Türkiye’de, düşüngüsel (ideolojik)
ayrılıklar ileri sürerek sürekli bölünen “sosyalist”
kümelerin birleştikleri belki de tek ortak nokta, Cumhuriyet’e ve Kemalizme
karşıtlıktır.
Karşıtlığı ulusların
kaderlerini tayin hakkını tanıma üzerine
yoğunlaştırıyorlar ve Kürt kalkışmasını desteklemedikleri için, Kemalistleri
faşistlikle suçluyorlar. Emperyalizmin Kürtlerle kurduğu ilişkinin niteliğini
görmemeleri olanaksız. Sosyalist kuramcıların demokrasi ve ulusal sorun üzerine
yazdıkları ortada. Buna karşın, bilim ve gerçekler sözcük kalabalığı içinde
tersyüz ediliyor. Bunun bir nedeni olmalıdır. Kemalistlerin “işçi ve köylüleri ezdiği”, Atatürk’ün “burjuvazinin temsilcisi olduğu”
ve “İngiliz emperyalizmiyle uzlaştığı”,
“diktatör olduğu”, “Kürtlere soykırım uyguladığı” gibi
sözler akıl tutulması değilse nedir? Bu düzeydeki
düşünsel ilkellik hiçbir siyasi oluşuma yakışmaz ancak sosyalistlere hiç
yakışmaz.
Ulusal Sorun ve
Sosyalistler
Sosyalistler, ulusların kaderlerini tayin
hakkını benimser ve kendi ulusu gibi başka ulusların da bu hakkı kullanması
için savaşım verir. Bu savaşımı yalnızca sosyalist olmanın değil, demokrat
olmanın da koşulu sayar, bağımsızlığa yönelen ulusal devinimleri (hareketleri)
destekler.
Ancak bu desteğin olmazsa olmaz koşulu,
bağımsızlığa yönelen ulusal devinimin, dünya sosyalist ya da demokrasi
savaşımının parçası olması ve emperyalizme karşı çıkmasıdır.
Batıda 19.yüzyıldaki kentsoylu (burjuva)
demokratik devrimleriyle biçimini bulan demokrasi savaşımı, kapitalist
emperyalizmin ortaya çıktığı 20.yüzyılla birlikte genişlemiş ve ezilen ulusları
içine alarak sosyalizmin sorunu konumuna gelmiştir.
Ulusların kaderlerini tayin hakkı için
savaşımı yerelden evrensele taşıyan, kurduğu sömürü düzeniyle ezilen ulusları
birbirine yakınlaştıran emperyalizmin kendisidir. Bu nedenle, 20.yüzyılda, emperyalizme karşı çıkmayan, onunla uzlaşan bir ulusal
devinimi desteklemek, üstelik bunu sosyalizm ya da demokrasi adına yapmak
olanaklı değildir.
“Biji ABD”, “Biji Obama”
Kürt ayaklanmalarının Batılı büyük devletlerle
ilişkisi eski bir öyküdür. Ancak bu ilişki, Osmanlı İmparatorluğu’nun en güçsüz
dönemi dahil hiçbir dönemde bugünkü kadar açık yürütülmedi. Devlet gücü hiçbir
dönemde bugünkü kadar aciz duruma düşmedi. Sosyalistler hiçbir dönemde bugünkü
gibi ayaklanmaların yanında yer almadı. Sanki bir orta oyunu oynanıyor, kanlı ve
öldürücü bir orta oyunu. Oyun da, oyuncular da herkesin gözü önünde.
Emperyalist devletler; Ortadoğu’yu kan
gölüne çevirmişken, Kürt kalkışmasını politikasının temeline yerleştirmişken,
ayrılıkçılara para ve silah akıtırken, “biji
ABD-biji Obama” bağırışları televizyonlarda yayınlanırken… Ulusların kaderlerini tayin hakkından söz edilebilir mi? Söz edenlere sosyalist denilebilir mi? Emperyalizme
karşı çıkmayı savaşımlarının en önüne koyan Kemalistlere faşist diye
saldırmanın amacı nedir? Düşünsel tiksintiye yol açan bu tür girişimlerin
emperyalizme hizmetten başka bir anlamı olabilir mi?
