ABD’de bu
hafta “The Gulen” ve “Aşk Bir Eylemdir” isimli, Fethullah Gülen hakkında
hazırlanmış iki belgesel gösterime girdi. Gülen, Türkiye’nin de son dönemde en
çok tartışılan isimlerinden. Kimileri için melek, kimileri için de şeytan.
Jeo-politik araştırmacı William Engdahl, uzun
süredir, Gülen Cemaati’nin kökleri hakkında çalışıyordu. Onun da söyleyeceği
birtakım şeyler var.
Alman
asıllı, ABD’li araştırmacı ve yazar William
Engdahl’ı sayfalarımıza “Gizli Tohum Ambarı
Projesi” ve Dünya Sağlık Örgütü’nün
domuz gribi skandalını deşifre ettiği araştırmalarla sayfalarımıza konuk
etmiştik. Engdahl bu
kez bizi çok daha yakından ilgilendiren bir çalışmayla karşımızda. Gülen Cemaati’nin CIA ve ABD hükümetiyle
olan bağlantılarını deşifre ettiği kitabını kısa süre sonra çıkartacak olan
Engdahl’la öncesinde
oldukça ilgi çekeceğini düşündüğümüz bir röportaj yaptık.
- Sanırım, Gülen Cemaati
hakkında araştırmalarınıza, Türkiye’ye bir konferans için geldiğinizde
başlamışsınız. Bu yapı hakkında ilginizi çeken neydi?
-
Jeo-politik bir araştırmacı ve yaklaşık 30 yıllık bir yazarım. Zamanımın çoğu,
dünya üzerindeki gücün, kim tarafından, nasıl ve ne amaçla organize edildiğini
araştırarak geçiyor. Kitaplarımdan biri hakkında, konuşmak için Türkiye’ye
geldiğimde, bir gazeteci arkadaşım, ülkede neler olup bittiğini anlamak
istiyorsam, Gülen Cemaati’ne bir göz atmamı söyledi. Bu da, Gülen ve müridlerinin,
göründüğünden çok daha derin olan ajandalarını görmemi sağlayan, uzun bir
çalışmanın başlangıcı oldu.
- Gülen’le ilgili ilk
bildiğimiz, komünizme karşı mücadele için kurduğu vakıftı ki, bu da NATO’nun
soğuk savaş dönemindeki stratejisiyle örtüşüyordu. Dolayısıyla, Gülen, NATO ve
CIA arasındaki ilişkinin sandığımızdan çok önce başladığını söyleyebilir miyiz?
- Evet tüm kanıtlar, NATO’nun Türkiye’deki Gladyosu’nun,
Gülen’i yıllar önce, kullanışlı bir unsur olarak belirlediğini söylüyor.
SSCB’nin dağılmasından sonra stratejisini revize eden oluşum, Gülen için de
yeni bir rol biçti ve bu rolü oynaması için tüm kapılar kendisine açıldı. Bu
yüzden Gülen
Cemaati’nin, CIA’nın Langley Virginia’daki karargahında üretilen bir projeden fazlası
olmadığını söyleyebiliriz. Projenin ana fikri de, “dini, kendi
istedikleri şekilde yozlaştırabilecekleri ve David Rockefeller’ın dediği gibi
“Tek dünya Devleti projesine uyumlu” bir hale büründürmekti. CIA, Afganistan’daki
Mücahitleri ve Bosna’daki Naser Oriç’ten farklı olarak, Gülen’e çok daha radikal
bir imaj çizmeyi tercih etti. Gülen, dünyaya, insan eti yiyen, kafa kesen bir
örgütün başı değil, sevgi ve barış elçisi olarak tanıtıldı. (Hatta bu imajını tazelemek
için Papa II
Jean Paul’la bir fotoğraf çektirip, bunu internet sitesinde bile
yayınladı.) Gülen Cemaati, Washington’daki, en pahalı, halkla ilişkiler
uzmanlarından birisini, George W. Bush’un seçim kampanyasının yöneticisi, Karen Hughes’u,
ılımlı islam imajını pekiştirmek için işe aldı.
- CIA Gülen Okulları’nı
nasıl kullanıyordu?
