30 Mayıs 2014 Cuma

DÜNYADA DİNSEL İNANÇLAR GİDEREK ZAYIFLIYOR

Geleceğin dünyasında sekülerleşme kaçınılmaz

Dünya genelinde son yıllarda yapılan bir kamu araştırmasına göre dünya nüfusu giderek Tanrı inancını yitiriyor. New Scientist dergisi bu eğilimin nedenlerini, sürüp sürmeyeceğini, sürdüğü takdirde inançsız bir dünyanın neye benzeyeceğini sorguluyor.

  Dünyada  sekülerleşmenin hiç olmadığı kadar büyük bir süratle yükselişe geçtiğine tanık oluyoruz
• Tanrı inancının sağladığı rahatlığa artık ihtiyaç duyulmuyor.
• En zengin, en istikrarlı, sosyal güvenliğin en cömert olduğu coğrafyalarda dine ilgi azalıyor.
 
• Bir ülke ne kadar seküler ise, o kadar sağlıklıdır.

Dini inançlar dünyanın her yerinde dikkati çekecek kadar hızlı ve belirgin bir şekilde azalıyor. Bundan 10 yıl önce dünya nüfusunun dörtte üçü kendini dindar olarak tanımlıyor- du. Bugün ise bu oran % 60’ın altına inmiş durumda. Öyle ki dünya ülkelerinin dörtte birinde “hiçbir” dine bağlı olmadıklarını açıklayan, din ile tüm bağlantılarını kesmiş kesim çoğunlukta. Örneğin İrlanda’da 2005 yılında halkın % 69’u dindar olduklarını açıklarken, bugün bu oran % 47’lere inmiş (Bkz: grafik DİN İNİŞTE). “Dünyanın dört bir yanında sekülerleşme (insanların yaşamlarında dini referans olarak görmemeye başlaması, dinin toplumsal alanda etkinliğinin azalması) eğilimi güçleniyor” diye konuşan Kanada’daki University of British Columbia’dan psikolog Ara Norenzayan, “Batı ve Kuzey Avrupa, Kanada, Avustralya, Yeni Zelanda, Japonya ve Çin bu eğilimin en belirgin olduğu coğrafyalar” diyor. Hıristiyanlığın en koyu olduğu ülkelerden biri olan ABD’de bile, herhangi bir din ile bağlantısı olmadığını ifade eden insan sayısı 1972’deki % 5’ten bugün % 20’lere tırmanmış durumda. 30 yaşının altındakilerde bu oran üçte bire yakın. Bu tablo, dinle bağlantısını kopartmış olan insanların dini kesin olarak reddettiği anlamına gelmiyor. Ateist olduğunu açıklayan kesim dünya nüfusunun % 13’ü. Bu da dünyada yaklaşık bir milyar ateistin olduğu anlamına geliyor. Bu rakamın üzerine çıkabilenler yalnızca Hıristiyanlar ve Müslümanlar. Bunların yanı sıra kendisini dindar olarak tanımlamayan kesim bir buçuk milyara yakın.                                                              
Bir yüzyıl önce bu eğilimlerin kaçınılmaz olduğu düşünülüyordu. Emile Durkheim ve Max Weber gibi sosyolojinin kurucuları, bilimsel düşüncenin zaman içinde dini erozyona uğratarak, yok olmasına yol açacağını düşünüyordu. Seküler devrimin başlamasıyla Batı Avrupa’da hümanist, akılcı ve özgür düşünceye dayalı bir akımın güç kazanmaya başladı- ğını görüyorlardı.

SEKÜLERLEŞMEYE TANRI KORKUSU ENGELİ
Ne var ki beklentilerin tersine, süreç böyle gelişmedi. Batı Avrupa’nın bir kısmı, Avustralya, Kanada ve Yeni Zelanda, II. Dünya Savaşı’ndan sonra sekülerleşmeye başladıysa da dünyanın geri kalan kısmında Tanrı korkusuna dayalı inanç sistemleri hükmünü sürdürüyordu. Öyle ki komünist blok içinde bile devletin ateist politikasının halk tarafından tam olarak benimsendiği söylenemezdi. Bu süreç hep böyle devam etmedi; 20.yüzyılın sonlarına doğru dinin yeniden yıldızının parladığı görüldü. Köktendinci akımlar dünyada ses getirme- ye başladı; İslam güçlü bir siyasi akım haline geldi; ABD inatla dindarlığına devam etti. Ve seküler Avrupa bu konuda yalnızlığa itildi. Ama bugünlerde sekülerleşmenin yeniden toparlanmaya başladığı görülüyor. “Son 20 yıl boyunca tüm toplumlarda dindarlık eğiliminde çok ani bir düşüş izleniyor” diye konuşan Kaliforniya’daki Pitzer College’dan sosyolog Phil Zuckerman, “Dinin kan kaybettiğini her yerde görüyoruz. Tamam, bazı kapalı toplumlarda köktendincilik artıyor ama dünyada  sekülerleşmenin hiç olmadığı kadar büyük bir süratle yükselişe geçtiğine tanık oluyoruz. Örneğin Brezilya, İrlanda, hatta Afrika...” diyor.

İNSANLAR TANRI’YA NİÇİN İNANIR?
Bu gidişatın sonunda 19. yüzyılın Tanrısız Dünya hayali gerçekleşecek mi? Çoğu insanın kendisini dindar olarak tanımlamayacağı bir dünya olası mı?  Eğer bu gerçek olursa dünya daha yaşanılır bir yer haline gelecek mi? Bu sorulara yanıt vermeden önce ilk olarak in- sanların  Tanrı’ya inanma nedenlerine bir göz atalım. Pek çokları için yanıt basittir; çünkü Tanrı vardır. Bunun doğru olup olmadığından bağımsız olarak, bu varsayım dinsel inancın doğasına ilişkin çok ilginç bir unsuru ortaya çıkartır. Pek çok insan için, hatta bugüne kadar yaşamış olanlar için de, Tanrı inancı zahmetsizdir. Soluk alabilmek veya anadilini öğrenmek gibi, Tanrı’ya inanmak da doğal olarak kendiliğinden oluşan bir şeydir. Bu nasıl oluyor? Son yıllarda bilişsel psikologlar, insan beyninin dini fikirleri niçin bu kadar kolay benimsediği ile ilgili kapsamlı bir çalışma yürüttü. Bu çalışmanın sonunda Bilişsel-yan-ürün adını verdikleri bir kuram geliştirdiler. Bu kurama göre din dışı nedenlere bağlı olarak evrilen insan psikolojisinin bazı özellikleri, Tanrı’nın varlığını kabul etmemiz için de son derece uygun bir zemin hazırlamıştır. Sonuçta, dini öykü ve iddialarla karşılaşan insan bunları sezgisel olarak inandırıcı ve akla yakın bulur. Örneğin yırtıcı hayvanlara av olmamak için her çalılığın ardında kendilerini bekleyen görünmeyen bir varlığa karşı olağanüstü bir duyarlılık geliştiren atalarımız, dünyayı yaratan ve değiştiren görülmeyen bir varlığı da kolayca kabullenir. Bu duyarlılığının sayesinde pek çok dinin ortak iddiası olan görülmeyen mistik bir varlığı kabullenmeleri kolaylaşır.

YAŞAMSAL KORKULARDA RAHATLAMA
Dinsel inançların yayılması sürecinde de insanlarda bazı tuhaf özellikler evrilmiştir. İyiliksever ki- şisel bir Tanrı, ulvi amaçlar ve ölüm sonrası yaşam gibi kavramlar, insan olmanın bir parçası olan varoluşsal belirsizlik ve korkularla baş etme konusunda insanlara çok büyük kolaylık ve rahatlama sunar. Ayrıca hepimizde yüksek statüye sahip olan insanlara öykünme ve toplumsal normlara itaat etme eğilimi vardır. Bu iki eğilim de bir inancın korunmasında ve yayılmasında önemli bir rol oynar. Nihai olarak sürekli olarak gözlendiğini düşü nen insanların kendilerine çeki düzen verdikleri ve dayanışmaya öncelik tanıdıkları biliniyor. Tarihte doğaüstü varlıklar tarafından göz hapsinde tutulduklarını düşünen toplumların daha başarılı olmaları, dinsel inançların yayılmasını biraz daha kolaylaştırmıştır. Özetle insan aklının çalışma şekli, dinsel inançları doğal olarak kabullenmeye çok yatkındır.
ATEİZM NASIL ORTAYA ÇIKTI?
Tanrı inancı bu kadar kolay benimsendiyse, dünyada niçin ateistler var? Son zamanlara kadar insanların akıl ve mantık yoluyla ateizmi seçtiği varsayılıyordu. Başka bir deyişle ateistler dinlerin taleplerini incelemiş ve inandırıcı bulmadıkları için ret yoluna gitmişti. Bu da ateizmin daha eğitimli bir azınlık tarafından benimsenmiş olmasını açıklıyordu. Evrim yoluyla edinilen ve dinsel inançları kabullenmeyi kolaylaştıran eğilimlerden kurtulmak ve bu inançsızlığı devam ettirmek için insanların çok zor bir bilişsel çaba sarf etmesi gerektiği düşünülüyordu.