“En Amerikan Yanlısı
Ülke”
Emperyalist ülkelerin sözcüleri, Kürt
kalkışmasına verdikleri desteği, desteğin amaçlarını ve beklentilerini artık
diplomatik söylemlerle örtmüyor, kaba bir açıklıkla dile getiriyor. Terörle
savaşım dillerinden düşmüyor ancak konu Kürt terörü olduğunda; verdikleri para
ve silaha, yapacağı yardıma sınır koymuyorlar.
Kürt kalkışmasına Batının verdiği desteğin
amacı ve beklentisi konusunda pek çok açıklama ve uygulama vardır. Bunlardan
yalnızca Ralph Peters’ın açıklamalarına
bakmak, emperyalizmin bölgeye yönelik Kürt politikasını görmek için yeterlidir.
Ralph Peters, sıradan bir Amerikalı
değildir. ABD hükümetlerine danışmanlık yapan, Pentagon’un resmi yayın organı Armed Forces Journal’da araştırmaları
yayınlanan, American Enterprise
lnstitute üyesi emekli bir subaydır. “Türkler bize ihanet etti… Kürtler bize
sadık… Ortadoğu’da bir Kürt devleti kurulmalıdır”1 diyen Ralph Peters, Armed Forces Journal’da
Ortadoğu’yu 22 yeni devlete bölen ünlü haritayı yayınlıyor ve “Kanlı Sınırlar” başlıklı bir yazı
kaleme alarak, kurulacak Kürt devletinin niteliği konusunda şunları söylüyor: “Kurulacak
bağımsız Kürt devleti; Suriye, Irak, İran ve Türkiye’den toprak almalıdır. Bu
devlet Bulgaristan’dan Japonya’ya kadar uzanan bölgede en Amerikan yanlısı ülke
olacaktır.”2
Avrupa Anamalcılığı
(Kapitalizmi) ve Ulusal Sorun
Ulusal sorun, insanlığın gündemine Avrupa’da
anamalcılığın gelişmesiyle girdi.
Kentsoyluluk, devrimci döneminde
derebeyliği tümüyle ortadan kaldırırken, gerçekleştirdiği demokratik
devrimlerle demokrasi savaşımını, yarattığı işçi sınıfıyla da sosyalist
savaşımı, toplumsal yaşamın somut olguları durumuna getirdi. Başlangıçta tümüyle
kentsoyluluğun ilgi alanına giren ulusal sorun, kentsoyluluk tutuculaştıkça ve
işçi sınıfı savaşımı geliştikçe sosyalizmin sorunu durumuna geldi.
Karl Marks’ın Görüşü
Karl Marks, işçi sınıfı
savaşımıyla ulusal sorun arasındaki ilişkiyi değişik yazılarında birçok kez
dile getirmiştir. Manifesto’da “işçi sınıfı savaşımının başlangıçta ulusal düzeyde”3 olduğunu daha sonra uluslararası bir devinim durumuna geldiğini
belirtir. İşçi sınıfının toplumcu düzeni kurmak için; “her şeyden önce siyasi gücü ele geçirmek, ulusun önder sınıfı durumuna
gelmek, bizzat ulusu oluşturmak zorunda olduğunu” söyler ve “kendisi bu
ölçüde ulusaldır ancak bu (ulusallık y.n.) asla sözcüğün kentsoylu anlamında
değildir” der.4
Karl Marks’ın öğretisinde
uluslararasıcılığın (enternasyonalizmin) ulusçuluğa karşı ne denli ağırlıkta
olduğu bilinmektedir. Ancak, Marks ulusal devinimlere kayıtsız
kalmamış, kimi ulusal savaşımı dikkatlice izleyerek desteklemiştir. Polonya ve İrlanda
ulusal savaşımlarına verdiği destek, öğretisinin temel yapısıyla çelişmez,
tersine onu varsıllaştırarak bütünleştirir. Ulusal devinimlerin “içindeki ilerici şeyi
desteklemek”5 den sözeder.
