Türkiye’yle yaşanan gerginlikte son durum
nedir?
- Atışlar durmamıştı. Oluyor. Kastel Cindo (Kilis’in
karşısında sınırdan 3 km içeride) tarafına olmuştu (cumartesi). Şerran
(sınırdan 14 km içeride) tarafına olmuştu.
Hep Afrin.
- Evet Afrin’den
bahsediyoruz. Tabii bu Tel Abyad
saldırısı (IŞİD’in kenti kontrol altında tutan YPG’ye yönelik hafta sonu
düzenlediği saldırısı) çok kötü bir şey. Böyle olmaması gerekir diye
düşünüyorum.
Sadece Afrin’de mi Türk
topçusunun hedef aldığı bölgeler?
- Yok daha önce de vardı. Gri Spi
(Tel Abyad), Kobani tarafları filan hep oluyordu zaten.
Ne zaman?
- Tel Abyad günlük bir şey
olmuştu. Her akşam saat 7 buçuk 8 arası top atışları başlıyordu.
Ne zamandır?
- Çoktan beri. Günlük olarak oluyordu. Ne bileyim bir aydan fazla.
Sınır ihlalleri, sınır atışları her yerde oluyor.
1 Şubat’ta Rusların hava
saldırılarını yoğunlaştırması, Afrin Kürtleri’nin Azez Koridoru’nda ilerlemesi.
Biraz bunlarla mı ilişkili?
- Ondan önce oluyordu. Yani bu
Rusların müdahalesinden önce de böyle sınır ihlalleri filan oluyordu. Hem
Kobani’de. Kobani’nin batı tarafında, doğu tarafında. Tel Abyad’da.
Top atışı mı sadece sınır geçişleri de var
mı?
- Yok sınır geçişleri bazı yerlerde
oluyor ama şey değil. Mesela bu Cizire Kantonu’nda filan oldu. O Derik
(doğuda Irak sınırına yakın) tarafında. Öyle sınırla oynama. İşte telleri
geçirmek. Yolları açmak. Oluyordu.
Neden sizce?
- Bilmiyorum. Öbür taraftaki kantonları rahat bırakmamak yani. Hep böyle
meşgul etmek.
Siz Türkiye’nin bir sınır ötesi operasyon
düzenleyebileceğini düşünüyor musunuz?
-
Hayır, tahmin etmiyorum. Özellikle bu son şartlarda çok zor.
Rusları mı kast ediyorsunuz?
- Ruslar,
bir de uluslararası kamuoyu kabul etmez. IŞİD’e
karşı tutumlar el vermez böyle bir sınır geçişine.
YPG’nin ilerlemesi ne durumda Azez
Koridoru’nda?
- Şimdi şöyle oldu. Bir taraftan rejim güçleri
ilerliyordu bir taraftan da bu Nusra Cephesi filan vardı. Şimdi oraların
rejimin eline geçmemesi için... YPG’den
ziyade Demokratik Suriye Güçleri’nden
(DSG) bahsediyoruz. DSG, bu Miniğ (hava üssünün olduğu yer)
tarafını filan rejim ele geçirmeden önce biz ele geçirelim dedi, o bölgeleri
ele geçirdi. Hatta rejimin ele geçirdiği bazı yerler vardı, mesela Ahras (Mare’nin güneyi) filan. Onları da rejimin elinden aldı.
Çatışma oldu mu?
- Çatışma oldu. Tabii. Rejim taraftarlarıyla oldu.
Artık bu doğuda, Mare tarafında
filan DSG ile DAEŞ yüz yüzedir.
Mare’yi alacak mı peki YPG?
- Bilmiyorum. Artık oradaki askeri duruma bağlıdır.
Ama Mare’nin çevresinde DAEŞ vardır. Şimdi bu DAEŞ’le ateşkes filan yok. Yani her
zaman çatışma olabilir.
Mare’nin içinde de ABD’nin desteklediği
muhalifler var.
- Bizim bildiğimiz kadarıyla hepsi vardır. Bir tarafta
DAEŞ var bir tarafta da muhalifler var.
Siz muhaliflerden almak istiyor musunuz
Mare’yi?
- Bilmiyorum. Artık oradaki durumlara bağlıdır.
Ama arada DAEŞ’le çatışma devam
eder.
Azez’e girme gibi bir niyeti var mı YPG’nin?
