27 Haziran 2018 Çarşamba

CHP Kitlesini Neden Yüzüstü Bıraktı

Baştan söyleyelim, seçim gecesi, seçim kurulu önüne yürüyeceğini söyleyen kararlı, iddialı, coşkun, direnişçi aday İnce neden sessizleşti? Türkiye boşlukta kalmış bu karanlık an'la yatıp kalkıyor. Ne oldu, dedikoduların bini bir para, birden ne değişti? İnce seçim sonuçlarına itiraz neden etmedi, kitlesini sahipsiz, yüzüstü, cevapsız sokakta niçin bıraktı?

Ne olduğunu söyleyelim, tam o saatte HDP'nin barajı geçtiği anlaşıldı. HDP barajı geçince sular duruldu aman HDP'nin barajı geçtiği seçime bir şaibe bulaşmasın havası, baskılarla telkinlerle hakim oldu.

Yani HDP barajı geçmemiş olsaydı İnce seçim kurulunun önüne inecekti.

Aynı saatte hayatında devlete hiç inanmamış isyancı, devrimci Kaftancıoğlu da kendisinden hiç beklenmeyen bir uzlaşı açıklaması yaptı “CHP'deki sonuçlar seçim kurulu sonuçlarıyla uyuşuyor” dedi.

Kaftancıoğlu'ndan hiç beklenmeyen bu yumuşak inişli sakinleştirme uyarısı da HDP'nin o saatte barajı geçmiş olmasıydı.

O gece ne mi oldu, HDP barajı geçmemiş olsaydı İnce ve Kaftancıoğlu işte o zaman seçim kurulu önüne yürüyecek kitleleri ayağa kaldıracaktı.

Karanlıkta ve boşlukta kalan o dakikalarda Avrupalı elçilerin kulaklara fısıldadığı gerçek de buydu, HDP'nin baraj geçtiği anlaşılınca Bülent Tezcan'ın, İnce'nin ve Kaftancıoğlu'nun tavırları kendilerinden hiç beklenmediği ve çok garip bir şekilde değişti, HDP barajı geçti, direniş bitti, seçim bitti.

HDP barajı geçememiş olsaydı siz o zaman seyredecektiniz gümbürtüyü ve sokaklarda direniş, barış, özgürlük, hak hukuk sloganlarını.

Yeni CHP sittin sene artık bu soruların cevabını veremez.

CHP kimi kurtarmanın peşinde ve CHP kimlere emanet bir daha görün tanıyın.

Ve ertesi gün CHP'liler kan ağlarken, Halk TV ekranında bir önceki güne kadar heyecanla yayın yapan Ayşenur Arslan'ın gülerek yaptığı seçim değerlendirme programını da asla unutmayacağım. 

BÜYÜK SLOGAN: HESAP ORTADA

Yazımıza geçelim.

Hesap Ortada.

Bu seçimin en büyük sloganı: “Hesap Ortada.”

CHP'nin hesap ortada taktiği CHP'li seçmenlerin kanına bulaştı hesap ortada taktiği zehir gibi hızla yayıldı.

Yeni CHP seçmenlerini hesap ortada taktiğiyle vaftiz etti, “hesap ortada”ya inanıyorsanız CHP'lisiniz değilse Tayyipçisiniz.

Yetmedi, seçim öncesi, bilumum CHP'li yöneticiler eski Marksistler Fetöcüler bilumum liberaller Demirtaş'ın mahkûmiyetini Türkiye'nin devasa “özgürlük sorunu” olarak seçimin manşetine koydular.

AB ülkeleri ve bilumum uluslararası sivil kurumlar, Demirtaş'ın mahkumiyetinden mitsel bir mağduriyet yarattı.

Demirtaş hem cesur hem yenilikçi hem şakacı hem özgürlükçü hem barışçı, dünya halklarının bağımsızlığı mücadelesinin sözcüsü haline getirildi, kime karşı, sömürgeci ve emperyalist Türkiye Cumhuriyeti'ne karşı.

HEPSİ AYNI ŞEYİ YAZMAYA BAŞLADILAR

Cumhuriyet Gazetesi'nin yaşını başını almış, onlarca yazarı seçim yarışı başlar başlamaz büyük matematik zekalarını ortaya çıkardı. HEPSİ “hesap ortada” diye yazıp çizmeye başladı.

Sözcü Gazetesi'nin yazarları birbirleriyle yarışa girer gibi başladılar; “Hesap Ortada” çığlıkları ortalığı ayağa kaldırdı Odatv yazarı Halit Kakınç da akıllar vererek katıldı bu özgürlük kervanına.

Halk TV sabah başlıyor gece yarılarına kadar bangır bangır bağırıyor: “Hesap Ortada.”

Kahvede arkadaş başlıyor lafa: “Bu sefer oldu, HESAP ORTADA.”

Taksiye biniyorsun, şoför; “ağbi bu sefer kazanacağız, bir oyum HDP'ye bir oyum CHP'ye.”

Neden?”

Şöför: “Hesap Ortada.”

Yıllardır bizi izleyen en değme okuyucumuz açıyor telefonu, “ağbi dün Halk TV'de Ayşenur Arslan'ı izledim, ağbi dün KRT'ye İhsan Eliaçık çıktı...”

-Eeeee ne olmuş?

-Hesap ortada ağbi.

“HESAP ORTADA” lafı aldı başını uçtu gitti, tutabilene aşk olsun.

Muhalefette bir “HESAP ORTADA” kasırgası esti, “HESAP ORTADA” lafının önüne geçebilmek laf anlatmak ne mümkün!

Vatanın, milletin, cumhuriyetin hukuk ve insanlık ve ahlak'ın hesabı mı olurmuş diyebilecek cesarette tek kişi yoktu ortalıkta.

Kafa göz dağıldık, yetmedi, bir de üstüne Atatürk karşıtının teki seçim öncesi çıktı ekrana, Cumhuriyet'i kuran parti adına PKK bildirgesini deklare etti.

Hesap Ortada” lafı aldı ortasına bizi dövdü, iftira etti, linç etti, suçladı. Sapığını, Fetöcüsünü, PKK’cısını üstümüze sürdü, kımıldayamadık.

Önce yılmadım, ekranda son üç programımın üçünde de “İnce'yi destekliyoruz ancak Fetö ve PKK'ya karşı amansız şekilde tetikte olmalıyız”, dedim, sen mi dersin, ölüm tehditleri, 24 Haziran'da seni tutuklayacağız, faşist, ırkçı, katil, defol, muhalefetin önünü kesme.

Kardeşlerim, AKP iktidarı boyunca ekranlarda en çok konuşan muhalif bir yazarım. Seksen dakikalık programlarımın sayısına bugünden siz başlasanız otuz senede yetişemezsiniz.

Muhalif basında en çok yazı yazan kardeşinizim, bugünden başlasınız ölümünüze dek benim kadar üretemezsiniz. Hem hitabetim hem yazılarımız kendini dinletir ve okutur.

Ekrandan ve yazıyla benim kadar büyük izlenme okunma oranlarına ulaşamazsınız, gözünüzün önünde işte, her yerden kovulduk, iş yok, zırnık para yok, yazılarımızı yayıncılar dahi korkudan yayınlayamıyor, üniversiteler konferans verdirmiyor, muhalif CHP'li belediyeler dahi tek konuşma yaptırtmıyor, neden, HESAP ORTADA.

BENİ ÖLDÜRECEKLERMİŞ

Sapıkları, manyakları, delileri twitinden telefonundan saldırıyor, beni öldüreceklermiş beni parçalayacaklarmış, baktım olacak gibi değil, seçimlere bir ay kala, hayatımda ilk defa konuşmaya ve yazmaya bu kadar ara verdim, Odatv yazılarımı kestim ekranda konuşmayı bıraktım.

Neden?

Hesap ortada.

Milletin ortasında ağır iftiralara uğruyoruz, bu kadar dayak yiyoruz, biri de çıkıp “Yahu Nihat Genç, sen bir yazarsın, ne günlerde, ne şartlarda, nice direniş yazıları yazdın, seni yedirmeyiz”, diyemedi. Hadi geçtim, “sen bizim arkadaşımızsın bir değersin sen” diyemedi. Hadi geçtim, “sen bir aydınsın, aydınımıza sahip çıkarız” diyemedi. Hadi geçtim, “Nihat Genç'i linç edenler karşılarında bizi bulur”, kimsecikler demedi.

