23 Mart 2016 Çarşamba

AYDINLIK'ın "BARKEY'İN BOMBASI PATLADI" manşetine CFR'den yanıt !

CFR ve Bilderberg de “Yeni Dünya Düzeni” veya Globalizm denilen düzeni planlayanların bu hedef için kullandıkları yarı açık örgütlenmelerdir. Hem kendi üyeleri vardır, hem de politikacılar, sanayiciler, kamuoyunu etkilemekte ve planlananın insanlığın yararına olacağına toplumları ikna etmede yararlı olabilecek yazar-çizer-bilim adamlarından oluşan konukları.

Kültürel, askeri, politik, ekonomik her konu ile ilgililer.

Bu toplantılarda kendi dış politika uzmanlarını, yüksek dereceli memurlarını, başkan adaylarını da eğitirler, konuk olarak davet edilen diğer ülkelerin politikacılarını, sanayicilerini ve medya mensuplarını da.  

ABD’nin Dış işleri ve gizli servis görevlilerinin büyük kısmı buradan devşirilir.

ABD dış politikasını oluşturmada başka ülkelerden gelen askeri, ekonomik, siyasi, medyada önemli yer tutan kişilerin hem bilgilerinden ve görüşlerinden faydalanılır, hem de onlara kendi çıkarlarına uyacak fikirlerini benimsetmek için konuşmalar yapılır.

Görüşmeler halka ve basına kapalıdır.

Bu çalışmalara göre ABD yararına yeni stratejiler belirlenir. Diyelim ki, bir ülkede etnik veya dini farklılık vardır. Çatışma çıkmaması için yapılabilecekler, hassas noktalar o ülkenin iyi bilenlerinden öğrenildikten sonra, söylenenin tersi yapılarak insanlar birbirine düşürülebilir.

Ayrıca, en iyi ajan, ajan olduğunu bilmeyendir denilir.

Dostluk ortamında mesleki bilgi paylaşma veya yardımcı olma görüntüsü altında herhangi bir ülkedeki sorun veya olay hakkında kendi planlarınızın, düşüncelerinizin çözüm olduğu konusunda karşı tarafı ikna edebilirseniz o kişi sizin fikirlerinizi artık kendi görüşleri olarak samimiyetle ve gayretle savunarak farkında olmadan size hizmet edecektir.

CFR, (The Council on Foreign Relations- Dış İlişkiler Konseyi)  21 Temmuz 1921'de New York'ta kuruldu. Kuruluşunda yahudi kökenli Walter Lippmann'ın önemli rolü oldu. 2. Dünya Savaşı'nda çok önemli bir rol oynadı. Foreign Affairs adlı ünlü dergi bu örgütün yayın organıdır. Bu dergi vasıtasıyla dünya kamuoyu üzerinde bir politik yönlendirme yapmaya çalışmaktadır. Londra’daki “Royal Institute of International Affairs” (Chatnam House olarak bilinir.) ile kardeş kuruluşlardır.

CFR, kendi internet sitesine göre gizli değil, açık bir örgüttür. Ama kapalı kapılar ardında konuşulanları kimse bilmiyor. Gerekçe, konuşulanların gizli olması değil, sisteme göre üyelerin diğer üyelerle yeni fikirleri test etmesi. Yani, isteyenin istediği konuda kayıt altına alınmadan istediği görüşleri ortaya koyması, aklından geçeni sorumluluk olmaksızın söyleyebilmesi önemli. Bu görüşlerin kamuoyuna yansımasının olumsuz etkileri olabileceği için görüşmeler gizli tutuluyor deniliyor.

CFR'nin bugün finans, iletişim, akademi, istihbarat, teknoloji alanlarında en etkin konumlarda bulunan 3500 civarında üyesinin olduğu sanılmaktadır. Özellikle Amerika'daki istihbarat örgütleri üzerinde etkilidir. Gizli Dünya Devleti'nde önemli etkinliği olan yahudi kökenli Rockefeller ailesinin bir ferdi olan David Rockefeller, CFR'nin onursal başkanı olarak kabul edilmektedir. George Soros ABD'nin CFR üyesi ünlülerinin başında gelir. Üyeler arasında Colin Powell, Henry Kissinger, Bill Clinton, Baba George Bush gibi isimleri var.

CFR üyelerinin birçokları aynı zamanda Bilderberg ve/veya SBS üyesidirler. CFR'nin Türkiye'den de üyeleri mevcuttur.

İşte bu CFR’nin internet sitesinde 21.03.2016 tarihinde Steven A.Cook imzasıyla ve

“TÜRKİYE’DE UTANMAZLIK: AYDINLIK, SABAH ve HENRİ*” (*Henri J.Barkey)

başlığıyla, “Aydınlık” gazetesinin 19.03.2016 tarihinde İstanbul İstiklal Caddesi’nde meydana gelen bombalama olayına dair 20.03.2016 tarihinde birinci sayfada attığı “BARKEY’İN BOMBASI PATLADI” manşetine yanıt verildi.

İlginç ! CFR ve Aydınlık !!! Koca CFR  “Aydınlık”ın manşetinden sadece bir gün sonra yanıt yazısı kaleme alıyorsa, Aydınlık’ın manşetini ciddiye almak durumundayız demek ki !..

Yazını şöyle bitiriyor Cook:

“ Aydınlık’ın Genel Yayın Müdürü Deniz Yıldırım’a ve onun Sabah’taki meslektaşı Erdal Şafak’a soruyorum: Utanmanız yok mu?”


Biz de Steven A.Cook’a soruyoruz: Tüm dünyayı cehennem yerine çevirirken siz hiç utanmadınız mı, biraz olsun vicdan azabı duymadınız mı ? Nerede kaldı sizin "basın özgürlüğü" anlayışınız ?