- Bilmiyorum. Siz şimdi çok askeri şeylerden
bahsediyorsunuz. Askeri dengeleri bilmiyoruz. Ama sanırım öyle bir şey yok
şimdi. DSG açıkladı. Şimdi bizim
esas hedefimizde değildir, dediler.
Genel tabloya bakıldığında
PYD’nin hedefi ne? Orada 98 km’lik IŞİD’in elinde bir bölge (Azez-Cerablus
arası) var. Kobani’yle Afrin’in birleşmesi için devam edecek mi bu harekât?
- Şimdi siyasi olarak bakıldığında o bölge zaten karışıktır. Hem Kürtler
var hem Araplar var. DSG’nin yaptığı
da orada özgürleştirmedir. O yerleri kurtardıktan sonra halk kendi kararını
veriyor. Meclisler oluşturuluyor. Bu bölgelerde de en fazla DAEŞ ve Nusra oluyor. Siyasi olarak bir gün bunlar muhakkak kurtarılacak. Ama rejim mi gelecek kim gelecek, o artık
oradaki halka bağlıdır. Biz rejimin gelmesini istemiyoruz hiçbir şekilde. Ancak
Nusra ve DAEŞ’in de orada kalması mümkün değildir. Hedef, o bölge muhaklak
kurtarılacak.
DSG’ye baktığımızda, büyük
oranda YPG güçlerinden oluşuyor. Sizin PYD olarak DSG’yle ne kadar organik
bağınız var?
- Bir defa PYD
politik bir partidir, başka bir şey değildir. Orada bir oluşum var. Otonom bir
idare var, adı var, demokratik özerklik
idaresi. Onlar yönetiyor. Onlar PYD değildir. Şimdi hep “PYD”, “PYD” diyorlar. Öyle değil gerçekten. Bu son zaferlerden
sonra tabii, bu Tel Abyad meselesi filan, Kürtlerin bulundukları yerlerden
geniş yer kapsadı. Onun için şimdi birçok güç (DSG’ye) katılıyor. Arap
güçleridir, Türkmendir. Artık YPG filan değildir. Bir Kürt meselesi değildir.
Katılan güçler artık “demokratik Suriye”den bahsediyor. Hem rejime karşı hem de
cihatçı gruplara karşı laikliği savunan güçler artık birleşiyor. Git gide
genişliyor. Bazıları zannediyor ki,
bu güçler YPG’nin uzantısıdır. Şeddadi’de (doğudaki Haseke’nin güneyinde Irak
sınırına yakın) mesela Araplar katıldı. YPG
hiçbir zaman Şeddadi’ye girmek istemedi.
Niye?
- Şeddadi, Cizire Kantonu için önemli bir yerdir çünkü saldırılar oradan
geliyordu. Ama halk katılmayınca, oradaki yerel güçler katılmayınca YPG’nin orada işi yok.
DSG’nin ne kadar silahlı gücü oldu?
- 50-60 binden bahsediyorlar.
YPG’nin
ne kadar?
- Gerçekten bilmiyoruz.
YPG,
PYD’nin silahlı kanadı değil mi?
- YPG, demokratik özerkliğin
gücüdür.
Bir bağ yok mu?
- Hayır, zaten baştan beri yoktu. Bu sistem kurulduktan sonra PYD artık oluşum içinde bir siyasi
partidir. Teorik olarak bir yönü vardır ama, PYD (YPG’yi) kontrol
edemez.
2011’de Suriye’de iç savaş
başladıktan sonra PYD silahlı mücadele için YPG’yi kurmuyor mu?
- Daha doğrusu şöyle diyelim. 2003’te PYD kuruluyor. 2004’te rejimle
çatışmalar başlıyor. O zaman gizli bazı hücreler kuruluyor. YPG’nin ilk
çekirdeği oluşuyor. Sonra bu güçler kaldı. Halkı savunmak için. Ta 2011’e kadar
geldi. 2012’de kendini ilan etti. Özerklik ilan edildikten sonra da şimdi
kendisi bu özerkliğin bir gücüdür.
YPG’yle bağınız kalmadı mı?
- Doğrudur.
Kendi yönetimi, kendi komutanları vardır.
Siz de PYD olarak diyelim bir seçim
yapıldığında seçime mi katılacaksınız?