İşte telefonum burada, KİMSE demedi.

Şimdi keser döndü sap döndü, hesabı soralım artık, lütfen söyler misiniz Tayyib'i bu seçimde iktidar kim yaptı?

Cevap: HESAPÇILAR!

ORTAYA BÜYÜK BİR YASA ÇIKTI

1850'li yıllar Manchester dokuma şehri, işçiler sefil, domuz ahırlarında açık lağımlar içinde kaldırımlarda yatıp kalkıyorlar, sanayi çağının en acımasız yılları, sendika yok hak yok düzenli mesai saatleri yok düzenli maaşları yok, hijyen, sağlık bakım hiç ama hiç yok, Engels o meşhur İngiltere'de Emekçi Sınıfların Durumu kitabını bu manzara karşısında yazar, genç Marks'ın aklı bu kitap karşısında tutulur, bu kitap Marksizmin doğuş kitabıdır.

Ve İngiltere'de seçim yanaşmıştır, İşçi Partisi'nin örgütlü üyeleri bu sefalet içinde yaşamaktadır ve bu akıl almaz sefaleti gördükçe zaferden çok eminler, ama hayır, Muhafazakar Parti kazanır, çünkü bu denli aç sefil insanlar neden kendilerini koruyan partilerine değil Muhafazakar Parti'ye oy verirler, neden, çünkü, ülke savaştadır.

Bu acı sosyolojik gerçekten ders çıkaran Marks, her seçim öncesi aman savaş çıkmasın, muhafazakarlar yine kazanır demeye başlar ve siyaset tarihinde bütün seçimleri etkileyen büyük bir yasa çıkar ortaya; beka sorunu varsa ülkeye saldırı varsa milliyetçi partiler kazanır.

Bu artık siyaset felsefesinin anayasasıdır, beka sorunu olduğu müddetçe milliyetçiler kazanır.

Ülkede onlarca yıl PKK ve Fetö gibi iç düşmanlar vardır, CHP otuz yılı aşkın bu iç düşmanları taşıdıkça, bu iç düşmanları demokrasi, barış lafıyla gargaraya getirip içine taşıdıkça kaybetti, beka sorununa sahip çıkmadan bin kez seçim yapın bin kez kaybedersiniz.

Aksine ülkeye güven verecek, kale gibi dik durup karşılarında duvar olacak olan Cumhuriyet'i kuran merkez parti olmalıdır. Değil, tam tersine, PKK bildirisi yayınlar, yetmez, PKK'yla seçim “HESAP ORTADA” propagandası yapar, yetmez, Fetö partiyi delik deşik etmiştir, sahip çıkar, kim Fetöcü kim değil kendisi de bilemez “özgür gazetecilik” diye savunmaya geçer.

Üstelik rakipleri, milli düşmanlarla defalarca seçim pazarlığı yapmış bir partidir, üstelik ülkede dört milyon mülteci var, soğan altı lira ve ülke tarihinin en büyük krizi kapıda, yine de iktidar partisi kazanıyor, neden?

HESAP ORTADA...

YAZAMAZ HALE GELDİM

Ne kadar PKK’lı Fetöcü var partiye doldurmuşsun.

Ağzını açıp laf edeni kapıdan kovuyorsun.

Sarıgül'e itiraz ettim kovuldum, Ekmeleddin'e itiraz ettim, kovuldum, CHP'nin PKK bildirisine bir ben itiraz ettim, yemediğim dayak kalmadı, işte yazamaz konuşamaz hale geldim.

Cumhuriyet Gazetesi, Halk TV, Sözcü, Atatürkçü, Kemalist yazarlar, Emin Çölaşanlar, Bekir Coşkunlar, dilim varmıyor Yılmaz Özdiller, Tuncay Özkanlar, Mustafa Balbaylar, ne diyeyim, HESAP ORTADA.

Yarına kalmaz yeni bir HESAP daha bulursunuz.

İktidarımız sayesinde Orta-Doğu tarihinde Babil'den Moğol'dan Haçlı Seferleri'nden bu güne en kanlı sonuçlarıyla en ağır savaşlar komşularımızla yaşandı ve siz, seçimi getirip KEK'E bağladınız.

İktidar miting meydanlarında “otoyollar köprüler yaptım ey CHP sen ne yaptın” diye bin defa soruyor, tek bir CHP'li çıkıp, “ey AKP, CHP cumhuriyet'i inşa etti”, diyemiyor, diyemedi.

Döndür tarihi geriye, sen de Mustafa Kemal, on altı kişiyle işgal edilmiş Anadolu'ya çıkıyorsun, hepi topu on altı kişi, hesap ortada on altı kişiyle ne yapacaksın.

Afyon önlerinde var olma yok olma savaşına gidiyorsun, düşman ordusu 380 bin senin ordun 130 bin var yok, hesap ortada.

Üstelik o yaralı ordu on yıldır süren Balkan Savaşı'ndan, Kafkasya'dan, Yemen'den, Süveyş'ten, Trablusgarp'tan yorgun düşmüş, yarısı yollarda kaybolmuş, yarısı Mondros'la üniformalarını çıkartıp silahlarını teslim etmiş bir ordu. Hesap Ortada.

AĞAÇLARDAN CIMBIZLA TOPLADILAR

Yılmaz Özdil böyle yazıları sever, PKK Ankara Güvenpark'ta otobüs bekleyen dershaneden çıkmış gençleri havaya uçurdu, 36 kişi öldü. Ünlü futbolcu Umut'un babası da ölenler arasındaydı, havaya uçurulan yerden yarım saat önce yazar Nihat Genç de geçti, on dakika önce de Odatv'nin çok sevilen yazarı Müyesser Yıldız geçti, yeni CHP'li vekillerin kızları da orada olabilirdi.

Ölenler arasında çok acıklı hikayeler de vardı, Yılmaz Özdil bu tür yazıları sever, Destina Peri Parlak on altı yaşında, arkadaşları ağlayarak ekranda; “adı gibi melek bir kızdı.” Dedesi anlatıyor, babası ölürken annesi iki aylık hamileymiş babasını görmedi.

Dünya güzeli Destina'nın ceset parçalarını ağaçlardan cımbızla topladılar sonra elli metre karşıdaki apartmanın camlarından, sonra baktılar olacak gibi değil hortum tuttular ağaçlara...
Dünya güzeli Destina'yı kim öldürdü diye yazıyoruz, ırkçı, faşist, uygarlık dışı yaratıklar oluyoruz.

Ve Tuncay Özkanlar, İnce'ler, Demirtaş'ın mağduriyetini CHP'nin ulusal bağımsızlık bayrağı seçimin mottosu haline getiriyor, yeni CHP Demirtaş'ı tavaf ederek seçime gidiyor.

Güvenpark'ta ölenlerin anısına Feyzioğlu dışında anmaya kimsecikler gelmedi, aylar geçti, hiç bir sivil kurum eline çiçek alıp gelmedi.

Sular, hortumlarla defalarca yıkandı ama ya ağaçların ceset parçası yapışmış yaprakları?

Üç gün sonra sıkı bir yağmur yağdı, piyango satıcısı anlatıyor; “birden parmak gibi bir et parçası düştü ağaçtan, bir sokak köpeği kapıp kaçtı.” Daha nice hikayeler anlatıldı, hiç biri medyada yazılıp çizilmedi hiç biri barışçı özgürlükçü edebiyatçıları ilgilendirmedi, köpek neyi alıp kaçtı, bilmem, Bekir Coşkun pek sever köpekleri.

Mao'nun lafıdır: “Büyük kasırgalardan önce zehirli böcekler yılanlar yuvalarından çıkarlar.”

BİN YIL KORUDUĞUMUZ TOPRAKLAR

Cumhuriyet'le bağımsızlığını kazanmış Anadolu, ikinci Çin Seddi'dir.

Anadolu'da Türkler ayakta kalabilmeyi başarmış tek bağımsız Türk Devleti'dir.

Dünyanın en büyük petrolleri bin yıl Türkler'in koruduğu Arap topraklarındadır, bir teneke benzin almış değil, tam petrol bulundu Araplar isyan ettirildi ve bugün dünya petrollerinin yarısı Batı'nın sömürgesi Arapların elinde bin yıl koruduğumuz topraklarda.