- Öncelikle,
Rusya’nın 1999’da CIA, Çeçen terörünü başlattığında, Gülen Okulları’nı yasakladığını
not etmek gerekir. 80’lerde, Washington’da İran’a silah satışı skandalı
patlayınca, Fuller, görevinden ayrılıp, CIA ve Pentagon’un finanse ettiği RAND
isimli düşünce kuruluşuna geçti. Bu kurumun güvencesi altında, Gülen hareketinin,
eski Sovyet-Asya bölgesine sızması için planlarını yapmaya başladı. Fuller’ın RAND
için yazdıklarının arasında, Türkiye, Sudan ve Afganistan gibi ülkelerdeki
kökten İslamcılık hakkındaki düşüncelerini ve Gülen’i öven sözlerini
bulabilirsiniz. Sovyetlerin
çöküşünden sonra ortaya çıkan başıboşluk, Gülen Okulları’nın bu bölgelere
açılması için büyük bir fırsattı. Bu sayede, CIA de yüzlerce ajanını, Gülen
Okulları kamuflajı altında bu bölgeye sokabilecekti. 1999’da Fuller,
şunları söylüyordu. “İslamı dönüştürme çabamız, Afganistan’da Ruslara karşı çok iyi işledi.
Bu strateji hala bölgede kullanılabilir durumda.” Gülen, eski bir CIA
yetkilisi tarafından, “CIA’nın Orta Asya’daki operasyonlarının en
önemli figürü” olarak tanımlanmıştı. 90’larda okullar, Orta Asya’daki
ajanlar için de, “İngilizce öğretmenleri” kılığında saklanabilecekleri bir karargah
işlevi görmüştü. Osman Nuri Gündeş’e göre, Gülen Okulları, Kırgızistan ve Özbekistan’da 130 CIA ajanını
saklamıştı.
- Peki Gülen Cemaati,
Türkiye’de CIA için ne gibi çalışmalar yaptı?
- Bu çok daha
uzun bir tartışma. Burada asıl önemli olan, şu anda Gülen ve Tayyip Erdoğan arasında
ne kadar büyük bir ayrışma olduğu. Gördüğüm kadarıyla, Erdoğan’ın kendi gizli ajandası,
artık CIA’nin Türkiye için öngördükleriyle ters düşmeye başladı.
- AKP şu sıralar, Gülen
hareketine karşı ciddi bir polis operasyonu düzenliyor ve devlet birimlerindeki,
Gülen yandaşlarını ayıklamaya çalışıyor. Ancak Türk halkı, bu operasyonlara şüpheci
yaklaşıyor, çünkü her ikisi de 17 Aralık’a kadar işbirliği içinde görünüyordu.
Peki AKP ve CIA için de “bir zamanlar ortaktılar” diyebilir miyiz?
- Türkiye bir NATO
ülkesi, dolayısıyla herhangi bir hükümet, NATO’nun çıkarları dışında davranırsa
uzun ömürlü olamaz zaten. Erdoğan örneği de böyle, -vatana ihanete kadar varan-
tüm suçlarına karşın, ABD medyası Erdoğan’ı şeytani göstermek için Gülen’le
ittifakının bozulmasını bekledi. Ancak bence bu ayrılık, zaten çok önceden
gerçekleşmişti. Devlet içindeki sızıntıların arkasında kim vardı, Büyükelçi
Francis Riccardione, bu amaçla ne gibi işler yaptı? Bunlar ilginç sorular.
- Peki CIA, Gülen’in
tarafındaysa, AKP’yi durdurmak için ne yapacaktır?
- Zaten ortaya
çıkan skandallar bunun içindi. Türkiye, doğal olarak, yolsuzluk ve Erdoğan’ın işlediği
suçlarla ilgileniyor. Ancak burada benim skandaldan kastım ve ABD hükümeti için
asıl önemli olan, Türkiye’nin, İran’a karşı uygulanan petrol ambargosunu
delmesiydi. Nitekim, 17 Aralık yolsuzluğu da bu ihlalin bir sonucuydu. Bunların
ortaya çıkarılması da aslen ABD’nin çıkarlarına aykırı olan bu ticaretin
durdurulması amacını taşıyordu.
- Gülen’in CIA ve diğer
gizli servislerle ilişkileri Türkiye’de de uzun süredir tartışılıyor. Bunu kanıtlayacak
veriler var mı?