- Biz siyasi parti olarak katılırız. Biz değiliz
sadece. En azından 10 tane parti var özerklik bölgesinde. Bazıları yönetime
katılmıştır. Bazıları da katılmamıştır. Şimdi Süryani partisi vardır. Beş tane
parti özerkliğin yönetimindedir. PYD
de bunlarını birisidir. En geniş, en eski parti olabilir ama her şey değil. PYD olarak bizim iktidar hırsımız filan
yok. Klasik görüş, hâkim parti filan değildir, hiçbir zaman olmamıştır.
Dışişleri Bakanlığı diyelim. Orada bağımsız biri bakanlık görevini yapıyor ama
onun yardımcısı bir PYD’lidir, öbür
yardımcısı başka bir partidendir.
Diğer parti mensuplarının
bazı şikâyetleri oldu. Uluslararası insan hakları örgütleri de buna değindi.
Hem bölgede demografinin değiştirilmesi hem de diğer partilere baskı
uygulanması.
- Eleştiri olabilir. Bir sistem kuruyorsun, bu sistem
de yenidir. Birçok hata da yapılabilir. Ama sanırım buradaki suçlamamaların
çoğu abartılıdır. Yerinde değildir. Bilhassa Türkiye odaklıdır. İstanbul’da,
Ankara’da oturanlar bunu çok abartılı bir şekilde veriyorlar. Ama en fazla
Etilaf ya da Suriye Ulusal Koalisyonu bu propagandayı yapıyor. Asayiş güçleri
ve YPG güçleri zaten bunları
yanıtlamışlardı. Bazı gerçekler abartılıp veriliyor. Uluslararası Af Örgütü filan gidip gerçekleri görmeden Tel Abyad’la
ilgili Türkiye’deki tanıklarla görüşmüşler. Halbuki kendileri gidip
görebilirlerdi.
YPG’nin bölgede demografiyi
değiştirecek uygulamalarının olması, Arapların terk etmesi. Tel Abyad’da
özellikle.
- Hayır yok. Bizim prensibimiz değil. Biz halkların beraber
yaşamalarını savunuyoruz.
Tel Abyad’a dönüş oldu mu Arap nüfustan?
- Çok.
YPG en son güvenliği gerekçe gösterip izin
vermiyordu.
- Rastgele vermiyordu. Çünkü Tel Abyad’da yuvalaşmış
bazı şeyler vardı. Sorgudan sonra. Kim gelecekse en azından araştırılması
gerekiyor. Bu bir. İkincisi de... Demografiden bahsediliyor, Tel Abyad halkı
zaten dönebilir. Başka yerlerden gelenlerin getirilmesini istiyorlardı. Birisi
Deyrzor’dan gelecek, birisi Idlib’ten gelecek. Bunun ne olduğunu bilmiyorsun.
Demografiden fazla, terörist örgütle DAEŞ’le ilişkili olanların bazı
sorgulamaları oluyordu. Şimdi Tel Abyad’da sivil bir meclis kuruldu. Sivil
meclisin sanırım yüzde 70’i Araplardan oluşuyor.
Sizin siyasi bir parti
olarak YPG’ye ya da özerklik yönetimlerine getirdiğiniz eleştiriler oluyor mu?
- Oluyor tabii. Kendi aramızda çok eleştiri oluyor.
Mesela?
- Mesela bu
küçük yaşta (silahlı güce) katılanlar için çok eleştirilerimiz oldu.
Düzeldi. Bir de asayişte bazen oluyor. Kişileri
mesela gözaltına alıyorlar, iki gün sonra anons ediyorlar. İşte yakaladık,
neden şudur budur diye. Kardeşim şimdi bir mahkeme kararı olacak. Sen ondan
sonra yakalarsın. Yani böyle bazı şeyler oluyor. Biz eleştiriyoruz.
Kantonlarda yargı sistemi
oluşturuldu mu?
- Tabii. Ama işte bir asayiş mensubu bir yerde
insanları mahkeme kararı olmadan alıyor. Gitmeden önce izin alacaksın.
Seçim olacak mı kantonlarda?
- Elverişli olursa olur tabii.
En son Esad’ın açıkladığı seçim yapılacak mı
kantonlarda?
- Yok sanmıyorum. Sanırım bir bildiri de çıktı. “Bu seçim dedikleri bizi ilgilendirmez”
diye.
Siz kendi seçiminizi mi yapacaksınız?
- Oradaki idareye bağlıdır.
Siz neyi savunuyorsunuz?
- Bizim seçimlerimiz başka olmalı.
Rejimin önce yaptığı seçimlere de hiçbir zaman katılmadık.
