“Hegemonya” netameli bir kavramdır, yerli yerinde kullanılmadığı zaman anlam kaymalarına yol açar. Eski Yunancada “liderlik etmek” anlamına gelir; fakat sınıfsal, kültürel, ideolojik, askeri, emperyalist gibi pek çok çeşidi vardır.
Hegemonyaya maruz kalan insanların, hegemonik olan düşüncelere inanmaları, bu düşünceleri iyice anlayıp benimsemeleri gerekmez. Hegemonya ortam kirlenmesi gibi bir şeydir; insanlar ne olduğunu anlamasalar da varlığını zamanla doğal karşıladıkları için ona alışırlar. Karşı olsalar da yapabilecekleri bir şey yoktur; çoğu kez farkında bile olmadan kendilerini hegemonyanın alanına ve kurallarına hizalamaya çalışırlar.
Mesela, “İncirlik mutabakatı halka açıklansın” dediğimizde, bize “İncirlik’in size ne zararı var, ayrıca bizimkiler yaş tahtaya basmamışlardır” deniyorsa, bir hizalanma ya da razı olma durumu vardır.
Önceki yazımda, “İncirlik’in ABD uçaklarına kapatılması Türkiye için köprüden önceki son çıkıştır” gibi bir şey söylediğim için aldığım tepkiler şöyle özetlenebilir: “Ne kadar tutarsızsın, hem dünya savaşından bahsediyorsun, hem NATO ittifakına kafa tutmaktan... ABD’yi karşımıza alırsak bizi Suriye gibi parça pinçik eder, Rusya zaten fırsat kolluyor...” Bunu söyleten Amerikan hegemonyasıdır.
ABD’nin bölgesel amacı, İsrail’in açıkça dile getirdiği gibi, Türkiye topraklarını da kapsayacak bir Kürdistan inşa etmektir. ABD askeri güçlerinin, 1991’deki 36. Paralel hadisesinde olduğu gibi, bu inşa faaliyetinin de en önemli araçlarından birini oluşturduğu açıktır. Öte yanda, ABD’nin PYD’yi IŞİD’le savaştığı için desteklediğini düşünecek kadar saf biri herhalde yoktur. Bölünme karşılığında ülkemize bir tür demokrasi vaat edildiği anlaşılmaktadır. Kafkasya’da 2004’te denenen başarısız “turuncu devrim”in temel vaadi de buydu: “Demokrasi.”
Sorunu önce AKP’nin içinden bir “saray darbesi”yle çözmeye çalıştılar; bunun kısa sürede sonuç vermeyeceğini anladıklarında, kendi marjinal medya organlarından ve ikinci sınıf analistlerinden başlayarak mevcut gerilimi tırmandırdılar. Amerika söz konusu olunca “artistik gösteri” eksik olmaz. Bu da Joe Biden’a düştü. Gazetecilerle “basına kapalı” toplantı yaparak demokrasinin Türkiye için önemini vurguladı.
Ana tema şu: “Erdoğan bir uçuruma doğru gidiyor.” Evet, gidiyor! Amerika uçuruma doğru itiyor diye Reis’in eteğine yapışmamız gerekmez. Bunu yapmayız. Fakat bundan daha kötüsü, “demokrasi” gelecek zannıyla ABD’ye omuz vermek ya da kayıtsız kalmaktır. Yankee’nin hegemonyasıyla gelecek olan “demokrasi” ABD’nin stratejik çıkarlarına hizmet edecektir; bölünmeye yol açacak, neo-liberal ekonomiyi güçlendirecek (geçiş döneminde belki yine Derviş’i gönderirler!), etnik ve dini ayrışmayı hızlandıracaktır.
Sonuç: ABD’nin mevcut/yerleşik hegemonyası ile Reis’in gerici hegemonya girişimi çatışırsa, ikisinden birini tercih etmemiz gerekmez. Müdafaa-i Hukuk ruhuyla ve İstiklal-i tam ilkesiyle bir Cumhuriyet Cephesi olarak örgütlenmek gerekir. Uzun vadede sosyalizme de bu yoldan gidilir. Evet, dolambaçlı bir yol. Fakat insanın başına taş düşmüş gibi ansızın aydınlanması ya da sınıf bilinci edinmesi beklenemez. Toplumun önünde olacaksanız, gözden kaybolacak kadar ileride değil, onun gerilediği yerin bir adım önünde olacaksınız.
Yavuz ALOGAN
Aydınlık/05.03.2016