3 Aralık 2021 Cuma

Salgının Ortasında Kitlesel Aşılama


Salgının ortasında, sızdıran Covid-19 aşılarıyla kitlesel enfeksiyon önleme ve kitlesel aşılama, yalnızca yüksek düzeyde bulaşıcı varyantlar üretebilir.

 Geert Vanden Bossche


Yeni Afrika Varyantları Üzerindeki Görüşüm

 27 Kasım 2021

Dünya şaşırmış olabilir, ancak bu şaşkınlık bizi kapsamıyor. Omicron'un Delta'ya nal toplatıp toplatmayacağı zamanla görülecek (teyit edilecek). Eğer hal böyleyse, kesinlikle iyi durumda değiliz.

CoV durumunda, doğal bağışıklık bireyi ve 'sürü'yü korur (sterilize edici bağışıklık, doğal seleksiyon baskısı yok, sürü bağışıklığı), sızdıran aşılarla uyarılan sonradan kazanılmış (edinsel, adaptif bağışılık) bağışıklık tam tersi bir etkiye sahiptir.

Büyük Q, böyle bir bağışıklık kaçış varyantının, C19 hastalığından iyileşen insanlarda doğal olarak edinilmiş antikorlara direnip direnemeyeceğidir. C-19 hastalığından kurtulan aşılanmamış kişilerde bile, artık viral enfeksiyonu kontrol edemeyecekleri için ADE konusunda gerçekten temkinli ve endişeliyim. ADE 'artmış virülansa' karşılık gelebilir. Tahmin etmek zor.

Toplu aşılama, virüsün evrimsel yörüngesini birkaç yüz yıldan (?) bir yıla indirdi. Doğal olarak hazırlanmış bireylerin bu hızla başa çıkabileceğini umuyoruz.

Devam eden kitlesel aşılama, yalnızca SARS-CoV-2 Spike proteininin evrimsel kapasitesini Omicron versiyonunun ötesine taşıyacaktır.

30 Kasım 2021

"Omicron daha bulaşıcı!", 

“Omicron daha hafif bir hastalık seyrine neden olur!”,

“Omicron aşı aracılı bağışıklıktan kaçar!”,

“Omicron, spike (S) proteini içinde şaşırtıcı sayıda mutasyona sahiptir!”,

“Omicron çok fazla mutasyona sahip olduğunda kendini yok edecektir; bu mutasyonlar,  viral replikasyonu etkisizleştirerek son bulacaktır!'

"Omicron kaygı vericidir.",

"Omicron zararsızdır.",

"Omicron bir HIV hastasından kaynaklanmıştır.",

" Güney Afrika, Omicron'u yaymakla suçlanacak!"

'Yukarıdakilerin hepsinden bağımsız olarak yeni aşılara ihtiyacımız var: Anti-Omicron aşıları! Bu tür aşılar Omicron'u evcilleştirecek, pandemiyi durduracak ve Omicron'u endemik olmaya zorlayacak!

Ne önemli kanaat önderleri ne de halk sağlığı bu pandeminin evrimsel kinetiğiyle ilgili hiçbir şeyi anlamıyor; bu durum, Omicron'un ortaya çıkmasıyla da zerre kadar değişmedi. Sabit fikirli bilim adamları, durmadan ortaya çıkan SARS-CoV-2 varyant bolluğunun moleküler damga koleksiyonu üzerinde çok zaman harcıyorlar, ancak ayrıntılarla uğraştıkları için büyük resmi göremiyorlar. Klinisyenler, hastalığın farklı tezahürleri karşısında şaşkına dönüyorlar. Aşı endüstrisi, yakında tıbbi “vade mecum”dan yasaklanacak olan bir ad ("aşı") taşıyan bir ürünü satabildikleri sürece, yukarıdakilerin hiçbirini umursamıyor.

Kibirli megalomani ile birleşen bilimsel saflık, halk sağlığı-kanaat önderleri ve endüstrinin güçlü ittifakının, geniş çapta bağışıklık baskısı altına alındığında SARS-CoV-2'nin evrimsel kapasitesini önemli ölçüde hafife almasına yol açtı. Omicron'un bunun sadece bir örneği olduğuna ve benzer S-yönelimli mutasyon barındıran diğer varyantların yakında diğer ülkelerde ortaya çıkacağına şüphe yok. Gerçekten de, geniş çaplı enfeksiyon baskısıyla birleşen SARS-Cov-2 bulaşıcılığı ile ilgili toplumsal düzeyde yetersiz bağışıklık baskısının özdeş koşullarının farklı sonuçlara yol açacağına inanmak için neden yok. Bunun yerine, (toplu aşılama sayesinde) toplumlarını daha bulaşıcı varyantlar için mükemmel bir üreme alanı olarak hizmet etmeye hazırlayan ülkeler, Omicron ve emsallerine yüksek düzeyde misafirperverlik göstereceklerdir.

Bilimsel olarak sapkın anlatı yangını körüklemeye devam ederken, Omicron'un kontrolden çıkan pandemi treninin son istasyonu olacağına inanmak zor. Omicron'un başlangıçta hafif bir hastalık olarak başlaması muhtemeldir; çünkü önceki asemptomatik enfeksiyondan (örneğin, daha önceki baskın diğer bir varyant ile) kaynaklanan kısa ömürlü, zayıf işlevsel anti-S antikorları (Ab'ler) artık Omicron'u tanıyacaktır. Gerçekten de, Omicron'a olan direncin, sadece aşı antikorlarıyla değil, aynı zamanda asemptomatik/hafif enfeksiyondan kaynaklanan doğal olarak indüklenen düşük afiniteli antikorlarla da sınırlı olması yüksek olasılıktır. Sonuç olarak, önceki böyle bir enfeksiyondan kaynaklanan antikorlar, virüse bağlanmak için ilgili doğuştan gelen antikorlar ile artık rekabet etmeyecektir. Daha önce asemptomatik/hafif enfeksiyona yakalanan bireyler, bu nedenle, Omicron’un üstesinden gelmek için ilk bağışıklık savunma hatlarına güven duyabileceklerdir. Bu durum, uzmanlarımızda, virüsün (hatta Omicron’un) daha az virülan hale gelmekte (Delta’dan) ve endemiye geçiş yolunda olduğu izlemini yaratacaktır. Bununla birlikte, tüm bu “hafif hastalık” modeli, Omicron baskın hale geçene ve yüksek enfeksiyon oranına sahip olana kadar geçerli olacaktır. Bu olduğunda, kısa ömürlü, düşük afiniteli anti-S antikorları, önceki enfeksiyondan kısa bir süre sonra tekrar enfeksiyona maruz kalma olasılığının artmasının doğrudan bir sonucu olarak, toplumun artan bir kısmında doğuştan antikorkarla rekabete başlayacaktır. Yüksek Omicron  enfeksiyon oranları, kısa ömürlü, işlevsel olarak zayıf anti-S antikorların popülasyonun büyük bölümünde azalmasını önleyecektir. Bu durum, anti-Omicron aşıları ve devam eden kitlesel aşılama (kaçınılmaz?) ile birlikte, büyük popülasyonların Omicron'un bulaşıcılığı üzerinde bağışıklık baskısı uygulamasına olanak verecektir. Bununla birlikte, bu bağışıklık tepkilerinin hiçbiri viral bulaşmayı azaltma yeteneğine sahip değildir (şu anda endüstri tarafından kullanılan C-19 aşılarının bulaşmayı engelleyemediği yaygın olarak kabul edilmektedir).