Bu fiili bir kopuş anlamına gelir mi?
- Kopuş değil. Oradaki rejim zaten bütün Suriye
halkını temsil etmiyor. Onun için zaten DSG, demokratik Suriye Meclisi için
mesele sadece Kürt meselesi değil. Demokratik Suriye Meclisi’nde Dara’dan olan
var. En güneyde biliyorsunuz. Şam’dan var. Her yerden var. Meşruiyet artık buradadır. Bunlar artık halk güçlerini temsil
ediyor diye düşünüyoruz. Onun için Baas Rejimi’nin kararlaştırdığı her şey
Suriyelilerin iradesini temsil etmiyor. O yüzden isyan etmek kopuş
demek değildir.
Ama devam edecekse bu durum, rejimle bir
noktada kanal açmanız gerekmiyor mu?
- Cenevre Süreci’nden bahsediyoruz. Zaten bu Cenevre Süreci her şeyi
değiştirecek. Rejim de gidecek. Demokratik bir Suriye oluşacak. Bizim dediğimiz
merkeziyetçi olmayan bir Suriye olacak. Yani yeni bir Suriye çıkacak. Şimdi biz
o yeni Suriye’nin parçasıyız. Kalkıp eski Suriye’den bahsetmiyoruz.
Türkiye ile nasıl giderilecek bu gerginlik?
- Vallahi bilmiyorum. Bizim tarafımızdan
değil. Biz elimizden gelen her şeyi yaptık ve yine yapmaya hazırız. Ama son
çare bizim yok oluşumuz olmamalıdır. Orada bir halk kitlesi var. Oradaki oluşumlar bir karara varıyorsa, kendini yönetmek için bir
karara varıyorlarsa buna kimsenin müdahale hakkı yoktur. Onun için Türkiye’nin
bu Kürt fobisinden kurtulması gerekiyor sanırım.
PKK meselesi var.
- Tamam da, PKK onları ilgilendiriyor. Türkiye’nin iç meselesidir, bizi niye
ilgilendirsin.
Hiçbir bağ yok mu PKK’yla YPG arasında, PYD
arasında?
- Hayır
efendim. Oluyor da düşünsel veyahut da
diyelim felsefi bir şey oldu. Mesela
biz Sayın Öcalan’ın fikirlerini zaten benimsiyoruz. Yalnız biz değil.
Araplar da benimsiyor, başkaları da benimsiyor. Artık bu enternasyonel bir şey
olmuştur.
Mesela Moskova’daki
ofisinizde Öcalan’ın fotoğrafının olması da. Sadece fikirsel düzeyde mi bu bağ?
- Tabii
fikirsel düzeyde. Bir Kürt önderidir.
KCK ile bir ilişki var mı?
- Buradaki KNK (1999’da kurulan Kürdistan Ulusal
Kongresi) vardır. Ulusal Kongre gibi bir şeydir. Şimdi biz onlara katılıyoruz.
O başka. KNK başka KCK (PKK terör listelerinde olduğundan
onun yerini alması için 2005’te kurulan Kürdistan Topluluklar Birliği) başka.
KONGRA-Gel’e (2003’te yine
PKK’nın yerine kurulan, ama şimdi PKK’nın kongre organı kabul edilen çatı
kuruluşu) katılıyor musunuz?
- Evet. O zaten dört parçadan oluyor. O başka bir oluşumdur.
KONGRA-Gel’de temsil ediliyor PYD değil mi?
- Ediliyor evet. Bütün örgütlerin temsilcileri vardır.
Siz mi temsil ediyorsunuz?
- Yok, ben katılmıyorum. PYD adına bazıları katılıyor.
En son ne zaman KONGRA-Gel toplantısı oldu?
- Hatırlamıyorum. Sanırım iki sene önce miydi neydi.
PKK ve PYD arasında nasıl
bir bağ olduğu zaten Türkiye için işin en can alıcı kısmı. ABD ve Türkiye
arasındaki ayrılık da buradan çıkıyor. Bunu Amerikalılar da tartıştınız mı?
“Biz ayrıyız” dediniz mi?
- Söylüyoruz tabii. Şimdi orada
Türkiye’nin empoze ettiği bazı imajlar var, şimdi onlar değişiyor. Diyelim
hareket tarzımız, politik duruşumuz, hepsi de değişik oluyor.
Kadrolar peki? Mesela
hatırlıyorum, Suriye’deki çatışmalar başladığı zaman Kandil’den otobüslerle PKK
militanları geçti.
