29 Mart 2014 Cumartesi

CHP; OYLAR BÖLÜNMESİN İSTİYORSAN AKP VE MHP SEÇMENİNİ İKNA ET!!!

   Mevcut parlamenter sistem içinde; gerek genel seçimlerde, gerekse yerel seçimlerde seçimler öncesinde "oylar bölünmesin" söylemi yaygın olarak kullanılmaktadır. Mevcut siyasal ortam nedeniyle, bu söylem genellikle CHP seçmeni tarafından dillendirilmektedir. CHP seçmeninin bu söyleminin hedef kitlesi, doğal olarak kendini "CHP'den daha solda tanımlayan" partilerin seçmenlerine yöneliktir. 2009 yerel seçim ve 2011 genel seçim sonuçlarına bakarak, "oylar CHP'ye" söyleminin söz konusu hedef kitle üzerinde etkili olması durumunda "CHP'nin durumu"nda bir değişiklik olup olmadığı konusunda birlikte karar verelim.
 
   Önce, 21 partinin katıldığı 2009 yerel seçimlerinde  3 büyük ilde partilere verilen oylara bakalım:
 
İSTANBUL
Geçerli oy sayısı= 6.976.271
% 1 ve üzerinde oy alan parti sayısı= 7 (AKP, CHP, MHP, SP, DTP, DSP, BBP)
% 1'in üzerinde oy alan partilerin aldığı oy = 6.860.852
% 1'in altında oy alan parti sayısı= 14 (DP, ANAP, BTP, TKP, HAK-PAR, İP, BĞM, MP, LDP, BDP, ÖDP, EP, HYP)
% 1'in altında oy alan partilerin aldığı oy= 115.419 (Geçerli oyların % 1.66'sı)

ANKARA
Geçerli oy sayısı= 2.442.105
% 1 ve üzerinde oy alan parti sayısı= 4 (AKP, CHP, MHP, SP )
% 1'in üzerinde oy alan partilerin aldığı oy = 2.391.678
% 1'in altında oy alan parti sayısı= 17 (DTP, DSP, BBP, DP, ANAP, BTP, TKP, HAK-PAR, İP, BĞM, MP, LDP, BDP, ÖDP, EP, HYP)
% 1'in altında oy alan partilerin aldığı oy= 50.427 (Geçerli oyların % 2.07'si)

İZMİR
Geçerli oy sayısı= 2.006.798
% 1 ve üzerinde oy alan parti sayısı= 6 (AKP, CHP, MHP, DSP, BĞM, SP)
% 1'in üzerinde oy alan partilerin aldığı oy = 1.947.207
% 1'in altında oy alan parti sayısı= 15 (DP, DTP,  ANAP, BTP, HYP, TKP, HAK-PAR, İP, BĞM, MP, LDP, BDP, ÖDP, EP, HYP)
% 1'in altında oy alan partilerin aldığı oy= 59.591 (Geçerli oyların % 2.97'si)

   16 partinin katıldığı 2011 genel seçimlerinde %1'in üzerinde oy alan parti sayısı 6 olup (AKP, CHP, MHP, BĞM, SP), aldıkları oy 41.551.725'dir. % 1'in altında oy alan parti sayısı 11 olup aldıkları oy sayısı 1.422.375 (geçerli oyların % 3.31'i) dir. Bu genel seçimlerde AKP 21.466.356 oy alırken, CHP 11.147.736 oy almıştır.

   Kendilerini "sosyalist parti" olarak tanımlayan TKP ve ÖDP'nin 2009 yerel seçimlerinde aldığı oy (her ikisinin toplamı) İstanbul'da 5.113, Ankara'da 2.185, İzmir'de 5.113 olmuştur. (Burada, kendilerini "sosyalist" olarak tanımlayan ÖDP ve TKP'nin ismini anmaktan kaçındıkları (nedeni bilinmiyor)  İP  ve emperyalizm batağına saplanmış EP değerlendirme dışında tutulmuştur). 42.974.090 geçerli oyun olduğu 2011 genel seçimlerinde TKP'nin aldığı toplam oy 61.236'dır ( % 0,14).

   Bu sonuçlar göstermektedir ki; CHP, yerel ya da genel seçimlerde oy oranlarını artırmak istiyorsa özellikle AKP ve MHP seçmenini ikna etmek zorundadır. Maalesef, kendilerini daha solda konumlandıran seçmenlerden bu partiye OY YOK, OLSA DA YARARI YOK !!!
 
 
 
 

28 Mart 2014 Cuma

Müyesser Yıldız'ın ODATV'de Serdar Öztürk ile yaptığı röportaj 6


Soru : Ama herkes onların İslâm’a hizmet ettiğine inanıyor...
 
Öztürk : Yaptıkları işlerin Müslümanlıkla bir ilgisi yok. İslâmiyete hizmet ettiklerini söylüyorlar, ama bu şuna benziyor: Hz. Osman ve Hz. Ali’yi katleden Hariciler, sabahtan akşama kadar namaz kılan, akşamdan sabaha Kur’an okuyan, dışarıdan bakıldığında Müslüman görünümlü insanlardı. Ama Allah’ın en sevgili kulunu katletmekte hiçbir duraksama göstermelider. Bir de utanmadan bunu İslâmiyet adına yaptıklarını söylediler. Aynı şekide Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin’i kattlettiren ve o dönemde bildiğimi kadarıyla halife olan Yezid de bu cinayetleri din adına yaptığını iddia ediyordu. Ancak ne Haricilerin, ne de Yezid’in yaptığının İslâmiyet’te en ufak yeri yoktur. Bugün dahi lanetle anılmaktadır. Biz 580 yıl Ermenilerle barış içinde kardeşçe yaşadık, kız aldık kız verdik. Ermeni bakan, general oldu. Ancak emperyalist ülkelerin kışkırtmalarıyla bu millete ihanet ettiler, bedelini de çok acı şekilde ödediler. Türk Milleti’nin bu ihaneti unutmamasının sebebi, 580 yıllık bir hukukun böyle arkadan hançerlenerek, sonlandırılmasına duyulan öfkedir. Bu sürecin sonunda da Türk Milleti, Cemaati ve yaptıklarını unutmayacak. Cemaatin içinde mutlaka konuyu bilmeyen saf, temiz insanlar var. Onların da bir an önce gerçeği göremsi gerekiyor. Bu toplumda İslâm’a ve insanlığa hizmet eden herkeke saygı duyulur, yardım edilir, ama bunu görüntü olarak kullanıp, yaratılan imajı başka amaçlara tahvil edenlere saygı duyulmaz.  
 
Soru : Yıllardır hukuki yollardan mücadele ettiniz, ama pek de netice alamadınız. Yine de mücadeleye devam mı? 
 
Öztürk : Hukuki mücadele bir süreçtir, bitmiş değil. HSYK’ya yaptığım suç duyuruları Genel Kurul’da. Reddedilirse, onlar hakkında da suç duyurusunda bulunacağım. Tablo net, herkes tarafını seçmek zorunda. Bu uzun soluklu bir mücadele, aynı zamanda toplumun dinamiklerinin de bir şekilde bilgilendirilmesi gereken bir mücadele.
 
Son soru kendimize; Bu insanlara vakt-i zamanında kulak verilse, Türkiye bu rezillikleri yaşar mıydı?
 
Silivri, Hasdal, Hadımköy, Maltepe, Sincan, Mamak ve Şirinyer’e kucak dolusu sevgiler
 
Müyesser Yıldız
Odatv.com
28.03.2014

Müyesser Yıldız'ın ODATV'de Serdar Öztürk ile yaptığı röportaj 5

CEMAAT OKULLARI AMERİKAN KOLEJLERİNİN İŞLEVİNİ GÖRÜYOR 
 
Soru : Bu “örgütü” ilk ortaya çıkaranlardan birisi olduğunuza göre, bir ad vermek gerekirse ne dersiniz?
 
