Diplomatik teamülleri bilemem, ancak bir ABD Başkan Yardımcısı’nın resmi ziyaretinde bu kadar çok sayıda siville “kapalı” toplantı yapması normal olmasa gerek. Biden, diplomatik temas ile ülkenin “içişlerine müdahale” arasındaki çizgiyi geçti, gitti.
Cumhuriyet gazetesinin yeni yazarlarından biri, Biden’ın “otoriterleşmeye karşı” olan gazetecilerle özel bir toplantı yaptığını yazdı. Peki, ne konuşmuşlardı? Söyleyemezdi, çünkü gazetecilerle yapılan toplantı “basına kapalı”ydı (!!!). Biden’ın, Suriye politikasında inat etmesi ve IŞİD’e örtülü destek vermeye devam etmesi halinde Türkiye “fırsatları harcar,” dediğini anlıyoruz.
Köşe yazarı, ABD’nin Türkiye’de nüfusun yarısını oluşturan “seküler kesimi” desteklememesini eleştirmiş. Biden ise “sabırların taşmakta olduğu”nu ima etmiş. Bu arada, yine yazarın bildirdiğine göre, “çok üst düzeyde bir ABD dışişleri yetkilisi” Avrupa’da işitilen rivayetleri doğrulayarak, “Avrupalılar bize Türkiye’yi NATO’dan çıkaralım dediler, ama biz reddettik,” demiş.
Ülkemizin bütün eski AKP destekçisi, “yetmez ama evet”çi, şimdilerde muhalif, ansızın “seküler” olan liberal yazarları, Biden’ın eleştirilerini, Türkiye’de basın özgürlüğünün olmayışına bağladılar. Fakat Davutoğlu ile ABD’nin ikinci adamının basın toplantısında esas sorunun basın özgürlüğüyle değil, TSK’nin PKK’yi yıpratmasıyla, ABD’nin PYD’yi kara gücü olarak kullanmasıyla ilgili olduğu açığa çıktı. Belki Musul’a harekâtla ilgili sorunlar da var.
AMERİKAN TİYATROSU
Özetle, Biden’ın ziyareti, Aydınlık yazarlarının “ABD ile Türkiye bölgede karşı karşıya gelmiştir” görüşlerini doğrulayan canlı bir tiyatro gösterisi gibi sergilendi.
Elbette bu arada savaş ağası Cemil Bayık’ın “Avrupa ve ABD’nin Türkiye’ye baskı yaparak Kürt sorununun demokratik araçlar ve siyasi yöntemlerle çözülebileceğini anlatma zamanı geldi” temalı demeçlerinde grafik bir artış oldu. Bülent Arınç ise ani bir çıkış yaparak, “Şimdi şüphesiz yeni süreçte Öcalan ve İmralı olmalıdır ve olacaktır,” dedi. Bu arada Reis, Leyla Zana’nın sekiz ay önceki görüşme talebini, tam da Biden basına kapalı toplantılar yaparken kabul ediverdi.
Hükümetin kıvrandığını; AKP içinde bir kanadın, hem ABD’yi hem de TSK’yi memnun edecek, PKK’yi ezerken İmralı’yı kullanarak “çözüm süreci”ni canlandıracak bir manevraya hazırlandığını anlıyoruz. “Biraz daha zıtlaşırsak bu Amerika bizi harcar mı?” diyenler ile “PKK’yi bitirelim, sonra çözüm sürecini bir şekilde ısıtır Anayasa çalışmalarına bağlarız” diyenlerin derin hesaplar yaptığı görülüyor.
Bu arada Biden’ın gelişinin güçlü sokak protestolarıyla karşılanmaması, “yetmez ama evetçi” liberal döneklerin, bu kez sırtlarını ABD’ye dayayarak sahneye hâkim olmalarına fırsat verilmesi, sosyalist solun üzücü durumunu ortaya koydu. Bazı arkadaşlar, gözü PKK/ABD farına yakalanmış tavşan gibi hareketsiz kaldılar.
EGE DÜNDAR’A
Sevgili Can Dündar’ın (bir an önce özgürlüğüne kavuşmasını diliyorum) oğlunun Biden’la görüştükten sonra söyledikleri beni çok üzdü. Biden, Ege Dündar’a “Çok cesur bir baban var, onunla gurur duymalısın,” demiş. O da Joe Biden’a, “Amerika’nın demokrasi modelinin basın özgürlüğüne değer verdiğini,” bu değeri Türkiye’ye taşımaya çalıştıklarını söylemiş.
Ben buradan Ege Dündar’a iki kitap tavsiye ediyorum. Birincisi, Howard Zinn’in Amerika Birleşik Devletleri Halklarının Tarihi; ikincisi de, son sıralarda üzerinde fazla tepinilen Noam Chomsky’nin Rızanın İmalatı (Manufacturing Consent) adlı kitabı. İkisi de babasının kitaplığında vardır. Baksın bakalım, Amerika’nın demokrasi modeli basın özgürlüğüne nasıl değer veriyormuş!
Yavuz ALOGAN / Aydınlık- 26.01.2016