- Hayır, bizim buraya geçmedi. Belki Sincar’dan
(Irak’ta) bahsediyorsunuz. Suriye’ye gelmediler. Ama şöyle bir şey vardı. PKK hareketi, 80’lerden başlamış bir harekettir. Kürdistan’ın dört
parçasından katılanlar olmuştur. Şimdi bazıları bu Suriye’de 2004’ten sonra
bizimle rejim arasında çatışmalar başlayınca, o zaman bırakıp gittiler. Ben
Kandil’de savaşacağıma kendi evimi, akrabalarımı savunurum diye. Bazıları öyle
geldi. Ona bir şey diyemiyorsun. Hatta PYD’nin içinde de bazıları gerillayı
bırakıp politik olarak çalışan da oldu.
Sizin de PKK geçmişiniz var galiba.
-Hayır efendim. Öyle olmadı.
Sempatizandım. Sempatizan olarak o dönem sivil hayatım zaten belliydi.
Arabistan’da çalıştığımdan beri. 90’lara kadar. Ondan sonra Suriye’ye geldim.
PKK’ya katılımım olmadı.
Peki PKK’nın Türkiye’ye yönelik
eylemlerinde kınayıcı bir pozisyonunuz oluyor mu?
- Şimdi biz zaten Türkiye’de bir istikrarın
oluşması için çalışıyoruz. Türkiye’ye geçtiğimde kaç defa da söyledim.
İstenirse biz arabuluculuk da yapabiliriz. Arabuluculuk yapabilmek için de
taraf tutmamak gerekiyor. Türkiye ısrarla “Benim tarafımı tutacaksın.” Değil.
Kınayacaksam bütün şiddet olaylarını kınıyorum yani. Değil mi? Hepsini kınamak
gerekiyor. Türkiye bu son olaylardan sonra Ankara’dan (17 Şubat
bombalaması) sonra kalkıp doğrudan “PYD” dedi. “YPG” dedi. Halbuki öyle bir şey
yok. Zaten o gün de söyledim. Sayın Davutoğlu açıklamadan önce isimler
geçiyordu zaten. Biz araştırdık. Böyle birisini tanımıyoruz. Böyle birisi bütün
Amude’de yok mesela. Beni suçluyorsun değil mi? Devlet güçlerinin yaptığı bazı
haksızlıklar var. Cizre’de, Silopi’de şurada burada. Bir sürü şeyler oldu.
Şimdi bu (bombalama) bunlara tepkiydi değil mi. Kalkıp bir insanı bir dereceye
getiriyorsun, kendini patlatıyor. Onun için biz kınıyoruz, ikisini de
kınıyoruz.
Türkiye’ye en son Kobani’ye silah
yardımından hemen önce Ekim 2014’te gittiğinizi biliyorum.
- Ondan sonra da
geçtim. Bu Eşme olayında.
Süleyman Şah’ın tahliyesinde (22 Şubat 2015)
mi gittiniz?
- Evet.
Kimlerle görüştünüz,
istihbaratla mı yine?
- Benim
istihbaratla hiç ilişkim olmadı. Görüşmelerim de olmadı. Hep Dışişleri
Bakanlığı ile. Sayın (Dışişleri Müsteşarı Feridun) Sinirlioğlu çok iyi bilir
kiminle görüştüğümü.
Feridun Bey’le mi
görüştünüz?
- Öyleydi. O, bir de etrafındaki bazı kişiler.
Süleyman Şah’ın boşaltılmasındaki işbirliği
nedeniyle mi?
- Doğru. Ona devam etmek isterdik de. Gerçekten.
2015 Şubat’ta oldu tahliye. Önce mi
sonra mı gittiniz?
- O gün Türkiye’deydim.
Koordinasyon için mi?
- Ya kardeşim... (konuşmak
istemiyor)
Ama önemli bu.
- Evet koordinasyon için oradaydım.
Sonra Davutoğlu PYD ile koordiasyon yok,
dedi.
- Onlar inkâr edebilir. Ama
operasyon için oradaydım. İstanbul’daydım. Ankara’da bir ekip oluşturulmuştu.
Ama istediğim zaman hem Kobani’yle hem onlarla konuşabilirdim. Telefonları
bendeydi. Kriz masasıyla ilişkideydim o zaman.
Operasyon sırasında konuştunuz mu?
