30 Nisan 2017 Pazar

Çin Uyanınca

Kütüphanemizde hep vardı.

Ünlü Fransız diplomat, siyasetçi ve yazar Alain Peyrefitte’in “Çin Uyanınca, Yer Yerinden Oynar” isimli 2 ciltlik kitabı.

1975 yılında Türkçeye kazandırılan bu çarpıcı kitabın çevirisini de ünlü şairimiz Cemal Süreya yapmıştı.

Sıkı bir NATO karşıtı politikacı olan Peyrefitte, kitabının adını, Napolyon’un meşhur, “Bırakın Uyusun, Çin uyanınca yer yerinden oynar” sözünden almıştı.

Öncü bir sezgiyle Çin’in uyandığını haber veriyordu Peyrefitte 1970’lerden. Çin devriminin kalıcı ve derinden dünyayı değiştirici etkisini irdeliyordu Fransa’da Enformasyon, Milli Eğitim ve Adalet Bakanlığı’nı yapmış olan deneyimli diplomat.

Evet bugün Çin çoktan uyandı ve dünyanın liderliğine oynuyor.

Ama bir farkla, dünyayı silahla top tüfekle değil, ticaretle ‘ele geçiriyor’.

Çin’in ekonomik mucizesi, Büyük Atatürk’ün CHP için oluşturduğu 6 ok ve yine Atatürk’ün karma ekonomisine dayanıyor.

Mao Zedong önderliğindeki Büyük Çin Devrimi’nde Halkçılık, Devrimcilik, Devletçilik, Milliyetçilik, Cumhuriyetçilik ve Laiklik var.

Bu ilkelere titizlikle sahip çıktıkları için bugün buradalar, biz de çıkmadığımız için bu hallerdeyiz.

ÇİN ÇOKTAN UYANDI

Çin, adım adım dünya dengelerini değiştiriyor.

ABD ve Avrupa’nın temel krizi, siyasi, ekonomik ve kültürel üstünlüklerini Çin’e kaybetmekle ilgili.

Amerika’nın Obama döneminde oluşturduğu yeni savunma doktrinine göre, Çin asıl düşman konumunda.

Palyaço Trump da bu doktrini devam ettiriyor.

Rusya ve Çin Halk Cumhuriyeti’nin stratejik işbirliği, Suriye’de emperyalizmin aşağılık saldırısını durdurabildi.

ABD ile müttefikleri Japonya ile Güney Kore, şimdi Kuzey Kore üzerinden Çin’i tacize yeltendi.

Zaten Tayvan, Japonya ile adacıklar krizi, Çin’in hükümranlık sahası tartışmalarıyla başlamıştı bu kuşatma girişimi.

ABD’nin uçak gemilerini bölgeye göndermesinde temel neden, Kuzey Kore’nin nükleer denemeleri değil, Çin’in önünün kesilmesi.

Çin’in “Bir Kuşak Bir Yol” projesi devasa bir proje.

Sadece Asya ve Avrupa değil, tüm dünyadaki Batı eksenli temel parametreleri kökünden değiştirmeye aday.

Yeni İpekyolu olarak düşünülebilir bu.

Sadece karadan, Orta Asya’dan da değil, hem karadan, hem denizden dünyayı ticaret ağlarıyla saracak bir proje.

2 trilyon dolarlık ticaret fazlası fonuyla Çin bu hayali gerçeğe dönüştürmek için harekete geçti.

ABD, İngiltere, İsrail ve Avrupa’nın diğer kolonyalist ülkeleri tarafından zorbalıkla baskılanan gelişmekte olan ülkelere büyük bir umut ışığı yaktı.

Rusya ile Çin’in ekonomik ve siyasi stratejik dayanışması da bundan çok önemli rol oynuyor.

İşte Batı emperyalizminin hedefinde, Rusya ve Çin ortaklığı ve nihayetinde Çin’in kendisi var.

40 yıl gibi kısa bir sürede her alanda Batı’yla yarışan, kuantum bilgisayarlarını, uzaya üs kurmayı, sanayi üretimini artık dışarıya taşımaya başlayan Çin, “Bir Başka Dünya Mümkün” diyor artık.