Kitlesel aşılama, C-19 aşılarına karşı viral direnci teşvik etmektedir. Viral direnç, SARS-CoV-2'nin (örn., Omicron) bulaşıcılığını artırır ve sonuçta SARS-CoV-2'nin izin verilen hücrelere girmek için alternatif hücre yüzeyi belirleyicilerini kullanmasını sağlayabilir.

Sürekli yetersiz bağışıklık baskısının, nihayetinde, S proteini’nin allosterik mutasyonlarına yol açacağı kanaatindeyim(1). Bu tür mutasyon(lar), nötralize edici Ab'ların S proteinine bağlanmasını engellemeyecek, ancak, reseptör bağlanma alanını (RBD) bu nötralizan antikorlar tarafından tanınmayacak şekilde değiştirecek ve girişe izin veren konak hücrelerinde alternatif reseptör moleküllerine bağlanmasını sağlayacaktır. Böyle bir allosterik mutasyon, virüsün ACE2'ye bağlanmasını engeller mi? Olabilir ya da olmayabilir. SARS-CoV-2'nin reseptör aracılı girişinin ACE2 ile sınırlı olmadığı iyi belgelenmiştir(1). Her halükarda, bu mekanizma, aşılama veya doğal hastalıktan iyileşme sonucu elde edilen nötralize edici antikorların virüsü nötralize etmesine artık izin vermeyecek, ancak yine de virüse bağlanmalarını mümkün kılacaktır. Virüsü nötralize etmeden hala ona bağlanabilme kapasitesi olan antikorlar, “Antikora Bağlı Hastalık Artışı” (ADE)’na neden olma riski taşır. Virüsün yapısal virülansının değişmesi pek olası olmasa da (virülans genleri üzerinde bağışıklık baskısına dair bir kanıt bulunmadığından), ADE'nin ortaya çıkması, viral patojenisiteyi arttırdığı ve hızlandırdığı için aynı etkiye sahip olacaktır. Bu olduğunda, yıkıcı hastalığa neden olmak için farklı bir yol kullanmasına rağmen, Marek hastalığı için tarif edilene benzer bir durum yaratmamız muhtemeldir(2). Marek virüsü, aşılanmamış tavuklarda, konağın (kümes hayvanları) doğuştan gelen bağışıklık savunmasını kırarak çok öldürücü olurken, allosterik bir SARS-Cov-2 varyantı aşılı tavuklarda sadece doğuştan gelen bağışıklık yanıtını kırmakla kalmayacak (doğuştan gelen antikorların aşı ile baskılanmasına bağlı), aşı antikorlarına direnç gösterecek (ACE2 içindeki geleneksel reseptör alanlarını baypass ederek) ve ADE’ye bağlı olarak daha da patojenik bir hale dönüşecektir.

Kitlesel aşılamanın virüsü, (ihtiyaç duyduğunda) girişine izin veren hücreler üzerindeki değişik reseptör alanlarını kullanma yeteneği de dahil olmak üzere, evrimsel kapasitesinden tam olarak yararlanmaya yönlendireceği yadsınamaz. Böyle belirgin bir mutasyonla gelebilecek olan sağlığın bedelinin, artan patojenite ile karşılık bulması muhtemeldir. Bu dinamiklerin eninde sonunda, doğuştan bağışıklığı olan bireylerin doğal seçilimine izin verirken, bağışıklığı olmayanları da ortadan kaldıracağından gerçekten korkuyorum. Böyle bir doğal seleksiyon, doğuştan gelen bağışıklık virüsü sterilize ettiği ve yayılmasını engellediği için, SARS-CoV-2’nin yok olmasına yol açabilmekle birlikte, akıl almaz sonuçları olabilecektir (pandemiyi virüsün yok edilmesi yoluyla sona erdirmek için ödenen bedel, sürü bağışıklığı oluşturarak ve virüsün endemik bir duruma girmesine izin vererek ödenen bedelle kıyaslanamaz.) Kitlesel aşılamayı zorunlu kılanlar, ikinci yerine ilkini tercih ediyor, bu şimdiye kadarki en ölümcül günah olarak hatırlanacak bir eylem.

References:

  1. https://www.ncbi.nlm.nih.gov/labs/pmc/articles/PMC7883063/
  2. https://journals.plos.org/plosbiology/article/file?id=10.1371/journal.pbio.1002198&type=printable


Geert Vanden Bossche,

DVM'sini Belçika'daki Ghent Üniversitesi'nden ve Viroloji alanında doktora derecesini Almanya'daki Hohenheim Üniversitesi'nden aldı.

Geert, üniversite’deki kariyerinin ardından, “GSK Biologicals”, “Novartis Vaccines”, “Solvay Biologicals” gibi çeşitli aşı şirketlerinde aşı Ar-Ge’si ve yeni aşı geliştirmede birçok görev üstlendi.

Daha sonra Bill & Melinda Gates Vakfı'nın Seattle'daki (ABD) “Global Health Discovery” ekibine Kıdemli Program Görevlisi olarak katıldı; daha sonra, kurucusu ve finansörünün  Bill & Melinda Gates Vakfı’nın olduğu Cenevre'deki GAVI’de Kıdemli Ebola Program Yöneticisi olarak çalıştı. Burada, bir Ebola aşısı geliştirme çabalarına katıldı.

