2 Mart 2016 Çarşamba

Bir adım ileri, iki adım geri

Ringe çıkmış ısınma hareketleri yapıyorsunuz. Karşınızda iri kıyım bir boksör. Gong çalıyor. Tam girişmek üzeresiniz ki karşı taraf havlu atıyor.


Elbette yanılmamak lazım. Hükmen galip ilan edilmiş değilsiniz. Maç iptal edildi sadece, daha doğrusu ertelendi. Rakibiniz biraz daha antrenman yapacak, daha çok beslenecek, seyirciyi kafalamak için özel yöntemler geliştirecek, basını harekete geçirecek, çivili/jiletli eldivenler hazırlayacak, elinden geleni yapacak. 

Rehavete kapılmak çok yanlış olur. AKP mutlaka kendi anayasasını yapmak, on üç yıldır döşediği altyapının üzerine bir tüy dikmek isteyecek. CHP’nin komisyondan ayrılması ve AKP’nin havlu atması Anayasa girişiminin var olmayan meşruiyet alanını biraz daha daralttı. Hepsi o kadar... 

AKP’NİN TARZI

AKP’nin on üç yıldır izlediği siyasi davranış örüntüsü aslında çok ilginç. Buna “bir adım ileri, iki adım geri, dört adım ileri” taktiği diyebiliriz. Ortaya bir şey atıyor, mesela başörtüsü ya da liselerin imam hatipleştirilmesi ya da kıdem tazminatı meselesi; sonra etrafa bakıyor ve tepkiyle karşılaşınca iki adım gerileyip tepkilerin yatışmasını bekliyor; sonra ortaya yakıcı bir gündem maddesi atıp, tıpkı sis örtüsü altında harekete geçen bir askeri müfreze gibi ileri doğru sıçrayarak, dört adımda hedefe ulaşıyor.

Bu açıdan, iktidar partisinin Türk siyasi hayatına yeni bir tarz getirdiğini söyleyebiliriz. Asla açık konuşmuyor, planlarını açık etmiyor, gayet esnek hareketlerle rakiplerinin açığını kolluyor, vurmadan önce onların derin bir uykuya dalmasını sağlayacak hareketler yapıyor. 

Adnan Menderes mesela, ne kadar açık konuşan bir siyasetçiydi. Adeta samimiydi. Sekiz dokuz yaşlarındaydım ama radyo konuşmalarını dinlerdim, açıklayıcı olmaya, anlatmaya çalışırdı. Kızılay’da zamanın devrimci gençleri arabasının önünü kestiklerinde dışarı fırlayıp “Öldürün o zaman beni!” diye bağırabiliyordu, mesela. Demirel bile açık sözlüydü, ne yapacağını söyledikten sonra, savunduğu mantığa tam bir güven duygusuyla, “Va mı bunun başka izah tağzı,” diyebiliyordu. Kenan Evren bile içinden geçeni asla saklamamış, meydanlarda “Bir sağdan, bir soldan astık” diye övünmüş; “Anayasa bize bol geldi, içinde oynamaya başladık” gibi matrak sözler söylemiş, muhtemelen ülkeye ne yaptığını idrak edemeden terk-i hayat eylemiştir. 

ÇALIYI DOLAŞMAK

Fakat bu siyasi İslam öznesinde başka bir şey var. Sanırım Cumhuriyet dönemi boyunca uzun yıllar tarikatlarda ve cemaatlerde kendisini gizleyerek, sağ partilerin içine sinsice nüfuz edip sistemin kıyılarında sessizce mayalanarak gözlerden uzak ticari sermaye biriktirdiği için, sürekli fırsat kollamanın getirdiği bir tür temkinli olma hali, “alıştırma/uyuşturma” taktiği, bezirgânlara özgü bir pazarlık yeteneği geliştirmiş. Bir şey söyler, sonra biz onu kast etmedik der, sonra bir bakmışsınız kast etmedik dediği şeyi yapıvermiş.

Anayasa konusunda da böyle yapacak, “kurtla dalaşmaktansa çalıyı dolaşarak” hedefe ulaşmaya çalışacak. Çünkü buna mecbur. Topladığı haracı, edindiği kara parayı, kumarhane ekonomisinden dağıttığı mano’yu legalleştirmek için holding kurup ticaret siciline kaydolan mafya babası gibi, kendi meşruiyetini hem harici güçler nezdinde temin etmek, hem de lekeli varlığını ülkedeki bütün yasaların üzerine çıkarabilmek için bir anayasa yapma mecburiyeti var.

Aslında benim tercihim AKP ile HDP’nin birlikte anayasa yapmasıdır. Böylece “gerici” ve “bölücü” anayasa tanımı da yerli yerine oturmuş olur. Ve bu durumda her şey ayan beyan olacağı, hakikat en müstehcen haliyle görüneceği için, gong çalıp maç başladığında, mücadelenin tadı ve kıvamı ziyadesiyle tatminkâr olacaktır.


Yavuz ALOGAN/ Aydınlık-23.02.2016