Mafyalaşan Batı Kapitalizmi’nin üzerine dikilen bir tüy olarak Trump ve genelde Atlantik Faşizmi ise tek bildiği şeyi yapıyor; kafasını kaldıran herkese silah gösterip, “Oturun Oturduğunuz yerde, Yoksa Vururum”.

Fakat Çin, yumuşak bir güç gibi görünse de, onun da sert ve yırtıcı dikenleri var.

Kuzey Kore krizinde, sürekli itidal telkin eden Beijing yönetimi, baktı ki güzellikle bu iş olmuyor, sertleşti.

Güney Kore’ye yerleştirilen, “Bölge Yüksek İrtifa Hava Savunması” (THAAD) sistemi Çin’i kızdırdı.

Beijing Yönetimi, bunun kendisine açık tehdit oluşturduğunu vurgulayarak, ABD ve Güney Kore’ye, bu sistemi "geri çekin" çağrısı yaptı.

Hemen ardından da Kuzey Kore’nin füze tatbikatına paralel, Çin ordusu da bölgede deniz tatbikatına başladı.

Çin Halk Kurtuluş Ordusu’ndan yapılan açıklamada, “Çin gemileri bu gerçek mermilerle yapılan tatbikatta yeni silahlarını deneyecektir” denildi.

Çin’in önce yumuşak, sonra giderek sertleşen tonundan sonra, ABD ve hempaları geri adım atıp, konuyu masada konuşalım filan demeye başladılar. Kuzey Kore’nin kararlı duruşu da etkili oldu tabii.

Kore Savaşı’nda Kuzey’in yanında Çin Halk gönüllüleri ordusunda savaşan Mao’nun oğlu Anying, 1950’de çarpışırken ölmüştü.

Ama Çin ABD’ye karşı ilk savaşını kazanmıştı. Mao da bunlara o meşhur “Kağıttan Kaplan” adını takmıştı.

Türkiye ise başına beladan başka bir şey getirmeyen NATO üyeliğini bu savaşa girerek “kazanmıştı”.

Bugün o NATO denen faşist örgüt, Türkiye’de en az 3 darbe yaptırttı, bir tane de son olarak girişimde bulundu.

Türkiye’yi Batı Kampı’na bağlamak için işlemediği cinayet, yapmadığı kumpas kalmadı.

Nihai hedefi ise Türkiye’nin bölünüp parçalanması ve Kürdistan kurulması.

Bak Trump’ın sevgilisi İsrail şimdiden sahip çıkma vaadini açıkladı bile.

Yani şimdi bakıyoruz da keşke ne o savaşa katılsaydık, ne de NATO’ya girseydik.

Avrupa’yı da görüyoruz NATO’nun uzantısı olarak bugün.

Tam bağımsız bir Avrasya ülkesi olarak, Atatürk’ün izinde gitseydik, biz de bugün Çin gibi gelişmiş bir ülke olurduk.

Dünyada yükselen Asya birliği ve yeni İpekyolu bizi kucağını açmış bekliyor.

Unutmayın alışveriş barış ister.
Barış istemeyen alışverişi bozar.
Çin barış istiyor, Amerika savaş.

Bu açıkça görülüyor.
Çin uyandı, Türkiye de uyanıyor.

Hüseyin VODİNALI
aydinlik.com.tr/28.04.2017

Gasp Ekonomisi ve 'Parçacıklar Siyaseti'

Mecbur kaldıkları için, yoksa başka hesaplar kurgulayacak bir beyin kapasitesine sahip değiller. Türkiye’nin İslamcılarından söz ediyoruz. Dini, ticari bir pazarlama ve zenginleşme yolunda ara katkı maddesi olarak kullanan militanlardan: Artık her şeyi açıkça söylüyorlar ve bilmeden -tüccar imamlardan daha fazlası beklenemeyeceği için olmalı- bizim devrimci/aydınlanmacı müktesebatımızı, efsane devrimcilerimizin emperyalizm çözümlemelerini doğruluyorlar.

Ne mi?