Dünya en büyük (yarısı) çelik, demir, altın kaynakları Türklerin ana yurtları Doğu Türkistan'da, Sibirya'da, Altay ve Tuva Türkleri topraklarındadır.

Türklerin ana anavatanı Rusya ve Çin tarafından sömürgeleştirildi. Doğu Türkistan'da Türkler Kızılderililer gibi öldürüldü, yok edildiler, topraklarında nükleer denemeler yaptırıldı ve azınlığa düşürüldüler, Sibirya'da Çarlar Türk topraklarını Ruslaştırdı, altın dolu mezarlarını dağlarını soydular. Altına hücum hala sürüyor, yılda iki yüz ton altın. Kovuldular, sürüldüler, dilleri değiştirildi, toprakları ellerinden alındı ve bugün bağımsızlığı koruyabilen yok.

Hesap ortada, dünya sanayisini yöneten petrol ve çelik, Türk hakimiyeti topraklarında ama hepsi esir, köle, çaresiz ve yüz bin kişilik ele muhtaç azınlık gruplar haline getirildi.

Amerika, İngiltere, Arapları, Çin, Doğu Türkistan ve İç Moğolistan'ı ve Rusya tüm Sibirya'yı bütün zenginlik ve servetiyle elimizden aldı, şu anda dünya ekonomisinin devleri bu petrol ve bu demir çelik kaynaklarıyla dünya devi haline geldi.

O çelik için Destina, Çin'de milyonlarca Türk'ü öldürdüler. O petrol için Destina, Arap dünyasında ülke bırakmadılar. O altınlar için Destina, Rus çarları Sibirya'da tek bir Türk bırakmadı. Dünya çelik ve petrollerinin tam yarısı bundan iki yüz yıl önce senin topraklarındaydı Destina, dünya ilerledi, sanayileşti kalkındı mı, hayır, topraklarındaki halklar köleleştirildi, işgal edildi ve yok edildiler Destina.

İşte bu petrol ve çelik maden kaynakları yüzünden büyük saldırı iki yüzyıldır sürüyor, naçar Anadolu topraklarına sığındık, elimizde kalan son bağımsız kalemiz Anadolu. Cumhuriyet'i kuran partinin, Atatürk ve Cumhuriyet karşıtı lideri kalkıp federasyon bildirisi yayınlıyor, şu cümleler aynen yer alıyor: Doğudaki maden kaynaklarına yerel yönetimler (federasyon, öz savunma güçleri) karar verecek.

Bir maden var mı yok mu onu da kimse bilmiyor, ama, onu da Cumhuriyet'i kuran parti Batılıların dayatmalarına bağışlıyor.

Hesap ortada Destina!

PKK'ya silah boşuna vermiyorlar Destina!

Batı'nın köpeklerinden barış ve özgürlük kahramanı boşuna yaratmıyorlar Destina!

Türkistan'da, Destina, söğüt ağacına, leylimsaç ağacı derler.

Leylim saçlı Destina, bu bağımsızlık hikayesini senden başka anlatacak kimsem kalmadı.

Destina, ulusum, toprağım, vatanım diyenin ne marşı kaldı ortalıkta ne çığlığı, ne yazarı...

Bir hesaptır dönüyor Destina!

Nihat Genç
Odatv.com  / 26.06.2018

HDPKK’yı Meclis’e Soktular



Sözcü, Cumhuriyet, FOX, Halk TV ve benzerleri PKK’nın siyasi kanadı olan HDP’yi Meclis’e sokmak için büyük bir kampanya yürüttü. Sözcü yazarlarının vekil sayısı ve dağılımını irdeleyen matematik çalışmaları gerçekten gözleri yaşarttı! İlk bakışta Matematik Oscar’ı için en büyük aday olarak görülüyordu! Okurlarına şu mesajı verdiler: “HDPKK Meclis’e girerse, Cumhur İttifak’ı kaybeder.” Diğer bir ifade ile HDPKK’nın ipi ile AKP/MHP’nin ipini çekecek, Tayyip’ten kurtulacaklardı. Denize düşerken yılana sarılmak gibi!

MATEMATİK VE SİYASET

Eğitimli ve varlıklı Türkler bu Oscar’lık çalışmadan ziyadesiyle etkilenmişti. Zaten sistemin çılgın kampanyası ile HDPKK’ya oy vermek neredeyse farz olmuştu. HDPKK’ya oy atmak için sandıklara koşup, görevlerini eksiksiz yerine getirdiler. Ama evdeki hesap çarşıya uymadı. Muhtemelen toplama ve çıkarmada hata yapılmıştı. Maalesef, Oscar bekleyenlere kol saati verildi. Erdoğan Cumhurbaşkanlığı seçimini kazandı. AKP/MHP Meclis çoğunluğunu ele geçirdi.

HDPKK, Türkiye genelinde barajı geçip yüzde 11,57 oranında oy aldı. Kalpleri Türkiye ve Türk milleti için çarpan (!) 67 aslan yürekli cengâver (!) Meclis’e kapak attı. Film HDPKKseverler için mutlu sonla bitti mi? Bu biraz da durduğunuz yer ve vatanseverliği nasıl algıladığınıza bağlı! HDPKK’yı Türk milletinin kucağına bırakıverdiler... Dudak uçuklatan hazine yardımlarının yanı sıra bu 67 cengâveri (!) ölünceye dek yedi sülalesi ile birlikte bu fakir millet besleyecek... Türkiye’de bunun adına “ileri demokraside terörle mücadele” diyorlar. Paralar yazar çizer takımının ve bağlı oldukları basın kuruluşlarının cebinden çıkmıyor. Devlet kasası ne güne duruyor? Dünyanın her ülkesinde arkamızdan kıs kıs gülüyorlardır. Bilmiyorum, acaba dünyada terörü milletin cebinden finanse eden başka bir ülke var mı?

TİYATRO YOK, GERÇEKLER VAR!

İktidar ve muhalefet, onları destekleyen basın kuruluşları ve de geniş kitleler oyun oynadığını sanıyor... Ortada oyun falan yok! Atılan kurşunlar dâhil her şey gerçek! Kurulan pusular, gömülen mayınlar, patlayan bombalar, el yapımı patlayıcılar, hepsi gerçek! Şehit Mehmetçiklerimizi içimiz yanarak defnediyoruz. Onlara da mı saygı duymuyoruz? Ama emperyalist merkezlerin uyuttuğu ya da korkuttuğu çevreler bu garabeti demokrasi diye millete yutturuyor. Bu ayıba, bu utanca sadece bu toprakların onuru ve namusu olan Vatan cephesi karşı çıkıyor. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına dilekçeler veriyor, toplumu uyarıyor. Doğal olarak sistem Vatan cephesini yok sayıyor; önüne sayısız engel koyuyor. Çünkü karşısındaki kolayca yönlendirdiği partilerle bu tiyatroyu sürdürüyor. Vatan cephesinin bu tiyatro sahnesini dağıtacağını biliyor.

DERS ALINIR MI?

Türk milletine ağır bedel ödetecek bu aymazlık bazılarına ders olur mu? Bölücü temalara göz kırparak seçim kazanıldığı nerede görülmüştür? Böyle bir seçim kazanılsa bile ülkeye bir faydası olur mu? Hangi nedenle olursa olsun eğitimli kitleleri bölücülüğe yönlendirmek, büyük bir vebal altına girmek değil midir? İdeolojik olarak çöküntüye sokulan kitleler büyük hedeflere koşabilir mi? Ortaçağ değerlerini demokrasi olarak pazarlayarak, geleceği de ipotek altına sokmuyor musunuz? Daha da önemlisi böyle davranarak, AKP’ye her defasında seçimi ikram etmiyor musunuz?

ÜLKEMİZE YAZIK ETMEYELİM...