Ayrıca; GAVI’yi, DSÖ dahil diğer ortaklarla birlikte, Ebola ile mücadeledeki ilerlemeyi gözden geçirmek ve küresel pandemi hazırlığı için planlar oluşturmak amaçlı forumlarda temsil etti.

2015 yılında Geert, Gine'de DSÖ tarafından yürütülen aşılama denemelerinde kullanılan Ebola aşısının güvenliğini detaylı bir şekilde inceledi ve sorguladı. 2015 yılında DSÖ tarafından Lancet'te yayınlanan verilere ilişkin kritik bilimsel analizi ve raporu, Ebola aşılama programında yer alan tüm uluslararası sağlık ve düzenleyici makamlara gönderildi.

Geert, GAVI’den sonra Köln'deki “Alman Enfeksiyon Araştırma Merkezi”nde “Aşı Geliştirme Dairesi Başkanı” olarak görev aldı. Şu anda, öncelikle Biyoteknoloji/Aşı danışmanı olarak hizmet vermekte ve aynı zamanda “Natural Killer Hücre” bazlı aşılar üzerine kendi araştırmasını yürütmektedir.


26 Kasım 2021 Cuma

Bir "Pandemi"nin Ekonomi Politiği


KENDİNİ GERÇEKLEŞTİREN  KEHANET: 

SİSTEMİK ÇÖKÜŞ VE PANDEMİ SİMÜLASYONU

Virüsün ortaya çıkmasından bir buçuk yıl sonra, bazıları, genellikle vicdansız olan yönetici seçkinlerin, neredeyse yalnızca üretken olmayanları (80'li yaşların üzerinde) hedef alan bir patojen karşısında küresel kâr etme makinesini neden dondurmaya karar verdiğini merak etmeye başlamış olabilir. Tüm bu insani gayretkeşlik niçin? Bundan kimin çıkarı var? “Küresel Kapitalizm”in mükemmel maceralarına aşina olmayanlar, sistemin şefkatinden dolayı kapanmayı seçtiğini düşünerek kendilerini avutabilirler. Baştan açık olalım: petrolün, silahların ve aşıların büyük yırtıcıları insanlık karşısında kayıtsız kalamazdı.

Parayı takip et

Kovid öncesi zamanlarda, dünya ekonomisi başka bir devasa çöküşün eşiğindeydi. İşte baskının nasıl arttığına dair kısa bir tarihçe:

Haziran 2019: İsviçre merkezli “Uluslararası Ödemeler Bankası (BIS)” (tüm merkez bankalarının Merkez Bankası), “Yıllık Ekonomi Raporu”nda uluslararası alarm zillerinin çaldığını tespit ediyordu. Belge, “kredi standartlarının kötüleştiği ve teminatlı kredi senetlerinin (CLO’lar) arttığı kaldıraçlı kredi piyasasında aşırı ısınmanın (2008’deki eşik-altı mortgage krizini büyüten ‘teminatlı borç senetleri’ndeki aşırı artışı hatırlatan) altını çiziyordu. Basitçe ifade edildiği gibi, finansal endüstrinin göbeği bir kez daha  ıvır zıvırla doluydu.

9 Ağustos 2019:  BIS, “reel ekonomiyi finansal koşullarda daha fazla bozulmaya karşı yalıtmak” için “geleneksel olmayan para politikası önlemleri” çağrısında bulunan bir çalışma belgesi yayınladı. Belge, bir kriz sırasında merkez bankası, “ekonomiye doğrudan kredi” sunarak “firmalara kredi sağlamada ticari bankaların yerini alabileceğini” belirtiyordu.

15 Ağustos 2019:  Dünyanın en güçlü yatırım fonu olan (yaklaşık 7 trilyon dolarlık hisse senedi ve tahvil fonlarını yöneten) Blackrock Inc., Bir Sonraki Krizle Başa Çıkmak” başlıklı bir görüş yayınladı. Esasen, makale ABD Merkez Bankası'na “dramatik bir gerilemeyi” önlemek için doğrudan finansal sisteme likidite enjekte etmesi talimatını veriyor. Yine mesaj açıktır: “Para politikası tükendiğinde ve maliye politikası tek başına yeterli olmadığında benzersiz bir yanıt gerekir. Bu yanıt muhtemelen 'doğrudan gitmeyi' içerecektir”: Hiperenflasyondan kaçınırken, “merkez bankası parasının doğrudan kamu ve özel sektör savurganlarının eline geçmesinin yollarını bulmak.” Örnekler, 1920'lerdeki Weimar Cumhuriyeti'nin yanı sıra daha yakın zamanda Arjantin ve Zimbabve'yi içeriyor.

22-24 Ağustos 2019: G7 merkez bankacıları, BlackRock'un raporunu ve yaklaşmakta olan çöküşü önlemek için acil önlemleri tartışmak üzere Wyoming, Jackson Hole'da bir araya geldi. St Louis Federal Rezerv Başkanı James Bullard'ın öngörülü sözleriyle: "Gelecek yıl her şeyin normal olacağını düşünmeyi bırakmalıyız."

15-16 Eylül 2019: Gerileme, repo oranlarındaki (%2'den %10,5'e) ani bir artışla resmen başladı. 'Repo', yatırım fonlarının teminat varlıklarına (normalde Hazine menkul kıymetleri) karşı borç verdiği bir anlaşma olan 'geri alım sözleşmesi'nin kısaltmasıdır. Değişim sırasında, finansal operatörler (bankalar), varlıkları genellikle geceleri, daha yüksek bir fiyattan geri almayı taahhüt eder. Kısacası, repolar kısa vadeli teminatlı kredilerdir. Çoğu piyasada, özellikle de türev galaksisinde, ticaret yapanlar için ana finansman kaynağıdır. Repo piyasasındaki likidite eksikliği, tüm büyük finans sektörleri üzerinde yıkıcı bir domino etkisi yaratabilir.