Kabaca anlatmaya çalışalım. Önce mealen açıklıkları ve açıkları: “Türkiye’nin tüm kilit noktalarını, gerekirse her şeyini Batı’ya, emperyal büyük sermayeye pazarlar, her santimetremizi bu adamlara satıp biz de ara komisyonumuzu alırsak, bu ülkedeki sistemin altüst olmasına, yani hep birlikte batmamıza izin vermezler. Batı sermayesi, Türkiye batarsa kendi parasının da batacağını düşünür ve bizim çökmemize, yıkılmamıza engel olur.”

Militan İslamcılığın, bir tüccar zihniyeti olarak, tüm cepheleriyle bütün iktisat programı yukarıdaki gibi özetlenebilir. Bir iktisat programları varsa eğer, budur. Alt şıkları ayrıca ve rahatça doldurulabilir. Varlık Fonu falan hep bu temel mantığın hizmetindedir. Türkiye’yi çökerten İslamcılar, Washington, Berlin, Paris, Brüksel, Lahey gibi yönetim merkezlerini böyle sağlama alabileceklerini düşünüyorlar. Cahil cüreti tam da böyle bir şey.

“Cahil ve cüretlidirler” dedik, cehaletlerini, hesap bilmezliklerini içeride son birkaç yıldır mülkiyet rejiminin bir tabusunu ayaklar altına alarak kanıtlmadılar mı? Bir bölüm özel mülkiyeti, bir biçimde ele geçirdikleri devlet mekanizması üzerinden sorgusuz sualsiz gasp ettiler, hâlâ da ediyorlar ve bunun dışarıda da kabul edilebilir bir şey olacağını sanıyorlar. Aldıkları son tepkilerin altında mülkiyet gasplarının yattığını düşünemiyorlar.

Her şey ortada oysa: Avrupa’nın hegemon ülkesinde, bu ülkenin en üst düzeyde temsilcisi, Frank-Walter Steinmeier, görevini devraldığı gün Ankara’ya diktatörlük uyarısında bulunuyor ve yurttaşı bir gazetecinin, Deniz Yücel, hemen serbest bırakılmasını istiyorsa, biz bunun altında demokrasi sevgisi falandan önce, başka bir endişeyi ararız. 

Türkiye ekonomisinin tüm dokusunu belirleyebilecek güçte bir ülke olan Büyük Almanya’nın, kağıt (taşınır sermaye) değil, mal, toprak, hizmet, teknoloji, know-how, patent vs. kalemler üzerinden ve doğrudan sermaye yatırımlarıyla Türkiye’de bulunduğu unutuluyor. İlişkiler o kadar iç içe ki, Türkiye’deki banka sistemi batarsa İspanya’nın, oradaki banka sistemi üzerinden de Almanya’nın bir depremle karşılacağı Alman ekonomi basınında da yazılıyor. Her ne olursa olsun, Türkiye’deki reel ekonomiyi yönlendiren bir dış ekonomik devin, Ankara’daki İslamcıların özel mülkiyet gasplarını sineye çekmesi mümkün olamaz. “Rotterdam”ın da olamaz. Hırsızlar arasında bile geçse, özel mülkiyetin dokunulmazlığına halel gelmemesi için çırpınıyorlar. Berlin’den gelen sert tepkiler, Ankara’ya “Restinizi gördük, bu nedenle de sakıncalısınız, artık yolumuzu ayırmak üzereyiz” mesajı olarak yorumlanabilir. Kim nerede geri dönüş gerçekleştirir, şimdiden bilemeyiz. Ama...

Ama, “Emperyalizm” kitapçığının yayımlanmasını 100’üncü yılında şunu iyi biliriz: Emperyalizm ve/veya kapitalizm, eşitsiz gelişmenin damgasını taşır.

Türkiye, emperyalist merkezlerin ve uluslararası sermayenin yedek parçası ve “yağma toprağı” halini alalı çok oldu, ama İslamcılar bunu tahammülü çok aşan bir barbarlıkla derinleştirdiler. Bir dönemin kapanmak zorunda olduğu emperyal merkezlerde de görülüyor.