Öztürk : Bunu cevaplamadan önce bir örnekle açıklayayım.  Eskiden tüm düyada Amerikan kolejeleri vardı. Zeki gençler Amerikan kolejlerinde okur, yurtdışında eğitim görür ve devletin önemli makamlarına gelirlerdi. Çoğu Amerikan hayranlığı ile yetiştiği için Amerikalıların her dediğini sanki kutsal bir emirmiş gibi kabul ederek davranırdı. Bunun karşısında da ABD veya başka bir devlet, hangisi olursa olsun milli çıkarların sıkı sıkaya korunması gerektiğini düşünen, milli ruha sahip bir devlet adamı grubu vardı. Bütün mücadele bu minval üzerinde yürürdü. Bütün dünyada genel olarak ABD karşıtlığının artması sonucu bu tip okullara rağbet azaldı ve bir şekilde ABD’nin yerel ülkelerdeki insan kaynakları zayıfladı. Bugün cemaatin 191 ülkede 800 civarında okulu olduğu söyleniyor. Bu okullarda bildiğim kadarıyla 8 saat Türkçe, 25 saat İngilizce ders veriliyor ve genellikle Batı kültürü öne çıkarılıyor. Bu nedenle İngiltere tarafından Fetullah Gülen’e İngiliz kültürünün yayılmasına katkıda bulunudğu için ödül verilmiştir. Bu tabii bize göre nahoş bir durumdur. Bizim işimiz İngiliz ya da Fransız kültürünü benimsemek ve yaymak değil, temeli adalete dayanan kendi öz kültürümü dünyaya yaymaktır. Cemaat mensubu polislerin bir kısmı da bu şekilde yetiştirildi, Afrika ülkeleri ve Kosova’da görev yapıyorlar. Amerikalıların, Cemaati Türkiye dışındaki operasyonlarda nasıl kullandığına güzel bir örnekten söz edeceğim. Bu şekilde BM görevlisi olarak Afrika’nın bir ülkesinde görev yapan emniyet müdürümüz yerel seçimlerde ABD’nin devlet başkanı olarak seçilmesini istediği kişiye Müslümanların oy vermesini sağlamak için kabilerlerle birebir irtibata geçmiş, radyo istasyonu kurmuş, bunu uzak kabilelere de ulaştırıp, ABD’nin istediği kişinin seçim propagandasını yapmıştır. Bu şekilde o kişinin devlet başkanı seçilmesine katkıda bulunmuştur. Diğer aday da Müslüman bir adaydır. Bu, ABD’nin Cemaati nasıl bütün dünyada operatif olarak kullandığına güzel bir örnektir. Afrikalı Müslümanlar camide yanlarında namaz kılan Müslüman bir Türk’e sonuna kadar güvenirler. Oysa bir Amerikalının böyle bir faaliyet yapması mümkün değildir. Bir Türk ‘Selamün aleyküm’ dediğinde akan sular durur, tüm imkanlar akıtılır. Bu açıklamadan sonra ben olsam örgüte Truva Atı Örgütü adını veririm.

Müyesser Yıldız'ın ODATV'de Serdar Öztürk ile yaptığı röportaj 4

BATIRILMAK İSTENEN GEMİ VE ÇALAN KAPTAN DENKLEMİ
 
Soru : Bu kapsamda 17 Aralık yolsuzluk operasyonlarını nereye oturtuyorsunuz?
 
Öztürk : 17 Aralık operasyonu asla bir temiz eller operasyonu değildir. Tümüyle ülkeyi istikrarsızlaştırmak için değişik bir yol ve yöntemin denenmesidir. Yabancı bir gizli servisin kontrolünde olan cemaatin, bu gizli servisin yürüttüğü operasyonun manivelası olduğu çok açıktır. Cemaat sürekli ‘delil gösterin’ diyerek, herkesi aptal yerine koymaya çalışsa da Türk Milleti Cemaat ve Amerikalıların sandığının aksine öngörülü ve ne olduğunu anlayabilecek birikime sahiptir. Bu bir örtülü faaliyettir. Örtülü faaliyet demek aynı zamanda casusluk faaliyeti demektir. 17 Aralık şu ya da bu. Bir tarafta Amerikalıların kontrolünde gemiyi batırmaya çalışan adamlar var. Deşifre olunca, ‘gemi kaptanı hırsızlık yapıyor’ denerek, gemiyi batırma faaliyeti gözden kaçırılmak istendi. Gemi kaptanı hırsızsa, kaptanlık yapacak çok kimse var, ama gemi batarsa herkes gider. O yüzden asli hedefimiz gemiyi batırmak isteyenler olmalıdır. Hırsızlık ciddi, ama bunun yanında tali bir konudur. Bir başka örnek vereyim; Sizi öldürmeye çalışan biri var, bir de cebinizden cüzdanınızı çalmaya çalışan. Önce hangisiyle mücadele edersiniz?
 
Soru : AKP-Cemaat bir bütündü ve aynı kaynaktan güç alıyorlardı. Ne oldu da bu kırılma yaşandı?
 
Öztürk : ABD, AKP’yi kendi küresel projelerini uygulamak için getirdi, yol arkadaşı olarak da Cemaati yanına koydu. AKP’in geniş kadrosu yoktu, ama parası vardı. Cemaatin ise hem kadrosu, hem parası vardı. AKP, ABD’nin istediklerini istediği şekilde yerine getiremedi. Türk Milleti’nin Kıbrıs, Ermenistan, D. Karabağ’la ilgili hassasiyeti ve ülkenin bütünlüğünün korunması konusundaki kararlılığı nedeniyle AKP başarılı olamadı. ABD kendi istediklerini, istediği şekilde yapamadığı için AKP’yi saf dışı bırakmaya çalışıyor. Buradaki savaş aslında Cemaate karşı değil, bunun arkasındaki Amerikan savaş çeteleriyledir. Kastım, ABD’nin istihbarat örgütleri ve ordusu içinde yapılanmış, finans ve silah şirketleri tarafından yönlendirilen, güya Amerikan halkının çıkarları ve Amerikan halkını korumak için değişik ülkelerde örtülü operasyonlar yapan gruplardır.  

Müyesser Yıldız'ın ODATV'de Serdar Öztürk ile yaptığı röportaj 3

CEMAAT GENERAL SEVİYESİNE ULAŞTI
 
Soru : Erdoğan her gün suçlama yapıyor, ama icraat, ciddi bir soruşturma veya dava yok. Sadece görevden almalar var. Sizce acilen yapılması gereken nedir?
 
Öztürk : Devleti yönetenlerin ilk yapması gereken, TSK içindeki cemaat yapılanmasını temizlemektir. Bize göre, şu anda general seviyesine ulaşmış bu kişilerin bir gecede emekliye sevk edilmesi gerekiyor. Hükümet şu anda bunu yapacak güçte ve yapmalıdır da. Halk, ordu içindeki temizliği ‘orduya kumpas’ olarak değerlendirmez, çürük elmaların ayıklanması olarak kıymetlendirir. Devletin bin yıllık geleneği var. Orduya, camiye ve okula siyaset sokulmaz. Böye bir şeye tevessül eden haindir. Ordu içinde ayrılık gayrılık yaratacak, cemaat veya siyasi akımlara asla müsamaha gösterilemez. Hele hele müttefik bir ülke bile olsa, ülkemizi hedef almış bir operasyonun kontrolünde olan Cemaat yapılanmasının ordu içinde uzantısının olması kabul edilemez.

Müyesser Yıldız'ın ODATV'de Serdar Öztürk ile yaptığı röportaj 2

DEVLETTE BİN GLADYO
 
Soru : ABD’nin hedefi ve bu operasyonlarda cemaatin rolü nedir? 
 
Öztürk : Olay şematik olarak şudur; ABD, Türkiye’yi zayıflatmak istiyor. Bunun için de cemaatin yargı, emniyet, ordu ve basın içindeki yapılanmasını operasyonel olarak kullanıyor. ABD’nin hedefi, zayıf düşen Türkiye’nin bölünmesini sağlayarak, K. Irak ve Türkiye topraklarından kopartılacak parçalarla kukla bir Kürt devleti kurmaktır. Bu küresel operasyonu da Kürtleri çok sevdiğinden değil, sadece İsrail’in güvenliğini sağlamak, petrol ve maden yataklarını rahatça sömürmek için yapıyor. Cemaat sadece taşerondur. İşin gerçeği şudur; Cemaatin yargı ve polisteki örgütlenmesi, Amerikan istihbarat örgütlerindeki savaş çetelerinin tetikçisidir. Cemaatin içindeki herkes tabii ki örgüt ve örgüt üyesi değildir Bir takım insanlar halisane dini duygularla cemaat içindedir. Ama ABD bu dönemde gladyo yapılanmasını MİT, emniyet, yargı, ordu ve basın içinde gizli olarak teşkilatlanmış cemaat üyeleri içinden teşkil etmiştir. Bu kişilerin sayısı da yaklaşık bin kişi civarındadır.
 
Soru : Genelkurmay Başkanlığına, komutanlıklara özel mektuplar yazdınız, resmi dilekçelerle suç duyurusunda bulundunuz, ama hiçbir tebdir alınmadı veya gidişat önlenemedi. Neden?
 
