Eski
gazinolarda, saz heyetinin hemen arkasında, o levha bulunurdu: ''Hariçten Gazel
Okumak Memnûdur'' 'Memnû' o tarihte 'yasak' anlamına geliyor; 'hariçten gazel
okuyanlar' , içki 'meclisinde' kafayı 'bulup' asıl gazelhan yerine gazel
'atmaya' kalkışanlar; bu yaptıkları, yasak! Artık ne o tarz gazinolar kaldı, ne
de eski gazelhanlar, ama bakıyorum, başka konularda, 'hariçten gazel okuyan' az
buz değil!
Onları
tanımayan kaldı mı? Türkiye konusu açılmasın. Henri J. Barkey' in, Paul Henze'
nin, Samuel Huntington' ın, ya da Graham Fuller' in başka işi yok, başlıyor
'hariçten gazel okumaya' ! İşin tuhafı, bunların hepsi, ya ucundan kıyısından
CIA ile bağlantılı, ya da onun bir 'yan kuruluşu' sayılan Rand Corporation' la!
Okumuş olmalısınız. ABD Dışişleri Bakanlığı Siyasi Planlama Dairesi'nde Prof.
Barkey' le Graham Fuller kafa kafaya vermiş, 'uzmanları' bir araya toplamış;
âdetleri bu ya, Türkiye'nin geleceği üzerine senaryo üretmişler; Fuat Kozluklu'
nun haberine bakarsanız, sonuç dehşet verici:
''...radikal
İslâmcı hareketler, gittikçe büyüyecek, bundan rahatsız olduğu için Türk
Silahlı Kuvvetleri siyasi dengelerle oynayacakmış: meselâ Fazilet Partisi de
kapatılıyor; bunun tepkisi, radikal İslâmcıların isyanı, basbayağı iç savaş,
camiler bombalanıyor filan... Nihayet radikal İslâmcılarla ayrılıkçı Kürtler
ittifak yapıyor, Silahlı Kuvvetler'le iç savaşa tutuşuyor, bu da elbet ordunun
kendi içinde bölünmesine yol açıyor, vs. vs!..'' (Cumhuriyet, 1 Haziran 1998.)
Dehşet
verici dememiş miydim? Haklıyım! Gariptir ama, ülkemizdeki toplumsal ve
ekonomik koşulların, 'objektif' değerlendirilmesinden, ya da 'muhtemel'
gelişmelerin araştırılmasından çok; insan okudukça, bu 'senaryonun' , Atlantik
ötesindeki, 'kafayı bulmuş gazelhanların' 'temennilerini' yansıttığı hissine
kapılıyor.
Atıyor
muyum? Acaba!
Önceki
'senaryo'nun 'telkini'...
ABD
, birçok etnik grubun 'din tutkalıyla' bir arada tutulduğu bir ülke olduğu için
midir, nedir; 'dost ve müttefiklerinin' de öyle olduğunu sanır. Daha 50' li yıllarda, Türkiye'deki
din faktörünü araştırmaya başlamış; (gariptir, ama doğrudur), aynı zamanda
-gizli yollardan- nüfusun etnik dağılımını incelemeye yönelmiştir: ne miktar
Kürt, Laz, Çerkes, Arnavut bulunduğu; Sünni, Alevi, Şii, Süryani, Musevi, hatta
'dönme' lerin 'oranı' araştırılıyordu: meraklısı bilir! Washington' ın anlamak
istemediği, Anadolu İhtilâl ve İnkılâbı'nın bu 'beşeri malzemeden' ne sağlam
bir 'ulusallık', ne çetin bir 'ulus' çıkardığı gerçeğidir. Öyle bir 'ulus' ki,
Anadolu adındaki 'vatan'da yaşar: 'tam bağımsızlığı' için savaşabilmek ve
ölebilmek yeteneği vardır; herkese, uzun ve ortak bir tarihin çocuğu olmak
yeter; din, dil, mezhep ya da sınıf ayrılmaz; gözler 'çağdaş uygarlık düzeyi'ne
dikilmiştir; pusula belli, 'hayatta en hakiki mürşit' ilim!