Bu ülke hepimizin! Ülkenin birlik ve bütünlüğüne kasteden bütün girişimler önünde sonunda kanlı bir iç savaş ile son bulur. Hepimiz altında kalırız. Güzel Türkiye’mize yazık olur. Güneydoğu’da Kürt sorunu yok, terör sorunu vardır. Terörü azdıran ABD ve İsrail’in başını çektiği Batı emperyalizmidir. Kimse kimseyi kandırmasın! HDPKK asla ve asla Kürt kökenli Türk vatandaşlarının temsilcisi değildir. HDPKK, ABD’nin temsilcisidir. Türkiye’nin bütün milli meselelerinde düşmanlarımızın yanındadır. Milli meselelerde partilerin ortak deklarasyonuna hiçbir zaman imza koymaz! Eğer oy almak için etnik hassasiyetleri kaşırsak, “eşit vatandaşlık, ana dilde eğitim” dersek, sadece emperyalist merkezlerin ekmeğine yağ süreriz.

Soner POLAT
Aydınlık/27.06.2018

21 Haziran 2018 Perşembe

Kafes İçinde Demokrasi ve Özgürlük



Pazar günü yapılacak seçimler Türkiye için bir dönüm noktasıdır. 

Anayasa ve kamu yönetimiyle ilgili bütün yasalar değiştirilmiştir. Pazartesi gününden itibaren adına “Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi” denilen yeni bir rejim yürürlüğe girecektir.

Neoliberal iktisat politikalarının üst yapısı tamamlanmış ve kuvvetler ayrımına dayalı sosyal hukuk devleti ortadan kaldırılmıştır. Büyük olasılıkla TBMM’de hiçbir siyasî parti ya da partiler ittifakı anayasayı değiştirecek çoğunluğa ulaşamayacak, siyasî ve idarî kilitlenme nedeniyle ülke Cumhurbaşkanlığı kararnameleriyle yönetilecek, ardından yeni bir seçimler ve referandumlar dönemi gelecektir. Bütün bunlar, pazar günü yapılacak seçimleri, 1946’dan bu yana yapılan bütün genel seçimlerden ayırmaktadır.

Toplumun üzerine anayasal bir kafes geçirilmiştir. Sistemin bütün partileri bu kafesin içinde “demokrasi” ve özgürlük talep ediyor. Peki “demokrasi” ve özgürlük ne? Bu kafesin içindeki “demokrasi” ve özgürlük, Cumhuriyet’in kurucularını ve tarihini sorgulamaktan (“Dersim olayıyla yüzleşmeliyiz”), AB’nin “yerel yönetimler özerklik şartı”nı uygulamaktan; 36 etnik grubun, LGTB bireylerinin, dinî tarikatların ve cemaatlerin, şeyhlerin, müritlerin ve mensupların kendilerini serbestçe ifade edebilmelerinden ibarettir. Sistemin partileri alenen ya da utangaç bir tutumla bu türden talepleri “çağın ruhu”na uygun zannedip savunuyorlar. “Demokrasi” ve özgürlükler idari, etnik, dinî ve kültürel ayrışmaya indirgenmiştir.

Mesela, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) eski yargıcı, 24. dönem CHP milletvekili Rıza Türmen, HDP’nin bir “demokrasi umudu” yarattığı için saldırılara hedef olduğunu iddia ediyor. HDP saldırı altındaymış, çünkü demokrasi umudu yaratıyormuş, çünkü tabanı genişlemiş (Cumhuriyet, 16.06.18). Nerede genişlemiş? 

İmralı-MİT-Kandil üçgeninde dağılan, PKK’nin silahlı gücüne dayanarak kendi belediyelerinde özerklik ilân eden, çoluk çocuğun hendeklerde telef olmasına yol açan, Kürt seçmeninin büyük bölümünü coğrafi ve ideolojik olarak kaybeden, “batıdaki kimliklerle el ele vermek”ten başka çaresi kalmayan bu partiyi, partinin yöneticilerini bile şaşırtacak şekilde ensesinden tutup Meclis’in kapısına koyan sistem partileri değilse nedir? HDP yöneticileri ne özeleştiri yapabiliyor ne de partilerinin programını savunabiliyorlar. PKK’den farklarını açıklayamıyorlar. Onların yerine bu görevi sistemin partileri ve sözcüleri üstlenmiş.

Sayın Yargıç, “Türklerin, Kürtlerin, Alevilerin, kim varsa, Türkiye’de yaşayan herkesin birlikte yaşayabileceği bir ortak çerçeve bulmak lazım” diyor (agy). Birlikte yaşamıyor muyuz? Köylerde şehirlerde, çarşı pazarda Türkler Kürtleri mi kovalıyor, Sünniler Alevileri mi dövüyor; birbirlerine kız alıp vermekten mi vazgeçtiler, seyahat özgürlükleri mi kısıtlandı? Mahallelerimiz mi ayrıldı, gettolar mı oluştu? Yurttaşlık hakları mı kısıtlandı? Aynı kanunlara tabi değil miyiz?

Bu memlekette “demokrasi umudu”nu HDP’den başka bulacağınız bir yer kalmadı mı? Sendikal özgürlükler, işçi hakları, siyasi partilere getirilen yüzde 10 barajı, laik bilimsel eğitim talebi; ve nihayet, Reis ve adamlarının yere tebeşirle çizdiği ve hepinizin “meşru” kabul ederek içinde oynamaya rıza gösterdiğiniz anayasal çerçevenin değişmesi mecburiyeti “demokrasi umudu” yaratmıyor da, Selocan’ın cezaevinden çıkması mı yaratıyor?

Sayın Demirtaş’ın cezaevinden çıkıp güzel ailesine kavuşması kişisel olarak beni sevindirir. Genç bir insanın cezaevinde çürümesini isteyemem. Daha önce bu köşede HDP yöneticilerinin tutuklanmasının yanlış olduğunu, HDP’nin kapatılmasının yeterli olacağını yazmıştım. “Çözüm süreci”nin AKP’li failleri serbest ise HDP yöneticileri niye tutuklu? Fakat şunu itiraf edeyim ki sistemin ölü bir partiyi bu şekilde diriltebileceği aklımın ucundan bile geçmedi. Dünyanın hiçbir ülkesinde PKK/HDP gibi bir silahlı örgütün parlamentoda temsil edilmesine izin vermezler.

Bir yanda savaş devam ediyor, öte yanda sistemin partileri HDP’ye oy topluyor. Bir yanda, PKK’nin askerlerimizi nasıl şehit ettiğini gösteren video serbestçe sosyal medyada dolaşıyor (her paylaşıma burnunu sokan RTÜK bu videoyu niye engellemedi?), öte yanda “Apo’nun heykelini dikeceğiz” diyen Cumhurbaşkanı adayının eşit propaganda imkânı bulamaması vicdanları yaralıyor. Vicdanlarınızı sevsinler! Anayasal kafesin içindeki bu anlaşılmaz ve alengirli tutumlar halkı öyle bir yabancılaştırır ki toplumda yarattığınız yırtılmalar bir noktadan sonra dikiş tutmaz. Sistemin partileri Avrupa-Atlantik âlemine şirin görünmek için ateşle oynuyor.

Yavuz ALOGAN
19.06.2018

19 Haziran 2018 Salı

Amerikan İlerleme Merkezi ve Metropoll’dan Ortak Seçim Anketi

Washington’daki düşünce kuruluşlarından Amerikan İlerleme Merkezi (Center for American Progress-CAP) ve Metropoll araştırma şirketi tarafından ortak yapılan bir kamuoyu yoklaması, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 24 Haziran seçimlerinin ilk turunda yüzde 50’nin altında kalacağı, ikinci turda da kazanacağı sonucunu çıkardı. Ankete göre, genel seçimlerde de AK Parti öncülüğündeki Cumhur İttifakı Meclis’te tek başına çoğunluğu sağlayamayacak.

Türkiye’deki 28 ilde 24 Mayıs-4 Haziran 2018 tarihleri arasında 2 bin 534 kişiyle yüz yüze yapılan ankete katılanların yüzde 45,2’si, cumhurbaşkanlığı seçiminde Erdoğan’a oy vereceklerini söyledi. Ankette diğer adaylara destek oranları ise şöyle sıralandı:
  • Muharrem İnce: Yüzde 19,
  • Meral Akşener: Yüzde 11,3,
  • Selahattin Demirtaş: Yüzde 10,
  • Temel Karamollaoğlu: Yüzde 1,2,
  • Doğu Perinçek: Yüzde 0,3,
  • Kararsızlar: Yüzde 8,5
Seçimlerin ikinci tura kalması halinde de, ankete göre Erdoğan yüzde 47,9 oranında desteğe sahipken, Muharrem İnce yüzde 35,8’de kalıyor. Ankette görüşü sorulanların yüzde 7 civarıysa henüz kime oy vereceklerini kararlaştırmadıklarını belirtti. “Hiçbiri” diyenlerin oranı yüzde 3,3’ken, yanıt vermeyenlerin oranıysa yüzde 6,4 oldu.