Öztürk : Operasyon AKP ve hükümeti aşan, doğrudan Türk Milleti ve devletini hedef alan bir operasyondu. Kişisel kanaatim operasyonun arkasında Amerika’nın olduğunu anladıkları için çekindiler. Ordunun o dönemde bu operasyona engel olma gücü yoktu diye düşünüyorum. O yüzden de tek güç olan Türk Milleti’ni uyandırma ve bilgilendirmeye çalıştık. Gezi Parkı olayları ve halkın Silivri’de ayağa kalkması, tümüyle Amerikalıların kontrolündeki bu operasyona ve bunu yürüten taşeronlarına tepki niteliğindedir.

Müyesser Yıldız'ın ODATV'de Serdar Öztürk ile yaptığı röportaj I

Serdar Öztürk, müvekkili ve silah arkadaşı Avukat Levent Göktaş tutuklandıktan sonra “Cemaat örgütünün” üstüne gitmeye başladı. Bir gün bürosunu basan polisler sözde “AKP ve Gülen’i Bitirme Planı”nı buldu. O da tutuklandı ve 5 yıl 9 ay hapis yattı. Tutuklanmadan önce ve sonra tam 84 isimle birlikte Beşiktaş’ta görevli özel yetkili hakim ve savcılar, dönemin HSYK üyeleri hakkında her yere suç duyurusunda bulundu. Listenin başına da hep Fetullah Gülen ve CIA’cı John Kunstadter’in yanında Ali Fuat Yılmazer, Recep Güven, Mutlu Ekizoğlu gibi polis şeflerini koydu. Bu isimlerin, “Askeri casusluk, yasa dışı telefon dinlemesi yapma, devletin güvenliğine ilişkin bilgileri temin etme, sahte resmi evrak kullanma ve düzenleme” gibi tam 18 ayrı suçtan yargılanmasını talep etti.
 
Serdar Öztürk bu yapılanmaya karşı adeta dava açma rekoru kırdı. Açtığı davalar ve yaptığı suç duyuruları 400’ü aştı. Çünkü tutuklandığı gün şu yemini etmişti:  
 
“Oğullarımın döktüğü her bir gözyaşının hesabını sorup, gördüğüm hukuksuzluklara karşı yasal yollara başvuracağım.” 
 
STOCKHOLM SENDROMU YAŞAMIYORUM, BAŞBAKAN DOĞRU SÖYLÜYOR  
Serdar Öztürk 15 gün önce tahliye oldu. Başbakan Erdoğan ve AKP iktidarı 5 yıl sonra onun çizgisine geldiğine, deşifre ettiği isimlerin tamamına yakınını görevden aldığına göre, söyleyecekleri olmalıydı. İşte Öztürk’ün sorularımıza verdiği cevaplar:
 
Soru : Başbakan Erdoğan, “Cemaat casususluk faaliyeti yapıyor” diyor. Ne dersiniz?
 
Öztürk : Doğru söylüyor. Yanlış adam doğruyu söylüyor diye doğru değişmez. Gerekçesi ne olursa olsun, AKP’nin hata yaptıklarını açıklaması ve hatadan dönüleceği iradesini göstermesi önemlidir. Aynı iradenin Balyoz sanıkları için de en kısa zamanda gösterilmesi gerekmektedir. Bu saatten sonra Cemaatin yapacağı en doğru şey de Türk Milleti’ne doğruları anlatıp, hatalarını kabul etmeleri, Türk Milleti’nin adaletine sığınmalarıdır. Çünkü yaptıkları işin Müslümanlıkla da bir ilgisi yoktur. İslam dini hiç kimsenin tekelinde değildir. Biz inancımızın gereği sadece Allah’a taparız, kullara tapmak bizim kârımız değil, ama cemaatte böyle bir hastalık olduğu anlaşılıyor. Ülkenin 100 yıllık geleceği için herkesin yaptığı hataları samimiyetle kabul etmesi, açıklaması ve Türk Milleti’nin kararına da saygı duyması gerekir. Biz millet olarak inancımızın gereği, affetmeyi severiz. Şimdi beni Stockholm sendromu diye eleştirenler çıkabilir. Biz bu insanlara hiçbir zaman hayranlık beslemedik, ama bunlar maalesef bu toplumun çocukları. Yaptıkları hatayı anlamışlarsa, kişisel olarak ben bana yapılanı affederim. Bunu da Türk Milleti’nin 100 yıllık geleceği için yaparım. Ama asıl helâllik almaları gerekenler Kuddusi Okkır’ın eşi Sabriye Hanım, Ali Tatar kardeşimin annesi Satı Ana ve ağabeyi Ahmet Tatar ve bu süreçte hayatını kaybeden diğer değerli insanlarımızdır. Eğer bu süreç Türk Milleti’nin birliğine hizmet ederse, bu musubetten böyle bir hayır çıkartma imkânımız olursa ne mutlu bize. Ancak aynı hatayı yapmaya, hatada ısrara devam ederlerse, bu milletin yüzde 82’sinin kendisini Türk-Müslüman ve Atatürkçü olarak tanımladığı gerçeği gözönüne alındığında, birleşen bu Cumhuriyetçi insanlar ihanettte ısrar edenleri hiç çekinmeden ezer. Mesleği, yüksek rütbesi, makamları ne olursa olsun.
 
Soru : 2009’da kimse daha ne olduğunu anlamazken, siz Cemaat ve Cemaat-ABD bağlantısı olduğu kanaatine, buna dair bilgi ve belgelere nasıl ulaştınız?
 
Öztürk : Levent (Göktaş) Albay gözaltına alındığında Genelkurmay’ı, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığını ‘Fetullah Gülen askeri casusluk yapıyor’ diye uyardık. Yazılı kanıtları verdik. Neydi o kanıtlar? Avukat Hüseyin Buzoğlu’nun el konulan flash diskini İTÜ bilgisayar laboratuvarında çözdürdük. Bunun içeriğinin başkası için hazırlandığını, daha sonra onunla ilgili verilerin silinip, Buzoğlu’na uyan verilerin yüklendiğini ve bunun da Emniyette yapıldığını kanıtladık. Levent Albayın ofisinde el konulan DVD’nin de ona ait olmadığını net olarak biliyorduk. Burada Levent Albay’ın tutuklanmasını sağlamak için askeri sır niteliğinde bilgiler yüklenmişti. Birilerinin ellerinde hedef kişilerin listesi vardı ve operasyonu yapan da Amerikalılardı. Mesela benim ofisimin aranması için gösterilen dayanak 24 Mayıs 2009 tarihli bir ihbar e-mailidir, ama burada benim adım geçmiyor. Bunu hiçkimse hukuki, yargısal bir faaliyet olarak açıklayamaz. Ofisime yönelik organizasyonda yer aldığından şüphelenip, hakkında suç duyurusunda bulunduğum polislerden birinin ABD Büyükelçiliği ile doğrudan telefonla görüştüğünü, ofiste keşfi yaptığını iddia ettiğim polislerin ise İsrail’le doğrudan telefonla görüştüğü ortaya çıkardık. Levent Albay daha gözaltındayken bir polis memurunun gelip, ‘Komutanım biz de Ülkücüyüz. Ne yapılmaya çalışılıyor, anlamıyoruz. Sürekli toplantılar oluyor, Amerikalılar gelip gidiyor’ demesini ciddiye aldık. 10 veya 11 Ocak saat 22.30’da Amerikalıları İstanbul Emniyet İstihbarat Şubesinin bulunduğu C blokun önünde bizzat gördüm. Daha sonra Ergenekon iddianamesi eklerinde, Tuncay Güney’in CIA görevlisi John Kunstadter’in elemanı olduğuna dair bazı dökümanlar bulduk. Avukatlık yaptığım süreçte bu operasyonun kurgulama aşamasında olduğunu bildiğimiz bir kişiyi tanık gösterdik, dinlenmedi. Bize verdiği bilgiler, hedef kişileri belirlemek için Türkiye’de bir şirket kurulduğuydu. Bu şirketin araştırılması talebimiz de kabul edilmedi. En nihayet Wikileaks belgelerinde de Amerikalıların, polislerden birifing alacak kadar işin göbeğinde olduğu ortaya çıktı. Dolayısıyla bu tümüyle bir dış operasyondur, cemaat mensubu bazı kişiler bu operasyonda fiilen yer almışlar, kendi milletine ve dinine ihanet etmişlerdir. Tüm bunları birleştirince, bir askeri casusluk faaliyeti ile karşı karşıya olduğumuzu anladık. Biz NATO üyesi olsak da, her ülkenin milli planları vardır. Müttefik ülke olsak bile ciddi hiçbir ülke buna müsaaade etmez.  
 