17 Eylül 2019: FED, Wall Street'e haftada yüz milyarlarca dolar pompalar ve BlackRock'un "doğrudan gidiş" planını etkin bir şekilde uygulayarak acil para programını başlatır. (Beklendiği gibi, FED  Mart 2020'de, 'COVID-19 krizine' yanıt olarak kurtarma paketini yönetmek üzere BlackRock'tan yardım alacaktır)

19 Eylül 2019: Donald Trump, ‘Başkanlık Emri 13887’ ile, daha çevik ve geliştirilebilir aşı üretim teknolojilerinin kulanımını teşvik etmek ve influenza virüslerinin çoğuna ya da tümüne karşı koruma sağlayacak aşıların gelişimini hızlandırmak amacıyla ‘5 yıllık ulusal plan” ortaya koymayı hedefleyen bir ‘Ulusal İnfluenza Aşı Görev Gücü’nün kuruluşunu imzalar. Bu, “mevsimsel gripten farklı olarak […] dünya çapında hızla yayılma, daha fazla sayıda insanı enfekte etme ve önceden bağışıklığı bulunmayan topluluklarda yüksek oranda hastalık ve ölüme neden olma potansiyeline sahip olan bir “grip pandemisine” karşı koymak içindir. 



Avrupa'da da hazırlıklar devam ederken, birilerinin tahmin ettiği gibi pandeminin eli kulağındaydı!




18 Ekim 2019: New York'ta, Johns Hopkins Biyogüvenlik Merkezi ve Bill & Melinda Gates Vakfı tarafından koordine edilen, stratejik bir tatbikat olan Event 201 sırasında küresel bir zoonotik pandemi simüle edildi.




21- 24 Ocak 2020: "Dünya Ekonomik Forumu"nun yıllık toplantısı, hem ekonominin hem de aşıların tartışıldığı İsviçre'nin Davos kentinde gerçekleşti.


23 Ocak 2020: Çin, Wuhan ve Hubei eyaletinin diğer şehirlerini karantina altına aldı.

11 Mart 2020: DSÖ Başkanı, Covid-19'u bir salgın olarak ilan etti. Gerisi tarih...

Noktaları birleştirmek yeterince basit bir egzersizdir. Böyle yaparsak, kısa özeti aşağıdaki gibi okunan ana hatları belli bir açıklama çerçevesinin ortaya çıktığını görebiliriz. Karantinalar ve ekonomik işlemlerin küresel olarak askıya alınmasıyla şunlar amaçlandı:

1) FED'e, hiperenflasyonu ötelerken hastalıklı finans piyasalarını yeni basılmış parayla doldurma olanağı vermek,

2) Kapitalist birikimin yeni bir feodal rejiminin payandaları olarak, toplu aşılama programlarını ve sağlık pasaportlarını uygulamaya koymak.

Göreceğimiz gibi, iki amaç tek bir amaçta birleşiyor.

2019'da dünya ekonomisi, 2008’de kredi daralmasına neden olan aynı hastalıktan muzdaripti. Sürdürülemez bir borç dağının altında boğuluyordu. Birçok kamu şirketi, kendi borçlarının faiz ödemelerini karşılayacak kadar kâr sağlayamıyor ve sadece yeni krediler alarak ayakta kalabiliyordu. "Zombi şirketleri" (yıldan yıla düşük kârlılık, düşen ciro, daralan marjlar, sınırlı nakit akışı ve yüksek kaldıraçlı bilanço ile) her yerde yükseliyordu. Eylül 2019'daki repo piyasası çöküşü bu kırılgan ekonomik bağlam içine yerleştirilmelidir.

Hava yanıcı maddelerle doyduğunda, herhangi bir kıvılcım patlamaya neden olabilir. Ve finansın büyülü dünyasında, belirli bir sektörde bir kelebeğin kanat çırpışı tüm iskambilden evlerin yıkılmasını sağlayabilir. Ucuz kredilerle desteklenen finans piyasalarında, faiz oranlarındaki herhangi bir artış bankalar, hedge fonları, emeklilik fonları ve tüm devlet tahvili piyasası için potansiyel olarak felakettir, çünkü borçlanma maliyeti artar ve likidite kesilir. Eylül 2019'daki 'repo felaketi' ile olan buydu: Faiz oranları birkaç saat içinde %10,5'e yükseldi, ticaret ile uğraşanların repodan borçlanarak para sürdüğü vadeli işlemler, opsiyonlar, para birimleri ve diğer  piyasaları etkileyen panik patlak verdi. Bu paniği yatıştırmanın tek yolu, sisteme gerektiği kadar likidite akıtmaktı (tıpkı helikopterlerin bir orman yangını üzerine binlerce galon su dökmesi gibi). Eylül 2019 ile Mart 2020 arasında, FED bankacılık sistemine, ABD GSYİH'sının %40'ından fazlasına eşdeğer 9 trilyon dolardan fazla para enjekte etti.  

Bu nedenle hakim olan görüş tersine çevrilmelidir: menkul kıymetler borsası (Mart 2020'de) sokağa çıkma yasağının uygulamaya konması gerektiği için çökmedi; tersine, finansal piyasalar çöktüğü için karantinalar uygulanmak zorunda kalındı. Kilitlenmelerle birlikte ticari işlemler askıya alınarak, kredi talebi azaltıldı ve kötü etkilenmenin önüne geçildi. Başka bir deyişle, olağanüstü para politikası yoluyla finansal mimarinin yeniden yapılandırılması, ekonominin motorunun durdurulmasına bağlıydı. Finans sektörüne pompalanan muazzam likidite hacmi sahadaki işlemlere ulaşmış olsaydı, yıkımsal sonuçları olacak bir  parasal tsunami serbest kalacaktı.

Ekonomist Ellen Brown'ın iddia ettiği gibi, bu "başka bir kurtarma"ydı, ancak bu kez "bir virüs örtüsü” altında… Benzer şekilde, John Titus ve Catherine Austin Fitts, Covid-19 "sihirli değneği"nin FED'in BlackRock'un "doğrudan gitme" planını tam anlamıyla uygulamasına izin verdiğini kaydetti. FED benzeri görülmemiş bir devlet tahvili alımı gerçekleştirirken, işletmelere son derece küçük bir ölçekte devlet destekli 'KOVİD kredileri' de verdi. Kısacası, yalnızca tetiklenmiş bir ekonomik koma, FED'in finans sektörünün içinde acımasızca çalışan saatli bombayı etkisiz hale getirmesini sağlayabilirdi. Burada tartışıldığı gibi,  ABD Merkez Bankası, kitlesel histeri ile kamufle ederek, “Finansal İstikrar Gözetim Konseyi”nden (2008 çöküşünden sonra finansal riski izlemek için oluşturulan federal kurum) sıyrılmanın yanı sıra, hiperenflasyondan da kaçınarak bankalar arası kredi piyasasındaki delikleri tıkamıştır. Bununla birlikte, “doğrudan gidiş” planı aynı zamanda umutsuz bir önlem olarak  çerçeveye oturtulmalıdır; çünkü, para basmaya ve finansal varlıkların yapay enflasyonuna giderek daha fazla rehin olan küresel ekonominin can çekişmesini yalnızca uzatabilir.