RAKAMLARLA DİNİ İNANÇLAR

• Dünya nüfusunun % 59’u dindar

• ABD’de daha yoksul kesimin % 17’si kendini dindar olarak tanımlıyor

• BD’deki dindar olmayan insanların % 71’i apateist*

• Ebevenlerinin her ikisi de dindar olmayan bir çocuğun dindar olma olasılığı % 3.

• ki ebeveyni de dindar olan çocuğun dindar olma olasılığı % 50.55

*Apateizm (apati ve teizm/ateizm kelimelerinin birleşimi), tanrıumursamazlık, pragmatik ateizm veya (eleştirel olarak) pratik ateizm; herhangi bir deiteye olan inanca veya inançsızlığa karşı ilgisizliktir.

“Analitik ateizm”, sonu dinsizliğe varan çok önemli bir yoldur ve son yıllarda izlenen sekülerleşme artışını açıklar. İnsanların bilimle ve diğer analitik düşünce sistemleriyle uğraştığı yerlerde kesin olarak geliştiği görülür. Ancak dinsizliğin tek yolu bu değildir. Örneğin ABD’de insanların % 20’si din ile bir bağlantılarının olmadığını söylerken, yalnız- ca % 10’u ateist olduğunu açıklıyor. “Ateist olmanın birden fazla yolu ve motivasyonu vardır” diye konuşan Norenzayan, “İnançsızlık her zaman zor bir bilişsel çabaya gerek duymaz” diyor.
TANRI’YI TERK ETMENİN NEDENLERİ

Dolayısıyla insanların dinin taleplerini açıkça inkâr etmediği halde, Tanrı’yı terk etmelerinin nedeni ne olabilir?  Norenzayan’a göre bunun yanıtı, dinsel fikirleri kolayca haz- metmemizi sağlayan diğer psikolojik eğilimlerde yatıyor. Tanrı’yı terk etmenin en önemli motivasyonlarından biri Tanrı inancının sağladığı rahatlığa artık insanların ihtiyaç duymamasıdır. Din varoluşsal korkulardan beslenir. İnsanların kendilerini güvende hissetmediği anlarda din imdatlarına yetişir. Ancak toplumlar zenginleşip istikrara kavu- şunca bu güvenlik zırhına ihtiyaç kalmaz.   Dolayısıyla dünyada dinin en zayıf olduğu ülke- lerin, en güvenli yerler olması rastlantı ile açıklanamaz. Örneğin Danimarka, İsveç ve Norveç son yıllarda dinsel inançların en zayıf olduğu ülkeler. Ayrıca bu ülkeler en zengin, en istikrarlı, sosyal güvenliğin en cömert olduğu yerler. Bu tezi kanıtlayan bir olgu Yeni Zelanda’da 2011’deki Christchurch Depremi’nden sonra yaşandı. Normal olarak sosyal güvenliğin en güçlü ve dini inançların zayıf olduğu ülkede, depremden sonra Christchurch bölgesinde dindarlık eğiliminin arttığı görüldü.

ATEİZMİN DÖRT TÜRÜ

Zihin-körü: Soyutlama yeteneği olmayan

Apatetik: İnanç ve inançsızlığa karşı ilgisizdir

Kuşkucu: İnancın aşırıya kaçan uygulamalarına  kapalıdır

Analiz yaparak: Dini kesinlikle reddeder

APATEİZM YÜKSELİŞTE
Norenzayan gelişmiş ülkelerde ortaya çıkan yeni bir kav- rama dikkat çekiyor.  Bu yeni akıma apateizm adı veriliyor.

Norenzayan’a göre apateizm  bir tür ateizm; ancak bu kuşkuculuktan çok, din ve tanrı kavramına duyulan ilgisizlikten kaynaklanıyor. Apateizm son yılların en güçlü akımı. Ancak dindar insanlar dinsel ilgisizlikten kaynaklanan bu akımın gerçek ateizm olmadığını düşünüyor. Bu görüş İngiltere’de son yıllarda yapılan bir kamuoyu araştırması sonuçla- rıyla da örtüşüyor. Bu sonuçlara göre İngiltere’de klasik dinler zayıflamakla birlikte, manevi (spiritüel) inançlarda bir zayıflama görülmüyor. Dinsel görüşleri sorgulanan yetişkinlerin % 60’ı manevi bir varlığa inandıklarını açıklarken, yalnızca % 13’ü insanların manevi bir yönünün bulunmadığına ve tümüyle maddi bir varlık olduklarına inanıyor.
DOĞAL FELAKETLER TANRI İNANCINI GÜÇLENDİRİYOR

Dinsel inançlardaki bu zayıflama trendi devam eder mi? Tanrı inancı zenginlik ve istikrarın bulunduğu ülkelerde zayıflıyorsa, iklim değişikliği ve çevre kirliliği gibi etmenlerin neden olacağı doğal afetler, ateizmin yayılmasını yavaşlatabilir. “Eğer korkunç bir doğa felaketi yaşanırsa, dinsel inançların yeniden güç kazanacağını sanıyorum” diye konuşan Norenzayan, “Christchurch Depremi’de bunun somut örneği” diyor. Avrupa’daki se- külerleşmenin başka yerlerde de tekrarlanacağını beklemek çok da gerçekçi değil. İngil- tere’deki St. Mary’s Üniversitesi’nden teolog Stephen Bullivant’ın bu konudaki görüşleri şöyle: “Ülkelerin izledikleri yolu tarihsel koşulları belirler. Zenginlik, güvenlik ve demokrasinin geliştiği ülkelerde sekülerleşmenin kaçınılmaz olduğunu düşünmekteyim. Örneğin İrlanda’da ekonomik krize karşın din yeniden canlanmadı. Bu da, se- külerleşmenin,  akarsuyun yatağını bulması gibi bir kez kendine bir yol edinmesi durumunda, durdurulmasının çok zor olduğu anlamına geliyor.”
AMERİKA VE RUSYA ÖRNEKLERİ

Batı’nın en dindar ülkelerinden biri olarak tanınan ABD’de bile halkın Tanrı’dan uzaklaştığı görülüyor. Burada son 20 yıldır en hızlı büyüyen kesim dinsel inançlara ilgi duymayanlar. Bu kesim genellikle yetişkinlerden oluşuyor. Bu gidişatın gerekçelerinden biri tarihsel koşullar. Soğuk Savaş döneminde Amerikalıların büyük bir kesimi, tanrı tanımaz komünistlere karşı sağlam bir cephe oluşturduklarını sanıyordu. Bu durumda ateizm vatanseverlik ile örtüşmüyordu. Oysa Berlin Duvarı’nın 1989’da yıkılmasından sonra genç- lerin dine pek de ilgi duymadıkları biliniyor. İlginç olan Soğuk Savaş’tan sonra Rusya’nın tam ters yöne doğru meyletmesi. 1991 yılında Rusların % 61’i hiçbir dine bağlı olmadığını belirtirken, 2008 yılında bu oran % 18’e düşmüş. Ancak son yıllarda Rusların da son sekülerleşme eğilimine ayak uydurdukları açıkça görülüyor. Küresel Din ve Ateizm Endeksi’ne  göre Rusya’da 2012 yılında yapılan bir kamuoyu araştırması kendilerini dindar olarak tanımlayan kesimin % 55 dolaylarında olduğunu saptamış.
Bullivant’a göre sekülerleşme eğilimi bir başka bir nedene bağlı olarak da devam edecek. Bu neden, dinin kuşaktan kuşağa aktarılma şekliyle ilgili. “Bir çocuğun ileride dindar olup olmayacağı ebeveynlerinin dinsel inançlarına bağlıdır” diye konuşan Bullivant, “Ebeveynleri faal olarak dindar olan bir çocuğun, aynı yolda ilerleme olasılığı % 50’dir. Ancak anne babası dindar olmayan çocuklarda bu olasılık % 3’tür. Eğilimlerini inatla sürdürme konusunda dindar olmayanlar daha başarılı. Dindar olmayan bir ortamda büyüyen bir çocuğun ileride bir dine bağlanma olasılığı çok düşüktür. Ama dindar bir ortamda büyüyen çocuğun dinsel inançlara sırt çevirmesi düşük bir olasılık” diyor. Bullivant, ayrıca dindarlığın insanlar 20’li yaşlarının ortalarına geldiğinde sabitlendiğini ileri sürüyor. Örneğin ABD’de herhangi bir dinle bağlantısı olmayan genç insanların yaklaşık % 30’unun ileri yaşlarında fikir değiştirme olasılığı çok düşüktür ve bunların görüşlerini çocuklarına aktarma olasılığı da epey yüksektir.