Polonya’yı, Avrupa
gericiliğinin kaleleri olarak gördüğü; Rusya, Prusya ve Avusturya tarafından
işgal edildiği ve baskı uygulanan Leh halkının demokratik savaşımı sürdürdüğü
için destekler. İrlanda ulusal
savaşımına büyük önem verir ve İngiliz işçi sınıfının başarılı olmasını,
İrlanda’nın bağımsızlığını elde etmesi koşuluna bağlar. “İrlanda kurtarılmadığı
sürece, İngiliz işçi sınıfı hiç bir zaman herhangi bir başarı
gösteremeyecektir”6 der ve şu saptamayı yapar: “İngiltere’de İngiliz
gericiliğinin kökleri… İrlanda’nın boyunduruk altında tutulmasındandır”.7
“Halklar Hapishanesi”
Rusya
Çarlık Rusyası, uluslaşmış olandan göçer
boylara dek yüzlerce etnik yapıyı bünyesinde barındıran büyük bir
imparatorluktu. Anamalcılıktan (kapitalizmden) derebeylik (feodalite) öncesine
dek birçok üretim ilişkisi varlığını sürdürüyordu. Çarlığın baskıcı yönetimi
nedeniyle Rusya’ya “halklar hapishanesi” deniyordu.
Rus sosyalistleri, içinde yaşadıkları toplumun
özelliği nedeniyle, ulusal soruna olağanın ötesinde önem vermek zorundaydılar. Nitekim öyle yaptılar.
Ulusal sorunu her boyutuyla ele aldılar, kapsamlı araştırmalar ve uygulamalar
yaparak genel ve özel bilimsel sonuçlara ulaştılar. Sovyet hükümetini oluşturan
14 bakanlık (halk komiserliği) içinden birini, Uluslar Halk Bakanlığı
(Milletler Halk Komiserliği) yaptılar. Komünist Parti’nin önde gelenlerinden ve
ulusal sorun üzerine yaptığı araştırmalarla dikkat çeken Josef Stalin’i Uluslar Halk Komiserliğine getirdiler.
Lenin ve Stalin’in
Söyledikleri
Ulusal
sorun, Lenin’in kuramsal çalışmaları içinde önemli bir yer tutar. Konunun
Rusya için anlamını, yerel ve genel boyutunu, sosyalist savaşımla karşılıklı
etkileşimini irdelemiş ulusal ve uluslararası sonuçlar çıkarmıştır. 1848
demokratik devrimlerini, İsveç-Norveç ayrılığını; Finlandiya, İrlanda, Polonya
sorununu ve 20.yüzyıl başındaki ulusal devinimleri incelemiştir. O da Marks
gibi ulusal sorunun uluslararası boyutuna önem vermiş, ulusların kaderlerini
tayin hakkını savunarak, “ezilen” “küçük” ulusların desteklenmesi gerektiğini
söylemiştir. Bu söylem, Sovyetler Birliği’nde devlet politikası durumuna
getirilmiştir. Ancak, bu destek, sınırsız ve her zaman geçerli değildi, olmazsa
olmaz bir koşulu vardı.
Desteklenecek
ulusal devinim, dünya sosyalist ve demokrat deviniminin parçası olmalı, ona
zarar vermemeli, emperyalizmle uzlaşmamalıydı. Ulusların
Kaderlerini Tayin Hakkı adlı yapıtında şöyle söyler: “…Ulusların kaderlerini tayin
hakkı dahil demokrasinin çeşitli istemleri, mutlak şeyler değildir. Bunlar dünya
demokratik hareketinin tümünün bir parçasıdır. Kimi somut durumlarda, parçanın
bütün ile çelişkiye düşmesi olanağı vardır. Bu durumda parça reddedilmelidir.8
Emperyalizmle
uzlaşan ulusal devinimler için tutumu çok serttir ve bu tür devinimlerin “ezilmesi” gerektiğini söyler. Şöyle der: “Kimi
küçük uluslar, burjuva gericiliğinin dayanakları durumunda olursa, bizim de bu
gerici halkların içindeki hareketin niteliği ne olursa olsun onları ezmek ve
ileri karakollarını yıkmak için, devrimci bir savaştan yana olmamız gerekir.”9
Stalin’in ulusal devinimlere
verilecek destek konusundaki görüşü Lenin’den ayrımlı değildir. Ulusal Sorun adlı yapıtında şöyle
söyler; “…Kuşkusuz proleteryanın her ulusal hareketi, her zaman, her yerde, her
özel ve somut durumda desteklemeye mecbur olduğu anlamına gelmemelidir.