- Yok. Bittikten sonra kriz masasıyla konuştum. Onlar
haber verdiler. Bitti diye.
Ondan sonra Türkiye’ye
gittiniz mi? Hemen o ay sonu 28 Şubat’ta Dolmabahçe Mutabakatı açıklanmıştı.
- Masayı devirdikten sonra gitmedim.
Gitmek için teşebbüste bulundunuz mu?
- Bir iki defa telefonda
konuşmalarımız oldu ama olumlu cevap görmedik. İstenmeyen bir kişi olduktan
sonra ben niye gideyim.
Moskova temsilciliğiniz açıldıktan sonra
Rusya’yla ilişkileriniz ne boyutta?
- Şimdi ofis açıldıktan sonra
herkes sanıyor ki, bu ofisin açılması bir tepkiymiş gibi. Öyle değil. O ofisin
açılması için altı aydan beri çalışılıyordu. İlişkilerimiz Moskova’yla iyiydi.
Dört seneden beri gelip gidiyoruz. O zaman demokratik özerklik yönetimi bir
ofis açmak istiyor. Bizim PYD olarak dört seneden beri orada bir temsilcimiz
vardı zaten. Şimdi biz de buna yardımcı olduk. En sonunda bu yönetim orada
açtı. Üç ay önce açılması gerekiyordu. Yani uçak meselesinden (24 Kasım 2015’te
Rus uçağının Türk F-16’ları tarafından düşürülmesi) önce açılması gerekiyordu.
Ancak teknik nedenlerle, yani yer bulamama, orada oturacak kişilerin hazır
olmaması filan. Bu bakımdan biraz ertelendi. Yoksa bu normal bir süreçti.
Ama uçak meselesi Rusya ve PYD’yi
yakınlaştırdı mı biraz?
- Tahmin etmiyorum. Çünkü
yönetim olarak veyahut da PYD olarak diyelim bir ajanda, stratejik hedefler
vardır. Biz bu plana göre hareket ediyoruz. Böyle tepkili bir şekilde ya da günlük
siyasetle değil ki. Rusya’yla ilişkilerimizin iyi olması için üç senedir bunu
planlı bir şekilde sürdürüyoruz.
Ankara ve Washington’da temsilcilik
açma girişimleriniz oldu mu?
- Ankara’da biz planlıyoruz ama karşı taraf hiç olumlu yaklaşmıyor. Washington’la
iki seneden beri bizim ilişkilerimiz var ama sadece o özel temsilciyle var.
Beyaz Saray IŞİD’le Mücadele Özel Temsilcisi
Brett McGurk mü?
- McGurk askeri konularda. Politik olarak söylüyorum. Orada Rubinstein (Dışişleri eski Suriye
Özel Temsilcisi Daniel Rubinstein) vardı.
Siz 2014 Ekim’inde ilk onunla mı temas
kurdunuz?
- Evet Rubinstein’dı. (ABD’nin eski Şam Büyükelçisi) Robert Ford’dan sonra.
Ford’la görüşmüş müydünüz?
- Hayır. Ayak üstü görüşmeler olmuştu Kahire’de filan ama oturup konuşmak
olmadı.
İlk resmi görüşme Rubinstein’la Paris’te mi
oldu?
- Doğrudur. Yardımcıları da vardı.
Nerede görüştünüz? ABD Büyükelçiliği mi, ofis
mi?
- Başka yerlerde.
Sakıncası var mı söylemenizin?
- Tabii.
Güvenlik nedeniyle mi?
- Yo her şeyden olabilir.
Washington’a ofis açma başvurusunda
bulundunuz mu?
- Hayır bulunmadık. Ama biz değil de biz bunlara
(kanton yönetimine) yardımcı oluyoruz. Demokratik özerklik temsilcisi var. Sinem Muhammed. Washington’daydı.
Görüştü. Ama oradaki atmosfer uygundur
bir ofis açmak için. Kendisi öyle söyledi. Muhakkak şimdi çabalıyordur.
Moskova ofisini o açtı. Berlin’de açacak. Paris’te açacak. Washington’da
açacak. Nerede uygun olursa. Bununla uğraşan Sinem Muhammet’tir.
Sizin ABD’den vize alma meseleniz
(reddedilmişti) ne durumda?
- Önemli değil zaten görüşüyoruz. Bazı Amerikalılar, kendileri istediğinde şimdi gelip benimle burada
(Brüksel’deki ofisinde) görüşüyorlar. Oraya gitme meselesi bir iyi
niyet meselesi olabilir. Ben gidersem daha fazla politikacıyla görüşebilirim,
iyi olur.