TANRISIZ BİR DÜNYA NEYE BENZER?

Tanrısız bir dünya neye benzer? Genel kanı, di- nin toplumu bir arada tutan ahlaki bir tutkal olduğu ve dinin ortadan kalkması ile birlikte her şeyin bir anda çökeceği yönündedir. Ne var ki kanıtlar bunun tam tersini gösteriyor. Zuckerman 2009 yılında dünya genelinde yürüttüğü bir çalışmada, çeşitli ülkelerdeki dindarlık düzeyi ile toplum sağlığını karşılaştırdı. Toplum sağlığı refah, eşitlik, kadın hakları, eğitim düzeyi, yaşam beklentisi, çocuk ölümleri, suç oranları, intihar oranları ve cinayet oranları gibi unsurları içeriyordu. Zuckerman sonuçları tek bir cümle ile açıkladı: “Bir ülke ne kadar seküler ise, o kadar sağlıklıdır.”  Ancak bu sonuçların sekülerleşmenin sağlıklı bir toplum yarattığı şeklinde yorumlanmaması gerektiğine de dikkat çeken Zuckerman, “Yalnızca sağlıklı bir toplum için dinin gerekli olmadığını vurguluyorum. Kaldı ki sekülerleşme sosyal iyileştirme ve kalkınmaya yol açar. Çünkü seküler yönelim bilim, eğitim ve akılcı çözümlemeye ağırlık verir. Ayrıca tepeden inme zorlayıcı ateizm ile özgür toplumlarda ortaya çıkan organik ateizmi birbirinden ayıran Zuckerman, “Sağlıklı bir toplum ancak organik ateizmin hüküm sürdüğü coğrafyalarda oluşur” diyor. 

Derleyen: Reyhan Oksay
Kaynak:
New Scientist, 3 Mayıs 2014
http://www.scientificamerican.com/article/ how-atheism-helped-create-the-modern-world- excerpt/
http://www.scientificamerican.com/article/he- althy-skepticism/

CUMHURİYET BİLİM TEKNOLOJİ 30.05.2014  SAYI:1419

 

 

28 Mayıs 2014 Çarşamba

Teröriste kimyasal resmi belgede

 
TÜİK verileriyle ortaya çıktı
 
TÜİK’e göre sarin gazının hammaddesi ‘Suriye’ye ihraç edilmiş.
 
Teröristlere kimyasal silah ihracı resmi belgede
 
TÜİK verilerine göre, 2013 yılında Türkiye’den Suriye’ye toplam 16.026 ton izopropil alkol satılmış. Bu madde, öldürücü kimyasal silah olan sarin gazının öncül maddesi. En fazla satış ise Guta’daki kimyasal saldırının olduğu Ağustos ayında gerçekleşiyor.
 
Suriye’ye yönelik dış destekli operasyonun başlamasından itibaren, rejimin ‘kimyasal silah kullandığı’ iddiası çok sık dile getirildi. Fakat Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) 2013 yılı dış ticaret verileri bu iddiaya, muhalifleri zor durumda bırakacak bir boyut kazandırdı. TÜİK’in kilogram cinsinden gösterdiği verilere göre 2013’te Türkiye’den Suriye’ye sarin gazının öncül maddesi olan izopropil alkolden toplam 16.026 ton satılmış. Aynı şekilde Suriye’de kullanıldığı iddia edilen zehirli hardal gazının yapımında kullanılabilecek sodyum sülfürden de yine TÜİK’in dolar cinsinden gösterdiği verilere göre 688 bin 509 dolarlık satış yapılmış.
 
Sarin gazı bu olmadan yapılmaz’
Konunun uzmanları izopropil alkolün sarin gazının öncül maddesi olduğunu kaydetti. Aydınlık’a konuşan bir kimya profesörü “İzopropil alkolden tek başına sarin gazı meydana gelmez, ama sarin gazının öncül maddesidir. Bu madde olmadan sarin gazı ortaya çıkmaz” dedi. Uzmanın verdiği bilgiye göre, diğer maddelerin de bulunması durumunda bu kadar miktarda izopropil alkolden bütün Suriye’deki insanları öldürecek miktarda sarin gazı yapılabilir.
 
En çok Guta’nın olduğu ay gitmiş
Suriye’de başkent Şam’ın doğu banliyösü olan Guta’da 21 Ağustos 2013 tarihinde sarin gazı kullanıldığı iddia edilmişti. BM konuyu inceledi ancak Suriye yönetiminin saldırıyı yaptığı iddiası doğrulanmadı. Esad yönetimi de saldırıyı muhaliflerin yaptığını öne sürmüştü. Türkiye’den Suriye’deki muhaliflere satılan sarin gazının öncül maddesi olan izopropil alkolün en çok Ağustos ayında satılmış olması dikkat çekici bir durum. 2013 yılının Ağustos ayında Suriye’ye toplam 12.800 ton izopropil alkol satılmış. Geriye kalanları da Haziran ve Kasım aylarında ihraç edilmiş.
 
Devletlerin resmi ticareti yok
Peki bu maddeler, Suriye’de rejimin kontrolündeki bölgelere resmi ticaret kapsamında satılmış olabilir mi? Bu mümkün değil. Çünkü Türkiye’nin Suriye Devleti ile hiçbir ticari ilişkisi yok. Aydınlık’ın görüştüğü Suriye yönetiminden yetkililer “Türkiye’den bize en ufak bir malzeme satılmamaktadır” diye kesin bir dille ifade ettiler. Aydınlık, konuyu Ankara’dan da araştırdı. Aydınlık’ın sorularını yanıtlayan Ekonomi Bakanlığı’ndan bir yetkili, “Suriye devleti ile ticaretimiz teorik olarak var, ama pratik olarak yok. Suriye ile ticaret sınır kapılarının olduğu tampon bölgelerde yapılıyor” diye yanıt verdi. Bu ticaretin yapıldığı sınır kapılarındaki tampon bölgeler, IŞİD, El Nusra ve ÖSO arasında paylaşılmış durumda. Yani, TÜİK verilerinde Suriye’ye ihracat olarak gösterilen Suriye ile yapılan bütün ticaret bu terörist grupların denetiminde yapılıyor.
 
Sanayi yok, niye alındı?
İzopropil alkol aynı zamanda sanayide çok yaygın olarak kullanılan bir kimyasal madde. Lastik, plastik, tekstil gibi bir çok sanayi kolunda kullanılıyor. Ancak muhaliflerin elindeki bölgelerde sanayi adına hiçbir şey yok. Bunu hem muhalifler hem de Esad’ın safında yer alan ve o bölgede yaşayan kaynaklar doğruluyor. Devletten kalan fabrikalar da sökülüp, hurda fiyatına Türkiye’de satılmıştı.
 
Sarin gazı davasında da geçiyor
Adana’da görülen ‘Sarin Gazı’ davasının iddianamesinde de İzopropil alkolden bahsediliyor. Sanıklar izopropil alkol temin etmek için araştırmalar yapıyor. Sanıklardan İbrahim Akça’nın Emniyet’te verdiği ifade sanıklardan Bekir Karaoğlan’ın kendisini telefon ile arayarak Suriye’den bir müşterisinin geldiğini ve bazı malzemelere ihtiyaç duyduğunu, kendisinin bu malzemeleri temin edip edemeyeceğini sorduğunu, onun üzerine bu malzemelerin isimlerini söylemesini istediğini, Bekir Karaoğlan’ın hatırladığı kadarıyla İzopropil alkol, metanol beyaz fosfor, 1-amino ve ismini hatırlamadığı bir malzeme daha söylediğini ifade etmişti. Sanıkların sarin gazının ham maddesi olan izopropil alkol arayışları dinlemede olan telefon konuşmalarına da şöyle yansıyor:
 
Bekir Karaoğlan : Şu en son en son çözelti
İbrahim Akça : Rezorsinol dediği bir tonluk
Bekir Karaoğlan: Ha ...
İbrahim Akça : İpa’dan (İzopropil alkol) tamam yüz kilo veririz
Bekir Karaoğlan : çözelti ne kadar lazım olur abi
İbrahim Akça : En son kalemimi diyorsun
Bekir Karaoğlan : Evet
 
Masum Gök
Aydınlık /28.05.2014

62.BİLDERBERG TOPLANTISI 2014 MAYIS SONUNDA DANİMARKA'DA YAPILIYOR. KATILIMCILAR KİMLER ?