 

27 Mart 2014 Perşembe

SES KAYITLARI İLE İLGİLİ DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI AÇIKLAMASI

 
No: 98, 27 Mart 2014, Süleyman Şah Saygı Karakoluna İlişkin Olarak Sosyal Medyada Yayınlanan Ses Kaydı Hk.

Genel olarak Suriye’deki çatışmaların ülkemiz için yarattığı risk ve tehditlerin değerlendirilmesi, bu tehditler karşısında alınabilecek tedbirlerin görüşülmesi, bu bağlamda da, Suriye içinde yer alan vatan toprağı Süleyman Şah Saygı Karakolu’na yönelik tehditlerin ele alınması amacıyla, ulusal güvenliğimizle ilgili konularda birinci derecede yetkili olan devlet görevlilerimizin katılımıyla gerçekleştirilen bir kriz yönetimi toplantısının ses kayıtlarının, bugün (27 Mart) internet üzerinden sosyal medya aracılığıyla bazı bölümleri tahrif edilerek yayınlandığı görülmüştür.

Bir takım terör unsurlarının tehdidi altındaki bir vatan toprağını gerektiğinde savunmak amacıyla ilgili kurumlar arasında değerlendirmeler yapılması devletin asli görevleri arasında olan doğal bir uygulamadır. Sözkonusu toplantıda, Türkiye’nin, herhangi bir saldırı karşısında Süleyman Şah Saygı Karakolu’nu savunma yönündeki iradesinin tam olduğu ve Süleyman Şah Saygı Karakolu’nun ve orada görevli personelimizin korunmasını ve emniyetini teminen, ihtiyaç duyulduğunda gereken adımların kararlılıkla atılacağı teyit edilmiştir.

Dışişleri Bakanı makamı gibi devletin en hassas güvenlik konularının ele alındığı bir mekanda gerçekleştirilen çok gizli mahiyetteki böyle bir toplantının izlenerek görüşmelerin kamuoyuna servis edilmesi Türkiye’nin ulusal güvenliğine yönelik alçakça bir saldırı, bir casusluk faaliyeti ve son derece ağır bir suçtur. Bu olay, ülkemizin karşı karşıya bulunduğu siber ve elektronik saldırı tehditlerinin boyutunu gözler önüne sermektedir. Bunu yapan ihanet şebekeleri devletimizin ve milletimizin düşmanlarıdır.

Devletimizin ve milletimizin güvenliğine yönelik bu saldırının faillerinin en kısa zamanda tesbit edilerek ortaya çıkartılmaları ve adalete teslim edilerek yasalar çerçevesinde hak ettikleri en ağır cezaya çarptırılmaları sağlanacak; Türkiye Cumhuriyetini hedef alan bu haince saldırı mutlaka akamete uğratılacaktır.

26 Mart 2014 Çarşamba

ABD’li senatörden Türk subayına tehdit: Bu tutumunuzla çetin bir yola girdiniz

Türk subayları, Amerika, ABD’li üst düzey yetkililerle PKK’lıların görüşmelerini izletti ve tepkilerini ifade ettiler. Ardından Balyoz kapsamında tutuklandılar.
 
Balyoz davası kapsamında 18 yıl hapis cezasına çarptırılan Albay Mustafa Önsel, Mamak Cezaevi’nde ikinci kitabını yazdı. Önsel, Kaynak Yayınları'ndan çıkan “Silivri’de Firavun Töreni” adlı kitabında, tutuklu komutanların görev yıllarında, özellikle ABD’ye karşı dik duruşlarını anlatan birçok bilgiyi paylaştı.
 
Önsel’in anlatımları bununla sınırlı değil. Kitapta, aynı komutanların, ülkelerine hizmet ederken gösterdikleri fedakârlığı, yeni doğmuş bir çocuk için nasıl sarfettiklerini de okuyacaksınız. Önsel’in, bir gazeteci merakı ve titizliğiyle yaptığı gözlemleri, onunla birlikte yaşayacaksınız. Gardiyanlardan, görevli askerlere ve hatta berberlere varana kadar temas ettiği kişilerin görüşlerini bulacaksınız. İşte Önsel’in, tutuklu komutanların dik duruşunu anlattığı bölümlerden biri:
 
PKK ilişkisini sundular
 
Orgeneral Ergin Saygun ve Albay Burhan Göğce 2007 yılında ABD’ye gider. Görüşme öncesi kaldıkları otele, birkaç Amerikalı gelir ve yapacakları sunuyu önceden görmek isterler. Ancak Burhan Albay, sunuyu vermez. ABD’liler çok bozulur. Sonradan toplantıya giderler ve orada sunuyu yaparlar.
 
Sunuda 3 tane film vardır. İlkinde, ABD’li üst düzey yetkililerle PKK’lıların görüşmeleri bulunmaktadır. İkinci filmde; ABD’lilerin, sandık sandık silah ve mühimmatı PKK’lılara teslimat görüntüsü vardır. Üçüncüsünde de Türk sınırına hareket eden PKK’lılara yardım eden ABD’li asker grubu görülmektedir.
 
Mesaj çok nettir: “Her hareketinizi biliyoruz. Bizimle dost olmaya devam edecekseniz bu ilişkiyi kesmek zorundasınız.” Bunun üzerine odada çok soğuk bir hava eser. Org. Saygun ve Burhan Albay gönül rahatlılığıyla otellerine dönerler. Kısa bir süre sonra ABD’li bir yetkili arar. Dönemin ABD Başkan Yardımcısı Dick Cheney, kendilerini ofisinde beklemektedir.
 
Cheney’e kafa tuttular
 
Ertesi gün Cheney’in ofisine giderler ancak kapıdaki görevli tarafından durdurulurlar. Güvenlik cihazı öttüğü için ceketlerini çıkarmaları istenir. Burhan Albay, bunun diplomatik kurallara aykırı olduğunu ifade eder. Görevli, siyahi bir askerdir ve “Burada, buranın kuralları esastır” diye karşılık verir.
 
Bunun üzerine Saygun Paşa, Dick Cheney’le görüşmekten vazgeçer ve otele dönerler. Bu sefer ABD’li yetkililer defalarca arayıp özür dileyerek Cheney’in görüşmek için kendilerini beklediğini ifade ederler. Ancak Saygun Paşa, bu saygısızlığı affetmez ve görüşmeye gitmez.
Akşamüzeri, bizzat ABD Genelkurmay Başkanı Özel Kalemi arar ve Genelkurmay Başkanı’nın kendilerini konutunda yemeğe beklediğini söyler. Teamüller gereği teklif kabul edilir. Ertesi gün ABD’li yetkililer tarafından otelden alınırlar. Büyükelçi de onlarla beraberdir. Bu zamana kadar böyle bir ilgiye şahitlik etmediğini ifade eder.
 
Tehdit ve tutuklama
 
ABD Genelkurmay Başkanı’nın yanında çeşitli kademelerden bürokrat ve senatörler bulunmaktadır. Konu, önceki gün yapılan ABD-PKK sunumuna gelir. Org. Saygun, orada bulunanlara, ABD’nin PKK’ya yardım etmesinin kabul edilemeyeceğini ifade eder. Bu kadarla da kalmaz; konuyu Kuzey Irak ve Barzani’nin desteklenmesine getirir. Org. Saygun, bu bölgede yeni bir devlet kurulmasının sakıncalarını dile getirir ve buna katkı vermemelerini ister.
 
Org. Saygun, bu konuşmasından sonra bir senatör yanına gelir ve “Sizler, bu tutumunuzla çok çetin bir yola girdiniz, işinizin çok zor olduğunu söyleyebilirim” der. Bu tarihten 3 yıl sonra, 2010’da, Türk askeri Balyoz tertibinin hedefi olur. 11 Şubat 2011’de de Org. Saygun ve Burhan Albay tutuklanır.
 