Ankette katılımcılara genel seçimlerde hangi ittifak ya da partiye oy kullanacakları da soruldu. Buna göre, AK Parti ve MHP’den oluşan Cumhur İttifakı yüzde 46,2 oranında destek görürken, CHP-İYİ Parti-SP ve DP’den oluşan Millet İttifakı yüzde 32,8’lik desteğe sahip. Ankete göre, HDP’nin de yüzde 10,4 oranına ulaşarak barajı geçmesi öngörülüyor. Diğer partiler yüzde 0,5’den kalırken, kararsızların oranıysa yüzde 7 olarak belirlendi. Yüzde 3,1’lik kesimse bu soruya yanıt vermemeyi tercih etti.

Ankette seçimler ve ülke gündemine ilişkin bazı güncel konular hakkında da seçmenlere görüşleri soruldu.

Buna göre Türkler’in yüzde 54,1’i seçimlerin “özgür ve adil şekilde yürütüleceğine” inanırken, yüzde 45,9’u ise tersini düşünüyor. Ancak bu konudaki görüşlerin partilere göre keskin farklılık gösterdiği görüldü. Son genel seçimlerde AK Parti’ye oy verenlerin yüzde 90’ı “seçimler özgür ve adil geçecek” derken, CHP ve HDP seçmenlerinin yüzde 87’si, hatta AK Parti’yle ittifak kuran MHP’nin seçmenlerinin bile yüzde 51’i bunun tersi yönde görüş beyan etti.

Ankete katılanların yüzde 52’si ekonominin “kötü idare edildiğini” düşünürken, tersini düşünenlerin oranıysa yüzde 41 olarak tespit edildi. Parti destekçiliğine göre oranlara bakıldığında, AK Parti seçmenlerinin yüzde 75’inden fazlası “ekonomi iyi idare ediliyor” derken, CHP seçmenlerinin yüzde 93’ü, HDP seçmenlerinin yüzde 92’si, MHP seçmenlerinin de yüzde 61’i “ekonomi kötü idare ediliyor” görüşünü dile getirdi.

Türkler’in yüzde 43’ü, ailelerinin yaşam standartlarının son bir yıl içerisinde kötüleştiğini belirtirken, yüzde 27’lik kesimse durumlarının zaman içerisinde ilerleme gösterdiğini söyledi. AK Parti seçmenlerinin yüzde 53’ü yaşam standartlarının geliştiğini hissettiklerini ifade ederken, CHP ve HDP seçmenlerinin yüzde 80’i, MHP seçmenlerinin de yüzde 51’i tersi yönde hissiyat ortaya koydu.

Ankete katılanların yüzde 62’si hükümetin para birimi ve enflasyon konularında “çok zayıf” ya da “biraz zayıf” performans gösterdiğini düşünürken, hükümetin bu alanda “çok iyi” ya da “biraz iyi” idare gösterdiğine inananların oranıysa yüzde 38’de kaldı.

Ankete göre halkın yüzde 65’i ekonomide önceliğin “daha fazla istihdam yaratılması” olması gerektiğini belirtirken, bu soruya yüzde 23’lük kesim “maaşların arttırılması”, yüzde 11 ise “hane halkı harcamalarının düşürülmesi” yanıtını verdi.

Türklerin Avrupa Birliği (AB) konusunda derin bir bölünme içerisinde olduğu da anketin bir diğer sonucu. Buna göre, yüzde 52’lik bir kesim Türkiye’yi AB’nin parçası olarak görmek istemezken, AB içerisinde olmak isteyenlerin oranıysa yüzde 49. Bununla birlikte, ankete katılanların yüzde 78 gibi ezici bir çoğunluğu, Avrupa hükümetlerinin Türkiye’yi AB’de görmek istemediğini düşünüyor.

Halkın yüzde 54’ü Türkiye-AB ilişkilerinin şu anki durumunu “zayıf” olarak nitelerken, yüzde 38’i ilişkiler için “idare eder”, yüzde 8’iyse “güçlü” dedi. Ankete yanıt verenlerin yüzde 67’si Türkiye’yle Avrupa arasındaki her türlü gerilim ya da güvensizlikten AB ve Avrupa hükümetlerini sorumlu tutarken, yüzde 30’luk kesimse mevcut tablodan Türkiye ve Erdoğan’ı sorumlu tuttu.

ABD’ye güven yüzde 3, Rusya’ya güven yüzde 40

Ankette “Hangi ülkeye daha çok güveniyorsunuz? Rusya mı ABD mi?” sorusunu yanıtlayanların yüzde 40’ı “Rusya” derken, sadece yüzde 3’lük bir kesim “ABD” dedi. Yüzde 50’yse, “hiçbirine güvenmiyorum” yanıtını verdi. Katılımcıların yüzde 55’i Türkiye’nin NATO’da kalmasını istediklerini belirtse de, aynı zamanda yüzde 57’lik kesimse Türkiye’nin Rusya’yla kalıcı bir ittifak inşa etmesini desteklediklerini kaydetti.

Anket, hükümetin Suriye politikasına halkın bakışında da keskin bölünmeler tespit etti. Ankete göre Türkler mülteci konusuna aşırı biçimde odaklanırken, Suriyelilerin ülkelerine geri dönmesine yönelik politikalara güçlü destek veriyor. Halkın yüzde 48’i Suriye konusunda son dönemki politikaların başarılı olduğunu düşünürken, tersini düşünenlerin oranı yüzde 50. “Türkiye’nin Suriye politikasında ilk iki önceliği ne olmalı?” sorusuna yüzde 57’lik kesim “Suriyeli mültecilerin Türkiye’den Suriye’ye geri taşınması” derken, ikinci sıradaki “Suriye’nin toprak bütünlüğünün sağlanması” görüşünün açık ara üzerinde yer aldı. Türkler’in üçte ikisinden fazlası Suriyeli mültecilere yönelik olumsuz görüş beyan ederken, ankete katılanların sadece beşte biri civarı Suriyeli mültecilere vatandaşlık verilmesi ya da vatandaş olmadan ülkede ağırlanmaya devam edilmeleri gerektiği görüşünü savundu.

Mehmet Toroğlu
Amerika'nın Sesi








Devrim, Devrim, Devrim!


Yılmaz Güney’in ünlü bir tiradı vardır. Bir grup genç hükümlüye şöyle der:

“Türkiye’de insanlara, özellikle sizin gibi genç insanlara çok iyi yaşam koşullarının hazırlanabileceği ortam... Eğer ortam hazırlanmazsa, siz orada ne olursunuz, biliyor musunuz? Gençliğin verdiği o dinamizmle, gangster olursunuz, kabadayılık hastalığına tutulur hapishanelere düşersiniz. Kiminiz ölür, kiminiz kurşunlara dizilir. Kiminiz bir kadına hasta olur, genelevin önünde, barın önünde vurulur. Kiminiz esrar kaçakçısı, kiminiz sigara kaçakçısı olarak kaldırımlarda ölürsünüz... Başka yol yok! Tek kurtuluş vardır: Devrim, devrim, devrim!”

Benzetmek gibi olmasın ama bu sözler bana sosyalist solun bir kısmının içinde bulunduğu durumu hatırlattı. Bizim devrimcilik ortamımız 1960’ların sonunda oluşmuştur. Aybar-Boran-Aren, Mihri Belli, Hikmet Kıvılcımlı, Mahir Çayan, Sinan Cemgil-Hüseyin İnan, Doğu Perinçek ve o dönemin bütün devrimci teorisyenlerini birleştiren temel düşünce “Amerikan emperyalizmi ve onun yerli işbirlikçileri”ne karşı olmaktır. Aralarındaki görüş ayrılıkları ne olursa olsun, bütün bir kuşak “tam bağımsızlık” düşüncesini sosyalizme giden yolun başlangıç noktası olarak görmüştür. Bu düşünce bizi Avrupa’daki 68 Kuşağı’ndan ve Batı’daki bütün komünist ve sosyalist parti ve hareketlerden çok kalın ve kesin bir çizgiyle ayırmıştır.