İçinde bulunduğumuz kötü durumun merkezinde, üstesinden gelinemez yapısal bir açmaz yatmaktadır. Borç destekli finansallaşma, günümüz kapitalizminin tek uçuş hattı, tarihsel sınırına ulaşmış bir yeniden üretim modeli için kaçınılmaz ileriye kaçış yoludur. Sermaye, emeğe dayalı ekonomi giderek kârsız hale geldiği için finansal piyasalara yöneliyor. Bu noktaya nasıl geldik?

Şöyle yanıtlayabiliriz:

1. Ekonominin artı-değer üretme misyonu, hem işgücünü kendi çıkarı için kullanmak hem de onu üretimden defetme güdüsüdür. Marx'ın kapitalizmin "hareketli çelişkisi" dediği şey budur. Bu çelişki üretim tarzımızın özünü oluştururken, bugün ekonomi politiği kalıcı bir yıkım tarzına dönüştürerek geri tepmektedir.

2. Bu servet değişikliğinin nedeni, emek-sermaye diyalektiğinin nesnel başarısızlığıdır: 1980'lerden bu yana teknolojik otomasyonda benzeri görülmemiş hızlanma, daha fazla emek gücünün üretime (yeniden) katılmasından ziyade, dışına çıkarılmasına neden olmaktadır. Ücretlerin gerilemesi, kaçınılmaz sonuçlar olarak borç ve yoksullaşma ile birlikte,  dünya nüfusunun büyüyen bir bölümünün satın alma gücünün düşmesi anlamına gelmektedir.

3. Daha az artı-değer üretildiğinden sermaye, reel ekonomiden ziyade borç kaldıraçlı finans sektörüne ya da eğitim, araştırma ve kamu hizmetleri gibi sosyal olarak yapıcı sektörlere yatırım yaparak gecikmesiz getiri peşinde koşmaktadır.

Gerçek sonuç, sürmekte olan paradigma kaymasının, artık kitlesel ücretli emek ve buna eşlik eden tüketimci ütopya yoluyla kendisini yeniden üretemeyen kapitalizmin hayatta kalma distopyası için gerekli koşul olduğudur. Pandemi gündemi, sonuç olarak sistemik bir patlama tarafından belirlendi: Yaygın otomasyonun kullanılmaz hale getirdiği bir üretim tarzındaki karlılık düşüşü. Doğasında olan bu sebeple , kapitalizm kamu borcuna, düşük ücretlere, servet ve gücün merkezileşmesine, kalıcı bir olağanüstü hal durumuna ve finansal akrobasilere giderek artan bir şekilde bağımlı hale gelmektedir.

"Parayı takip edersek", aldatıcı bir şekilde virüs’e atfedilen ekonomik ablukanın, gözardı edilebilir sonuçları bir yana, sadece sosyal mühendislik açısından değil, aynı zamanda finansal yağma açısından da başarı sağladığını göreceğiz. Bunlardan dördünü hızlıca vurgulayacağım.

1) Beklendiği gibi, FED'in hiç yoktan  devamlı olarak milyarlarca dolar basmak suretiyle finans sektörünü yeniden düzenlemesine izin verildi;

2) Büyük grupların ticaret akışlarını tekelleştirmesine izin verilerek, küçük ve orta ölçekli şirketlerin yok oluşu hızlandırıldı;

3) İşçi ücretleri daha da bastırıldı ve 'akıllı çalışma' (özellikle onu uygulayanlar için akıllıca olan) yoluyla önemli sermaye birikimine olanak sağlandı;

4) E-ticaretin büyümesine, Big Tech'in patlamasına ve şu anda her hafta milyonlarca yeni yüz maskesi ve eldiven üreten (çoğu, 'Yeşil Yeni Mutabakat'çıların keyfine okyanuslara boylayan) fazlasıyla hor görülmüş plastik endüstrisinin de dahil olduğu farma-dolarların çoğalmasına olanak sağlandı. Forbes’e göre, “2020 yılı, Pandemi kaynaklı karantinaların, siyasi çalkantıların ve özellikle gezegenin en zengin insanları için inanılmaz servet kazanımlarının olduğu bir yıl oldu. Forbes, büyük borsaların yükselişiyle birlikte, dünyadaki 2.200'den fazla milyarderin 2020'de, toplam olaak 1,9 trilyon dolar daha zenginleştiğini tahmin ediyor.

Tüm bunlar, o kadar öldürücü ki, resmi verilere göre enfekte olanların %99,8'inin (buraya ve buraya bakınız) hayatta kaldığı ve bunların çoğunun herhangi bir semptom göstermediği bir patojen sayesinde…

Açıklama (IŞIK):

[Örneğin;

Dünyanın en zengin kişisi konumunda olan, TESLA ve SpaceX’in sahibi Elon Musk’ın serveti Ekim 2019 yılında 19.9 milyar dolar iken, Ekim 2021’de 190.5 milyar dolara çıkmıştır (3 Kasım 2021 itibariyle 316.4 milyar dolar!). 2 yılda yaklaşık 100 milyar dolarlık bir artış!

Forbes’in listesinde ikinci sırada yer alan AMAZON’un sahibi Jeff Bezos’un Ekim 2019 yılında 114 milyar dolar olan serveti, Ekim 2021’de 190.5 milyar dolara çıkmıştır (3 Kasım 2021 itibariyle 196.5 milyar dolar!).

Beşinci sırada yer alan yazılım devi ORACLE’ın kurucusu Larry Ellison’un Ekim 2019 yılında 65 milyar dolar olan serveti, Ekim 2021’de 117.3 milyar dolara çıkmıştır (3 Kasım 2021 itibariyle 131.7 milyar dolar!).

Listenin 6. ve 7. Sıralarını paylaşan GOOGLE’ın kurucuları Larry Page ve Sergey Brin’in Ekim 2019 yılındaki toplam servetleri 109 milyar dolar iken, Ekim 2021’de 241.5 milyar dolara çıkmıştır (3 Kasım 2021 itibariyle toplam 245.5 milyar dolar!).

