaye piyasası kısıtlamalarını tamamen kaldırdı. Big Bang (finans piyasalarının ani kuralsızlaştırılması anlamında kullanılmıştır), 1986 yılında sadece faiz oranları ve kredi miktarı üzerindeki devlet denetimini kaldırmakla kalmadı, aynı zamanda Britanya’daki banka, borsa simsarı ve değerli kağıt komisyoncuları arasındaki geleneksel ayrılığı da kaldırdı. Böylece halkın birikimlerinin önemli kısmı kumar oyunlarına yatırılabilir hale geldi.

   Ancak sonraki gelişmeler için bundan da önemlisi, J.P.Morgan’ın danışmanlığını yürüten Alan Greenspan’ın 1987 yılında Birleşik Devletler Merkez Bankası, FEDERAL RESERVE’ün başına getirilmesi ve bu görevde 2006 yılına kadar kalması oldu. Onun korumasında, 2008 yılında patlayan devasa balon ortaya çıktı. Bu gelime tabii ki bir hatanın sonucu değildi ve tamamen stratejik bir amaca hizmet ediyordu. Engdahl’ın da belirttiği gibi, “Greenspan, en kuvvetli finans kurumunu yönettiği 18 yıl boyunca bütün finansal krizleri, neredeyse her zaman büyük oranda ekonominin ve halkın genelinin refahının aleyhine olsa bile Birleşik Devletler’de yuvalanmış finans kapitalin lehine, onun dünya ekonomisini daha iyi kontrol edebilmesine olanak sağlayacak şekilde kullanılmıştır.”

   Greenspan’in aşağıda bir listesi verilen uygulamaları özellikle yıkıcı olmuştur:

1987 yılında New York Menkul Kıymetler Borsası’nda gelişmekte olan ülkelerle yapılan değersiz kredi işlemleri ile oluşan balon patladı. Greenspan, merkez bankasının parasıyla zarar eden spekülatörlerin elindeki kağıtların hepsini satın aldı. Bu şekilde bir müdahale finans piyasaları tarihinde ilk kez yaşanıyordu.

Greenspan, 80’li yılların sonunda ortaya çıkmaya başlayan, firma alım satımı ve sonrasındaki talana, yani firma taşınmazlarının özel hisse senetleri aracılığıyla satılmasında uzmanlaşmış “Raider” ve Hedge fonlarını denetlemek için düzenlemeler yürürlüğe koymayı reddetti. Eğer Greenspan vergi cennetlerinde yatırım yapmayı yasaklasa ve satış tekliflerini sadece kendi sermayeleri ile karşılama şartı getirseydi, saldırganların iştahlarına dizgin vurulabilirdi. Bu düzenleme mekanizmaları olmadığı için büyük bankaların sağladığı yüksek miktarlardaki kredilerle Hedge fonların savaş kasaları dolduruldu. Manivela etkisinin 1’e 20 olduğu, yani her bir dolarlık öz sermaye için 20 dolar borç sermayenin ortaya çıktığı durumlar hiç de az değildir. Böylece çekirgeler, gözlerine kestirdikleri firmaları rahatça satın alma imkanına kavuştular. Satın alma işlemi sonrasında, kredileri satın aldıkları şirketlerin bilançolarında göstererek, karlı şirketleri bile zararda gösterebiliyorlardı.

90’lı yılların ortasından itibaren Hedge fonları kontrolündeki yatırımların miktarı tırmanışa geçti. Sahra Wagenknecht, bu mikatarın takip eden 10 yıl içinde bin kar artarak 3 trilyon dolar düzeyine ulaştığını belirtmektedir. Bu gelişmenin sağlanmasında, Greenspan’den ilham alınarak özelleştirilen emeklilik sandıklarının üyelerinden toplanan primlerin bir kısmını spekülatif bir şekilde çekirgelerin girişimlerine yatırmaları da etkili oldu. Buna ek olarak, 80’li ve 90’lı yıllardaki vergi indirimlerinden yararlanan süper zenginlerin artan gelirleri de bu artışta rol oynamıştır.

Greenspan, görevine başladığı andan itibaren daha önce Birleşik Krallık’ta hayata geçirilmiş olan bankacılık sektörünün spekülasyona açık sektörlerle beraber çalışabilme uygulamasını Birleşik Devletler’de de mümkün kılmayı hedefledi. Bunun mümkün olabilmesi için 30’lu yılların başında New York Menkul Kıymetler Borsası’nda yaşanan “Kara Cuma”dan alınan dersler doğrultusunda çıkarılan ve firmaları ve bireysel yatırımcıları spekülatif işlemlerden koruyan Glass-Steagall yasasının kaldırılması gerekmekteydi. Greenspan, 1987 Kasımında merkez bankası başkanı olarak yaptığı daha ilk konuşmasında, “Glass-Steagall yasasının kaldırılmasının öngörülebilir riziko artışına rağmen kamusal kazançları önemli ölçüde arttıracağını” söylüyordu. Yasanın kaldırılması 12 sene sürdü. Yasanın kaldırılması için sadece Manhatten Bank ve Citicorp’un senatörleri etkilemek için dağıttığı para 100 milyon dolardı.