Rubinstein’dan sonra şimdiki Suriye
Özel Temsilcisi Michael Ratney ile görüşüyor musunuz?
- Görüşüyoruz evet.
Nerede?
- Her yerde
görüşüyoruz. Geçenlerde Lozan’da görüştük. Her gün telefonda görüşüyoruz.
İlişkimiz tamdır.
Ne konularda konuşuyorsunuz?
- En fazla tabii Suriye.
Neye odaklanıyorsunuz daha çok?
- Bu Cenevre meselesi dolayısıyla günlük olarak
konuşuyoruz. İki gün önce Riyad’daydı bu ateşkes meselesi için. Oradaki
gruplarla görüşmeler için.
ABD Yönetimi, Azez’de
Kürtlerin ilerlemesiyle ilgili kaygı açıklıyor. Sizi ikna etmeye çalışıyorlar
mı durmanız, ilerlememeniz konusunda?
- Tabii. Konuşuyoruz. İşte ilerlerseniz kötü olur. En
fazla bu Türkiye meselesidir. Başka bir şey değildir. Bazı tavsiyeleri oluyor.
Böyle iyi olur, böyle iyi olmaz.
Türkiye’yle yaşadığınız gerginliğin
giderilmesi için bir yol öneriyorlar mı?
- Böyle olmasını istemiyorlar
ama AKP Yönetimi’ni ikna edemiyorlar. Yoksa istiyorlar.
Sizin Türkiye’nin itiraz ettiği
mesela Kürtlerin ilerlemesi gibi konularda PYD olarak YPG’ye siyasi
tavsiyeleriniz oluyor mu? Şurada ilerlemeyin vesaire gibi.
- Konjonktüre bağlıdır. Türkiye’nin oranın hakkında karar vermesini uygun
görmüyoruz. Bu bir. İkincisi orada DAEŞ oturuyor. DAEŞ de halen insanları
öldürüyor. Sen DAEŞ’in kalmasını mı istiyorsun? Yoksa rejimin girmesini mi
istiyorsun? Orada insanlar bizim halkımız. Bizim kurtarmamızı mı istiyorsun? Hangisi?
Türkiye o bölgelerden ne istiyor?
Türkiye’nin bu gerginliğin
aşılması için sonuçta bir kanal açması gerekiyor. PYD’nin de Türkiye’nin
hassasiyetlerine daha duyarlı olması bunu kolaylaştırır mı?
- Biz baştan beri söyledik, yetkililerle
görüştüğümüzde. Biz hiçbir zaman tehlike olmuyoruz. Söylesinler. Şimdiye kadar
bizim tarafımızdan Türkiye’ye tek bir kurşun atılmış mı?
Biz derken yönetim olarak mı konuşuyorsunuz?
- Evet, yönetim olarak biz hiçbir zaman tehlike
oluşturmadık. Ama onların (Türkiye) da bu kadar açık açık bizim işimize
müdahale etmesi iyi değildir.
Peki yönetim, PYD ve
YPG’den oluşan yapıda, Türkiye’ye bakışta bu üç ayak arasında bir fark var mı?
- Hayır hepsi aynıdır. Hiçbir zaman Türkiye’yi düşman olarak görmüyoruz.
Şöyle diyenler de var
Ankara’da: “YPG terör örgütü ama biz PYD’yle konuşalım.” Bu sizce geçerli
olabilecek bir yöntem mi?
- Hayır değil. Hepsi birbirlerine bağlıdır. Şimdi bu
projenin sahipleri biziz. 2007’de özerklik projesini biz ortaya attık. PYD
olarak üçüncü kongremizde. Kararlaştırdık, bir rol oynadık. YPG de bunun
ürünüdür. YPG, Yönetim, PYD. Üçü de aynı şeydir. Kalkıp ayrı tutmak, YPG budur,
yönetim budur değil. Hepsi aynı fikirdedir. PYD politik bir partidir. Diğeri
hem sosyaldir hem politiktir. Bir sürü kurum kuruluşlar vardır içinde. YPG de
bu sistemin savunma gücüdür. Hepsi birbirlerini tamamlıyor. Sen birisiyle
ilişki kurmak istiyorsan hepsiyle kuracaksın.
Nasıl bir çıkış yolu olacak bu gerginlikten?