ışık

Aydınlık; 20.03.2016


İşte Steven A.Cook'un Makalesi:


Shameless in Turkey: Aydinlik, Sabah, and Henri

On Saturday there was a horrific bombing in Istanbul that killed four and injured thirty six. It is the fourth attack in Turkey in six weeks. The country is under grave threat from the self-declared Islamic State, the Kurdistan Workers’ Party (PKK), and the Kurdistan Freedom Falcons, known as the TAK. Ankara has fingered a suspect named Mehmet Ozturk, who is believed to be a Turkish member of the Islamic State, for the weekend’s violence. One would think that the Turkish press would spend its time looking into the attacker’s background, trying to understand who his accomplices are and how he got past Turkey’s rather intensive security. Many journalists are doing just that, but the Turkish newspapers Aydinlik and Sabah had something different in mind for their readers this weekend. Aydinlik’s front-page headline screamed “Barkey’s Bombs Exploded.” The “Barkey” in the headline is Professor Henri J. Barkey of Lehigh University and the director of the Middle East Program at the Woodrow Wilson Center for Scholars in Washington. For its part, Sabah reported “Istiklal Bomb Threat From CIA” with a picture of Barkey (which Aydinlik had also included).

For my readers who do not know, Barkey is the dean of Turkey watchers in Washington. During the 1990s, he worked on the policy planning staff of the State Department. He is universally respected and his influence ranges from relatively junior desk officers at places like the State Department and senior fellows at august think tanks to the highest ranking U.S. government officials. I once heard a former secretary of state remark, “Everything I know about Turkey I learned from Henri Barkey.” To me, Professor Barkey is not “Professor Barkey,” he is “Henri” or, more often than not, Hocam—my teacher. He is also my generous friend with whom I can spend hours sipping coffee and shooting the breeze about Turkey and the Middle East. It is fair to say that I take the attacks on him personally. Common decency would suggest that both the Turkish and American governments should denounce Aydinlik and Sabah, but they likely will not. How did we get here?

Turkey has long had a vibrant, if not exactly responsible, press. I remember sharing a meal in Ankara in the mid-2000s with a columnist from the daily Milliyet who told me that the Clinton administration’s effort (with Israel’s assistance) to help the Turkish government apprehend the PKK’s leader, Abdullah Ocalan, in 1999 was part of a broad effort culminating in the U.S. invasion of Iraq that was intended to establish Kurdistan. It may very well be that an independent Kurdistan in Iraq is the result of the misbegotten Operation Iraqi Freedom, but it is a stretch to say the least that it is the result of some grand plan hatched across two ideologically incompatible administrations. When President Barack Obama visited Turkey in April 2009, some members of the Turkish press suggested that the First Lady did not join him because she did not want to be photographed with her Turkish counterpart Emine Erdogan, who wears a headscarf. More recently, during the Gezi Park protests in 2013, Washington’s then-ambassador in Ankara, Frank Ricciardone, was accused of masterminding them.

I do not mean to besmirch all Turkish journalists, columnists, and editors. Many of them are outstanding and have been forced to work under increasingly adverse conditions. It is also fair to say that Turks have not cornered the market on conspiracy theories. Just look at American political discourse on the far reaches of the left-right spectrum. Yet Turkey is a magnitude and a degree different. There is an ingrained anti-Americanism, borne of a general suspicion of foreigners that is directly related to the post–World War I Greek, French, and Italian efforts to carve up Anatolia. The result can be everything from a prickly, insular nationalism to wild-eyed conspiracies about American academics and the Central Intelligence Agency. This is the likely reason for Aydinlik’s outrageous headline about Henri—a Jewish foreigner (though he was born in Istanbul) who has worked for the U.S. government and written nuanced analyses of Turkey’s Kurdish question. Fearing for his safety, Henri is unlikely to visit Turkey any time soon, which is probably what the irresponsible neo-nationalists at Aydinlik want.

The Sabah story is more interesting, if only because it is a case of a paper and its “journalists” doing the bidding of its political masters. In 2007, Turkey’s Savings Deposit Insurance Fund (SDIF)—like the American Federal Deposit Insurance Corporation—took over Sabah due to legitimate concerns that its former owner, who had been involved in a bank failure, retained an interest in the paper and another media property. Given the SDIF’s responsibility to recover assets on behalf of depositors, this was an appropriate step. The problem came when the SDIF turned around and sold the properties in a single-bidder deal to a firm called Calik Holding, the chief executive officer of which was none other than President Recep Tayyip Erdogan’s son in law. Sabah, which had grown critical of Erdogan before the sale, became a reliable supporter of the ruling Justice and Development Party (AKP) afterwards. The story of Sabah is one that has been repeated over and over again in Turkey, where the AKP has created a virtual ministry of information to advance and reinforce the party’s worldview. The Turks have not gone as far as the Russians in this regard—Aydinlik, for example, is not pro-Erdogan—but there is still time.

It is important to note that well before the AKP existed, Turkish officials were perfectly willing to spin erroneous tales about the United States, American ambassadors, the CIA, Zionists, and others that any number of Turkish journalists was willing to repeat. That is because, for reasons previously noted, attacking the United States is politically profitable and thus it makes no sense for politicians and the so-called journalists who do their bidding to act responsibly. In the AKP era, however, this sad state of affairs has been taken to its logical extreme with the kinds of odious headlines and stories such as that which Aydinlik and Sabah produced on Sunday. In the meantime, Henri, who loves Turkey and has dedicated his academic career to studying it, now has a target on his back.

To Deniz Yildirim—the editor of Aydinlik—and his counterpart at Sabah, Erdal Safak, I ask: Have you no shame?

cfr.org / 21.03.2016