Desteklenmesi söz konusu olan ulusal hareketler, emperyalizmi sürdüren ve
güçlendiren hareketler değil, emperyalizmi zayıflatan ve devrilmesini
kolaylaştıran hareketlerdir. Öyle durumlar olabilir ki, ezilen belli bir
ülkenin ulusal hareketi, devrimci hareketin çıkarlarına aykırı düşebilir. Bu
durumda destekten söz edilemeyeceği açıktır.”10
Fidel Castro Ne Diyor
Yaşayan en büyük sosyalist devrimci kabul
edilen Fidel Castro, Türkiye’deki Kürt kalkışmasını, “Yankee’nin ABD’nin petrol bekçiliği” olarak değerlendirmiş ve
şunları söylemiştir: “Türkiye’deki olayları yakından izliyorum…
Umarım ve dilerim ki, sizin oradaki Kürt hareketi Yankee’nin petrol bekçisi
olmaz. Ancak, gördüğüm kadarıyla bunlar ABD’ne bağımlı, ABD’nin denetiminde
hareket ediyorlar. Kürtlerin hareketi bağımsızlık değil, ABD’ne bağımlılıktır.”11
Kürtçülük Üzerinden
Kemalizme Saldırı
Türkiye’de, düşüngüsel
(ideolojik) ayrılıklar ileri sürerek sürekli bölünen “sosyalist” kümelerin
birleştikleri belki de tek ortak nokta, Cumhuriyet’e ve Kemalizme karşıtlıktır. Karşıtlığı ulusların kaderlerini tayin hakkını tanıma üzerine
yoğunlaştırıyorlar ve Kürt kalkışmasını desteklemedikleri için, Kemalistleri
faşistlikle suçluyorlar.
Emperyalizmin Kürtlerle kurduğu ilişkinin
niteliğini görmemeleri olanaksız. Sosyalist kuramcıların demokrasi ve ulusal
sorun üzerine yazdıkları ortada. Buna karşın, bilim ve gerçekler sözcük
kalabalığı içinde tersyüz ediliyor. Bunun bir nedeni olmalıdır. Kemalistlerin
“işçi ve köylüleri ezdiği”, Atatürk’ün “burjuvazinin temsilcisi olduğu” ve
“İngiliz emperyalizmiyle uzlaştığı”, “diktatör olduğu”, “Kürtlere soykırım
uyguladığı” gibi sözler akıl tutulması değilse nedir? Bu düzeydeki düşünsel
ilkellik hiçbir siyasi oluşuma yakışmaz ancak sosyalistlere hiç yakışmaz.
Yerli “sosyalistler”, Atatürk konusunda
akıl dışı savlar, temelsiz yakıştırmalar yaparken; kuramsal araştırmalarla üst
düzey yapıtlar üreten, devrim yapan ve devlet yöneten sosyalist önderler, Türk
Devrimi’ni gerçek boyutuyla incelemiş ve ona hak ettiği değeri vermiştir.
Türk Devrimi’nin etkisi çok kısa bir sürede
kendi sınırlarını aşarak, benzer koşullarda yaşayan ve dünya nüfusunun beşte
dördünü oluşturan yoksul ülkelere ulaşmıştır. Sağlam bir anti-emperyalist
bilinç, bu bilince dayalı eylem yeteneği ve elde edilen başarı Türk Devrimi’ni
uluslararası düzeyde örnek alınan bir devinim durumuna getirmiştir. Türk
Devrimi’nin ülke dışında yaptığı etkiyi anlamanın en iyi yolu, dışarda yapılan
açıklamalara bakmaktır.
Sosyalist Önderlerin
Kemalizm Değerlendirmesi
Ulusal devinimlerin yerelden
evrensele ulaşması, isteme ya da zorlamaya bağlı bir gelişme değildir. Önce
Emperyalizme karşı savaşımda başarı sağlanması gerekir. Bu başarı, ortak
düşmana karşı sağlanmış olması nedeniyle, başka ulusal kurtuluş savaşlarına
katkı anlamına gelir ve yerel devinim bu nedenle uluslararası boyut kazanarak,
dünya demokrasi (ve sosyalist) savaşımın parçası olur.