- Bu sırf benim
görüşüm değil, istihbarat kanallarındaki pekçok önemli isim, MİT’in eski önemli
isimlerinden, Osman
Nuri Gündeş, eski FBI çalışanı, Türk kökenli Amerikalı, Sibel Edmonds ve daha pek çok kişi Gülen’in, CIA’in etkili
isimlerinden Graham
Fuller’la olan yakın ilişkisiyle ilgili belgeleri açıkladı zaten.
Gülen, 1999’da Türkiye’den -vatana ihanet suçlamasından kurtulmak için
kaçtığında, kendisine iltica hakkı tanıyabilecek onca İslam ülkesindense,
ABD’yi tercih etti. ABD’ye girmeyi de yine CIA sayesinde başardı. ABD Dışişleri
Bakanlığı, Gülen’in “eğitim konusundaki yetenekleri dolayısıyla verilen kalıcı vizeyi”,
beşinci sınıf mezunu bir dolandırıcı olduğu ve İslam konusunda herhangi bir
eğitim sertifikası olmadığı gerekçesiyle, engellemeye çalıştı. Ancak, CIA
kanadından gelen itirazlar sonrası, üç CIA çalışanının Dışişleri ve İçişleri nezdinde
yaptığı görüşmelerle, Gülen’e Yeşil Kart verildi. Bu üç CIA üyesi, George Fidas,
eski CIA Yönetici Vekili, eski Ankara Büyükelçisi ve en kibar tabirle,
“Resmi-olmayan” CIA görevlisi olarak tanımlanabilecek Morton Abramovitz ve kurumun has adamı Graham Fuller’dı. Gülen böyle iltica
hakkı kazandı ve sırf bu bağlantı bile aradaki sıkı bağları göstermek için
yeterli.
- Gülen ve CIA arasındaki
ilişki, iki tarafın çıkarlarına mı dayanıyordu? CIA, Gülen Vakfı’nı büyütmek
için neler yaptı?
- Gülen ve
yandaşları için büyük bir iş imparatorluğunun önünü açtı. Bunun için de Türkiye’nin
devlet kurumları içine stratejik noktalara adamlarını yerleştirmesini sağladı.
Orta Asya’daki Gülen Okulları, CIA’nın desteğiyle açıldı. ABD ve Avrupa içinse,
CIA, CNN gibi büyük medya kurumlarını etkileyerek, Gülen’in okullarını rahatça
açabilmesi için tanıtımlarını yapmasını sağladı. Çünkü Gülen, CIA için, sırf Kemalist Türkiye
rejimini yıkmak adına kullanılan bir araç değil, aynı zamanda Afganistan’a
kadar uzanan uyuşturucu trafiğinde okulları sayesinde lojistik destek sağlayan
ve Asya’da ABD “derin devleti”ni rahatsız eden hükümetlere karşı kullandığı bir
taşerondu. Sibel Edmonds, Abramowitz
ve Fuller’ı,
İstanbul’dan Çin’e kadar uzanan Türk dünyasında kanlı bir “derin yapı”
oluşturmak için Türkiye’deki bağlantılarını seferber eden entrikacılar olarak
tanımlıyordu. Bu bağlantı ağı da yine Edmonds’un
belgelediği üzere, Afganistan’dan çıkan uyuşturucunun yolunun tam üzerinde
duruyordu. Abramovitz,
Dışişleri Bakanlığı’ndan istifa ettikten sonra, ABD kongresi tarafından finanse
edilen, Demokrasi için Ulusal Bağış kurumu’nda
yöneticilik yaptı. Aynı zamanda Soros’la birlikte, Uluslararası Kriz Grubu’nun kurucusuydu. Her iki kurum da,
90’lardan beri ABD hükümeti tarafından desteklenen, Sovyetlerin dağılmasından,
Yugoslavya’daki OTPOR hareketine, Arap Baharı’ndan, Ukrayna’daki darbeye kadar
dünya üzerindeki çok sayıda “turuncu
devrim”in sorumlusuydu. Fuller ise, 80’lerden beri, CIA’nın İslam ülkelerinde
kurduğu cihatçı örgütleri organize ediyordu. CIA operasyon sorumlusu olarak
Türkiye, Lübnan, Suudi Arabistan ve Yemen’de 20 yıl geçirmişti. Tıpkı Gülen
gibi, Müslüman Kardeşleri de Arap dünyasında kullanmak için organize etti.
DENİZ ÜLKÜTEKİN /
CUMHURİYET / 8 ŞUBAT 2015