Albay rest çekti Babacan imza attı
 
Albay Mustafa Önsel, kitabında, Türk subayının dik duruşuna rağmen AKP hükümetinin tutumuyla verilen tavizleri de anlatıyor. İşte ilgili bölüm:
 
“NATO’da 2005-2008 arasında görev yapan karacı, denizci, havacı bütün subaylar Balyoz davasıyla tutuklandı. Çünkü o yıllar, NATO’da görevli subayların geçmişe göre daha dişli davrandığı ve ülkemizin kazanımlarının oldukça fazla olduğu yıllardı. İşte bir örnek:
 
“17 Şubat 2008’de Kosova’nın bağımsızlığının ilan edilmesi üzerine NATO’nun harekât planı, ülke görüşlerine sunuldu. Doküman, Türkiye’nin menfaatlerine çok aykırıydı ve onay verilmedi. Bunun üzerine bir çalışma toplantısı düzenlendi. Toplantının başında Albay Murat Tulga, uzun bir konuşma yaparak Türkiye’nin çekincelerini dile getirdi. ABD temsilcisi ise “Şahsi çıkarlarınız nedeniyle NATO’yu esir alıyorsunuz. Kosova’daki NATO askerlerinin hayatını tehlikeye düşürüyorsunuz” dedi.
 
“Murat Albay, ABD temsilcisinin haddini aşarak Türkiye’yi ağır bir şekilde suçladığını, ülkesi adına özür beklediğini söyledi. ABD temsilcisi özre yanaşmayınca Murat Albay toplantıyı terk etti. Bu tutum karşısında çaresiz kalan NATO yetkilileri, AKP hükümetini devreye soktu. Dönemin Dışişleri Bakanı Ali Babacan sürece müdahale etti ve NATO’nun harekât planı, ilk haline yakın, çoğunluğu Türkiye’nin çıkarlarına aykırı olan maddelerin bulunduğu şekliyle kabul edildi. Murat Albay ise bu olaydan 3 yıl sonra, 11 Şubat 2001’de Balyoz davasıyla tutuklandı.”
 
Önder Öztürk / AYDINLIK, 26.03.2014

SABAHATTİN ÖNKİBAR / Kanlı seçime adım adım!

 
Melih Gökçek’in canlı yayınlarda habire suikast demesi ve isimler sayması tesadüf değil.
 
Aynı şekilde Mansur Yavaş’ın dün “Silahlı 100 kişi provokasyon için Ankara’ya geldi” şeklindeki bilgiye dayalı açıklamasının altı çizilmelidir.
 
Bazıları hala farkında değil.
 
Bu seçim Tayyip Erdoğan için olmak ya da olmamak anlamındadır.
 
Erdoğan seçimi kaybettiği taktirde yok olacağını biliyor.
 
Buradan hareketle zerre kuşkunuz olmasın önümüzdeki saatler seçim günü dahil pek çok dehşet ihtimal olasıdır.
 
Sınırsız bir para ile devlet gücünü elinde tutan irade sanıldığı gibi kurbanlık koyun misali halk iradesinin objektif tezahürünü beklemeyecek ve müdahaleler yapacaktır.
 
Evet AKP 1950’de CHP’nin yaptığı gibi iktidarını kansız devredecek gibi görünmüyor.
 
Ama 30 Mart, ama Cumhurbaşkanlığı seçimi süreci ama genel seçimde maalesef büyük bir kargaşa mutlak gibidir.
 
Evet bugünkü görüntü ya da seyir itibarı ile AKP’nin kansız gideceğine dair bir belirti yoktur.
Peki önümüzdeki bir kaç gün içinde ne mi olur?
 
Eğer bu satırların yazıldığı saat sonrasında beklenen kasetler bir bir ortaya çıkar ve Erdoğan bir kere daha köşeye sıkışırsa çok şey olur.
 
Mesela Süleyman Şah Türbesi bahane edilerek Suriye’ye asker çıkarılır ve savaş durumu iddiası ile seçimlerin ertelenmesi gündeme getirilir ki MİT’in kontrolündeki IŞİD’ın böyle bir müdahaleye gerekçe hazırlayacağı kesindir.
 
Keza Tayyip Erdoğan’ın ayağına kurşun değecek şekilde çakma suikast hala ihtimaldir.
 
Buna ilaveten muhalefet liderlerine saldırı gözardı edilmemelidir. Dahası seçim günü onlarca merkezde sandık başı cinayetleri olabilir.
 
Hülasa seçimi gölgeleyecek her ihtimal akla getirilmelidir zira dediğimiz gibi AKP zirveleri kaybedeceğini anladığı an sınırsız imkanlarını seferber edeceklerdir.
 
Yasağı yasaklarım deyip kanuna ve hukuka açıktan meydan okuyan bir anlayış kendini kurtarma adına can havliyle her türlü çılgınlığı yapabilir.
 
Yazdıklarım tıpkı bir ay önce bunlar seçime günler kala sıkıştığında Suriye ile savaşı bile göze alırlar demem misali öngörülerimdir ve gerçekleşebileceği noktasında endişeliyim.
 
Peki bu işin nihayeti mi?
 
Böylesi metotlar ile iktidarda durulamaz.
 
AKP gitmesine gidiyor da kanlı mı gidecek kansız mı hadise odur...
 
AYDINLIK / 26.03.2014

MEHMET ALİ GÜLLER / Suriye uçağı neden düşürüldü?

 
Karadan sınır ihlallerine göz yuman güvenlik kuvvetleri, havadan ihlallere (kaldı ki ihlal de yok) neden anında ve orantısız yanıt veriyor?
 
Ya da daha somut şöyle soralım: IŞİD üyeleri karadan Türkiye’ye girip, 300 km ilerleyip Niğde’de jandarma öldürebiliyor da, IŞİD’e operasyon yapan Suriye uçakları neden ihlal iddiasıyla anında düşürülüyor?
 
Yanıtlayalım.
 
Esad’ın taaruzunu engellemek
 
Suriye uçağının düşürülmesinin taktik nedeni şudur:
 
Lübnan ve Ürdün sınırlarında başarılar kazanan ve son olarak Yermud’u alarak ABD’nin güneyden ve Ürdün üzerinden Suriye’ye özel harekât birlikleri sokmasının yolunu önemli ölçüde kesen Şam, iki haftadır kuzeye yönelmişti.
 
Bu iki haftayı şöyle de özetleyebiliriz: Şam yönetimi güneyden kuzeye ilerliyor, muhalifler de birbirini öteleyerek kuzeye doğru çekiliyordu, sıkışıyordu. Şam ilerliyor, önündeki ÖSO IŞİD’i, ya da Şam’ın ilerlediği noktada öncelikle IŞİD varsa, o da ÖSO’yu yukarı doğru itiyordu.
 
Erdoğan rejimi, Suriye uçağını düşürerek Şam’ın bu taarruzunu engellemek istedi.
Şam’a karşı yapılan her hamle, doğal olarak ülkemizi daha da terör destekçisi bir konuma yuvarlıyor...
 
Koridoru tamamlamak ve Akdeniz’e açmak
 
Suriye uçağının düşürülmesinin stratejik nedeni ise şuydu:
 
Türkiye’nin 900 km’lik sınırı boyunca Şam’ın kontrolünde kalan tek bölge şu anda çatışmaların yaşandığı Keseb’di.
 
IŞİD (El Kaide) ve ÖSO geri çekilirken Keseb’e saldırdı. Keseb’de öyle şiddetli bir çarpışma yaşanıyor ki, bulunduğum Samandağ’da hem bombaların sesini sürekli duydum, hem de dağın arkasından yükselen siyah dumanları gördüm.
 
Keseb’in alınması ABD, AKP, PKK, El Kaide ve ÖSO için stratejik değer taşıyordu. Çünkü Türkiye sınırından Suriye’ye doğru 15-20 km derinlikli hat böylece 900 km boyunca kesintisiz sürdürülecek ve bölge Akdeniz’e açılacaktı!
 
Türkiye yine Kürdistan inşasında
 
Suriye’nin kuzeyindeki 20 km derinliğinde 900 km uzunluğundaki bir bölge, kuşkusuz son tahlilde ÖSO ya da El Kaide’nin hâkimiyetinde olamayacaktır. Bölge asıl planda da öngörüldüğü gibi PYD’nin yani PKK’nin kontrolünde olacaktır.
 
Keseb’in düşmesiyle ABD’nin Kürt Koridoru planı (şimdilik) gerçekleşecektir. Hem de Türkiye’nin havadan desteğiyle...
 
Böylece tarih bir kez daha tekerrür etmiş olacaktır: 20 yıl önce ABD, Türkiye’deki Çekiç Güç’le Irak’ın kuzeyini Bağdat’a havadan yasaklamış ve Irak Kürdistanı’nı kurmuştu. ABD 20 yıl sonra da yine Türkiye’nin katkısıyla Suriye’nin kuzeyini havadan Şam’a yasaklıyor ve Suriye Kürdistanı’nı kurmaya çalışıyor!
 