8.sırada yer alan FACEBOOK’un kurucusu Mark Zuckerberg’in Ekim 2019 yılındaki toplam servetleri 69.9 milyar dolar iken, Ekim 2021’de 134.5 milyar dolara çıkmıştır (3 Kasım 2021 itibariyle toplam 118.7 milyar dolar!).]

Kovid polisiyesi’nin ekonomik motifi, daha geniş bir toplumsal dönüşüm bağlamına yerleştirilmelidir. Resmi anlatının yüzeyini kazırsak, neo-feodal bir senaryo şekillenmeye başlar. Giderek üretkenlikten uzaklaşan tüketici kitleleri sıkı bir düzene sokuluyor ve bir kenara atılıyor, sırf bu nedenle Bay Global artık onlarla ne yapacağını bilemiyor. Yarı zamanlı çalışanlar ve dışarıda tutulanlarla birlikte yoksullaşan orta sınıflar, çalışmaya ve tüketime, katılımcı demokrasiye, sosyal haklarına ve hak ettikleri tatillerini kullanmaya teşvik edilmek yerine,  artık, karantinalar, sokağa çıkma yasakları, kitlesel aşılama, propaganda ve toplumun militarizasyonu sopasıyla yönetilmesi gereken bir sorun haline gelmiş durumda.

Bu nedenle, karantinaların amacının tedavi edici ve insani olduğuna inanmak kuruntudan başka bir şey değildir. Sermaye, şimdiye kadar ne zaman “insan”ı önemsedi ki? Umursamazlık ve mizantropi, tek gerçek tutkusu “kâr” ve onunla birlikte gelen “güç” olan kapitalizmin kendine özgü hasletleridir. Bugün kapitalist güç, dünyanın en büyük üç yatırım fonunun isimleriyle özetlenebilir:

BlackRock, Vanguard ve State Street Global Advisor.

Devasa bir finansal varlıklar galaksinin merkezinde oturan bu devler, küresel GSYİH'nın yarısına yakın büyük miktardaki bir değeri yönetmektedirler ve borsada işlem gören şirketlerin yaklaşık %90'ında ana hissedardırlar. Bunların çekim alanında, işlevleri finans seçkinler topluluğu içindeki görüş birliğini koordine etmek olan  Uluslararası Para Fonu, Dünya Bankası, Dünya Ekonomik Forumu, Üçlü Komisyon ve Uluslararası Ödemeler Bankası gibi ulusötesi kurumlar yer alır. Tüm  anahtar stratejik kararların - ekonomik, politik ve askeri - bu seçkinler tarafından en azından büyük ölçüde etkilendiğini güvenle varsayabiliriz. Yoksa Virüsün onları gafil avladığına mı inanmak istiyoruz? Daha doğrusu, CDC ve Avrupa Komisyonu'nun itirafıyla hiçbir zaman ne izole edilmiş ne de saflaştırılmış olan SARS-CoV-2, büyük bir ihtiyaç anında harekete geçirilmiş özel bir psikolojik savaş silahının adıdır.






Neden 'kamu sağlığı'ndan değil de özel ürünleri dünya çapında mümkün olan en karlı oranlarda pazarlamaktan sorumlu bir mega ilaç karteline (WHO) güvenelim? Halk sağlığı sorunları, kötü çalışma koşullarından, yetersiz beslenmeden, hava, su ve gıda kirliliğinden ve hepsinden önemlisi, aşırı yoksulluktan kaynaklanmaktadır; yine de, bu 'patojenlerin' hiçbiri DSÖ'nün insani kaygılar listesinde yer almıyor. İlaç endüstrisinin yırtıcıları, ulusal ve uluslarüstü tıbbi kurumlar ve müstehzi siyasi uygulayıcılar arasındaki muazzam çıkar çatışmaları artık herkesçe bilinen bir sır. COVID-19'un bir pandemi olarak nitelendirildiği gün, “Dünya Ekonomik Formu”nun DSÖ ile birlikte, dünyanın en güçlü 1.000'den fazla özel şirketi tarafından yönetilen bir “hayatı koruma” koalisyonu olan “Kovid Eylem Platformu”nu başlatmasına şaşırmamalı.


Sağlık acil durum orkestrasını yöneten zümre için önemli olan tek şey kar makinesini beslemektir ve her hareket, oportünizm tarafından harekete geçirilen  siyasi ve medya cephesinin desteğiyle bu hedefle planlanmaktadır. Askeri endüstrinin savaşlara ihtiyacı varsa, ilaç endüstrisinin de hastalıklara ihtiyacı vardır. Big Pharma'nın lobi faaliyetlerinde, Big Oil'in (BP, Chevron, Eni, ExxonMobil, Royal Dutch Shell, Total, ConocoPhillips- IŞIK) yaklaşık üç katı ve Big Tech'in (ABD’deki bilgi teknolojileri sektörünün en büyük beş şirketi: Amazon, Apple, Google, Facebook, Microsoft- IŞIK) iki katı kadar nispetinde harcama yapması, "halk sağlığı”nın dünya ekonomisinin açık ara en karlı sektörü olmasının rastlantı olmadığını göstermektedir.

Leading lobbying industries in the United States in 2020, by total lobbying spending (in million U.S. dollars)


Aşılara ve deneysel gen karışımlarına yönelik potansiyel olarak sonsuz talep, ilaç kartellerine, özellikle kamu parası ile sübvanse edilen (yani, kafalarımıza  düşecek daha fazla borçla) kitlesel aşılama programları tarafından garanti edildiğinde, neredeyse sınırsız kar akışı beklentisi sunmaktadır.

Neden tüm Kovid tedavileri yasaklandı veya sabote edildi? FDA'nın açık yürekle kabul ettiği gibi, acil aşıların kullanımı ancak “uygun, onaylanmış ve mevcut alternatifler yoksa” mümkündür.



Açıkça gizlenmiş bir “gerçek” vakası…Mevcut “aşı inancı”, ABD’ne tüm dünyada parasal egemenliğini kullanmayı sürdürme olanağı sağlayarak, pandemilerle beslenen” ve “petro-dolar”ın ihtişamıyla aynı seviyeye gelmek için uğraş veren  “farma-dolar”ın yükselişiyle yakından ilişkilidir. Neden tüm insanlık (çocuklar dahil!), enfekte olanların %99'dan fazlası, büyük çoğunluğu iyileşirken, giderek daha endişe verici hale gelen, yine de, sistematik olarak önemsiz gösterilen olumsuz etkilere sahip “deneysel aşıları" enjekte etsin? Yanıt açık: çünkü, insanlık kobay faresi yönteminde 'son kuşak' istismar malzemesi olurken, aşılar üçüncü bin yılın altın buzağıdır.