Stalin, ulusal kurtuluş
devinimlerinin 20.yüzyıldaki yaygınlığından söz ederken, yaygınlığı sağlayan
etkenin Türk Devrimi oluğunu
belirtir ve şunları söyler: “Ulusal sorunun yeryüzünün tümünü, önce küçük
kıvılcımlar olarak, sonra kurtuluş hareketlerinin aleviyle sarması ve
sömürgeler genel sorunu biçimine bürünmesini sağlayan etken, emperyalist grupların
Türkiye’yi parçalama ve ülkenin devlet olarak varlığına son verme yolundaki
girişimleridir. Müslüman ülkeler arasında en gelişmiş devletlerden biri olan
Türkiye, böyle bir şeyi sineye çekemezdi. Savaş bayrağını yükseltti ve
çevresine Doğu halklarının desteğini toplayarak emperyalizme karşı durdu.”12
Lenin, Kurtuluş Savaşı’nı
başından beri izlemiş, niteliğini ve yönelimini anlayınca her türlü desteği
vermiştir. Mustafa Kemal hakkında yaptığı ünlü değerlendirme şöyledir: “Mustafa Kemal, yetenekli bir önder ve akıllı bir devlet adamı. O
istilacılara karşı kurtuluş savaşı veriyor. Emperyalistlerin gururunu
kıracağına, padişahı yardakçılarıyla birlikte silip süpüreceğine inanıyorum.”13
Kemalizmin Türkiye’deki başarıları, devrim
sancıları içindeki Çin’de ilgiyle izlenmiş, oldukça geniş bir kesim benzer
yöntemlerin Çin’de de uygulanmasını istemişti. O dönemde Mao, “Çin burjuvazisinin bazı unsurları, büyük
haykırışlarla Kemalizmi istediler. Fakat Çin’in Kemal’i nerede?”
diye sormuş ve sorusuna Büyük Yürüyüş öncesinde Şangay
Meydanı’nda yaptığı konuşmada kendisi vermişti: “Çin’in Atatürk’ü
benim.”14
Ho Şi Minh; (Vietnam Ulusal
Kurtuluş Savaşı Önderi): “Türk halkı hayranlık verici bir cesaret ve
fedakarlık ruhuyla, uğursuz Sevr Antlaşması’nı yırtıp attı ve bağımsızlığını
kazandı. Emperyalist oyunları yendi ve sultanın tahtını devirdi. Bitkin,
parçalanmış ve çiğnenmiş bir ulusu birleştirmiş ve güçlü bir Cumhuriyet
durumuna getirdi, devrimini yaptı.”15
Georgi
Dimitrov;
(Bulgaristan Halk Cumhuriyeti Devlet Başkanı): “Ellerinde silah,
büyük kan pahasına yurtlarından emperyalist istilacıları kovmayı başaran ve
ulusal bağımsızlığını elde eden Türk ulusu, büyük bir gurur duymakta haklıdır.”16
Fidel Castro: “Mustafa Kemal
Atatürk’ün yaptıklarını ben asla yapamazdım. Gerçek devrimci Atatürk’tür. Büyük
bir devrim yaptım ancak Mustafa Kemal’in yaptıklarını başaramazdım. Devrimci
Kemal Atatürk varken Türk gençleri neden kendilerine başka önder arıyorlar…
Atatürk 1919’da, düşmanları kovmak için Bandırma gemisiyle Samsun’a çıktı ve anti-emperyalist
savaş verdi, zafere erişti. Biz Atatürk’ün devrimci savaşından etkilendik,
esinlendik. Ve tam 40 yıl sonra, 1959’da Gramsi gemisiyle Havana’ya çıktık.
Ülkemizde emperyalizmi ve işbirlikçi faşist Batista rejimini yıkmak için biz de
zafere eriştik. Bizim ve tüm ezilen halkların esin kaynağı Mustafa Kemal
Atatürk’tür.”17
Bilimin Yadsınması ve
Yokoluş
Ülkemizde kendilerine sosyalist diyen kimi
kişi ve kümeler, belirli bir süreden beri, ulusların
kaderlerini tayin hakkını, Kürt merkezli bir soruna indirgeyerek yazılar
yazıyor, açıklamalar yapıyor. Sosyalist kuram ve savaşım birikimi yadsınarak
yaymacaya (propagandaya) dönüştürülen bilim dışı görüşler, özellikle sosyal
medyada yoğun olarak işleniyor. Bilgi kirliliğine yolaçan bu girişimler, Cumhuriyete
ve Kemalizme saldırı aracı olarak kullanılıyor.