Defne ve Samandağ’dan savaşa barikat
 
Ancak bu kez tarihi tekerrür ettirmeyeceğiz. Üstelik bu kez biz güçlüyüz ve ABD geriliyor, Türkiye’deki araçları da tel tel dökülüyor. Bu saatten sonra yapacakları her hamle bir ilerleme değil, en fazla gerilemeyi geciktirme girişimi olacaktır ve kışkırtmadan öteye gidemeyecektir.
 
Hele bir de 30 Mart’ta Hatay’ın Defne ve Samandağ ilçelerini İşçi Partisi kazanırsa...
Hatay’da elini sıktığım her yurttaşla bu önemli gerçeği paylaştım: Hatay’da İşçi Partisi’ni iktidar yapmak;
 
1) Suriye’ye savaşı önler.
2) Bölgeyi terör yatağı olmaktan kurtarır.
3) Bölgesel özerklik kışkırtmalarına panzehir olur.
4) Düğüm noktası olan Defne ve Samandağ’da iktidar olmak, Arslanlı Yol’u iktidar yapacak büyük yürüyüşün ilk virajı olacaktır!
 
AYDINLIK / 26.03.2014

Yetkililer uyarıyor: Türk sınırından Kesep’e terörist akışı devam ediyor

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Yayladağı sınırından elini kolunu sallaya sallaya ağır silahlarla Suriye’ye geçiş yapan teröristlerin akışı devam ediyor. Suriye ordusu temizledikçe yeni teröristler gelmeyi sürdürüyor
 
Hatay’ın Suriye sınırındaki Yayladağı ilçesinin iki kilometre uzağında bulunan ve Türkiye’den sızan muhaliflerin ele geçirmeye çalıştığı Keseb kasabası civarına yapılan top atışlarının ardından yoğun bir hava bombardımanı gerçekleşti.

Gazetemize konuşan Suriyeli kaynaklar, bölgeye sevk edilen Suriye ordusunun yoğun bir kuşatma başlattıklarını bildirdi. Kesep’e saldıran teröristlerin çok büyük zaiyat verdiğini belirten kaynaklar, Suriye savaş uçaklarının dün saat 12.00 sıralarında terör gruplarının bulunduğu bölgeye dört sorti yaparak bomba attıklarını bildirdi. Ardından bölgeden dumanlar yükseldi ve karadan havaya da ateş sesleri duyuldu.

Bu saldırının ardından Yayladağı sınır kapısında görevli gümrük memurları da buradan daha güvenli bir iç bölgeye kaydırıldı.

‘Türk gümrük memurları izliyor’

Aydınlık’a konuşan Suriyeli kaynaklar, onlarca Teröristin 10 aydır kapalı tutulan Yayladağı Gümrük Kapısını kullanarak Suriye Sınır Kapısı Keseb’e saldırdıklarını. Kaynaklar, Türk Sınır Kapısında görevli polis ve gümrük memurlarına Suriye’ye sızan teröristlere her türlü kolaylığın gösterilmesi ve sınır kapısına gelen teröristlerin önlenmemesi talimatı verildiğini belirttiler.

Türkiye-Suriye sınırında da görev alan güvenilir yerli kaynaklarımız, Türk Sınır Kapısının sıfır noktasında mevcut olan askeri kışlada görevli subay ve nöbetçi askerler yanlarından ağır silahlarla geçen teröristlere hiç bir müdahalede bulunmadıklarını aktardılar.

Önceki gece artan çatışmalar dün sabaha karşı iyice şiddetlendi. Reyhalı’ya komuş İdlib kentinde de şiddetli bir patlama meydana geldi. Patlama Reyhanlı’da da paniğe neden oldu. Sınırda gerçekleşen patlamada birçok ölü ve yaralı olduğu bilgisi geldi.

‘Suriyeli polisler Yayladağı’ndan hedef alındı’

Suriyeli kaynaklar, Yayladağı Sınır Kapısı’nda konuşlanan teröristlerin kannas uzmanları yerleştirdikleri ve Türk Sınır Kapısı’ndan sadece 100 metre uzaklıkta bulunan Suriye Sınır Kapısı’nda görevli Suriyeli gümrük memurları ile nöbetçi polisleri hedef aldıklarını bildirdiler. Teröristlerin sınır kapısını çevreleyen yüksek yerlere yerleştirildiklerini ancak Suriyeli gümrük memurları ve pasaport dairesinden sorumlu polislerin sınır kapısını zaiyat vermeden çekildiklerini bildirdiler.

Reyhanlı’da da huzursuzluk var

Türk uçaklarının sınır ihlali yaptığı gerekçesiyle pazar günü düşürdüğü Suriye uçağının enkazının bulunduğu Kesep’den Lazkiye’ye ilerlemeye çalışan terörist örgüt Özgür Suriye Ordusu’na (ÖSO) Suriye ordusunun operasyonları devam ediyor. Kesep’te devam eden yangınlar nedeniyle, gökyüzünü kaplayan siyah duman Reyhanlı’da huzursuzluğun artmasına neden oluyor.

Ancak Suriyeli yetkililer, Türk tarafının bölgedeki terörist hareketliliği gözetleyen Suriye askeri ucağının görevini icra etmesini engellemek amacıyla Suriye toprakları içinde seyreden Suriye uçağına saldırdığını aktarıyorlar. Yetkililer, Suriye ordusunun top ve füze ateşi ile Türkiye sınırında bulunan teröristlerin ana karargahlarını vurduklarını belirtiyor.

Yaralılar Türkiye’ye getiriliyor

Çatışmalarda yaralananlar sınırdan Yayladağı ilçesine getirilmeye devam ediyor. Sabah saatlerinde getirilen 19 kişinin ardından üç yaralı daha Yayladağı’nda tedavi altına alındı.
Ağır silahların kullanıldığı çatışmalarda önceki günden itibaren Yayladağı’na getirilen 84 yaralıdan Antakya Devlet Hastanesi’ne sevk edilen 9’u yaşamını yitirdi. Bu sabah erken saatlerde Yayladağı’ndaki sağlık ocağına getirilen, vücudunda yara bulunmadığı halde devamlı kusan 2 Suriyelinin kimyasal saldırıya maruz kaldığı iddiası, bir süreliğine panik yaşanmasına neden oldu. Antakya’dan gelen İl Sağlık Müdürlüğü ve UMKE görevlilerinin yaptığı tahlillerde kimyasal maddeye rastlanmadı.
 
AYDINLIK / 25.03.2014

Abdullah Öcalan’ın yeni ses kayıtları yayınlandı: Sınırda hükümet kuracağız

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Öcalan: Vatana ihanetle yargılanırsınız... Anayasanın 40 maddesini ben yazdım
Apo: AKP ile ortak bildiri hazırladık
 
Öcalan’a ait olduğu öne sürülen kayıtlarda çarpıcı ifadeler yer aldı. Açılım sürecinin ‘kanunsuz’ olduğunu vurgulayan Öcalan’ın, AKP ile ortak bildiri yazdıkları ve iktidara ‘vatana ihanetle yargılanırsınız’ dediği ortaya çıktı.
 
PKK lideri Abdullah Öcalan’ın İmralı’da kendisiyle birlikte kalan mahkumlarla yaptığı konuşmalar internette yayınlanmaya devam ediyor. Daha önceki kayıtlarda Erdoğan’a verilen görevin “halkı popülizmle aldatmak” olduğunu belirten Öcalan, bu kez “açılım” sürecinin kanunsuz olduğunu vurguluyor ve iktidara “vatana ihanetle yargılanırsınız” dediğini ifade ediyor. Kendisine artık “terörist başı” denemeyeceğini belirten PKK lideri, AKP-PKK anayasasının 40 maddesini yazdığını kaydediyor. AKP’yle ortak bir “açılım bildirisi” yazdığını da açıklayan Öcalan’ın, “Tek cümlesi yeter. Açıklarsam yer yerinden oynar” sözü dikkat çekiyor.
 
İşte o konuşmalar:
 
Apo: İşin enterasan tarafı ben uyardım. Bu süreç başlarken çok akıllı şeyler söyledim. ‘Parlamento izni olmadan hepiniz vatana ihanetle yargılanıyorsunuz’ Şimdi elimdeki en güçlü silah bu. Şimdi diyemezler ki, ‘Apo bizi oyuna getirdi’ diye. Ben baştan dürüstçe hepsini söyledim. Dolayısıyla konumum sağlam. Ama şu anda işlenen herşey kanunsuz. Türkiye’de tam bir hukuk krizi yaşanıyor. Her an hepimizi savcı soruşturmaya çekebilir.
 