O zaman, şu: Behice Boran ve Mahir Çayan’ların büyük -ve özet- saptaması, emperyalizmin Türkiye’de bir iç olguya dönüşmesi hali, bu mantıki ucuna ulaşmış durumdadır. İslamcı rejim, aynen bizim güzel devrimci akıllarımızın saptadığı gibi, o yolda, denetimden çıkmış barbarca bir soygun düzeni yarattı. Bu soygun düzeninde her şeyimizi emperyal merkezlere pazarladıklarında, dünya sisteminin Türkiye’yi batırmayacağına inandılar. Cahil, kolay inanır.

Dinci kurnazlar, sadece kurnazlıkla Türkiye büyüklüğünde bir ülkeyi ve müktesebatı yönetemeyeceklerini dış merkezlere gösterdiler. Telaşları, kendilerinin de yavaş yavaş bunu görmesinden kaynaklanıyor olmalıdır.

Yönetilemez ülkeler, küçük, milliyetçi, dinci, tüccar-mafya ülkecikler halinde demokrasiyle parçalanır ve o coğrafya yaşanmaz hale gelir. Yugoslavya’dan Ortadoğu’ya, böyle... Yaşadık, yaşıyoruz...

Emperyalist merkezler bu ülkenin bittiğinden emin. Özellikle de Avrupa Almanyası. Şimdi Batı’ya kaçmış veya demokratik emperyalizme içeriden kucak açan “demokrasi acentaları” eliyle yeni bir siyasal coğrafya kurmaya çalışıyorlar. İslamcıları bahane ederek bir felaket sahneleyecekler sonuçta. “Parçacıklar siyaseti” böyle bir şey.

İmam tüccarlar kendilerine dokunulmayacağını sanıyorlardı, oysa Batı, tıpkı Noriega, Şah Rıza, Saddam, Mübarek gibi adamlarından bile kolayca vazgeçebileceğini geçmişte de göstermişti. Bunun Türkiye’de yineleneceği kesindir. Özel mülkiyet gaspının, emperyalizm tarafından affedileceğini sananlar, ona kafa tuttuklarını sandıklarında, çok ağır bir bedel ödeyeceklerini görecekler. Galiba anlamak üzereler...

Biz bu soyguncu alçaklara, aydınlanma tarihimizin, devrimci düşüncemizin kasapları olan bu İslamcı militanların her şeyine “Hayır” diyoruz. Ama 16 Nisan’da Evet veya Hayır çıkması çok önemli değil. Ondan sonrası, asıl önemli olan. Misal: Evet çıkarsa, Kılıçdaroğlu çevresinin ve onunla bir biçimde irtibatlı “demokrat destekçilerin” yerleştikleri yerlerden kovalanmaması mümkün değil gibi görünüyor. O halde, Hayır’ın, her türden “demokrat gaspçıya” bir taze kan olacağını da biliyoruz. Zaten o nedenle yetmeyeceğini önceden belirtiyoruz.

Her durumda bu iktidarın (yandaş, candaş ve muhalif) militanlarını korkunç bir istikbal bekliyor. Bunu görecek bir beyin kapasiteleri olmadığını biliyoruz, ama tarihe kalması için, kendimizce, buraya bir not düşmüş olalım.

Osman ÇUTSAY
haber.sol.org / 27.03.2017

Erdoğan: 'ABD’nin YPG Desteği Sürerse Kendi Göbeğimizi Kendimiz Keseriz'

Türk Silahlı Kuvvetleri’nin 25 Nisan’da Suriye’nin kuzeyindeki Karaçok ve Irak’ın kuzeyindeki Sincar bölgelerine düzenlediği hava harekatı sonrası ABD askerlerinin arka arkaya YPG askerleriyle birlikte verdiği görüntüler Ankara’daki rahatsızlığı arttırıyor.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan önceki gün Atlantic Council toplantısında ve dün TÜMSİAD Genel Kurulu’nda yaptığı konuşmalarda bu konudaki tepkisini dile getirdi.

Ancak Erdoğan’ın tepkilerinin ABD tarafında pek bir karşılık bulmadığı açık.

Zira son yirmi dört saatte hem bir ABD askerinin bir YPG askeriyle birlikte Türkiye sınırında nöbet tuttuğu fotoğraf hem de Türkiye’nin hava saldırısında öldürülen YPG’lilerin cenaze törenine ABD askerlerinin katıldığını gösteren görüntüler uluslararası haber ajansları tarafından servis edildi.