Ulusların kaderlerini tayin hakkını tanımak;
saltık (mutlak), değişmez ve her zaman geçerli bir tutum değildir. Her ulusal
deviniminin kendine özgü koşulları, başkalarına benzemeyen özellikleri vardır;
öykünülemez (taklit edilemez), yinelinemez (tekrar edilemez). Tümünü kapsayan
tek bir ortak çözüm olamaz. Ulusal devinimlerin kapsamlı olarak incelenmesi,
konumunun saptanması ve özellikle emperyalizme karşı tutumu belirlenmelidir.
Bunu yapmayıp, ulusların kaderlerini tayin hakkını soyutlayıp her ulusal
devinimi desteklemek uygulama sahiplerini, Kürt kalkışmasında olduğu gibi,
emperyalist politikaları desteklemeye götürür. Bunun sonu kuşkusuz siyasi yok oluştur.
Metin AYDOĞAN
27.08.2015
milliiradebildirisi.org
DİPNOTLAR
1. “Parçalama Planı”, Cumhuriyet 07.07.2006
2. a.g.g. 07.07.2006
3. “Karl ve Lenin’de Ulusların Kaderlerini
Tayin Hakkı ve Ayrı Örgütlenme Hakkı”, Hatko Schamis, www.ciherkessia.net
4. a.g.y.
5. “Ulusların Kaderlerini Tayin Hakkı”,
Lenin, kutuphane. halkcephesi.net
6. “Karl Marks ve Lenin’de Ulusların
Kaderlerini Tayin Hakkı ve Ayrı Örgütlenme Hakkı”, Hatko Schamis,
www.ciherkessia.net
7. ”Ulusların Kaderlerini Tayin Hakkı”,
Lenin, kutuphane.halkcephesi. com
8. a.g.e., Sol Yay., 1976, sf.184
9. a.g.e., sf.184
10. “Ulusal Sorun”, Joshef Stalin, Sol Yay.
11. "Turkiye'deki olaylari yakından
izliyorum. Umarım ve dilerim ki, sizin oradaki Kürt Hareketi, Yankee'nin (ABD'nin)
petrol bekcisi olmaz. Ancak, gördüğüm kadariyla bunlar ABD'ye bağımlı, ABD'nin
konrolünde hareket ediyorlar. Kürtlerin hareketi bagımsizlik değil, ABD'ye bağımlılıktır.
"
Bu sozleri Fidel Castro
kendini ziyarete Turkiye'den gelen bir heyet önünde söylüyor. Bu heyet
icindekilerden biri de Esenyurt eski belediye baskani Gürbüz Çapan'dir. Yil
ise; 1994. PKK Hareketi'nin Şemdinli baskını olayından sonraki yıllar.Daha
ortada ne Irak isgali var, nede Apo'nun yakalanmasi meselesi.
12. “Ulusal Sorun” Josef Stalin, Sol Yay,
sf.101
13. “Tek Adam”, Şevket Süreyya
Aydemir, Remzi Yay., 2.Cilt, sf.347
14. “La Nouvelle Democratie”, Pekin, 1968;
ak. Prof. Tamer Timur, “Türk Devrimi ve Sonrası”, İmge Yay., 1994, sf.299
15. “La Humanite”, 1 Ocak 1921, Seçme
Eserler, 1.Cilt, sf.59; ak, Doğu Perinçek, “Lenin, Stalin ve Mao’nun Türkiye
yazıları”, Kaynak Yay., 3.Baskı, sf.169
16. “Kemalist İhtilal ve Bulgaristan”, S.
Velkov, 1969, sf.17; ak. Selahattin Çiller, “Atatürk İçin Diyorlar ki”,
Varlık Yay., 4.Baskı, 1981, sf.103
17. Jale Özgentürk, Yeni Yüzyıl Gazetesi,
ak; www.68dayanışma.org