Ankara’da 1946’dan beri Tandoğan olarak bilinen meydanın adı sessizce Anadolu Meydanı olarak değiştirildi. Meydan eski adını Ankara Valisi Nevzat Tandoğan’dan alıyordu. Kendisi, “Memlekete komünizm gerekirse onu da biz getiririz” sözünün sahibi olarak bizler için mizah konusu olmuştur. Ancak gerici basın “Saidi Nursi’ye zulmeden Tandoğan’ın adı silindi” diye yayın yapınca işin şekli değişti. Nevzat Tandoğan’ın yanındayız!
Anıtkabir’in yanı başındaki meydanın bir tek adı kalmıştı. Eskiden orada 1924’te İtalya’dan getirilmiş Su Perileri heykeli ve bir havuz vardı. 1930’lu yıllarda Riyaset-i Cumhur Orkestrası yaz akşamlarında havuzun çevresinde konser verirmiş. Havuzu kaldırdılar, yerine bir ibrik koydular. Yakında ibriğin yanına bir çift takunya da koyarlar.
İktidara gelen siyasi partinin kendi estetiğini kentin tarihi dokusuna dayatmaya, sokak isimlerini kafasına göre değiştirmeye hakkı yoktur. Bu edepsizlik devam ederse, zaman içinde Atatürk Bulvarı, Vahdettin Bulvarı’na; Ziya Gökalp Caddesi, Saidi Nursi Caddesi’ne; Talat Paşa Bulvarı, Nemrut Mustafa Paşa Bulvarı’na; Mithat Paşa Caddesi, Hamidiye Caddesi’ne; Selanik Caddesi, Medine Caddesi’ne; Meşrutiyet Caddesi, 31 Mart Caddesi’ne dönüşebilir.
Aslında her karşıdevrim, karşı olduğu devrimi çağrıştıran şehir ve cadde isimlerini değiştirir. Çarlık döneminin Çaritsin’i, devrimden sonra Stalingrad, daha sonra Volgagrad olmuştur; karşıdevrim Leningrad’ı Petersburg yapmıştır vs. Tunceli’nin Dersim, Güroymak’ın Norşén ya da Norşin olması da böyledir.
Reis ve çevresi Millet’in Türk olan adını Tandoğan Meydanı’nın adı gibi kolayca değiştirerek “Türkiyeli” yapabileceğini, “yurttaş”ı “eşit yurttaş”a dönüştürebileceğini sanıyor. “330’u sağlarız referanduma sunarız.” Çok kolay! “Tek bayrak, tek millet” dedikçe oy oranı % 50’lerin üzerine çıktığı için, 330’u sağlayamazsa, ani bir seçimle millete gidip eksikleri tamamlayıverir. Anayasa zaten hazır, cepte duruyor. Eller kalkar iner yeni anayasa yürürlüğe girer, yeni bir rejim kurulur. Öyle mi?
Peki AKP kendi anayasasını kendi insanlarının derisiyle kaplamaya hazır mı? Fransız Devrimi’nin 1791 Anayasası’nın ikinci maddesi şöyledir: “Bu Anayasa insan derisiyle kaplıdır.” Bu klasik sözle, anayasanın meşruiyetini kaybetmiş yönetime karşı halkın en ilerici kesiminin isyanıyla oluşan bir Kurucu İrade’nin eseri olduğu kastedilmektedir. Anayasalar gül suyuna bulanıp okunup üflenerek halka yutturulacak metinler değildir; maalesef biraz kan ve barut kokarlar, hep öyle olmuştur. AKP’nin servet sahipleri, imamları, muhtarları, kaymakamları, tarikat, tekke ve zaviye erbabı böyle bir mücadeleye hazır mı? Peki bizler, sosyalistler, yurtseverler olarak kendi derimizle bir anayasa kaplamaya hazır mıyız? Yoksa sızlanıp duracak mıyız?
AKP’nin on üç yıldır neo-liberal ekonomi ve BOP eşbaşkanlığı için verdiği mücadele, pusulasını kaybetmiş TBMM’den Belediye Kanunu yapar gibi bir “gerici ve bölücü” Anayasa çıkarmasına, “irfan ocakları” adı altında tarikat ve cemaatlere yasal statü vermesine yetmez. Böyle bir anayasa çıkarsalar da, tutmaz; rejimi değiştirmeye güçleri yetmez. Arınç’ın “Bizden nefret ediyorlar” dediği % 50, “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” diyen on milyon Haziran kitlesi, bu anayasayı tanımayacaktır. Hangi güçle, hangi topla tüfekle insanları kendi anayasalarına itaat ettirecekler?
Kanun çıkarılarak rejim değiştirilemez!
Yavuz ALOGAN
Aydınlık/06.02.2016