Official Bilderberg 2014 Membership List Released

CURRENT LIST OF PARTICIPANTS – STATUS 26 MAY 2014

Chairman
FRA Castries, Henri de Chairman and CEO, AXA Group
 
DEU Achleitner, Paul M. Chairman of the Supervisory Board, Deutsche Bank AG

DEU Ackermann, Josef Former CEO, Deutsche Bank AG
 
GBR Agius, Marcus Non-Executive Chairman, PA Consulting Group

FIN Alahuhta, Matti Member of the Board, KONE; Chairman, Aalto University Foundation

GBR Alexander, Helen Chairman, UBM plc

USA Alexander, Keith B. Former Commander, U.S. Cyber Command; Former Director, National Security Agency
 
USA Altman, Roger C. Executive Chairman, Evercore

FIN Apunen, Matti Director, Finnish Business and Policy Forum EVA

DEU Asmussen, Jörg State Secretary of Labour and Social Affairs

HUN Bajnai, Gordon Former Prime Minister; Party Leader, Together 2014

GBR Balls, Edward M. Shadow Chancellor of the Exchequer

PRT Balsemão, Francisco Pinto Chairman, Impresa SGPS

FRA Baroin, François Member of Parliament (UMP); Mayor of Troyes

FRA Baverez, Nicolas Partner, Gibson, Dunn & Crutcher LLP

USA Berggruen, Nicolas Chairman, Berggruen Institute on Governance

ITA Bernabè, Franco Chairman, FB Group SRL

DNK Besenbacher, Flemming Chairman, The Carlsberg Group

NLD Beurden, Ben van CEO, Royal Dutch Shell plc
 

SWE Bildt, Carl Minister for Foreign Affairs

NOR Brandtzæg, Svein Richard President and CEO, Norsk Hydro ASA

INT Breedlove, Philip M. Supreme Allied Commander Europe
 
AUT Bronner, Oscar Publisher, Der STANDARD Verlagsgesellschaft m.b.H.

SWE Buskhe, Håkan President and CEO, Saab AB
 
TUR Çandar, Cengiz Senior Columnist, Al Monitor and Radikal

ESP Cebrián, Juan Luis Executive Chairman, Grupo PRISA

FRA Chalendar, Pierre-André de Chairman and CEO, Saint-Gobain

CAN Clark, W. Edmund Group President and CEO, TD Bank Group

INT Coeuré, Benoît Member of the Executive Board, European Central Bank

IRL Coveney, Simon Minister for Agriculture, Food and the Marine
 
GBR Cowper-Coles, Sherard Senior Adviser to the Group Chairman and Group CEO, HSBC Holdings plc

BEL Davignon, Etienne Minister of State

USA Donilon, Thomas E. Senior Partner, O’Melveny and Myers; Former U.S. National Security Advisor

DEU Döpfner, Mathias CEO, Axel Springer SE
 
 
 
 
 
 
GBR Dudley, Robert Group Chief Executive, BP plc
 

FIN Ehrnrooth, Henrik Chairman, Caverion Corporation, Otava and Pöyry PLC
 
ITA Elkann, John Chairman, Fiat S.p.A.

DEU Enders, Thomas CEO, Airbus Group

DNK Federspiel, Ulrik Executive Vice President, Haldor Topsøe A/S

USA Feldstein, Martin S. Professor of Economics, Harvard University; President Emeritus, NBER

CAN Ferguson, Brian President and CEO, Cenovus Energy Inc.
 
GBR Flint, Douglas J. Group Chairman, HSBC Holdings plc
 

ESP García-Margallo, José Manuel Minister of Foreign Affairs and Cooperation

USA Gfoeller, Michael Independent Consultant

TUR Göle, Nilüfer Professor of Sociology, École des Hautes Études en Sciences Sociales

USA Greenberg, Evan G. Chairman and CEO, ACE Group

GBR Greening, Justine Secretary of State for International Development

NLD Halberstadt, Victor Professor of Economics, Leiden University

USA Hockfield, Susan President Emerita, Massachusetts Institute of Technology

NOR Høegh, Leif O. Chairman, Höegh Autoliners AS

NOR Høegh, Westye Senior Advisor, Höegh Autoliners AS

USA Hoffman, Reid Co-Founder and Executive Chairman, LinkedIn

CHN Huang, Yiping Professor of Economics, National School of Development, Peking University
 

USA Jackson, Shirley Ann President, Rensselaer Polytechnic Institute

USA Jacobs, Kenneth M. Chairman and CEO, Lazard

USA Johnson, James A. Chairman, Johnson Capital Partners

USA Karp, Alex CEO, Palantir Technologies

USA Katz, Bruce J. Vice President and Co-Director, Metropolitan Policy Program, The Brookings Institution

CAN Kenney, Jason T. Minister of Employment and Social Development

GBR Kerr, John Deputy Chairman, Scottish Power

USA Kissinger, Henry A. Chairman, Kissinger Associates, Inc.
 

USA Kleinfeld, Klaus Chairman and CEO, Alcoa

TUR Koç, Mustafa Chairman, Koç Holding A.S.

DNK Kragh, Steffen President and CEO, Egmont

USA Kravis, Henry R. Co-Chairman and Co-CEO, Kohlberg Kravis Roberts & Co.
 

USA Kravis, Marie-Josée Senior Fellow and Vice Chair, Hudson Institute

CHE Kudelski, André Chairman and CEO, Kudelski Group

INT Lagarde, Christine Managing Director, International Monetary Fund
 

BEL Leysen, Thomas Chairman of the Board of Directors, KBC Group

USA Li, Cheng Director, John L.Thornton China Center,The Brookings Institution

SWE Lifvendahl, Tove Political Editor in Chief, Svenska Dagbladet

CHN Liu, He Minister, Office of the Central Leading Group on Financial and Economic Affairs
 

PRT Macedo, Paulo Minister of Health
 
FRA Macron, Emmanuel Deputy Secretary General of the Presidency

ITA Maggioni, Monica Editor-in-Chief, Rainews24, RAI TV

GBR Mandelson, Peter Chairman, Global Counsel LLP

USA McAfee, Andrew Principal Research Scientist, Massachusetts Institute of Technology

PRT Medeiros, Inês de Member of Parliament, Socialist Party

GBR Micklethwait, John Editor-in-Chief, The Economist

GRC Mitsotaki, Alexandra Chair, ActionAid Hellas

ITA Monti, Mario Senator-for-life; President, Bocconi University
 
USA Mundie, Craig J. Senior Advisor to the CEO, Microsoft Corporation

CAN Munroe-Blum, Heather Professor of Medicine and Principal (President) Emerita, McGill University

USA Murray, Charles A. W.H. Brady Scholar, American Enterprise Institute for Public Policy Research

NLD Netherlands, H.R.H. Princess Beatrix of the
 

ESP Nin Génova, Juan María Deputy Chairman and CEO, CaixaBank

FRA Nougayrède, Natalie Director and Executive Editor, Le Monde

DNK Olesen, Søren-Peter Professor; Member of the Board of Directors, The Carlsberg Foundation

FIN Ollila, Jorma Chairman, Royal Dutch Shell, plc; Chairman, Outokumpu Plc
 

TUR Oran, Umut Deputy Chairman, Republican People’s Party (CHP)

GBR Osborne, George Chancellor of the Exchequer
 

FRA Pellerin, Fleur State Secretary for Foreign Trade

USA Perle, Richard N. Resident Fellow, American Enterprise Institute
 

USA Petraeus, David H. Chairman, KKR Global Institute
 
CAN Poloz, Stephen S. Governor, Bank of Canada
 
 
 
 
 
 


I
NT Rasmussen, Anders Fogh Secretary General, NATO
 
DNK Rasmussen, Jørgen Huno Chairman of the Board of Trustees, The Lundbeck Foundation

INT Reding, Viviane Vice President and Commissioner for Justice, Fundamental Rights and Citizenship, European Commission

USA Reed, Kasim Mayor of Atlanta

CAN Reisman, Heather M. Chair and CEO, Indigo Books & Music Inc.

NOR Reiten, Eivind Chairman, Klaveness Marine Holding AS

DEU Röttgen, Norbert Chairman, Foreign Affairs Committee, German Bundestag

USA Rubin, Robert E. Co-Chair, Council on Foreign Relations; Former Secretary of the Treasury
 

USA Rumer, Eugene Senior Associate and Director, Russia and Eurasia Program, Carnegie Endowment for International Peace

NOR Rynning-Tønnesen, Christian President and CEO, Statkraft AS

NLD Samsom, Diederik M. Parliamentary Leader PvdA (Labour Party)

GBR Sawers, John Chief, Secret Intelligence Service

NLD Scheffer, Paul J. Author; Professor of European Studies, Tilburg University

NLD Schippers, Edith Minister of Health, Welfare and Sport

USA Schmidt, Eric E. Executive Chairman, Google Inc.
 