Bill Clinton, 1999 yılında yasayı düzenleyen, daha doğrusu Glass-Steagall yasasını ortadan kaldıran kararı imzalarken, bankalara bilanço dışı tutulabilecek ve dolayısıyla mali denetim dışında olan özel amaçlı şirketler kurma izni verildi. Greenspan, sevinçle yasanın ortadan kaldırılmasını kutluyordu: “21.yüzyıla girerken, bankaları kontrol etme felsefesinden geriye kalanlar yavaş yavaş ortadan kalkıyor. (…) Bir firmanın bir bankaya ait olması, bankalar için yapılan düzenlemelerin mutlaka bankayla bağlantısı olan bu firmaya da uygulanmasını gerektirmemektedir.” Yasa değişikliği sonrası bankalar, denetim dışı vergi cennetlerinde sadece posta kutusundan ibaret olarak kurdukları firmalara, riski yüksek borçlanma senetleri karşılığında, genelde sadece kağıt üstünde olan sermaye yatırdılar.

2000 Martında Greenspan, varlığa dayalı menkul kıymetleştirme uygulamasına izin verdi. Bankalar artık verdikleri kredileri muhasebe kayıtlarına işlemek zorunda olmayacak ve bu kredileri kağıda çevirerek, bilançoda gösterilmeyen kendi özel amaçlı şirketleri de dahil olmak üzere başka alıcılara satabilecekti. Böylece krediler ve bu kredilere bağlı riskler bankaların bilançolarından mucizevi bir şekilde kayboluverdi. Aslında Basel Anlaşması ile 80’li yılların sonundan itibaren nominal olarak katılaştırılan asgari sermaye düzenlemeleri, finans kurumlarının verdikleri kredilerin bir kısmına kendi sermayeleri ile karşılık tutmalarını  öngörmekteydi. Ancak verilen kredilerin kaydı, varlığa dayalı menkul kıymetleştirme sayesinde artık hiçbir şekilde bilançolarda yer almadığı için verilen kredi miktarları hayal bile edilemeyecek oranlarda artış gösterdi. Hedge fon yöneticileri, bunun mizah dergilerinde sonlanacak aldatıcı bir strateji olduğunu biliyorlardı. Ancak kendilerini korumak yerine, bu oyuna dahil olmaya karar verdiler. Vicdansız çekirge kralları, 2006 yılından itibaren karşılığı bulunmayan kağıtlardan elde edileceği varsayılan gelirlerin, yine kendileri tarafından varlığa dayalı menkul kıymetleştirme yöntemiyle krediye çevrilmesi yoluyla spekülasyon yaptılar. Kendi adını taşıyan Hedge fonun sahibi John Paulson, bu oyunlar sayesinde 2007 yılında 3.7 milyar dolar kişisel servet elde etti. Paulson’un kazandığı bu servet, Deutsche Bank Yönetim Kurulu Başkanı Josef Ackermann’ın yıllık maaşının 250 katına denk gelmektedir.


   Şimdilik, şu noktada karar kılalım: Yaşadığımız dünya ekonomik krizi, özellikle küresel sermaye hareketleri üzerindeki Bretton Woods sisteminde öngörülen ulusal devlet denetiminin yok edilmesinin bir sonucudur. Bu sistemin yok edilme süreci, New York ve Londra’daki finans çevreleri tarafından planlanmış ve uygulanmıştır.

ULUSAL DEVLETİN YIKIMI VE SOL TAVIR (Jürgen Elsässer)

(Sayfa 39-42)

ULUSAL DEVLETİN YIKIMI ve SOL TAVIR 1 (Her Şey Nasıl Başladı?)

ULUSAL DEVLETİN YIKIMI ve SOL TAVIR 2 (Haydut ve Çöken Devletler)


ULUSAL DEVLETİN YIKIMI ve SOL TAVIR 3 (Yaşasın ! Teslim Oluyoruz !)


ULUSAL DEVLETİN YIKIMI ve SOL TAVIR 4 (Ortaçağa Dönüş)


ULUSAL DEVLETİN YIKIMI ve SOL TAVIR 5 (İstikrarın Sonu)


ULUSAL DEVLETİN YIKIMI ve SOL TAVIR 6 (Bretton Woods ve Sonuçları)

http://kaziminci.blogspot.com.tr/2015/09/ulusal-devletin-yikimi-ve-sol-tavir-6.html


ULUSAL DEVLETİN YIKIMI ve SOL TAVIR 7 (Nixon’ın Para Darbesi)



Hiç yorum yok :