Erdoğan: YPG konvoyunda ABD bayrağı dalgalanması bizi üzmüştür

ABD askerlerinin YPG’lilerle yakın ilişkisi bugün Hindistan’a yapacağı resmi ziyaret öncesi Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a soruldu.

Erdoğan, “Ne yazık ki pek çok ülke bayraklarının, ülke de demeyeceğim YPG terör örgütünün paçavralarının olduğu bir konvoy içinde ABD bayraklarının dalgalanması bizleri üzmüştür. Bunları 16 Mayıs'ta da Sayın Başkan’a ‘buyrun’ diyeceğiz, göstereceğiz. Madem ki uluslararası teröre ortak olarak karşıyız, o zaman ‘bu durum nedir’ diye kendilerine bunu göstereceğiz. Terörle mücadele ortak bir platformda yürümezse, bugün bize yarın bir başkasına olacaktır. Bu geleneğin, buna gelenek diyorum çünkü Sayın Obama döneminde başlayan süreç hala devam ediyor. Bunun artık noktalanması lazım” dedi.

Erdoğan: Bir gece ansızın gelebiliriz

Cumhurbaşkanı Erdoğan, ABD’nin YPG’ye verdiğin desteğin sona ermemesi halinde “hem bölgedeki sıkıntı devam edecektir hem kendileri rahatsız olacak hem de stratejik müttefikler olarak biz ciddi manada rahatsız olacağız” diyerek Türkiye’nin yeni sınır ötesi operasyonlar yapabileceğinin sinyalini verdi:

“O zaman biz kendi göbeğimizi kendimiz keseceğiz. Bu ifademi tekrarlıyorum. Karaçok'ta ne olduysa, Sincar'da ne olduysa devam etmek durumunda kalacağız. Bir gece ansızın gelebiliriz derken bunu kast ediyorum. Biz de her an buralara gelebiliriz. Biz endişe ile yaşamaktansa onlar korkuyla yaşasınlar.”

Star yazarı Çakırgil: Türkiye boynuna geçirilmek istenen kemendi sessizce karşılamamakta kararlı

Hükümete yakın Star gazetesinin yazarlarından Selahaddin Çakırgil, Erdoğan’ın bu sözlerinin “Türkiye için bıçağın kemiğe dayandığı hassas bir noktaya geldi” şeklinde anlaşılması gerektiği görüşünde.

Çakırgil bugün yayınlanan yazısında, “Bugün Türkiye, seyirci kalması halinde daha ağır tehlikelerle karşılaşacağının idraki içinde, kararlı bir şekilde, müdahale etmenin bedellerini de göz önüne alan bir kararlılık içinde. ‘Bir gece ansızın gelebiliriz’ sözü, kenarından geçilecek, önemsenmeyecek bir söz olarak görülemez. Amerika, Rusya ve diğer emperyal güçler, ortaya çıkan bu kararlı durum karşısında elbette, PKK, PYD ve YPG gibi vs. terör örgütlerinden ayrı olarak, bazı bölge devletlerini de devreye sokmak isteyip bölgeyi daha bir karıştırdıktan sonra, sahneye ‘kurtarıcı’ olarak çıkmak isteyeceklerdir, elbette.

Ancak, Türkiye de, boynuna geçirilmek istenen kemendi sessizce karşılamamakta kararlı olduğunu ortaya koymaktadır” yorumunda bulundu.

Anadolu Ajansı: ABD PYD/PKK ortaklığıyla NATO anlaşmasını ihlal ediyor

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ABD’ye yönelik arka arkaya eleştirilerin ardından Anadolu Ajansı da bugün servis ettiği bir haberinde “ABD, PYD/PKK ortaklığıyla NATO anlaşmasını ihlal ediyor” yorumunda bulundu.