AUT Scholten, Rudolf CEO, Oesterreichische Kontrollbank AG

USA Shih, Clara CEO and Founder, Hearsay Social

FIN Siilasmaa, Risto K. Chairman of the Board of Directors and Interim CEO, Nokia Corporation

ESP Spain, H.M. the Queen of

USA Spence, A. Michael Professor of Economics, New York University

FIN Stadigh, Kari President and CEO, Sampo plc

USA Summers, Lawrence H. Charles W. Eliot University Professor, Harvard University
 

IRL Sutherland, Peter D. Chairman, Goldman Sachs International; UN Special Representative for Migration
 

SWE Svanberg, Carl-Henric Chairman, Volvo AB and BP plc

TUR Taftali, A. Ümit Member of the Board, Suna and Inan Kiraç Foundation

USA Thiel, Peter A. President, Thiel Capital

DNK Topsøe, Henrik Chairman, Haldor Topsøe A/S

GRC Tsoukalis, Loukas President, Hellenic Foundation for European and Foreign Policy

NOR Ulltveit-Moe, Jens Founder and CEO, Umoe AS

INT Üzümcü, Ahmet Director-General, Organisation for the Prohibition of Chemical Weapons
 

CHE Vasella, Daniel L. Honorary Chairman, Novartis International

FIN Wahlroos, Björn Chairman, Sampo plc

SWE Wallenberg, Jacob Chairman, Investor AB

SWE Wallenberg, Marcus Chairman of the Board of Directors, Skandinaviska Enskilda Banken AB

USA Warsh, Kevin M. Distinguished Visiting Fellow and Lecturer, Stanford University

GBR Wolf, Martin H. Chief Economics Commentator, The Financial Times

USA Wolfensohn, James D. Chairman and CEO, Wolfensohn and Company
 

NLD Zalm, Gerrit Chairman of the Managing Board, ABN-AMRO Bank N.V.

GRC Zanias, George Chairman of the Board, National Bank of Greece

USA Zoellick, Robert B. Chairman, Board of International Advisors, The Goldman Sachs Group
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

27 Mayıs 2014 Salı

27 Mayıs’ın anlamı...

 
Bugün 27 Mayıs 1960 Devrim Hareketi’nin 54. yıldönümüdür. 27 Mayıs sonrası kurulan Yassıada Mahkemeleri sonrası üç siyasi kişiliğin idam kararına çarptırılmaları, bu kararların infaz edilmesi, oluşan acıma duygusu nedeniyle 27 Mayıs hareketi objektif ve nesnel olarak değerlendirilememiştir.
 
27 Mayıs, tipik modelde bir askeri darbe mi, yoksa yeni çığırlar açan bir devrim hareketi midir? Bu soru, 1950-1960 dönemi nesnel olarak analiz edilmeden, DP’nin icraatlarının evrensel hukuk ve evrensel demokrasi kuralları çerçevesinde irdelenmeden doğru yanıtlanamaz. Bu nedenle satır başlarıyla gelişmeleri belirtmeliyiz.
 
DP’nin devrimlerden verdiği ödünler
Demokrasi ve özgürlük bayrağını eline alarak iktidara gelen Demokrat Parti (DP), işe önce Atatürk’ün aydınlanma devriminden ödünler vererek başladı. Din duygularının siyasal alanda önemli bir “istismar” aracı olarak kullanılması, Arapça ezan konusu, Kuran kurslarının genişletilmesi, din derslerinin zorunlu hale getirilmesi gibi...
 
Çok partili sisteme girişle birlikte haklı-haksız eleştiri oklarının yoğunlaştığı Köy Enstitüleri, DP tarafından 1954 yılında kapatıldı. Tüm yurda yayılmış olan ve sayıları beş bini aşan Halkevleri ve Halk Odaları kapatıldı. İktidarı kendi eliyle barış içinde devreden CHP’nin bütün malları elinden alındı.
 
Atatürk’ün Tam Bağımsızlık ilkesi unutuldu, tüm dünyada kurtuluş ve bağımsızlık savaşlarına karşı tutum alındı. Süveş Kanalı’nın millileştirilmesi olayında Mısır lideri Nasır’ın yerine İngiltere’nin; Fas ve Tunus’ta bağımsızlık için ayaklanan devrimci halkların yanında değil, Fransa’nın ve Cezayir’de bağımsızlık için savaşan halkın yanında değil, bu hareketi katı bir biçimde bastırmaya çalışan Fransa’nın yanında yer aldı. İran’da petrol yataklarını millileştirme kararı alan Başbakan Dr. Musaddık’ın yanında değil, emperyalist güçlerin yanında yer aldı.
 
Bu örnekler, dünyada ilk bağımsızlık savaşı veren Atatürk’ün temel çizgisinden sapıldığını, kapitalist ve emperyalist cephenin yanında yer alındığını gösterir.
 
Başbakan Menderes, aydınlanma devrimlerini “halk tarafından tutulan ve tutulmayan” devrimler olarak ikiye ayırıyor ve DP grubuna, TBMM çatısı altında “Siz isterseniz hilafeti bile geri getirebilirsiniz” diyor ve Atatürk devrimlerinin temel felsefesine karşı olduğunu açıkça belirtiyordu.
 
Özgürlükçü ve demokrat olduğunu iddia eden DP, kendisine oy vermeyen Abana ilçesini belde, Kırşehir ilini de ilçe statüsüne indirdi. Yargıtay, Danıştay ve Sayıştay’daki yüksek yargıçları gerekçe göstermeden görevlerinden alıp emekli etti. Basın özgürlüğüne darbe indiriliyor, gazeteciler hapse atılıyor, yolsuzlukları yazan gazetelere bu yolsuzlukları ispat etseler bile büyük cezalar veriliyordu.
 
6-7 Eylül 1955 tarihi DP ve Türkiye için kara gündür. O gün özellikle İstanbul’da büyük olaylar yaşandı. Azınlık yurttaşlar ölümle karşı karşıya geldiler, mallarını yitirdiler. Rum kökenli yurttaşların evlerine, mallarına saldırıldı. Bütün dünya’da bu olayları DP’nin düzenlediği kesin kabul görmektedir. Zaten bu nokta, Yassıada Mahkemesi tarafından da tartışmasız saptanmış bulunmaktadır.
 
DP, ülkeyi cephelere ayırdı. “Vatan Cephesi” adını verdiği bir teşkilat kurdu. Devlet radyosu (o yıllarda henüz TV yok) her gün Vatan Cephesi’ne girenlerin adlarını listeler halinde veriyordu. Vatandaşlar, siyasal iktidarın kararıyla,Vatan Cephesi’ne girenler ve girmeyenler olarak ikiye bölünmüştü. Köylerde, beldelerde kasabalarda kahveler birbirinden ayrılmış, vatandaşlar birbirine düşman edilmişti.
 
Siyasi konuşma yapmak için Kayseri’ye giden muhalefet partisi lideri İnönü kente sokulmadı. Uşak İl Kongresi’ne gittiğinde taş atılarak başından yaralandı. Uşak’tan İzmir’e geçince, kentte olaylar oldu ve muhalefet yapan Demokrat İzmir adlı gazete DP’li militanların saldırısına uğradı ve matbaa makineleri parçalandı. Muhalefet liderinin, İzmir’den İstanbul’a gelişinde Topkapı’da DP militanları tarafından yolu kesildi. Gözü dönmüş militanlar tarafından arabasından indirilerek linç edilmek istendi.
 
Tahkikat Komisyonu bardağı taşırdı
Olaylar hızla gelişirken, iktidarın başı, barış ve yatıştırma yerine nefret söylemine güç veriyordu. Üniversite öğretim üyelerine “kara cüppeliler” diye hitap ediyor, muhalefeti hırçınlık ve ihtilalcilikle suçluyordu. En sonunda 18 Nisan 1960’ta, Meclis’te kısa adı “Tahkikat Komisyonu” olan bir komisyon kuruldu. Daha sonra bu komisyona olağandışı yetkiler veren bir yasa kabul edildi. Bu yetkilere göre, komisyon gazeteleri kapatabiliyor, matbaa ve makinelerine el koyabiliyor, siyasal toplantı ve yürüyüşleri yasaklayabiliyor, istediği kişileri tutuklayıp hapse atabiliyordu. Üstelik bu kararlar kesindi, bu kararlara karşı hiçbir merciye ve makama itiraz edilemiyordu.
 
Şimdi sormak gerekiyor: Böyle bir komisyon ve ona verilen böylesi yetkiler demokrasiyle, hukuk devletiyle bağdaşabilir mi?
 
Bu komisyona ait yetki tasarısı Meclis’te konuşulurken söz alan muhalefet lideri İsmet İnönü’ye 12 celse Meclis’ten çıkarılma cezası verildi. Milli Mücadelenin Batı Cephesi Komutanı, Atatürk’ün en yakın silah ve çalışma arkadaşı, eski Başbakan, eski Cumhurbaşkanı ve 1950’de yapılan dürüst seçimlerle siyasal iktidarı barış içinde DP’ye devreden İnönü, TBMM’den atılmıştı, cezalandırılmıştı.
 
