21 Mart 2016 Pazartesi

Barış ve huzuru sağlamanın iki vazgeçilmezi


Atatürk’ün “Yurtta barış, dünyada barış” deyişi, bir özlemi dile getirmenin ötesinde, emperyalizm çağında Ezilen Dünya’nın ülkelerinde kışkırtılan iç çatışmalarla dünyayı sarsan paylaşım savaşlarının ortak kaynağına dikkat çekmektedir. Bu özlü deyiş, günümüzde Ezilen Dünya’nın ortak şiarı haline gelmiştir. 20. yüzyılın ilk yarısına göre tek fark, artık emperyalistler arası yeniden paylaşım savaşlarının yerini, başında ABD’nin bulunduğu emperyalist sistemin doğrudan ezilen milletleri hedef alan açık saldırılarının almış olmasıdır. Açık saldırılarla terör örgütleri aracılığıyla yürütülen kirli savaşların ortak kaynağı, günümüzde artık çıplak gözle görülecek kadar belirginleşmiştir.

BÖLGENİN KADERİ ORTAKTIR

Bugün ülkemizde barış ve huzurun sağlanması, bütün bölgede barış ve huzurun sağlanmasına bağlıdır. Türkiye, Suriye, Irak ve İran’ın kaderlerinin günümüzdeki kadar ortak hale geldiği başka hiçbir dönem yaşanmamıştır. Emperyalizmin saldırılarına ve bölücü teröre karşı kalıcı sonuçların elde edilmesi, ancak bölge ülkeleri arasında güçlü bir işbirliği ve Avrasya Dayanışması sayesinde mümkün olacaktır. Çünkü böyle bir işbirliği ve dayanışma, ABD ve İsrail’in bölgedeki yıkıcı etkilerini zayıflayarak da olsa sürdürmelerine imkan veren bütün çatlakları tıkayacaktır.

BARIŞ İÇİNDE BİR ARADA YAŞAMANIN BEŞ İLKESİ

Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla bir süreliğine tek kutuplu hale gelen dünyada ABD’nin dayattığı yeni Dünya Düzenine göre, “her hak güçlü olana aittir”. Oysa nasıl “Yurtta barış, dünyada barış” insanlığın ortak malı haline gelmişse, dünyada barışı sürdürmenin uluslararası düzlemdeki formülü de geçen yüzyılda insanlığın bir kazanımı olarak tarihin kaydına geçmiştir. O formül, ilk kez 1952 yılında Cu Enlay tarafından dile getirilip, daha sonra Bağlantısızlar Hareketi tarafından benimsenen “barış içinde bir arada yaşamanın beş ilkesi”dir. Bu ilkeler, saldırmazlık, karşılıklı toprak bütünlüğüne saygı, birbirlerinin iç işlerine karışmama, eşitlik ve karşılıklı yarardır.

MİLLETİN TOPYEKÛN SEFERBER EDİLMESİ

Bu ilkeler temelinde dünya barışının sağlanması, “saldıran, ülkeleri bölmeyi hedefleyen, başkalarının iç işlerine karışmayı hak bilen, kendini dünyanın jandarması olarak herkesin üstünde gören ve kendi yararından başkasına aldırmayan” ABD’yi bu tututumundan caydıracak bir toplumsal gücün yaratılmasına bağlıdır. Bu nedenle, emperyalizmin ülkemizi zaafa uğratmayı amaçlayan planlarını boşa çıkarmak ve bölücü teröre karşı kalıcı sonuçlar almak, bütün milleti topyekûn seferber eden bir Türkiye Cephesi’nin oluşumunu gerekli kılmaktadır. Bu da, barış ve huzuru sağlamanın en önemli vazgeçilmezlerinden biridir.

EZİLEN MİLLETLERİN DEVRİM BİRİKİMİ

Lenin, emperyalizm çağında temel saflaşmanın ezen ve ezilen milletler arasında olduğunu saptamıştı. Onun için, dünyayı kendi egemenliği altında tek bir küresel pazara dönüştürmeyi amaçlayan ABD’nin hedef tahtasına Ezilen Dünya’nın milli devletlerini yıkma ve milletlerini dağıtmayı koyması, tesadüfi değildir. Bütün dünyaya karşı başlattığı saldırının çok kısa bir sürede başarısızlığa dönüşmesinin ardında yatan en önemli nedenlerden biri ise, ezilen milletlerin devrim birikimini yoksayması olmuştur.

ATATÜRK DEVRİMİ’NİN YAŞAYAN GÜCÜ

Bugün ülkemiz Büyük Ortadoğu Projesi’nin uygulama aracı olarak ABD’nin imal ettiği bir partinin yönetimi altındayken, Amerika’nın Ortadoğu’daki kara gücü olarak ilan ettiği PKK’ya ve yine ABD’nin beşinci kolunu oluşturan Gülen Örgütüne karşı etkin bir mücadelenin başlatılması, ülkemizde Atatürk Devrimi’nin yaşayan gücünün bir ürünüdür. Ama Suriye ve Rusya’ya düşmanlık, bu mücadelenin kalıcı bir başarıya ulaşmasının önündeki en büyük engellerden biridir. Milleti topyekûn seferber etmeyi olanaklı kılacak yegâne çerçeve Atatürk Cumhuriyetidir. Onun için, milletin yerine ümmeti, akıl ve bilimin yerine dogmayı geçirmeye çalışıp, Atatürk Cumhuriyetini enkaz ilan eden karşı devrim, milletin büyük gücünün ortaya çıkarılmasının önündeki en büyük engeli oluşturmaktadır.

20. yüzyıl hep savaşların devrime yol açtığı bir yüzyıl oldu. 21. yüzyıl ise, ezilen milletlerin yüz yılı aşkın devrim birikimlerine dayanarak savaşı önlemeyi başarabilecekleri bir yüzyıl olmaya adaydır.

Prof.Dr Semih KORAY / Aydınlık-07.03.2016