1979 yılında, Margaret Thatcher’ın Britanya Başbakanı olmasıyla beraber ülkenin
politikası finans kapitalin lehine radikalleşti.
“Demir Leydi”, eskiden çok etkili olan sendikaların gücünü kırdı ve
ikinci görev süresinde sermaye piyasası kısıtlamalarını tamamen kaldırdı. Big
Bang (finans piyasalarının ani kuralsızlaştırılması anlamında kullanılmıştır),
1986 yılında sadece faiz oranları ve kredi miktarı üzerindeki devlet denetimini
kaldırmakla kalmadı, aynı zamanda Britanya’daki banka, borsa simsarı ve değerli
kağıt komisyoncuları arasındaki geleneksel ayrılığı da kaldırdı. Böylece halkın
birikimlerinin önemli kısmı kumar oyunlarına yatırılabilir hale geldi.
Ancak sonraki gelişmeler için
bundan da önemlisi, J.P.Morgan’ın
danışmanlığını yürüten Alan Greenspan’ın
1987 yılında Birleşik Devletler Merkez Bankası, FEDERAL RESERVE’ün başına getirilmesi ve bu görevde 2006 yılına
kadar kalması oldu. Onun korumasında, 2008 yılında patlayan devasa balon ortaya
çıktı. Bu gelime tabii ki bir hatanın sonucu değildi ve tamamen stratejik bir
amaca hizmet ediyordu. Engdahl’ın da
belirttiği gibi, “Greenspan, en kuvvetli finans kurumunu yönettiği 18 yıl boyunca bütün
finansal krizleri, neredeyse her zaman büyük oranda ekonominin ve halkın
genelinin refahının aleyhine olsa bile Birleşik Devletler’de yuvalanmış finans
kapitalin lehine, onun dünya ekonomisini daha iyi kontrol edebilmesine olanak
sağlayacak şekilde kullanılmıştır.”
Greenspan’in aşağıda
bir listesi verilen uygulamaları özellikle yıkıcı olmuştur:
1987 yılında New York Menkul Kıymetler Borsası’nda gelişmekte olan
ülkelerle yapılan değersiz kredi işlemleri ile oluşan balon patladı. Greenspan, merkez bankasının parasıyla zarar eden
spekülatörlerin elindeki kağıtların hepsini satın aldı. Bu şekilde bir müdahale
finans piyasaları tarihinde ilk kez yaşanıyordu.
Greenspan, 80’li
yılların sonunda ortaya çıkmaya başlayan, firma alım satımı ve sonrasındaki
talana, yani firma taşınmazlarının özel hisse senetleri aracılığıyla
satılmasında uzmanlaşmış “Raider” ve
Hedge fonlarını denetlemek için
düzenlemeler yürürlüğe koymayı reddetti. Eğer Greenspan vergi
cennetlerinde yatırım yapmayı yasaklasa ve satış tekliflerini sadece kendi
sermayeleri ile karşılama şartı getirseydi, saldırganların iştahlarına dizgin
vurulabilirdi. Bu düzenleme mekanizmaları olmadığı için büyük bankaların
sağladığı yüksek miktarlardaki kredilerle Hedge
fonların savaş kasaları
dolduruldu. Manivela etkisinin 1’e 20 olduğu, yani her bir dolarlık öz sermaye
için 20 dolar borç sermayenin ortaya çıktığı durumlar hiç de az değildir.
Böylece çekirgeler, gözlerine kestirdikleri firmaları rahatça satın alma
imkanına kavuştular. Satın alma işlemi sonrasında, kredileri satın aldıkları
şirketlerin bilançolarında göstererek, karlı şirketleri bile zararda
gösterebiliyorlardı.
90’lı yılların ortasından itibaren Hedge
fonları kontrolündeki yatırımların miktarı tırmanışa geçti. Sahra Wagenknecht, bu mikatarın takip
eden 10 yıl içinde bin kar artarak 3 trilyon dolar düzeyine ulaştığını
belirtmektedir. Bu gelişmenin sağlanmasında, Greenspan’den ilham
alınarak özelleştirilen emeklilik sandıklarının üyelerinden toplanan primlerin
bir kısmını spekülatif bir şekilde çekirgelerin girişimlerine yatırmaları da
etkili oldu. Buna ek olarak, 80’li ve 90’lı yıllardaki vergi indirimlerinden yararlanan
süper zenginlerin artan gelirleri de bu artışta rol oynamıştır.