Azınlıkların mallarına saldırılmasını düzeleyen, kendisine oy vermeyen bir vilayeti ilçe yapan, vatandaşları Vatan Cephesi ve karşı cephe olarak değerlendirip cepheleştiren ve Meclis’te bir komisyon kurarak, o komisyona yürütme ve yargı gücü veren bir başka demok-ratik ülke var mıdır? Bütün bu yapılanlar demokrasi, anayasa ve hukuk devleti ilkeleriyle bağdaşabilir mi? Bu yapılanlar İnsan Hakları Evrensel Bildirisi ile bağdaşabilir mi?
 
Gençlik başkaldırıyor
Tahkikat Komisyonu’na olağanüstü yetkiler veren yasanın kabul edilmesi, bardağı taşıran damla olmuştu. 28 Nisan 1960’ta sabahtan itibaren İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde gençler hareket halindeydiler. “Hukukun çiğnendiği bir ülkede hukuk okunamaz” diyorlardı. Üniversite bahçesinde Atatürk heykeli önünde her fakülteden gençler toplanmıştı. Bir bildiri okuyup dağılacaklardı. Polis aşırı güç kullandı. Tüm öğrencileri Beyazıt Meydanı’na püskürttü, Üniversite Rektörü polisler tarafından yerlerde sürüklendi, sonunda Malatyalı 22 yaşındaki Turan Emeksiz polis kurşunuyla öldürüldü. Birçok genç yaralandı. Olaylar bir gün sonra, 29 Nisan 1960’ta Ankara Siyasal Bilgiler Fakültesi’ne sıçradı.
 
Muhalefet partileri, üniversite gençliği, aydınlar, basın ve ordunun geniş bir cephe oluşturmasıyla, 27 Mayıs 1960’ta DP iktidarı yıkıldı. 27 Mayıs; oluşumu açısından, geniş kitleler tarafından desteklenmesi, emir-komuta zincirinin dışında gelişmesi, iktidarı alır almaz demokratik bir anayasa yaparak genel seçimlere gideceğini ilan etmesi açısından çok değişik niteliklere sahiptir. 27 Mayıs, 12 Mart ve 12 Eylül aynı kefeye konulup değerlendirilemez. 12 Mart muhafazakâr, tutucudur. 12 Eylül karşıdevrimcidir. 27 Mayıs aydınlanmacı, ilericidir. 27 Mayıs’ın en büyük ürünü hukuk devleti ilkelerine bağlı, ilerici bir Anayasa yaratmasıdır. Başlı başına bu Anayasa büyük bir devrimdir. 27 Mayıs 1960, gerçek bir toplumsal değişimi ve dönüşümü simgeleyen bir devrim niteliğindedir.
 
1961 Anayasası
1961 Anayasası, kıvançta ve tasada birlik; esin kaynağı milli mücadele ruhu olan Türk milliyetçiliği, yurtta barış dünyada barış ilkesine dayanan barışcılık ilkesi, her alanda çağdaş uygarlık düzeyine erişme ve onu aşma hedefini amaçlayan Atatürk Devrimciliği kavramlarını ön plana çıkardı. Türkiye Cumhuriyeti’nin, insan haklarına dayanan, milli, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olduğunu tartışmasız kurallaştırdı.
 
27 Mayıs 1960 Devrimi ve onun yarattığı 1961 Anayasası, Türk toplumunun 200 yıllık uygarlaşma hareketinin, çağdaşlaşma ve demokratikleşme mücadelesinin doruklara ulaşmasıdır.
 
Dr. Mehmet Alev Coşkun
Aydınlık / 27.05.2014

26 Mayıs 2014 Pazartesi

SURİYE’YE SADECE SİLAH MI GÖNDERİLİYOR ?

SURİYE’YE SADECE SİLAH MI GÖNDERİLİYOR ?

TOLGA TANIŞ, 15.12.2013 tarihinde Hürriyet Gazetesi’nde yayınlanan “SURİYE’YE SİLAHIN BELGESİ” başlıklı yazısında; “Türkiye’den Suriye’ye Haziran’dan beri giden 47 ton silahın belgesi var” diyor ve “bu belgenin kaynağının da BİRLEŞMİŞ MİLLETLER ve TÜİK” olduğunu belirtiyordu. TOLGA TANIŞ aynı yazısında: “ülke gümrüklerinden gelen bildirimlere dayanarak yeni bir uygulama başlatan Birleşmiş Milletler’in, dünyada gerçekleşen tüm ithalat-ihracat faaliyetlerini COMTRADE veritabanı’na yüklediğini ve bu bilgileri de WEB sitesinden kamuoyuna açıkladığı”ndan söz ediyor. “COMTRADE’e girildiğinde ve Türkiye-Suriye arasındaki mal ticareti araştırıldığında; uluslararası kodu 93 olan SİLAH ve MÜHİMMAT kalemine bakıldığında, Türk Hükümeti’nin – Türkiye Suriye’deki direnişçilere silah sağlamıyor – iddiasının aksine, 2013 Haziranı’ndan beri Türkiye’den Suriye’ye 47 ton SİLAH ve MÜHİMMAT gönderildiğinin anlaşıldığı”nı belirtiyor. “Birleşmiş Milletler’in çıkardığı bilgilerin aynısına, bir süre sonra, TÜİK Web Sitesi’ndeki raporlardan ulaştığını” yazan TANIŞ, “2013 yılında Haziran-Ekim aylarını kapsayan 5 aylık süreçte toplam 1.578.169 dolarlık SİLAH ve MÜHİMMAT (askeri amaçlı olmayan silahlar kategorisinde, örneğin av tüfekleri ya da namludan doldurulan silahlar gibi) ihracatı yapıldığının görüldüğü”nü belirtiyor.

 TOLGA TANIŞ bu yazıdan bir hafta sonra (22.12.2013) kaleme aldığı “SURİYE SİLAHLARI REZALETİ” başlıklı yazısında da; “aradan geçen bir haftalık süreçte, Gümrük Bakanlığı’nın, bir önceki yazısında ASKERİ AMAÇLI OLMAYAN SİLAH olarak bahsettiği silahlar için, HARP SİLAHLARI dediğini iddia ettiğini ve kendisini iftira atmakla suçladıklarını” yazıyor. “Aynı hafta içinde, Milli Savunma Bakanı İsmet Yılmaz’ın Parlamento’da yaptığı konuşmada yazısına cevaben – Türkiye’nin Suriye’ye ihraç ettiği silahların spor amaçlı olduklarını – ifade ettiğini belirtiyor. TANIŞ: “Mülkiye’nin hocalarından Prof.Dr.Aykut Kibritçioğlu’ndan aldığı bilgilere göre, 2013 Haziranı’ndan itibaren başlayan sevkiyatlara kadar Türkiye’nin Suriye’ye son 24 yıl içinde yaptığı 9303 kod’lu ürün ihracatının sıfır olduğunu,  2013 Haziran-Ekim ayları arasındaki 5 aylık süreçte ise ihracatın 74 ton olduğunu” belirtiyor ve “herhalde Suriyelilerin 2013 yılında birden bu sporu keşfettiklerini” yazıyor. Dünyanın en önemli silah ticareti uzmanlarından Oslo Barış Araştırma Enstitüsü’nden NİCHOLAS MARSH ve Stockholm Uluslararası Barış Araştırma Enstitüsü’nden PİETER WEZEMAN’a konuyu danıştığını ifade eden TANIŞ, “bu kişilerin; -Bir av tüfeğini emprovize bir bomba fırlatıcıya çevirmek kolaydır-, -av tüfekleri hem direnişçi gruplar için bir saldırı silahı, hem de siviller için ucuz bir savunma silahı olarak yararlı olabilir- , -av tüfeklerinin şehir bölgelerindeki gibi özellikle yakın mesafe çatışmalarda etkili olduklarını” söylediklerini yazıyor. “Suriye’de yaşanan vahşeti dünyaya en yakın, en çarpıcı biçimde duyuran ELİOT HİGGİNS’in kendisine, av tüfeklerinin Suriye’deki çatışmalarda nasıl bir savaş aleti olarak kullanıldıklarını gösteren 37 videoluk bir galeri gönderdiğini” ifade eden TANIŞ, “bunların hala spor amaçlı ihracat olduğunu iddia etmenin pişkinlik olduğunu” da özellikle belirtiyor ve epey uğraşarak bu malzemeleri Suriye’ye gönderen 4 Türk Şirketi’ne ve şu isimlere ulaştığını yazıyor:

 OSMAN ÖZ (KONYA)