H. Aydemir: Doğru Başkan.
 
B. Kaymaz: Dün Nazlı Ilıcak da söyledi. Dedi ‘Ben yasal olmadan hiçbir şeyi, bana teklif gelirse kabul etmem’ diyor. Karşı çıkıyor.
 
‘Erdoğan Yüce Divan’a gidiyor’
 
Apo: Kadın haklı. Çünkü darbeleri çok iyi incelemiş bir kadın. Şimdi bu hukuksuzluğu Başbakan nasıl izah edecek? Bahçeli, de bu noktaya çektiği için yükleniyor. Nasıl altından çıkacak.
 
H. Aydemir: Bunun altından hiçbir şekilde çıkamaz. Yasa getirmek zorundadır.
 
Apo: ‘O da olmaz’ diyor. ‘Bunu ben yapacağım’ diyor. Sen kanunsuzluk yapıyorsun; derinleşecek, felaket derinleşecek değil mi? Adım adım boğulmaya gidiyor. ‘Adım adım Yüce Divan’a’ diyorlar ya. Adım adım Yüce Divan’a gidiyor. Bu çok tehlikeli. Hayret ediyorum.
 
‘Düzenleme yapacaklar aksi tehlikeli’
 
Apo kayıtları yayınlanan başka bir görüşmesinde “açılım” sürecinin devlet nezdinde kendisini meşrulaştırdığını anlatıyor. “Devlette söz sahibi önemli bir duruma hızla geliyorum” diyen Öcalan konuşmasının devamında şunları söylüyor:
 
Apo: Zaten topluma onu söylüyor ama; Tayyip boşuna beni öyle üçüncü kişi olarak konumlandırması tesadüfi değil. Şimdi şu var. Bu hıza bunlar uyabilecek mi? Tamam da uymak zorunda niye Başbakan olmuş? Niye nepsi anayasa profesörü? Başka çareleri yok... Devlet ya benimle yürümek zorunda; yürümese de olmuyor (...) İşte Anadolu Ajansı’nın o terörist demeyelim gibi cümle; derin devletin deyimidir. ‘Apo’ya bundan sonra terörist başı demek’ devlet ciddiyetiyle bağdaşmıyor.
 
‘Devlette görev almam bana ağır geliyor’
 
C. Karsu: Genelde bu AKP çevresinin dikkat ettiği bir husustur. Batman’da ‘Ne mutlu Türküm’dür sözünü değiştirmişler.
 
Apo: Onlar benim için şey değil. İsim de önemli değil; bemin şeyim... Terörist başı demek devleti sakatlıyor. O açıdan değişecek.
 
‘40 maddeyi ben yazdım’
 
Apo: Benim mektuplarımda yeni bir anayasa var. Peki bu büyük bir suç değil mi? ‘Apo’ya MİT anayasa yaptırıyor’ diyecekler. Sadece benim mektuplarımda 40 madde var. Düşün her birisi de yasa dışı. Peki bunlar ne olacak? Devletin bizzat kendi eliyle yapılıyor bu iş. Yani ben ağır mahkum birisi, yasadışı durumunda birisiyim. Yasaları, anayasayı altüst eden işler yapıyorum burda.
 
C. Karsu: Aslında ben size söyleyeyim. AKP nazlanıyor gibi durumda da gözükse, sizin bu mektupta belirttiklerinize çok seviniyorlar. Üstüne atlamışlar.
 
Apo: Bu öyle de. Onların derdi şu; sarılıyorlar doğru da ‘Ortada Apo diye bir şey yok’ diyorlar. ‘Hepsini biz yapıyoruz’. Eşek oğlu eşek burda benim durumum... O açıdan durum felaket... Onların hepsi bana borçludur. Zaten o tutanaklara da o yüzden bozuldular. Beni öldürseler de kurtulamazlar.; burda cinayet olsa İmralı’da... Parti marti, devlet diye bir şey kalmaz. Her şeyime sahip çıkıyorlar.
 
*****
‘Enayiler farkında değil’
 
Apo: AKP kurmaylarının kapısı şey noktasında çalışmıyor. PKK’nın mesela bildiriye yazmış. ‘Çatışma sona erdi, demokratik siyaset dönemi başladı’ dedi. Bu fikir benim de, cümleyi bunlar yazdı... Hehe gereksiz adam demeyecekler mi? Şiddet, çatışma dönemi sone erdi; demokratik siyaset dönemi başladı.
 
C. Karsu: Silahlı mücadele dönemi bitmiştir.
 
Apo: Tamam bu anlama geliyor. Demokratik siyaseti ben koydum. Onlar ‘siyaset’ diyorlardı; ben yerine ‘demokratik siyaset’. Ben öyle değiştirdim. Son mektupta onu özel olarak değiştirdim. ‘Demokratik siyaset’ yepyeni bir anayasa, yepyeni demokratik yasalar anlamına geliyor.
 
Karsu: Ortak bir mektup yazmışsınız.
 
Apo: Tabi... Söyledim ya size...Ortak bildiri, ortak bildiri tabi... Onlar sanıyorlar ki beni oyuna getirdiler; ‘imzalattık enayiye’. Ben dedim ‘Siz mahvoldunuz’. Anladılar... AKP’ye haberi böyle yolluyorum. Enayiler farkında değiller. ‘Apo’ya dayattık, Apo’ya her şeyi kabul ettirdik’. Tek bir cümle bile bana orda yeterli. AKP benimle ortak bildiri yazmış, tek cümlesi yeterli. Tek cümle... Ben fazla istemiyorum.
 
H. Alphan: Tabii, siz şimdi böyle bir açıklama yapsanız.
 
Apo: Tabii yapsam, yer yerinden oynayacak. Tayyip Bey yaptırıyor; ama kendisi buruda altından çıkacak mı?
 
*****
Öcalan: Suriye’nin kuzeyinde yerel hükümetler kurulmalı
 
Abdullah Öcalan’ın internete düşen son ses kaydında Suriye’nin kuzeyinde yerel bir hükümet kurulması gerektiğini söylüyor. Yanındaki mahkumla konuşan Öcalan Haseki ve Kamışlı’da hükümet kurulmasını söylüyor.
 
Öcalan’ın ses kayıtlarında şu ifadeler yer alıyor:
 
H. Aydemir: Başkanım kesinlikle o hattı yani hiçbir güç arada olmamalı kavuşturalı. Hatay Kırıkhan’a kadar kimse olmamalı kavuşturalı. Hatay Kırıkhan’a kadar arada kimse olmamalı.
Haseki-Kamışlı merkezinde yerel hükümet kurulmalı
 
Abdullah Öcalan: Haritada ben tam bakamadım kaç kilometre genişliğinde Kobani’den Serakani arası acaba.
 
H. Aydemir: Fazla değil başkanım sanırsam 150 km falan ancak
 
Abdullah Öcalan: 150 km’yi geçmez. Şey bu biliyorum orayı azdır az. Şey bu canım bu Suruç’la Ceylanpınar arasında Akçakale Arapları var ya bu Harran Arapları onun Suriye’deki devamıdır bu. Tıl Hamiyed. Hatta Türkiye kesiminde de o .... Komple oradan çıkıyormuş. Akçakale’den çok çıkıyormuş. Bu beydani dedikleri de oradan o meşhur faşist var ya Kürt tarihinde. O işte.. Çıkaran Kürdi Faşistlerdir. Oraya artık düşürmeleri gerekir. Hepsini komple. Suriye tarafını öncelikle. Ama bundan sonra herhalde böyle bir gelişmeleri bekleriz. Yapmamız gereken şeyde Haseki’yi düşürmektir. Dicle’den itibaren Haseki’den de Halep’in kuzeyine kadar bir hat çekmemiz lazım orayı kurtarılmış bölge ilan etmek.
 
Hatta yerel bir hükümette kurulabilir.Esad hükümeti Lazkiye tarafında. O şeyin hükümeti ... ‘nin hükümeti Halep çevresinde bizim hükümette Haseki-Kamışlı merkezinde üç tane hükümet kurulması gerekir.
 