Greenspan, görevine
başladığı andan itibaren daha önce Birleşik
Krallık’ta hayata geçirilmiş olan bankacılık sektörünün spekülasyona açık
sektörlerle beraber çalışabilme uygulamasını Birleşik Devletler’de de mümkün kılmayı hedefledi. Bunun mümkün
olabilmesi için 30’lu yılların başında New York Menkul Kıymetler Borsası’nda
yaşanan “Kara Cuma”dan alınan
dersler doğrultusunda çıkarılan ve firmaları ve bireysel yatırımcıları
spekülatif işlemlerden koruyan Glass-Steagall
yasasının kaldırılması gerekmekteydi. Greenspan, 1987
Kasımında merkez bankası başkanı olarak yaptığı daha ilk konuşmasında, “Glass-Steagall
yasasının kaldırılmasının öngörülebilir riziko artışına rağmen kamusal
kazançları önemli ölçüde arttıracağını” söylüyordu. Yasanın
kaldırılması 12 sene sürdü. Yasanın kaldırılması için sadece Manhatten Bank ve Citicorp’un senatörleri etkilemek için dağıttığı para 100 milyon
dolardı.
Bill Clinton, 1999 yılında yasayı düzenleyen, daha doğrusu
Glass-Steagall yasasını ortadan
kaldıran kararı imzalarken, bankalara bilanço dışı tutulabilecek ve dolayısıyla
mali denetim dışında olan özel amaçlı şirketler kurma izni verildi. Greenspan, sevinçle yasanın ortadan kaldırılmasını
kutluyordu: “21.yüzyıla girerken, bankaları kontrol etme felsefesinden geriye
kalanlar yavaş yavaş ortadan kalkıyor. (…) Bir firmanın bir bankaya ait olması,
bankalar için yapılan düzenlemelerin mutlaka bankayla bağlantısı olan bu
firmaya da uygulanmasını gerektirmemektedir.” Yasa değişikliği sonrası
bankalar, denetim dışı vergi cennetlerinde sadece posta kutusundan ibaret
olarak kurdukları firmalara, riski yüksek borçlanma senetleri karşılığında,
genelde sadece kağıt üstünde olan sermaye yatırdılar.
2000 Martında Greenspan, varlığa
dayalı menkul kıymetleştirme uygulamasına izin verdi. Bankalar artık verdikleri
kredileri muhasebe kayıtlarına işlemek zorunda olmayacak ve bu kredileri kağıda
çevirerek, bilançoda gösterilmeyen kendi özel amaçlı şirketleri de dahil olmak
üzere başka alıcılara satabilecekti. Böylece krediler ve bu kredilere bağlı
riskler bankaların bilançolarından mucizevi bir şekilde kayboluverdi. Aslında Basel Anlaşması ile 80’li yılların
sonundan itibaren nominal olarak katılaştırılan asgari sermaye düzenlemeleri,
finans kurumlarının verdikleri kredilerin bir kısmına kendi sermayeleri ile
karşılık tutmalarını öngörmekteydi.
Ancak verilen kredilerin kaydı, varlığa dayalı menkul kıymetleştirme sayesinde
artık hiçbir şekilde bilançolarda yer almadığı için verilen kredi miktarları
hayal bile edilemeyecek oranlarda artış gösterdi. Hedge fon yöneticileri, bunun mizah dergilerinde sonlanacak
aldatıcı bir strateji olduğunu biliyorlardı. Ancak kendilerini korumak yerine,
bu oyuna dahil olmaya karar verdiler. Vicdansız çekirge kralları, 2006 yılından
itibaren karşılığı bulunmayan kağıtlardan elde edileceği varsayılan gelirlerin,
yine kendileri tarafından varlığa dayalı menkul kıymetleştirme yöntemiyle
krediye çevrilmesi yoluyla spekülasyon yaptılar. Kendi adını taşıyan Hedge fonun sahibi John Paulson, bu oyunlar sayesinde 2007 yılında 3.7
milyar dolar kişisel servet elde etti. Paulson’un
kazandığı bu servet, Deutsche Bank
Yönetim Kurulu Başkanı Josef Ackermann’ın
yıllık maaşının 250 katına denk gelmektedir.
Şimdilik, şu noktada karar kılalım: Yaşadığımız dünya ekonomik krizi, özellikle küresel sermaye
hareketleri üzerindeki Bretton Woods sisteminde öngörülen ulusal devlet denetiminin yok edilmesinin bir
sonucudur. Bu sistemin yok edilme süreci, New York ve Londra’daki finans
çevreleri tarafından planlanmış ve uygulanmıştır.
ULUSAL DEVLETİN YIKIMI VE SOL TAVIR (Jürgen Elsässer)
(Sayfa 39-42)
ULUSAL
DEVLETİN YIKIMI ve SOL TAVIR 1 (Her Şey Nasıl Başladı?)
Hiç yorum yok :
Yeni yorumlara izin verilmiyor.