BÜLENT GÜZEL (KONYA)

ADNAN PAK (ŞANLIURFA)

AVKAR TURİZM (MUSTAFA AVCI, HATAY)

“Yaklaşık 1.6 milyon dolarlık toplam satışın çoğunu OSMAN ÖZ’ün gerçekleştirdiğini” vurgulayan TANIŞ; “OSMAN ÖZ”ün, Mısır’daki karışıklıklar sırasında gemiyle 20 bin kurusıkı tabanca gönderen ama tabancaları belgelerde fiber glass diye gösterdiği için krize neden olan silah tüccarı” olduğunu yazıyor. Telefonla ÖZ’e ulaştığını ve yaklaşık 15 dk kadar konuştuğunu ifade eden TANIŞ; “ÖZ’ün, haziran’dan beri Suriye’ye av tüfeği ve kurusıkı tabanca gönderdiğini kabul ettiğini, ancak –silahları kime gönderdiği- , -nerede teslim ettiği- , -Suriyeli’lerin parayı nasıl ödediği- sorularına yanıt vermediğini” yazıyor. TANIŞ DHA’na dayanarak; “ 1,5 yıl öncesine kadar Konya’da ÖZ-SAN SİLAH SANAYİ adıyla, av tüfekleri ve malzemeleri satarak esnaflık yapan ÖZ’ün dükkanını kapattığını, şimdi ise Yemen, Mısır ve Suriye’ye sevkiyatlar yapan uluslararası bir silah tüccarı olduğunu” belirtiyor.

AYDINLIK GAZETESİ, Tolga Tanış’ın bu yazılarından yola çıkarak konuyu 03.05.2014 tarihinde “SİLAH İHRACI TÜİK BELGESİNDE” başlığıyla haberleştirdi (http://kaziminci.blogspot.com.tr/2014/05/silah-ihrac-tuik-belgesinde.html). Haberde; Tolga Tanış’ın yazısından sonra açıklama yapan Gümrük ve Ticaret Bakanlığı tarafından haberin doğru olmadığını belirtilerek, "Haberdeki mesnetsiz iddianın aksine; 2013 yılında Türkiye'den Suriye'ye silah ve mühimmat olarak addedilebilecek 9301 (harp silahları), 9302 (revolver ve tabancalar), 9304 (havalı ve gazlı tüfek ve tabancalar), 9305 (9301 ila 9304 arasında sınıflandırılan silahların aksam ve parçaları) ve 9306 (bombalar, mermiler gibi harp mühimmatı) tarife pozisyonunda ihraç edilen herhangi bir eşya bulunmamaktadır. (...) Suriye'ye ihraç edilen spor amaçlı kullanıma uygun yivsiz av tüfeği ve kurusıkı tabanca cinsi eşyalar, söz konusu haberlerde iddia edildiği şekilde harp silahı değildir" denildiğinden söz ediliyor. AYDINLIK, yine TÜİK veritabanı’ndan hareketle, ürün kodu 8912 olan "Bomba, torpil, mayın, mermi vb. harp mühimmatı, aksam, parçası" statüsünde Suriye'ye mal satıldığının açık açık belirtildiğini yazıyor. Haber şöyle devam ediyor:

 “Bu malzemeler Suriye Devleti tarafından satın alınmıyor. Hem Ankara'daki kaynaklarımız hem de Suriye Devleti, kendi kontrollerinde olan bölgelerde Türkiye ile hiçbir ticari ilişkilerinin olmadığını söyledi. Bomba statüsündeki bu mallar muhalif grupların elinde olan Türkiye-Suriye sınır kapılarından geçirilerek, tampon bölgede yine bu terörist muhalif gruplarına satılıyor. Bir nevi AKP iktidarı silah ambargosunu muhalifler lehine deliyor. Yine TÜİK verilerine göre AKP, 2014 yılında da muhalifleri silahlandırmayı sürdürüyor. Ocak, Şubat ve Mart aylarında 93 kodunda "Silahlar ve mühimmat, bunların aksam, parça ve aksesuvarı" alanında toplam 115.749 bin dolar malzeme satılmış. Bu satılan malzemelerin 67.375 bin doları 8912 kodlu "Bomba, torpil, mayın, mermi vb. harp mühimmatı" statüsünde. TÜİK verilerine göre, 8912 kodlu malların 38.617 bin doları Ocak'ta, 28.758 bin doları da Şubat ayında satıldı.”

AYDINLIK GAZETESİ, 05.05.2014 tarihinde de aynı konuyla ilgili olarak “BORU DEĞİL HAVAN TOPUbaşlığıyla yeni bir haber daha yaptı (http://kaziminci.blogspot.com.tr/2014/05/boru-degil-havan-topu.html).
Bu haberde: Türkiye İstatistik Kurumu (TUİK) dış ticaret verilerine göre 2013 yılında Türkiye’den Suriye ‘ye toplam 14 milyon 119 bin 760 dolar tutarında demir çelik boru ve tüp satılmış. Bu veri, Suriye’deki muhaliflerin havan topu, top mermisi gibi kendi yaptıkları harp malzemelerinde kullandıkları malzemelerin Türkiye’den alınması anlamına gelmiyor. Suriye’de muhaliflerin kontrolünde olan yerlerdeki fabrikaların sökülüp hurdalarının Türkiye’ye getirilip satıldığı bir ortamda, Türkiye’den “demir boru ve tüp” gitmesi bunu kanıtlıyor. Muhalif çeteler kendi hazırladıkları videolarında demirden, borudan ve tüpten havan topu gibi patlayıcı silahlar yaptıklarını göstermişlerdi. Bu işlemlerin büyük bölümü Türkiye’de yapılıyor. Hatay gibi sınır illerinde atölyelerde demir borular işlenerek füze başlıkları haline getiriliyor. Daha sonra sınır kapılarından geçirilip, tampon bölgede terörist gruplara satılıyor.” deniliyor. Haberde, 14 milyon dolarlık ihracatın 6791-6794-6768 kodlu ürünleri kapsadığı belirtiliyor.

Son olarak; yine AYDINLIK GAZETESİ'nden MASUM GÖK, 28.05.2014 tarihinde aynı konuyu yine TÜİK verilerine dayanarak "TERÖRİSTE KİMYASAL RESMİ BELGEDE" başlığıyla haberleştirdi (http://kaziminci.blogspot.com.tr/search/label/silah%20ticareti). Haberde; "TÜİK’in kilogram cinsinden gösterdiği verilere göre 2013’te Türkiye’den Suriye’ye sarin gazının öncül maddesi olan izopropil alkolden toplam 16.026 ton satılmış. Aynı şekilde Suriye’de kullanıldığı iddia edilen zehirli hardal gazının yapımında kullanılabilecek sodyum sülfürden de yine TÜİK’in dolar cinsinden gösterdiği verilere göre 688 bin 509 dolarlık satış yapılmış." deniliyordu.

Bu haberlerden sonra, ben de, TÜİK dış ticaretle ilgili veritabanı’na girdim. Önce silahlarla ilgili ürünlere baktım. Gerçekten bu kalemlerdeki ihracatın, TOLGA TANIŞ ve AYDINLIK GAZETESİ’nin ortaya koyduğu gibi olduğunu gördüm. Aklıma, “acaba bu destek sadece silahlar ve bunlarla ilgili malzemelerle mi sınırlı” sorusu takıldı ve Türkiye- Suriye arasında gerçekleşen ihracatta yer alan birkaç değişik ürünün ihracat miktarlarına baktım. Aşağıdaki tablolarda da göreceğiniz gibi, gerçekten ilginç rakamlar söz konusu..

Örneğin;

Ø  SITC1 76 Kod Numaralı Haberleşme,ses kaydetme ve sesi tekrar vermeye  yarayan cihaz ve araçlarla ilgili olarak; Tüm 2013 yılı itibariyle toplam 144.898 dolarlık ihracat yapılmışken, 2014 yılının sadece ilk 2 ayında toplam 84.000 dolarlık ihracat yapılmış. Bu üründe 2013 Kasım ve Aralık aylarından itibaren ihracat artışı başlamış görünüyor.

Ø  SITC1 33 Kod Numaralı Petrol, Petrolden elde edilen ürünlerle ilgili olarak; Tüm  2012 yılı boyunca 908.395 dolarlık bir ihracat yapılmışken, bu rakam 2013 yılında 10.946.615 dolara çıkıyor ve 2014 yılı ilk 2 ayında da 2.562.028 dolarlık ihracat yapılmış görünüyor. Bu kalemde de artış, 2013 yılı Eylül ayından itibaren belirginleşiyor.

Ø  SITC1 54 Kod Numaralı Tıp ve Eczacılık Ürünleriyle ilgili olarak; 2012 yılında 644.871 dolar olan ihracat 2013 yılında 2.008.956 dolara fırlamış ve 2014 yılının sadece ilk 2 ayında 1.547.578 dolar olmuş. Bu üründe sıçrama 2013 Aralık ayında..

