EĞER 7 Haziran seçimlerindeki gibi bir sonuç
çıksaydı... Parlamentoda yine bir koalisyon hükümeti aritmetiği olsaydı... Eski
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, büyük ihtimalle aralık başında Washington'a
geliyordu.
Davet, kentin düşünce kuruluşlarından Ortadoğu Enstitüsü’nden (MEI) geldi.
16 Ekim’de gitti Gül’e resmi mektup.
Ve Gül öyle hazırlandı ki...
3 Aralık’taki toplantıya
çağrılacak Amerikalılar için bile detaylar ele alındı.
Ancak ne zaman 1 Kasım’da
sandıklar açıldı...
İki gün sonra, 3 Kasım’da Gül
MEI’ye cevabını yolladı: “Katılmayacağım.”
*
BUNDAN ne çıkarmak lazım, emin
olamayız.
Abdullah Gül, Washington’da yapacağı
o konuşmada aktif siyasete dönüşünü mü açıklayacaktı...
Yoksa AKP’nin 7 Haziran’dan sonra
izlediği siyaseti tekrarlamaması ve bu sefer bir koalisyon kurması için,
“Dönerim” tehdidiyle bir baskı mı kuracaktı...
Bunların hepsi artık bir varsayım
olarak kalacak.
Ancak bildiğim, eğer kendini
anketçilerden saklayan, 7 Haziran’da AKP’ye oy vermeyip bu sefer veren o 5
milyon kişi olmasaydı ve Gül Washington’a gelseydi...
Ön sıralar Erdoğan yönetiminden
şikâyetçi, kentin Amerikalı ağır toplarıyla dolacaktı.
Ve Gül’ün konuşmasında salon tıklım
tıklım olacaktı.
*
PEKİ Washington yönetiminin seçimden
sonra yaptığı, Türk halkını seçimlere katılımı nedeniyle kutlayan ama bir
yandan da derin endişe belirten açıklaması...
Basın özgürlüğüne yönelik
kısıtlamalar nedeniyle Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilâtı AGİT’in pazartesi
günü seçimlere ilişkin yayınladığı olumsuz bulgulara atıf...
Bunun sebebi de Gül’ü bekleyenlerin
yaşadığı hayal kırıklığı mı?
Hayır.
Washington’da birtakım siyasi
projelere kafa yoranları aşan, çok daha önemli bir çıkıştı bu.
Ve bu yüzden de önceye kıyasla
Amerikan Yönetimi’nin Türkiye’deki seçimleri ele alış şekline hiç benzemeyen,
çok çarpıcı yanlar içeriyordu.
*
BİRİNCİSİ, şimdiye kadar Amerikan
Yönetimi’nden hiç kimse seçimin galibi Başbakan Ahmet Davutoğlu’nu arayıp
tebrik etmedi.
12 Haziran 2011 seçimleri olunca
Başkan Obama hemen iki gün sonra Erdoğan’a telefon etmişti mesela.
Ve Beyaz Saray 14 Haziran günü bunu
bir bildiriyle duyurmuştu.
“Tarihi bir zafer” diyorlardı 2011
bildirisinde.
AKP 2011’le aynı oy oranına ulaştı.
Ama şimdi çıt çıkmıyor.
Sordum.
Tebrik telefonu için resmi
sonuçların yayınlanmasını beklediklerini söylüyorlar.
Ancak bu durum geçmişteki
uygulamalarla tutarlı değil ve bunun Türkiye’ye yönelik açık bir diplomatik
mesaj olduğuna kuşku yok.
*
İKİNCİSİ, diyelim Türkiye’de şu anda
anayasal bir belirsizlik var ve Ahmet Davutoğlu başbakan olsa bile artık icra
yetkisi fiilen Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’da.
Obama da o yüzden Davutoğlu’yla
temastan kaçınıyor.
Ancak yine benzeri görülmemiş
biçimde, Amerikan Yönetimi’nin seçime ilişkin yaptığı açıklamada zehir zemberek
ifadeler vardı.
“Hükümete karşı
eleştirel olan medya organları ve gazetecilerin, politik muhalefeti zayıflatmak
için hesaplı biçimde yapılmış gözüken, seçim kampanyası sırasında baskı ve
yıldırmaya maruz kalmalarından derinden endişeliyiz” dediler.
1 Kasım’da Azerbaycan’da da
parlamento seçimleri yapıldı.
Ve Amerikan Dışişleri Bakanlığı’nın,
seçimler sırasında ülkeye AGİT gözlemcilerini sokmayan Bakü Hükümeti’ne yönelik
aynı gün yayınladığı sert bildiriyle karşılaştırınca, Türkiye Azerbaycan’dan
sadece biraz daha iyiydi.
Ayrıca açıklamada AGİT’in
Türkiye’deki seçimlere ilişkin ön raporunda basına getirilen kısıtlamalar
nedeniyle eleştirel ifadeler kullanmasına yaptığı gönderme de, Washington’ın,
Türkiye’yi artık seçimleri sorunlu diğer ülkeler gibi AGİT’in radarından takip
edeceğinin göstergesi oldu.
Nitekim ABD Dışişleri Sözcüsü John
Kirby de, Türkiye’deki seçimlerin âdil olup olmadığı sorulduğunda cuma günü
topu AGİT’in yayınlayacağı rapora attı.
Raporun sonucuna göre AGİT’in bundan
böyle Türkiye’deki seçimleri, sorunlu ülkelere giden kendi bünyesindeki
Demokratik Kurumlar ve İnsan Hakları Ofisi (ODIHR) aracılığıyla takibe alması
işten bile değil.
*
SONUÇTA Türkiye’deki bazı politik
hesapların ötesinde...
O mu gelsin bu mu gitsin gibi
tartışmaların dışında...
Washington’ın Türkiye’deki seçimlere
yaklaşımı işin asıl hayati boyutuna vurgu yapıyordu.
Şimdi G-20 ziyareti öncesi istisnai
bir dönemdeyiz.
Erdoğan ve Obama’nın Antalya’daki
zirve sırasında yapacakları toplantıdan önce eylül boyunca IŞİD’e karşı
harekete geçmeyen Türkiye’nin IŞİD hedeflerine saldırılar düzenlediği, havadan
yolladığı bombalarla 20 IŞİD’liyi öldürdüğü, kritik toplantıdan evvel içeride
IŞİD hücrelerine baskınlar gerçekleştirdiği bir haftadayız.
İki ülke arasındaki işbirliği, bir
ölçüde şüphesiz devam da edecektir.
Ancak başta ABD’nin AGİT nezdindeki
büyükelçisi, Amerikan Yönetimi’nin son dönem çıkardığı en parlak isimlerden
Daniel Baer’in çabalarıyla gerçekleşen seçim sonrasına ilişkin bu çıkış,
Türkiye’nin önündeki en acil meseleye işaret ediyordu.
Türkiye’de özgürlüklerin nasıl
şekilleneceğine...
Türkiye’nin AGİT gibi uluslararası
örgütlere karşı da sorumlu olduğu demokrasi taahhütlerine ne ölçüde bağlı
kalacağına vurgu yapıyordu.
Mesele sadece sandık değil.
Sandığın nasıl bir ortamda
kurulduğu.
Ve Türkiye’nin demokrasisine önem
verenlerin endişelendiği de o.
TOLGA TANIŞ / Hürriyet / 08.11.2015 Pazar