“NATO anlaşması, ABD ve Türkiye gibi müttefiklere birbirinin güvenliğini güçlendirme sorumluluğu getiriyor” diyen Anadolu Ajansı, Levent Tok imzalı haberinde “ABD ise PKK’nın Suriye'nin beşte birine yayılıp, Türkiye'ye karşı büyük bir tehdide dönüşmesine neden oldu. Anlaşma, üyelerine saldırıya uğrayan müttefiklerine yardım yükümlülüğü getirirken, PKK, NATO üyesi Türkiye’ye, yine NATO üyesi ABD'den aldığı silahlarla saldırıyor. Türkiye'nin 26 Nisan'da Suriye'nin Karaçok ve Irak'ın Sincar bölgesindeki PKK hedeflerini vurmasının ardından, terör örgütünün sınır hattındaki TSK unsurlarını hedef alan saldırılarında Amerikan yapımı TOW füzesi kullandığı ortaya çıktı” ifadelerine yer verdi.

Hilmi Hacaloğlu
Amerika'nın Sesi / 30.04.2017

Pentagon’dan Türkiye’ye Eleştiri



Amerika Savunma Bakanlığı Pentagon sözcüsü Albay Jeff Davis’e Suriye’de Türkiye sınırı yakınında Kürt güçlerle birlikte operasyon düzenlerken sosyal medyada fotoğrafları görülen Amerikan askerleri soruldu.

Davis buna karşılık, “Birlikte çalıştığımız ve operasyon yaptığımız Suriye Demokratik Güçleri ortaklarımız var. Bütün kuzey Suriye boyunca Suriye Demokratik Güçleri’yle operasyon düzenleyen Amerikan kuvvetleri var. Sınır da operasyon yaptıkları yerlerden biri” dedi.

Davis, “Bütün taraflara ortak düşmana odaklanmaları çağrısı yapıyoruz ki bu da IŞİD. Buna Suriye Demokratik Güçleri de dahil. Suriye Demokratik Güçleri ortaklarımızdan Rakka ve Tabka’ya odaklanmalarını istiyoruz. Başka yerlerde çatışmalara sürüklenmelerini istemiyoruz” dedi.

Albay Jeff Davis, “Suriye’nin kuzeyindeki pozisyonumuz Irak sınırından Menbiç’teki Fırat Nehri Vadisi ve aşağıda Fırat Nehri Vadisi’nin güneyi. Suriye Demokratik Güçleri’nin kontrol ettiği alan bu. Biz de onlarla bu çerçevede operasyon yapıyoruz” dedi.

Bütün Suriye’nin güvenli bölge olmasını istediklerini kaydeden Davis, “Böylece IŞİD tehdit oluşturamaz. IŞİD oradaki insanlara en büyük tehdit” dedi. Pentagon sözcüsü, “Rakka ve Tabka’da devam eden bir süreç var. Bu misyon dışında başka bir hareket yok. Güçlerimiz ve ortaklarımız bu misyona çok odaklanmış durumda” ifadelerini kullandı.

"Suriye'nin kuzeyindeki tüm tarafları IŞİD'i yenilgiye uğratma hedefine odaklanmaya çağırıyoruz"

Öte yandan Amerika'nın Sesi'nin Arapça yayın yapan kardeş yayıncısı Alhurra televizyonuna konuşan Pentagon sözcülerinden Binbaşı Adrian Rankine-Galloway de çatışan taraflara IŞİD'in yenilgiye uğratılması hedefinden sapmama çağrısında bulundu. 

Rankine-Galloway şunları söyledi:

"Suriye'de sahadaki Amerikan güçlerinin görev tanımlarında bir değişiklik olmadı. Sahada Suriye Demokratik Güçleri'yle (SDG) birlikte hareket eden (askeri) danışmanlar tutuyoruz. Bunlar Irak sınırından Fırat Nehri'nin batısına kadar Suriye'nin kuzeyinin tamamında faaliyet gösteriyor. Görev tanımlarında bir değişiklik yok. Aynı zamanda son 48 saat içinde bölgede yaşanan çatışmalardan son derece haberdarız. Suriye'nin Kuzeyi'nde faaliyet gösteren tüm taraflardan en önemli konuya odaklanmalarını istiyoruz, o da bölgenin barış ve güvenliğine en ciddi tehdidi oluşturan IŞİD'in yenilgiye uğratılması."

Binbaşı Rankine-Galloway, güvenlik nedeniyle Amerikan askerlerinin tam olarak nerede görev yaptıklarıyla ilgili açıklamada bulunmayı reddetti.