- Türkiye’nin bundan vazgeçmesi gerekiyor. Türkiye’de
de kamuoyu gerçekleri biliyor. Bunu yapan sadece AKP Yönetimi’dir. Erdoğan’ın
meselesidir. Bundan vazgeçilirse bizim hiçbir derdimiz yok.
Türkiye’nin PKK’yla yaşadığı sorun Suriye’de
sizin durumunuzu nasıl etkiliyor?
- Çok etkiliyor. Ben Kürtleri kabul ediyorum,
özgürleşmelerini kabul ediyorum dedikten sonra her şey değişir. Şimdi özellikle Rojava’yı kuzeyden
koparamazsın. Neden? Çok aşiretler var. Parçalanmış köyler, ovalar var. Ben
Kobani’de oturuyorum Kobaniliyim. Suruç’taki akrabama ne diyeceğim. Değil mi?
Düşman gözüyle mi bakacağım. Yapamam. Bizim yönetimimiz başkadır ama ben
akrabama düşman olamam. Türkiye’nin buna saygı göstermesi gerekiyor. Kobani’den
200 bin kişi geçtiğinde kimse karşılamadı onları. Akrabaları karşıladı.
Ne zaman gittiniz en son Suriye’ye?
- Yılbaşında Kobani’deydim.
31 Ocak’ta McGurk varken gitmediniz ama.
- Evet Avrupa’daydım. İşim vardı.
Ne sizce McGurk’ün o ziyaretinin anlamı?
- Herhalde bazı şeyleri kendi gözüyle görmek istedi.
Zaten YPG’yle ilişkileri iyidir. Askeri bakımdan.
Siyasi açıdan?
- Siyasi boyutu şudur: Bir kabullenme meselesi oluyor.
Özerklik mi?
- Hayır sanki askeri olarak kabul ettikten sonra
siyasi olarak da... Şimdi oraya gitti YPG’yle,
YPJ’yle, DSG’yle görüştü. Bunların siyasi temsilcileri de vardır.
Bu özerklik konusunda,
demokratik konfederalizm fikrine ilham veren Murray Bookchin’i (2006’da ölen
Amerikalı filozof) okudunuz mu?
- Zaten kaynak oradadır. Oradaki fikirleri alıyorsun
kendi gerçeğine uyarlıyorsun. Tabii okudum. 2005-2006 civarı. 2007’de parti kongresinde
kararlaştırdık bunu. O zaman bir taslağa varmıştık.
PKK’nın size bakışında bir “büyük abi” tavrı
var mı? Daha önceden kurulduğu için.
- Hayır.
PKK’yla fikir olarak felsefi olarak zaten bir paylaşım vardır ama parti olarak
ayrı. En eski parti zaten Sayın Barzani’nin partisidir. En eski meselesi değil
yani.
Suriye’deki durumdan sonra PYD/YPG
Kürt hareketinde daha öne mi geçti?
- Öne geçti değil de, bu Rojava’da olanlar
sadece Kürtler değil bütün halklar için bir kazanımdır. Kardeşlik bir örnektir.
Barzani’yle yaşadığınız ihtilaf?
- Sayın Barzani’nin
Türkiye ile yaşadığı birçok çıkar meselesi vardır. Ondan dolayı sanırım elleri
bağlıdır. Onun partisi diyelim, KDP diyelim. Bize karşı bazen olumsuz duruşları
oluyor. O da bu çıkar meselesidir.
Talabani ile daha iyi durumdasınız.
- Şimdi biz savaştayız. Zor durumdayız. Kim elini
uzatırsa ona hayır diyemeyiz. Şimdi en dar günümüzde birçok taraf bizim
yanımızda durdu. Amerika mesela. Bunu unutmayacağız. Amerika, tam DAEŞ’in
bıçağı bizim boynumuzun üstündeyken bizi kurtardı.
İran?
- İran olmadı
hiçbir zaman. Yanımızda durmadı. Tam tersine birçok olumsuz şeyler yaptı. Her
zaman rejimden yana durdu, bizden yana değil.
Ruslar ayrışıyor mu o zaman bu konuda?
- Ruslar bizim ne istediğimizi anlıyorlar.
Rejim ve İran’la ilişkilerinizde
arabuluculuk yapıyor mu Ruslar?
- Hayır. Kendi ilişkileri ayrıdır. Bize karşı ayrı davranıyorlar.
TOLGA TANIŞ / Hürriyet- 06.03.2016