Ø  SITC1 01 Kod Numaralı Et ve Et Ürünleriyle ilgili olarak; 2012 yılında yapılan ihracat 899.248 dolar iken, bu rakam 2013 yılında 21.773.441 dolara çıkıyor ve 2014 yılının ilk 2 ayında da 5.333.305 dolar…Bu ürünlerde sıçrama 2013 yılının ilk aylarında başlıyor.

Ø  SITC1 84 Kod Numaralı Giyim Eşyası ve Bunların Aksesuarlarıyla ilgili olarak; 2012 yılında 8.741.371 dolar olan ihracat 2013 yılında 22.043.073 dolara çıkıyor ve bu rakam 2014 yılının sadece ilk 2 ayında 16.615.149 dolar oluyor. Bu ürünlerdeki sıçrama 2012 yılının Eylül ayından itibaren başlıyor.

Ø  SITC1 85 Kod Numaralı Ayakkabılar ve Aksamıyla ilgili olarak; 2012 yılında 320.533 dolarlık ihracat yapılmışken, 2013 yılında 835.587 dolarlık ve 2014 yılının ilk 2 ayında da 4.095.929 dolarlık ihracat yapılmış olduğunu görüyoruz. Bu ürünlerdeki artış, 2013 yılının kasım ayında başlıyor.

Ø  SITC1 99 Kod Numaralı “Başka Yerde Sınıflandırılmamış Diğer Eşya ve Para” başlığıyla ne gibi ürünler tanımlanıyor, bilemiyorum. Ama ilgili tablodan da anlaşılacağı üzere, önemli bir ihracat kalemi oluşturduğu kesin. 2012 yılında bu kalemle ilgili ihracat miktarı 4.216.048 dolar iken, 2013 yılında rakam 124.984.505 dolara fırlıyor. 2014 yılının ilk 2 ayında ise 6.968.579 dolarlık ihracat yapılıyor. Buradaki sıçrama da 2012 yılının Aralık ayında başlıyor.

Özetle; bizim incelediğimiz bu 7 kalem üründe 2013 yılında toplam 182.737.075 dolarlık, 2014 yılının ilk 2 ayında da 37.206.568 dolarlık ihracat gerçekleştirilmiş. Görüldüğü gibi, Suriye’ye yapılan ihracatta yukarıda isimleri sayılan silah,mühimmat,demir çelik borular vb. ürünlerden ziyade bu 7 kalem üründen ihracat geliri sağlanmış. Özellikle “başka yerde sınıflandırılmamış diğer eşya ve para” başlıklı kalemden sağlanan 124.984.505 dolarlık ihracat geliri çok ilginç. Bu ne ola ki !!!


TÜRKİYE İSTATİSTİK KURUMU

DIŞ TİCARET İSTATİSTİKLERİ VERİ TABANI

 SITC Rev3 sınıflamasına göre dış ticaret
Ülke= Suriye (Kodu 608)
SITC1 Adı= Bombalar, torpil, mayın, mermi vb.
harp mühimmatı, aksamı, parçası

SITC1 Kodu= 8912
AY/YIL
İHRACAT (DOLAR)
ARALIK 2013
53.214
OCAK 2014
38.617
ŞUBAT 2014
28.757

Ülke= Suriye (Kodu 608)
SITC1 Adı= Ateşli harp silahları ve malzemeleri
SITC1 Kodu= 891

AY/YIL
İHRACAT (DOLAR)
ARALIK 2013
336.724
OCAK 2014
48.808
ŞUBAT 2014
43.113

Ülke= Suriye (Kodu 608)
2013 YILI

SITC1
Adı
SITC1
Kodu
İhracat
(Dolar)
Dökme demirden, demir ve çelikten tüpler, borular, içi boş profiller
6791
333.205
Demir-çelikten diğer tüpler, borular, içi boş profiller
6794
7.559.359
Demir veya çelikten profiller
6768
6.227.197

Ülke= Suriye (Kodu 608)
SITC1 Adı= Haberleşme, ses kaydetme  
ve sesi tekrar vermeye  yarayan cihaz ve araçlar
SITC1 Kodu= 76

YIL
AY
İhracat (Dolar)
2013
01
0
2013
02
1.000
2013
03
2.633
2013
04
15.425
2013
05
830
2013
06
8.930
2013
07
371
2013
08
13.381
2013
09
235
2013
10
6.087
2013
11
58.869
2013
12
37.137
TOPLAM
144.898
2014
01
3.918
2014
02
80.064

Ülke= Suriye (Kodu 608)
SITC1 Adı= Petrol, Petrolden Elde Edilen Ürünler
SITC1 Kodu= 33

AY
2012
İhracat (Dolar)
2013
İhracat (Dolar)
2014
İhracat (Dolar)
01
308.469
157.954
1.230.945
02
55.104
117.551
1.331.083
03
61.289
111.451
 
04
76.678
676.995
 
05
21.591
933.939
 
06
9.563
189.295
 
07
55.129
739.876
 
08
1.200
517.764
 
09
42.844
960.689
 
10
50.665
1.370.941
 
11
22.052
2.245.045
 
12
213.811
2.925.115
 
T
918.395
10.946.615
2.562.028

Ülke= Suriye (Kodu 608)
SITC1 Adı= Tıp ve Eczacılık Ürünleri
SITC1 Kodu= 54
AY
2012
İhracat (Dolar)
2013
İhracat (Dolar)
2014
İhracat (Dolar)
01
5.064
0
814.363
02
0
39.627
733.215
03
318
29.914
 
04
6.515
53.262
 
05
116.845
112.569
 
06
40.656
79.112
 
07
0
168.199
 
08
17.012
166.198
 
09
177.420
107.681
 
10
280.729
183.639
 
11
312
266.546
 
12
0
802.209
 
T
644.871
2.008.956
1.547.578

Ülke= Suriye (Kodu 608)
SITC1 Adı= Et ve Et Ürünleri
SITC1 Kodu= 01

AY
2012
İhracat (Dolar)
2013
İhracat (Dolar)
2014
İhracat (Dolar)
01
0
375.246
2.243.590
02
0
1.165.988
3.089.715
03
51.750
2.420.470
 
04
0
1.221.878
 
05
48.121
991.741
 
06
0
951.637
 
07
0
1.121.090
 
08
0
2.477.269
 
09
96.733
2.202.469
 
10
189.801
3.233.163
 
11
364.927
3.151.377
 
12
147.916
2.461.113
 
T
899.248
21.773.441
5.333.305

Ülke= Suriye (Kodu 608)
SITC1 Adı= Giyim Eşyası ve Bunların Aksesuarları
SITC1 Kodu= 84

AY
2012
İhracat (Dolar)
2013
İhracat (Dolar)
2014
İhracat (Dolar)
01
172.453
883.879
3.829.227
02
134.444
2.591.986
12.785.922
03
301.653
2.426.840
 
04
232.938
2.231.306
 
05
313.872
2.063.683
 
06
826.191
1.201.465
 
07
802.553
858.641
 
08
45.587
1.504.564
 
09
1.437.369
834.915
 
10
2.201.314
2.040.477
 
11
885.531
3.381.185
 
12
1.387.466
2.024.132
 
T
8.741.371
22.043.073
16.615.149

Ülke= Suriye (Kodu 608)
SITC1 Adı= Ayakkabılar ve Aksamı
SITC1 Kodu= 85

AY
2012
İhracat (Dolar)
2013
İhracat (Dolar)
2014
İhracat (Dolar)
01
9.351
944
261.672
02
29.840
0
3.834.257
03
9.643
21.674
 
04
84.318
47.701
 
05
100.453
21.956
 
06
33.807
70.186
 
07
30.995
119.773
 
08
0
107.233
 
09
6.817
5.602
 
10
3.543
40.504
 
11
8.346
222.520
 
12
3.420
177.494
 
T
320.533
835.587
4.095.929

Ülke= Suriye (Kodu 608)
SITC1 Adı= Başka Yerde Sınıflandırılmamış Diğer Eşya ve Para
SITC1 Kodu= 99

AY
2012
İhracat (Dolar)
2013
İhracat (Dolar)
2014
İhracat (Dolar)
01
15.054
15.151.761
1.954.997
02
18.467
14.021.041
5.013.582
03
24.509
186.237
 
04
6.039
29.067.726
 
05
2.356
14.958.607
 
06
2.495
16.271.813
 
07
0
9.856.807
 
08
0
3.281.245
 
09
2.628
3.057.672
 
10
0
2.112.752
 
11
171.651
14.457.579
 
12
3.972.849
2.561.265
 
T
4.216.048
124.984.505
6.968.579