Türkiye’ye eleştiri

“Türkiye ile istikrarlı bir irtibata sahibiz” diyen Davis bununla birlikte Türkiye’yi Salı günü Suriye’nin kuzeyine yönelik hava operasyonu nedeniyle eleştirdi. Davis, “Bilgilendirmek bir şey, biz koordinasyon bekliyoruz ve bu durumda buna sahip değildik” dedi.

Koalisyon Türkiye sınırında devriye mi geziyor?

Amerika’nın Sesi’ne konuşan Suriye’nin kuzeyindeki Cezire Kantonu Dış İlişkiler Konseyi Eş Başkanı Abdülkerim Ömer, devriye iddiasını dile getirdi. Ömer, “Resmi olarak bir şey yok ancak bugün bazı koalisyon komutanları geldi, bölgede inceleme yaptı. Dırbesiye’de dün Türkler’in bombaladığı yerlerde inceleme yaptılar. Tanklarıyla gezdiler. Karaçok’a da gelmiştiler. Uçuşa yasak bölge kararı yok ama buradalar. Tankların Türkiye sınırına çok yakın yerde bir yol var. O yol üzerindeydiler. Orada devriye geziyorlardı” şeklinde konuştu.

Reuters haber ajansına konuşan YPG komutanlarından Şarvan Kobani de Amerikan güçlerinin Suriye-Türkiye sınırındaki durumu gözetime almaya başlayacaklarını iddia etmişti. Kobani, bu gözetim sürecinin henüz başlamadığını da söylemişti.

Amerika'nın Sesi
29.04.2017 

28 Nisan 2017 Cuma

Kore Yarımadasında Savaş Olasılığı Yüksek mi?