Washington
bunun 'Kemalizm' olduğunu bilmez mi? Nasıl bilmez! Yalnız onu mu Kemalizm' in
ülkeyi ve milleti sımsıkı bir arada tuttuğunu da biliyor; bileşkesinin Gâzi
Mustafa Kemal Paşa olduğunu da! O yüzden değil midir ki, bu defaki 'senaryonun'
gizli 'yazarlarından' Mr. Graham Fuller ; hepimize 'hayırlı' olacak, çok farklı
bir 'senaryo' önermişti:
''...Atatürk'ün
düşünceleri, çağı için son derece güçlü düşüncelerdi; ama onun sayesinde
yaratılmış bugünün kendine güven duyan, güçlü Türkiye'si, artık ulusal
kimliğini, yörüngesini, dünyadaki rolünü, hatta İslâm'ın gündelik hayattaki
yerini yeniden düşünmelidir...'' (Cumhuriyet, 20 Şubat 1990.)
'Mustafa
Kemal'i terk etmelisiniz!' telkini, acaba başka türlü nasıl yapılırdı, çok
merak ediyorum... Özal da bu telkine açıktı, Çiller de, Erbakan dünden hazır;
fakat sekiz yıllık 'icraatları' ülkeyi nereye getirmiştir, bakar mısınız: 12
Eylül' e kadar kimsenin aklına bile getirmediği Türk üst/kimliği, harıl harıl
tartışılıyor; Kürtler arası ( PKK -Korucular) iç savaş başlamıştır; PKK' nin,
uluslararası gizli destekleri, Silahlı Kuvvetler'i işe bulaştırdı, bu kadar
yetmezmiş gibi, cumhuriyet tarihinin asla görmediği, devlet içinde yuvalanmış
'çeteler' , ortalıkta kol geziyor...
Türkiye
, temeli Müdafaa-i Hukuk Doktrini olduğu için, ister MGK itişiyle, ister halkın
tepkisiyle olsun, bu gidişe dur demek zorundaydı; demiştir de!.. İşte
Washington D.C.' de o 'dehşetengiz' senaryonun gündeme alınması, bundan ileri
geliyor; 'hariçten gazel okuyanların' , Türkiye için öngördükleri 'senaryo' bu
değildi, artık 'gidişatı' beğenmiyorlar, söylemek istedikleri budur.
Söylemiyorlar
mı sanıyorsunuz?
'Taş
gibi Kemalizm'!..
O
halde şu 'ibretâmiz' satırları bir gözden geçiriniz: ''...Türk Ordusu, Modern
Türkiye'nin oluşturulmasında, anahtar bir rol oynadı ve çok uzun süre boyunca,
çok zor dönemlerde ülkeyi bir arada tuttu; birçok yönüyle, modern çağda Türk
Milliyetçiliği'nin ilk ve orijinal kaynağı oldu...''
''...fakat
Türkiye daha olgun bir demokrasiye doğru tekâmül ediyor: Türk demokrasisinin,
bağımsız ve özgürce tekâmülüne izin verilmezse, hiçbir zaman gelişemeyecektir.
Bence ordunun son yıllardaki politikaları daha olumsuz oldu. Washington'da
birçokları, son aylarda ordunun Refah Partisi'ne ve diğerlerine karşı
eylemlerinin maksadın tersine hizmet ettiğini düşünüyor...'' (Zaman, 22 Mayıs
1998.)
Eğer
Türkiye' nin, 'daha olgun bir demokrasiye doğru gelişmesini' ; İslâm'ın,
Cumhuriyet'le içine yerleştirildiği 'bireysellikten' (laiklik) çıkarılıp,
tekrar 'toplumsallaşması' na ( 'ılımlı' İslâm Şeriatı) bağlayan da; ancak
bunun, 'bağımsız ve özgürce bir tekâmül sayılacağını' söyleyen de aynı Graham
Fuller ise; Washington D.C.' deki 'senaryonun', 'dehşetengiz' bir iç savaş tasarımına
bağlanmasına şaşacak mıyız?
Türkiye'
de cumhuriyetin ihtilâl ve inkılâp sonucunda kurulduğunu; demokrasiye geçişin,
ihtilâl ve inkılâb' ın ana platformu üzerinde gerçekleşeceğini, acaba neden
kabul etmek istemiyorlar?
Taş
gibi 'Kemalizm' demek oluyor da, ondan mı?
Attila İLHAN
Cumhuriyet / SÖYLEŞİ
10.06.1998