Bu bağlam göz önüne alındığında, acil durum pandomiminin sahnelenmesi, duyulmamış bir kamuoyu manipülasyonu yoluyla başarıya ulaşır. Salgınla ilgili her “kamusal tartışma”, finans seçkinleri tarafından parasal kaynak sağlanan teknik-bilimsel komitelerdeki “dini inanç” tarafından utanmadan özelleştirildi veya daha doğrusu tekelleştirildi. Her "özgür tartışma", sosyo-ekonomik bağlamdan dikkatlice arındırılmış sözde bilimsel protokollere bağlı kalınarak meşrulaştırıldı: insan, "bilimin parayı takip ettiğini" bilmiyormuş gibi davranarak bilimi takip eder". Karl Popper'ın "gerçek bilim"in ancak liberal kapitalizmin himayesi altında "açık toplum" dediği şeyde mümkün olduğuna dair ünlü ifadesi, şimdi George Soros'un Açık Toplum Vakfı'nda ete kemiğe bürünen küreselci ideolojide gerçeğe dönüşüyor. “Gerçek bilim” ile “açık ve kapsayıcı toplum”un birleşimi, Kovid doktrinine meydan okumayı neredeyse imkansız hale getiriyor.

O halde, KOVİD-19 için bundan sonraki gündemi kafamızda canlandırabiliriz. Korku ve boyun eğici davranışı teşvik edecek şekilde sunulan bir salgın riski üzerine kurgulanmış bir anlatı hazırlanır. Büyük olasılıkla bir tanısal yeniden sınıflandırma vakası. Bunun için, epidemiyolojik olarak muğlak bir grip virusuna ihtiyaç vardır; bu virus üzerine,  yaşlılarda ve bağışıklık sistemleri baskılanmış olanlarda solunum ve damar hastalıklarının etkisinin yüksek olduğu (belki de hava kirliliğinin de kötüleştirici etkisiyle) coğrafi bölgelerle ilişkilendirilebilir agresif bir yayılma masalı kurgulanır. "İleri" ülkelerdeki yoğun bakım ünitelerinin Kovid'in gelişinden önceki yıllarda zaten çöktüğü ve kimsenin oradan çıkmayı hayal etmediği ölüm oranlarına sahip olduğunu düşünürsek, zaten fazla bir şey yapmaya gerek yoktur. Yani halk sağlığı sistemleri çoktan yıkılmış ve pandemi senaryosuna hazır hale getirilmişti.

Ama bu kez cinnet içinde uygulanan bir yöntem var: yüksek sepsis riski nedeniyle  hastanelerin ve bakım evlerinin tıkanmasına, çok kötü protokollerin uygulanmasına ve tıbbi bakımın askıya alınmasına neden olan ve paniği tetikleyen bir olağanüstü hal ilan edilir. Ve işte, katil virüs, kendi kendini gerçekleştiren bir kehanete dönüşüyor! Finansal gücün ana merkezlerinde (özellikle Kuzey Amerika ve Avrupa) şiddetle devam eden propaganda, politik ve varoluşsal rasyonalitenin tek olası biçimi olarak hemen kabul gören “istisna hali”ni (Carl Schmitt) sürdürmek için esastır. Ağır medya bombardımanına maruz kalan tüm topluluklar, zorlamanın özgeciliğe dönüştüğü “yurttaşlık sorumluluğu” biçimlerine grotesk bir hevesle bağlanarak öz disiplin yoluyla boyun eğiyor.

"Bulaşma eğrisinden" "Kovid ölümlerine" kadar tüm pandemi senaryosu, rekor sürede üretilen bir çalışma ile, SARS-CoV-2'nin tespiti için onay verilen PCR testine dayanmaktadır. Şimdiye kadar birçok kişinin haberdar olduğu gibi, PCR testlerinin tanısal açıdan güvenilir olmadığı bizzat bu testin mucidi Nobel ödüllü Kary Mullis (ne yazık ki, 7 Ağustos 2019’da vefat etti) tarafından daha önce duyurulmuştu; son zamanlarda da  bu görüş, diğerlerinin yanı sıra, 22 uluslararası tanınmış uzman tarafından birçok kez dillendirildi ve testin, belirgin hataları nedeniyle uygulanmasının durdurulması talep edildi. Açıkça görülüyor ki, talep kulak ardı edildi.

Açıklama (IŞIK): Corman-Drosten”in RT-PCR testinin Wuhan'daki Kovid suşunu tespit ettiğine yönelik makaleleri, 21 Ocakta "Eurosurveillance" dergisine sunulur, 22'sinde kabul edilir ve 23'ünde, 2 gün gibi rekor bir sürede, online olarak yayımlanır!

17 Ocak'ta Drosten, test protokolünü DSÖ'ne gönderir ve ani bir kararla DSÖ, 21 Ocak 2020’de, tüm ulusların Prof.Drosten tarafından geliştirilen "güvenli" test prosedürünü kullanmasını tavsiye eder. Makale henüz, hakemli bir dergide yayınlanmamıştır ve Çinlilerin, yeni bir virüsün genetik bir zincirini temsil edebilecek “birçok” kısa gen dizisinin izolasyonu hakkındaki raporları ilk kez 24 Ocak 2020’de açıklanmıştır. 












PCR testi, pandeminin arkasındaki itici güçtür. Kötü şöhretli 'döngü eşikleri' üzerinden çalışır: Tıpkı “guru” Anthony Fauci'nin bile, sürüntülerin 35 döngünün üzerinde çalışıldığında değersiz olduğunu söyleyerek pervasızca kabul ettiği gibi, ne kadar çok yüksek döngü ile çalışırsanız, o kadar çok yanlış pozitiflik (enfeksiyonlar, Covid ölümleri) üretirsiniz. Bugüne dek, neden pandemi sürecinde tüm dünyadaki laboratuvarlarda rutin olarak 35 döngü ya da üzerinde çoğaltma işlemi uygulandı? New York Times bile – şüphesiz tehlikeli bir Kovid inkarı yuvası değil – geçen yaz bu kilit soruyu gündeme getirdi.