 
AYDINLIK / 26.03.2014
 

25 Mart 2014 Salı

Kılıçdaroğlu Cemaat İçin Neler Söyledi

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu Kral Tv’de Gezegen Mehmet’in programına konuk oldu. Gezegen Mehmet’in Kılıçdaroğlu’na cemaatle ilgili sorduğu sorular dikkat çekti.
Gezegen Mehmet’in “Cemaatle ilglili görüşleriniz nelerdir? Nasıl bakıyorsunuz, yani sizin bakışınız nedir?” sorusuna, “Genel Başkan olduktan sonra bakışımız şudur, Cumhuriyet Halk Partisinin bakışı şudur; insanlar belli bir inanç çerçevesinde bir araya gelebilirler. Bunun adı cemaat olur, bunun adı tarikat olur. Biz bunlara saygı gösteririz. Hiç kimsenin inancına karışmayız. Allah’la kulun arasına da birisinin girmesi zaten inancımızda da yoktur, dinimizde de yoktur. O zaman olması gereken şudur; herkesin inancına saygılıyız, cemaatse cemaat, tarikatsa tarikat buna karışmayız. Ama, siyasete karışmamak kaydıyla. Dinin siyasete girmesini istemeyiz” şeklinde cevap verdi.
“Bu noktada hemen bir şey soracağım. Malum biliyorsunuz bu Ergenekon ve Balyoz operasyonları tam elimizde bir bilgi olmamakla birlikte kamuoyunun inancı şu, cemaat dinledi, cemaat delilleri topladı, bu delilleri daha sonra Sayın Başbakan kumpas dedi. Bu delilleri hükümete verdi. Hükümette bu deliller ışığında darbe teşebbüsünde bulunmaya çalışan iddiasında bu kişilere operasyon yaptı. Buna inanıyor musunuz?” şeklinde soru soran Gezegen Mehmet’e “deniyor” diye cevap veren Kılıçdaroğlu’na Gezegen Mehmet “Bu delillerin cemaat tarafından hükümete verildiği, bu kumpasın cemaat tarafından yapıldığına inanıyor musunuz?” diye sordu.
“O davaların tamamen göstermelik olduğunu, masum insanların hapse atıldığını defalarca ama defalarca söyledik. Ben bunu söylediğimde beni Ergenekoncu diye suçluyorlardı “ şeklinde konuşan Kılıçdaroğlu şunları söyledi: “Şimdi bakın, bizim muhatabımız hükümettir. Bu davaların savcılığını üstlenen kimdi? Recep Tayyip Erdoğan. Ben bu davanın savcısıyım dedi ve yine geçen gün bir istihbarat şefi televizyonlara çıktı şunu söyledi. Ben 35 – 40 kez Başbakanla görüştüm, makamında görüştüm. Bir ülkenin Başbakanı bir istihbarat şefiyle 35 – 40 kez değil bir kez bile görüşmez. Onun emniyet genel müdürü vardır. MİT’in müsteşarı vardır. Görüşürse Başbakan onlarla görüşür. Eğer iş o noktaya gelmişse zaten işbirliği vardır orada. Yani orada görev yapan diyelim ki polisler, savcılar, hakimler, hükümet işbirliği yapmışlardır. O davaların tamamen göstermelik olduğunu, masum insanların hapse atıldığını defalarca ama defalarca söyledik. Ben bunu söylediğimde beni Ergenekoncu diye suçluyorlardı. Şimdi kendisi suçluyor. Ama ben hiçbir zaman ben o davaların savcısıyım demedim. O dedi.
Siz düşünebiliyor musunuz bir ülkenin Genelkurmay Başkanını terör örgütünün lideri diye tutukladılar. Allah aşkına buna kim inanır. İnsanda biraz vicdan olur, insanda biraz ahlak olur.”
Odatv.com / 25.03.2014

RAFET BALLI/ Kürt koridoru + El Kaide kuşağı Akdeniz’e uzandı

İki yıl kadar önceydi. Suriye’nin liman kenti Lazkiye’deyiz. Kara ulaşımı tekin değildi. Şam’dan uçakla geldik.
 
Amacımız: Karayoluyla Türkiye’ye geçmek.
Lazkiye-Hatay arası “sakin” demişlerdi.
 
***
Konakladığımız otel, tarihi bir mekan.
Sömürge döneminde Fransız komutanın karargahıymış.
Şimdi çok bakımsız. Ambargo yüzünden bomboştu.
Yola erken çıktık. Antakya Havaalanı’na vaktinde yetişmeliyiz.
Emin olmak lazım.
Bir de şoförümüz Muhammed’e sorduk.
“Yolda çatışma varsa!?”
Güldü: “Hiçbir şey yok.”
Gerçekten de öyleydi.
 
***
Yeşil bir yolculuktu. 5-6 Türkmen köyü.
En son Kesep kasabası. Çoğunluk Ermeni.
Bir saatte Yayladağ’dan Türkiye’deydik.
 
***
Aradan iki yıl geçti. Suriye yandı, yıkıldı.
Bütün kentleri savaşın cephesi oldu.
Lazkiye ve çevresi hariç.
5-6 gündür ateş buraya da sıçratıldı.
Şimdi: Kesep ve çevresi savaş alanı.
Saldıranlar belli:
İslam Cephesi ve El Nusra (El Kaide’nin kolu).
Birkaç da ÖSO kalıntısı grup.
İkisi de Suud/Selefi çizgide.
Hükümetin elinde tek kapı kalmıştı.
Artık radikal İslamcıların elinde.
 
***
İki sıcak bilgi aktaracağım.
Bunlar aslında nasıl örgütler, anlaşılsın.
Muhalifler geçen Cumartesi İstanbul’da toplandı
Lazkiye’de saldırı başlatan gruplar.
Dertleri: Para!
Yayladağ kapısının geliri nasıl paylaşılacak? Bunu tartışıyorlar.
Türkmenlere duyurulur:
Size pay vermeyi düşünmüyorlar.
Zaten toplantıya da çağırmadılar.
 
***
İkinci bilgi: Fidye sektörüyle ilgili.
Dün Suriyeli bir Türkmenle konuştum.
“Şimdi sınırdayım. Karşıya geçiyorum.”
“Bir ağabeyimizi kaçırmışlar. Aracılık yapacağım.”
Kaçırılan bir Türkmen.
Radikal milisler kaçırmış. Fidye için.
Bir not:
Muhalefetin kontrolündeki bölgelerde ekonomi çöktü.
Bir tek sektör ayakta: Fidyecilik.
Yüzmilyonlarca dolarlık cirodan söz ediliyor.
 
***
Pazar günü ne oldu?
İki Suriye uçağı Lazkiye’den havalandı?
Hedefi: Kesep ve etrafındaki köylere saldıran çeteler.
AKP hükümeti ne yaptı?
Ülkesini korumaya çalışan komşunun uçağını düşürdü?
Yani: El Kaide karadan, AKP havadan vurdu.
Hem de aynı anda.
 
***
AKP hükümeti yaptığını nasıl savunuyor?
“Angajman kurallarımı ihlal etti.”
Angajmanın fiili anlamı ne?
Komşunun uçağına, komşunun toprağını yasaklamak.
Gerekçe: “Benim sınırıma yakın olduğu için.”
 
***
Manzara şudur:
Türkiye sınırı boyunca uzanan.
5-15 km derinliğinde bir alan.
Fiilen tampon bölge sayılıyor.
Muhalif çetelere serbest.
Fakat Suriye devletine yasak.
***
 
Angajman Türkiye’ye ne getirdi?
Suriye’ye sınırımız: Yaklaşık 900 km.
Üç bölge PKK/PYD’nin kontrolünde:
Cizire, Kobani ve Afrin.
Aradaki bölgeleri de Selefiler kontrol ediyor.
El Kaide kafasındakiler yani.
Bir tek Lazkiye bölgesi kalmıştı.
Akdeniz’e ulaşmak için.
AKP hükümeti şimdi onu düşürüyor.
 
***
Bu bir AKP eseridir.
900 km’lik bir bölge düşünün.
Irak sınırından Akdeniz’e uzanan.
30-40 km derinliğinde.
Şimdi: Bir kısmı Kürt koridoru oldu.
Bir kısmı da El Kaide kuşağı.
 
***
TSK’nın uçakları bu oyunda kullanılıyor.
Erdoğan: Miting meydanlarında övünüyor.
Gül: Rol kapma telaşında. Telefonla tebrik ediyor.
Kılıçdaroğlu: “Ordu gereğini yapmıştır.”
Aymazlık mı?
Bir yerlere sadakat yarışı mı?
 
***
Sonsöz: Endişelenmeyin!
Esad kuvvetleri 20 gündür ilerliyor.
Güneyden kuzeye doğru çetelere sürrüyor.
Muhalefetin siyasi/askeri zafer umudu kalmadı.
 
AYDINLIK / 25.03.2014