Şimdi ne oldu da APO’nun “Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı”na benzesin diye liberter Murray Bookchin’den arakladığı “demokratik özerklik” gibi emperyal projelere hasta olup Amerikan tüfekleri ve Fransız toplarıyla donatılmış PKK’nin sivil uzantısı HDP’nin kapısında, ya da ne kadar yurtsever millîci varsa hepsini tasfiye edip Cumhurbaşkanı adayı olarak kendi içinden bir komedyen çıkaran CHP’nin avlusunda milletvekili olmayı bekler hâle geldiniz? HDP’nin ve CHP’nin kapısında kurşunlara dizilecek olan, bu topraklarda doğan özgün bağımsızlık ve sosyalizm düşüncesidir.

Varılan bu noktanın elbette 1986-96 gibi on yıllık bir dönemde mayalanan kendi tarihi var ki burada anlatması uzun sürer. Bu tarihsel süreç içinde sosyalist solun bir bölümünün yaşadığı dönüşüm ancak PKK’nin yaptığı her işin başına bir “demokratik” sözcüğü koymasıyla, neoliberalizmin ve emperyalizmin etnisite ve din temelli derin bir “demokrasi budalalığı” yaratıp bu budalalığı var gücüyle parlatıp teşvik etmesiyle açıklanabilir. Bu bir akıl tutulmasıdır!

Kendisini “komünist” olarak tanımlayan bir arkadaş HDP’den milletvekili adayı olmasını Lenin’den şu alıntıyı yaparak açıkladı: “Komünistler için seçimler, özel bir siyasî işlem değildir, bin bir türlü vaatte bulunarak sandalye kazanmaya çalışmak değildir, ama sınıf bilinci olan işçilerin/halkın siyasal dünya görüşünün ilkelerini ve temel isteklerini savunmak için özel bir fırsattır.”

Bir sosyalistin, “Kimse Kürdistan halkına bu dönemde emperyalizme karşı mücadele görevi yükleyemez” (Selahattin Demirtaş) diyen HDP’ye kapılanıp milletvekili olma çabasını Lenin’den alıntı yaparak açıklaması ya cehalettir ya da ahlaksızlıktır! İkincisini asla yakıştıramam. Hayatı boyunca “bayrakların karışmaması” için mücadele eden Lenin, başka partilerin sırtından Duma’ya (Rus meclisi) milletvekili sokmaya çalışmadı. O sözleri söylerken, Tiflis’ten Petersburg’a, Odessa’dan Vorkuta’ya kadar ilkelerinden zerre kadar taviz vermeyen bir partiyi yönetiyordu.

“Sınıf bilinçli işçilerin siyasal dünya görüşünün ilkeleri”ni HDP’nin içinde savunamazsın, ancak Pervin Buldan’ın dediği gibi “Türkiye’nin batısında yaşayan tüm kimliklerle el ele vererek” ulus-devlet’in parçalanmasına katkıda bulunabilirsin. Adamlar seni kendi partilerinin sahte gökkuşağında bir “renk” olarak; batıdaki “kimlikler”e hoş görünecek bir konu mankeni, ne kadar “demokratik” olduklarını kanıtlayan bir unsur olarak görüyorlar. Ne işçi sınıfı, neyin bilinci!

HDP ve CHP’yi destekleyerek güç toplayabileceklerini, bu partilerin tabanında “kitle içinde parti çalışması” yapabileceklerini sanan milletvekili olma heveslisi arkadaşlara iyi eğlenceler, tatlı rüyalar diliyorum. İçine döküldüğünüz kabın şeklini almaktan başka bir sonuç elde edemeyeceksiniz. Mustafa Kemal’in özel sohbetlerinde dediği gibi, her birinizin “Şaşarım aklı perişanına!”

Yavuz ALOGAN
12.06.2018

18 Haziran 2018 Pazartesi

Hintli Eski Diplomat: "Yüksek Bahisli Türk Seçimleri Son Dakikaya Giriyor"


Türkiye’nin yaklaşmakta olan 24 Haziran başkanlık ve parlamento seçimlerinin, ülkenin ekonomi politikasının çok ötesine geçtiği tartışılmaz. Avantaj Erdoğan’dan yana olmakla birlikte, parlamento çoğunluğunu da elde etmesi gerekiyor.

Türkiye’nin yeni anayasası, yürütme yetkisine sahip bir başkanlığı öngörüyor, ancak parlamento hala yasama yetkisine sahip. İki kurum da birbirine etle tırnak gibi bağlı; bu nedenle, farklı yönlere çekilmeleri halinde bir uyumsuzluk durumu ortaya çıkacaktır. Egemenliği elde edecek Erdoğan, gerçek bir sultan olabilir. Türkiye, şimdiye kadar denenmemiş zeminlere kayıyor ve tüm bunlar, 24 Haziranseçimlerinin sonucunu çok önemli kılıyor.

Erdoğan’ın zaferi ABD ve Avrupa’yı sıkıntıya sokacak, İsrail’i sarsacak ve ABD’nin Ortadoğu’daki müttefikleri hayal kırıklığına uğratacaktır. Daha mutlu zamanlarda, bölgesel başkentler, Türkiye’nin kontrolünü Washington’a bırakmayı adet edinmişlerdi. Ancak, Washington’ın bugün baskı gücü yok; Paşalar bile işbirliği yapmaz. Onların son valsleri, birçok Türk’ün, Erdoğan’ı devirmek amacıyla  CIA’nın teşvik ettiği bir komplo olduğunu düşündüğü başarısız 2016 Temmuz darbe girişimiydi. Bu girişim, ordunun itibarında bir düşmeye ve sivil egemenliğin güçlenmesine neden oldu. Ancak, başka yollarla da darbe yapılabilirdi; örneğin, seçimlerin arifesinde görevdeki lideri zayıf bir ışığa maruz bırakmak amacıyla  Türk ekonomisinde kargaşaya neden olmak gibi. Bu tür girişimler muhtemelen sürdürülüyor. S&P, Moody’s and Fitch, geçtiğimiz aylarda Türkiye’nin kredi notunu düşürdüler. Bu durum, alışıldık bir hikaye. Kuşkusuz, Türkiye'nin kısa vadeli paraya ve doğrudan yabancı yatırımlara ihtiyacı var ve ekonomisi ticaret, yatırım ve teknoloji açısından AB'ye bağımlı.

Bu arada, batılı analistler Türk siyasetinde bir huzur bozucu ve örnek teşkil eden bir asi olan, hitabet yeteneği Erdoğan’la eşleştirilebilen muhalefet adayı Muharrem İnce’nin görüşlerinin reklamını yapıyorlar. Türkiye’de enflasyon % 12.5, işsizlik oranı % 10’un üzerinde ve lira, bu yıl dolar karşısında % 25 değer kaybetti. Bu nedenle, İnce’nin hangi duygularla konuşmalarını keskin zeka ürünü esprilerle süsleyebildiği açık olmaktan uzak. Yakın zamanda yaptığı bir konuşmada, “un var, yağ var, şeker var fakat ‘helva’ yapamıyoruz, çünkü şef unu çalıyor”  dedi. Seyirciler arasında bir uğultu yayılıyor, ancak İnce “hırsız”ın  kim olabileceğini söylemiyor bile.

Yine de, hiç kimse İnce’nin 24 Haziran’daki ilk turdaki çok köşeli mücadelede % 51 oy alacağını beklemiyor. Asıl soru, iki hafta sonra yapılacak ikinci tur seçimde zorlayıp zorlamayacağı. Batılı analistler, ikinci turda ‘Erdoğan’ karşısında parçalanmış muhalefetin arkasında toplandığı ‘İnce’ olasılığına bel bağlamış durumdalar.

Destek çok yüksek, çünkü Erdoğan iktidarda kalırsa Türkiye’nin Batı’yla olan ilişkileri sorunlu olmaya devam edecek ve daha da kötüleşebilecek. Türkiye’nin ABD ile olan bağlantısı da inişli çıkışlı durumda ve bir öngörülemezlik durumu hakim. 4 Haziran’da Washington’daki dışişleri bakanları düzeyindeki toplantıyı takiben, Ankara’nın ısrarla talep ettiği “Kürt militanların Suriye’nın kuzeydoğusu’ndaki Menbiç kasabasından Fırat’ın doğusuna çekilmesi” ile ilgili olarak üzerinde anlaşmaya varılan yol haritasını kutlamak için birkaç gün dahi bile vermedi. ABD dışişleri bakanlığı, Türk Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu Washington’u terk etti demeğe kalmadan adeta ayaklarının altından kırmızı halıyı çekti.

Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü, 5 Haziran’da sert bir şekilde şunları söyledi: “Bakan (Mike Pompeo), Türkiye Dışişleri Bakanı ile birlikte genel bir yol haritasını onayladı. Bunun koşullara dayandığını açıkça belirtmek istiyorum. Bu, zeminde zamanla koşullar değiştiğinde durum da değişebilir anlamına geliyor.”  Bu kötü muamele, şu üç durumu ifade ediyor:

Bir, Washington Ankara’yı, tavrını öğrenmek için elinin altında tutacak ve ipteki bir kuklaya benzer şekilde çıkarları doğrultusunda yönlendirmeyi umuyor.

İki, ABD Kuzey Suriye zemininde yeni bir durum oluşturmaya niyetleniyor ve tüm seçenekleri açık tutacak. Kürtlerle ittifak, sadece bölgedeki Amerikan varlığı için önemli olmayıp, aynı zamanda orta vadeli bir perspektife göre de Erdoğan’ı kontrol altında tutmak için vazgeçilmezdir.

Üç, Washington yaklaşan seçimlerin sonuçlarını görene kadar işleri askıya almayı tercih ediyor ve İnce’nin beklenmedik bir zafer kazanabileceği umudunu taşıyor gibi görünüyor. ABD, Erdoğan’ın yeniden seçilmesi halinde güçlü bir sultan haline gelmesi kesin gibi olduğundan, onu zaptetmek için zorlayıcı yöntemlerin gerekli olabileceğinden endişe ediyor. Ambargo ve yaptırımları da içine alan, Amerika’nın Venezuela’ya karşı uyguladığı provokatif ve kısıtlayıcı tedbirlere benzer bir durum gerekli hale gelebilir ve burada Kürt militanlar bir amaca hizmet edebilir.

Washington için bahane bulmaktan daha kolay bir şey yoktur: Beklenen Rus S-400 füzelerinin Türkiye’ye teslimatından (ve misilleme olarak yaptırımlar) F-35 savaş uçaklarının Türkiye’ye transferini geciktirmeye ve 2016 darbe girişimine katıldığı iddiasıyla 35 yıl hapis cezasıyla karşı karşıya olan bir Amerika’lı papazı hapsettiği için Türkiye’yi cezalandırmak amacıyla utanç verici Magnitsky Yasası’nı uygulamaya kadar. Bir Türk seçiminde, bahisler hiç bu kadar yüksek olmamıştı.

Melkulangara BHADRAKUMAR
07.06.2018 / strategic-culture.org

ÇEVİRİ: IŞIK

Melkulangara BHADRAKUMAR, Hindistan Dışişlerinde eski diplomat. Kariyerinin 30 yıldan fazlasını, Dışişleri Bakanlığı’nın Pakistan, Afganistan, İran masalarında ve eski Sovyetler Birliği topraklarındaki görevlerde geçirdi. Emekli olduktan sonra çeşitli yayın kuruluşlarında yazilar yazmaya başladı. 


17 Haziran 2018 Pazar

66.Bilderberg Toplantısı Torino'da Yapıldı. Toplantıya Kimler Katıldı?




66.Bilderberg Toplantısı, bu yıl, 7-10 Haziran günleri arasında İtalya'nın Torino Şehri'nde yapıldı.



Basın bildirisinde, toplantılarda tartışılacak ana başlıkların şunlar olacağı bildirilmişti:

  1. Avrupa'da popülizm
  2. Eşitsiz meydan okuma
  3. Çalışmanın geleceği
  4. Yapay zeka
  5. Orta vade öncesi ABD
  6. Serbest ticaret
  7. ABD'nin dünya liderliği
  8. Rusya
  9. Kuantum hesaplama
  10. Suudi Arabistan ve İran
  11. "Gerçek-ötesi" dünya
  12. Güncel olaylar


YÜRÜTME KURULU BAŞKANI

Castries, Henri de (FRA), Chairman, Institut Montaigne


KATILIMCILAR

Achleitner, Paul M. (DEU), Chairman Supervisory Board, Deutsche Bank AG; Treasurer, Foundation Bilderberg Meetings

Agius, Marcus (GBR), Chairman, PA Consulting Group

Alesina, Alberto (ITA), Nathaniel Ropes Professor of Economics, Harvard University

Altman, Roger C. (USA), Founder and Senior Chairman, Evercore

Amorim, Paula (PRT), Chairman, Américo Amorim Group

Anglade, Dominique (CAN), Deputy Premier of Quebec; Minister of Economy, Science and Innovation

Applebaum, Anne (POL), Columnist, Washington Post; Professor of Practice, London School of Economics

Azoulay, Audrey (INT), Director-General, UNESCO

Baker, James H. (USA), Director, Office of Net Assessment, Office of the Secretary of Defense

Barbizet, Patricia (FRA), President, Temaris & Associés

Barroso, José M. Durão (PRT), Chairman, Goldman Sachs International; Former President, European Commission

Beerli, Christine (CHE), Former Vice-President, International Committee of the Red Cross

Berx, Cathy (BEL), Governor, Province of Antwerp

Beurden, Ben van (NLD), CEO, Royal Dutch Shell plc

Blanquer, Jean-Michel (FRA), Minister of National Education, Youth and Community Life

Botín, Ana P. (ESP), Group Executive Chairman, Banco Santander

Bouverot, Anne (FRA), Board Member; Former CEO, Morpho

Brandtzæg, Svein Richard (NOR), President and CEO, Norsk Hydro ASA

Brende, Børge (INT), President, World Economic Forum

Brennan, Eamonn (IRL), Director General, Eurocontrol

Brnabic, Ana (SRB), Prime Minister

Burns, William J. (USA), President, Carnegie Endowment for International Peace

Burwell, Sylvia M. (USA), President, American University

Caracciolo, Lucio (ITA), Editor-in-Chief, Limes

Carney, Mark J. (GBR), Governor, Bank of England

Castries, Henri de (FRA), Chairman, Institut Montaigne; Chairman, Steering Committee Bilderberg Meetings

Cattaneo, Elena (ITA), Director, Laboratory of Stem Cell Biology, University of Milan

Cazeneuve, Bernard (FRA), Partner, August Debouzy; Former Prime Minister

Cebrián, Juan Luis (ESP), Executive Chairman, El País

Champagne, François-Philippe (CAN), Minister of International Trade

Cohen, Jared (USA), Founder and CEO, Jigsaw at Alphabet Inc.

Colao, Vittorio (ITA), CEO, Vodafone Group

Cook, Charles (USA), Political Analyst, The Cook Political Report

Dagdeviren, Canan (TUR), Assistant Professor, MIT Media Lab

Donohoe, Paschal (IRL), Minister for Finance, Public Expenditure and Reform

Döpfner, Mathias (DEU), Chairman and CEO, Axel Springer SE

Ecker, Andrea (AUT), Secretary General, Office Federal President of Austria

Elkann, John (ITA), Chairman, Fiat Chrysler Automobiles

Émié, Bernard (FRA), Director General, Ministry of the Armed Forces

Enders, Thomas (DEU), CEO, Airbus SE

Fallows, James (USA), Writer and Journalist

Ferguson, Jr., Roger W. (USA), President and CEO, TIAA

Ferguson, Niall (USA), Milbank Family Senior Fellow, Hoover Institution, Stanford University

Fischer, Stanley (USA), Former Vice-Chairman, Federal Reserve; Former Governor, Bank of Israel
Gilvary, Brian (GBR), Group CFO, BP plc

Goldstein, Rebecca (USA), Visiting Professor, New York University

Gruber, Lilli (ITA), Editor-in-Chief and Anchor "Otto e mezzo", La7 TV

Hajdarowicz, Greg (POL), Founder and President, Gremi International Sarl

Halberstadt, Victor (NLD), Professor of Economics, Leiden University; Chairman Foundation Bilderberg Meetings

Hassabis, Demis (GBR), Co-Founder and CEO, DeepMind

Hedegaard, Connie (DNK), Chair, KR Foundation; Former European Commissioner

Helgesen, Vidar (NOR), Ambassador for the Ocean

Herlin, Antti (FIN), Chairman, KONE Corporation

Hickenlooper, John (USA), Governor of Colorado

Hobson, Mellody (USA), President, Ariel Investments LLC

Hodgson, Christine (GBR), Chairman, Capgemini UK plc

Hoffman, Reid (USA), Co-Founder, LinkedIn; Partner, Greylock Partners

Horowitz, Michael C. (USA), Professor of Political Science, University of Pennsylvania

Hwang, Tim (USA), Director, Harvard-MIT Ethics and Governance of AI Initiative

Ischinger, Wolfgang (INT), Chairman, Munich Security Conference

Jacobs, Kenneth M. (USA), Chairman and CEO, Lazard

Kaag, Sigrid (NLD), Minister for Foreign Trade and Development Cooperation

Karp, Alex (USA), CEO, Palantir Technologies

Kissinger, Henry A. (USA), Chairman, Kissinger Associates Inc.