Testin hassasiyeti sayesinde, sağlık yönetimine, her günkü terörün temel araçları olan Kovid vakalarının ve ölümlerinin "numerolojik ucube"si üzerinde tam kontrol sağlama olanağı verilerek, pandemi bir musluk gibi açılıp kapatılabilir.

Tüm bu korku tellallığı, bazı tedbirlerin gevşetilmesine rağmen, bugün de devam ediyor. Nedenini anlamak için ekonomik motife dönmeliyiz. Daha önce belirtildiği gibi, merkez bankaları tarafından birkaç mouse tıklamasıyla trilyonlarca yeni basılmış nakit finansal sistemlere enjekte edildi ve büyük bir kısmı orada kalmayı sürdürdü. Para basma çılgınlığının amacı, vahim likidite boşluklarını kapatmaktı. Bu 'sihirli ağaç parasının' çoğu, hala harcama ve yatırım için kullanılması amaçlanmayan gölge bankacılık sistemi, menkul kıymetler borsaları ve çeşitli sanal para birimleri içinde donmuş durumda. İşlevleri yalnızca finansal spekülasyon için ucuz krediler sağlamaktır. Bu, şu anda sıradan insanlar arasındaki ekonomik döngülerden (gerçek sermaye-IŞIK) tamamen bağımsız olan bir yörünge çevresinde genişlemeye devam eden, Marx'ın "hayali sermaye" dediği şeydir.

Sonuç olarak, daha sonra  aşırı ısınmaya neden olabileceği  ve hiperenflasyonu tetikleyebileceği için,  tüm bu nakitin reel ekonomiyi doldurmasına izin verilemez. İşte, virüsün işe yarar olmaya devam ettiği yer burasıdır. Başlangıçta nasıl “gerçek ekonomiyi yalıtmaya” hizmet ettiyse, şimdi de aşı dogmasına ve kitleleri disipline sokmanın renkli yöntemlerine boyun eğme ile karakterize deneme amaçlı yeniden açılmayı yönetmektedir; belki bu yöntemlere yakında, iklimle ilgili sokağa çıkma kısıtlamaları da dahil olacaktır.


Bize, 'özgürlüğümüzü' sadece aşıların geri verebileceğinin söylendiğini hatırlıyor musunuz? Tahmin edilebileceği gibi, şimdi özgürlüğe giden yolun "varyantlarla", yani virüs yinelemeleriyle dolu olduğunu keşfediyoruz. Amaçları 'vaka sayısını' artırmak ve dolayısıyla merkez bankalarının borç ve finansman açıklarının parasallaşmasını hedefleyen sanal para üretimini gerekçelendiren  olağanüstü halleri uzatmak. Seçkinler, normal faiz oranlarına dönmek yerine, bulaşıcı hastalık hayaletini besleyerek sağlık acil durumunu normalleştirmeyi tercih ediyor.  Geniş anlamda kabul gören “tapering” (merkez bankalarının, yaptıkları geniş ölçekli varlık alımlarının hızını kademeli olarak azaltmaları-IŞIK), bu nedenle tıpkı “Pandexit” (pandemiden çıkış-IŞIK) gibi, bekleyebilir.

Örneğin AB'de, Avrupa Merkez Bankası (ECB)'nın PEPP (pandemic emergency purchase programme) olarak bilinen 1,85 trilyon Euro'luk Pandemi Acil Varlık Alım Programı” mevcut durumda Mart 2022'ye kadar devam edecek. Ancak, bu tarihin ötesine uzatılması gerekebileceği ima ediliyor. Bir yandan da, Delta varyantı, yaz sezonunu altüst eden yeni kısıtlamalar (karantinayı da kapsayan) ile seyahat ve turizm endüstrisini kasıp kavuruyor. Yine, kendini gerçekleştiren bir kehanete yakalanmış gibiyiz (özellikle, Nobel ödüllü Luc Montagnier ve diğer pek çok kişinin ima ettiği gibi, eğer varyantlar, agresif kitlesel aşılama kampanyalarının sonucuysa). Durum ne olursa olsun, temel nokta yaşlı kapitalizmin halâ virüs'e ihtiyaç duyuyor olmasıdır; tek hayatta kalma şansı, liberalizmden oligarşik otoritarizm’e bir paradigma kayması oluşturmasına bağlıdır.

Suçları mükemmel olmaktan uzak olsa da, bu küresel darbenin düzenleyicilerinin, yine de, belli bir sadist dehaya sahip oldukları kabul edilmelidir. El çabuklukları, belki de beklentilerin ötesinde başarılı oldu. Bununla birlikte, totalitarizm’i amaçlayan herhangi bir güç başarısız olmaya mahkûmdur ve bu, aynı zamanda, Kovid dininin başrahipleri ve onların, “acil sağlık psikolojik harekatı”nı piyasaya sürmek için seferber ettiği kurumsal kuklalar için de geçerlidir. Buna rağmen, “güç”, mutlak kudrete sahip olduğu konusunda kendisini kandırma eğilimindedir. Kontrol odasında oturanlar, hakimiyetlerinin ne ölçüde kuşkulu olduğunu kavrayamamaktadır. Göremedikleri, kısmen kör kalmaya devam ettikleri şey, otoritelerinin "daha yüksek bir misyona", yani kapitalist matrisin anonim kendi kendini yeniden üretmesine bağlı olmasıdır. Günümüzün gücü, tek amacı Homo sapiens'in zamanından önce yok olmasına yol açma potansiyeli taşıyan umursamaz yolculuğuna devam etmek olan kar- makinasına bağlıdır. Dünyayı Kovid'e itaat konusunda tezgaha getiren seçkinlerin görünmezliği, virüs'ün kendisi kadar marifetli olan kapitalist otomatın insan biçimindeki tezahürleridir. Ve dönemimizin yeniliği, "tecrit edilmiş toplum"un, distopik hedefinden bağımsız olarak kapitalist makinenin yeniden üretilebilirliğini en iyi garanti eden model olmasıdır.

Fabio Vighi- 16 Ağustos 2021

İnglitere Cardiff Universitesi'nde Eleştirel Teori Profesörü

Makalenin Orijinali İçin:

http://thephilosophicalsalon.com/a-self-fulfilling-prophecy-systemic-collapse-and-pandemic-simulation/