Knot, Klaas H.W. (NLD), President, De Nederlandsche Bank

Koç, Ömer M. (TUR), Chairman, Koç Holding A.S.

Köcher, Renate (DEU), Managing Director, Allensbach Institute for Public Opinion Research

Kotkin, Stephen (USA), Professor in History and International Affairs, Princeton University

Kragic, Danica (SWE), Professor, School of Computer Science and Communication, KTH

Kravis, Henry R. (USA), Co-Chairman and Co-CEO, KKR

Kravis, Marie-Josée (USA), Senior Fellow, Hudson Institute; President, American Friends of Bilderberg

Kudelski, André (CHE), Chairman and CEO, Kudelski Group

Lepomäki, Elina (FIN), MP, National Coalition Party

Leyen, Ursula von der (DEU), Federal Minster of Defence

Leysen, Thomas (BEL), Chairman, KBC Group

Makan, Divesh (USA), CEO, ICONIQ Capital

Massolo, Giampiero (ITA), Chairman, Fincantieri Spa.; President, ISPI

Mazzucato, Mariana (ITA), Professor in the Economics of Innovation and Public Value, University College London

Mead, Walter Russell (USA), Distinguished Fellow, Hudson Institute

Michel, Charles (BEL), Prime Minister

Micklethwait, John (USA), Editor-in-Chief, Bloomberg LP

Minton Beddoes, Zanny (GBR), Editor-in-Chief, The Economist

Mitsotakis, Kyriakos (GRC), President, New Democracy Party

Mota, Isabel (PRT), President, Calouste Gulbenkian Foundation

Moyo, Dambisa F. (USA), Global Economist and Author

Mundie, Craig J. (USA), President, Mundie & Associates

Neven, Hartmut (USA), Director of Engineering, Google Inc.

Noonan, Peggy (USA), Author and Columnist, The Wall Street Journal

Oettinger, Günther H. (INT), Commissioner for Budget & Human Resources, European Commission

O'Leary, Michael (IRL), CEO, Ryanair D.A.C.

O'Neill, Onora (GBR), Emeritus Honorary Professor in Philosophy, University of Cambridge

Osborne, George (GBR), Editor, London Evening Standard

Özkan, Behlül (TUR), Associate Professor in International Relations, Marmara University

Papalexopoulos, Dimitri (GRC), CEO, Titan Cement Company S.A.

Parolin, H.E. Pietro (VAT), Cardinal and Secretary of State

Patino, Bruno (FRA), Chief Content Officer, Arte France TV

Petraeus, David H. (USA), Chairman, KKR Global Institute

Pichette, Patrick (CAN), General Partner, iNovia Capital

Pouyanné, Patrick (FRA), Chairman and CEO, Total S.A.

Pring, Benjamin (USA), Co-Founder and Managing Director, Center for the Future of Work

Rankka, Maria (SWE), CEO, Stockholm Chamber of Commerce

Ratas, Jüri (EST), Prime Minister

Rendi-Wagner, Pamela (AUT), MP (SPÖ); Former Minister of Health

Rivera Díaz, Albert (ESP), President, Ciudadanos Party

Rossi, Salvatore (ITA), Senior Deputy Governor, Bank of Italy

Rubesa, Baiba A. (LVA), CEO, RB Rail AS

Rubin, Robert E. (USA), Co-Chairman Emeritus, Council on Foreign Relations; Former Treasury Secretary

Rudd, Amber (GBR), MP; Former Secretary of State, Home Department

Rutte, Mark (NLD), Prime Minister

Sabia, Michael (CAN), President and CEO, Caisse de dépôt et placement du Québec

Sadjadpour, Karim (USA), Senior Fellow, Carnegie Endowment for International Peace

Sáenz de Santamaría, Soraya (ESP), Deputy Prime Minister

Sawers, John (GBR), Chairman and Partner, Macro Advisory Partners

Schadlow, Nadia (USA), Former Deputy National Security Advisor for Strategy

Schneider-Ammann, Johann N. (CHE), Federal Councillor

Scholten, Rudolf (AUT), President, Bruno Kreisky Forum for International Dialogue

Sikorski, Radoslaw (POL), Senior Fellow, Harvard University; Former Minister of Foreign Affairs, Poland

Simsek, Mehmet (TUR), Deputy Prime Minister

Skartveit, Hanne (NOR), Political Editor, Verdens Gang

Stoltenberg, Jens (INT), Secretary General, NATO

Summers, Lawrence H. (USA), Charles W. Eliot University Professor, Harvard University

Thiel, Peter (USA), President, Thiel Capital

Topsøe, Jakob Haldor (DNK), Chairman, Haldor Topsøe Holding A/S

Turpin, Matthew (USA), Director for China, National Security Council

Wahlroos, Björn (FIN), Chairman, Sampo Group, Nordea Bank, UPM-Kymmene Corporation

Wallenberg, Marcus (SWE), Chairman, Skandinaviska Enskilda Banken AB

Woods, Ngaire (GBR), Dean, Blavatnik School of Government, Oxford University

Yetkin, Murat (TUR), Editor-in-chief, Hürriyet Daily News


Zeiler, Gerhard (AUT), President, Turner International


Bu listeye göre Türkiye'den katılımcılar:

1. Canan Dağdeviren

Türk fizik mühendisi. 2007’de Hacettepe Üniversitesi Fizik Mühendisliği bölümünden mezun oldu. Yaptığı bilimsel çalışmalar ile dünyanın dikkat çeken bilim insanları arasında yerini almayı başardı. Medikal teknoloji alanında çalışarak pilsiz çalışan giyilebilir bir kalp çipi (PZT MEH) ve cilt kanserini teşhis eden bir cihaz geliştiren Canan Dağdeviren Forbes dergisinin 30 yaş altı bilim insanı listesinde yer almayı başardı. 

Harvard Üniversitesi’nin Genç Akademi üyeliğine (Junior Fellow of Harvard) seçilen ilk Türk. MIT Technology Review’un her yıl derlediği 35 Yaş Altı Mucitler listesinde yer aldı.

2. Ömer M.Koç

Koç Holding Yönetim Kurulu Başkanı

3. Behlül Özkan

Lisans Eğitimi:
BOĞAZİÇİ ÜNİVERSİTESİ / İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER FAKÜLTESİ / SİYASET BİLİMİ VE ULUSLARARASI İLİŞKİLER PR. (İNGİLİZCE) / 1993 - 1998

Yüksek Lisans: 
MARMARA ÜNİVERSİTESİ / İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER FAKÜLTESİ / SİYASET BİLİMİ VE ULUSLARARASI İLİŞKİLER PR. (İNGİLİZCE) / 1998 - 2002

Tufts University / 2002 - 2005

Doktora:
Tufts University / Fletcher School of Law and Diplomacy / 2005 - 2009

Halen:
Marmara Üniversitesi - Siyasal Bilgiler Fakültesi / Uluslararası İlişkiler Bölümü'nde Doçent 

4. Mehmet Şimşek

TC Başbakan Yardımcısı

5. Murat Yetkin

Hürriyet Daily News Genel Yayın Yönetmeni 

17.06.2018
IŞIK