Uzmanlara göre Kore yarımadasında savaş çıkma olasılığı oldukça yüksek. Russia Today (RT) olası bir savaşın nedenlerini ve olası sonuçlarını araştırdı.
Pentagon, Pyongyang'ın nükleer denemelerine devam etmesi halinde Kuzey Kore'ye askeri müdahaleyi masada bulunduruyor. Kuzey Kore Dışişleri Bakanlığı ise çarpışma halinde ABD'ye karşılık vermeye hazır olduğunu açıkladı.
Carl Vinson uçak gemisinin öncülüğündeki bir güdümlü füze kruvazörü, 3 destroyer ve Tomahawk füzeleri taşıyan nükleer denizaltılardan oluşan ABD donanma kuvvetleri dün Kuzey Kore kıyılarına füze saldırısı düzenleyebilecek kadar yaklaştı.
Bu karar, Kuzey Kore'nin 4 Nisan'da orta menzilli balistik füze fırlatmasının ardından verildi. Pyongyang ayrıca geçtiğimiz mart ayında da yüksek güce sahip yeni füze motorunu test etmişti. Bu motorun kıtalararası balistik füzelerde kullanılabileceği belirtiliyor. Bilindiği üzere Kuzey Kore nükleer silahlara da sahip.
BÖLGEDE TIRMANAN GERİLİM
Kore yarımadasında Kuzey Kore lideri Kim Jong-Un'un üvey kardeşinin öldürülmesiyle geçtiğimiz şubat ayından beri giderek tırmanan gerilim yeni bir durum değil. Taraflar şimdiye kadar birçok kez birbirilerini güç kullanmakla tehdit etmiş, ancak gerçek bir savaşın eşiğine gelinmemişti.
Fakat bugün 'Kore denkleminde' (ABD Başkanı) Donald Trump gibi yeni bir etken ortaya çıktı. Trump, Suriye'deki hava üssüne Tomahawk'larla ve Afganistan'daki IŞİD üyelerine 'bombaların anası' ile saldırmaktan çekinmedi. Bu durumda Washington'un Pyongyang'a yönelttiği suçlamalar durumu gerçek bir savaşın eşiğine getirebileceğinden endişe ediliyor.
PROVOKASYONLAR ZİNCİRİ
On yıllar boyunca Japonya ve Güney Kore, Kuzey Kore'den gelebilecek saldırıyı öne sürerek ABD'den askeri yardım almaya çalıştı. Bu senaryolarda Pyongyang'a 'sürekli saldırgan' rolü veriliyor. Bu tehlikeli komşuluk nedeniyle taraflar sürekli olarak askeri tatbikatlar gerçekleştiriyor.
Geçtiğimiz yıl ABD ve Güney Kore Ulji Freedom Guardian adı altında kapsamlı bir tatbikat düzenledi. Geçtiğimiz ocak ayında Güney Kore medyası, savaş halinde Kuzey Kore lideri Kim Jong-Un'u etkisiz hale getirecek özel bir ekibin hazırlandığını duyurdu. Martın başındaysa ABD ve Güney Kore Foal Eagle tatbikatını başlattı. Bu bölgede her yıl Key Resolve tatbikatının da yapıldığı unutulmamalı.
Bu ortamda, ABD ile Kuzey Kore arasında artan gerilimin eğitim amaçlı yapılan tatbikatların savaşa dönüşebilme senaryosunu da göz ardı etmemek gerekir.
ABD'NİN JAPONYA VE GÜNEY KORE İLE DANIŞMA SÖZÜ
Bölgede gerçek bir savaşın başlaması durumunda en çok nasibini alacak Japonya ve Güney Kore, duydukları endişeleri dile getirmekten çekinmiyor. Trump, Japonya Başbakanı Şinzo Abe'ye Tokyo ile görüşülmeden saldırıda bulunmayacağını belirtti.
Öte yandan Güney Kore Savunma Bakanlığı, ülkenin halkını sosyal ağlarda 'ABD'nin hızlı saldırısı' endişeleriyle paniğe kapılmamaya çağırdı ve ABD yönetiminin olası bir saldırı durumunda önceden Seul ile tüm alternatifleri görüşeceğini açıkladı.
Kuzey Kore ile olası bir savaşın ‘rahat bir gezi' olmayacağı ABD yönetimi tarafından da biliniyor. Daha önce 90'lı yıllarda Kuzey Kore'ye olası bir saldırının sonuçlarını hesaplamaya çalışan Beyaz Saray, savaş için yaklaşık 100 milyar dolar harcanacağını ve yaklaşık 100 bin Amerikalı askerin ölümüne yol açabileceğini ortaya koymuştu.
BEYAZ SARAY'IN BÖLGEDEKİ DURUM İLE İLGİLİ SAPTIRILMIŞ ALGISI
Rusya Bilimler Akademisi Uzakdoğu Enstitüsü Kore araştırmaları bölümünden Konstantin Asmolov, Washington'un Kuzey Kore ile savaş senaryolarını niçin değerlendirdiğini açıkladı. Asmolov, ABD'nin oluşturulmaya çalışılan yeni yönetiminde bir parça kaos yaşandığını, ayrıca Trump ile çalışan uzmanların tümünün gerekli profesyonelliğe sahip olmadığını söyledi. Rus uzman, Kuzey Kore'nin hızlı bir şekilde imha edilebileceğini iddia eden Güney Kore'nin propagandası sayesinde son zamanlarda Beyaz Saray'da, Kore yarımadasındaki durum ile ilgili 'saptırılmış bir algının' oluştuğunu belirtti.
PYONGYANG'IN ASKERİ GÜCÜ KÜÇÜMSENMEMELİ
Öte yandan RT'ye konuşan askeri uzman Mihail Timoşenko, uluslararası arenada sürekli olarak izole edilen Pyongyang'ın onlarca yıl boyunca savaşabilir bir ordu oluşturmaya yoğunlaştığını açıkladı. Timoşenko, "Kuzey Kore'nin denizaltı filosunun büyük bir kısmını dizelli denizaltılar oluşturuyor. Bu denizaltıların, son derece düşük hızları sayesinde denizde tespit edilmesi çok zor. Söz konusu araçlar, ABD'nin donanmasına rahatlıkla ulaşıp, saldırabilir ve o zaman ‘şenlik' başlar" dedi.
Filosunda bulunan 70 denizaltının dışında Kuzey Kore'nin nükleer denizaltı çalışmalarına da devam ettiği ve 2018'e kadar inşa edilen iki nükleer denizaltının devreye alınabileceği belirtiliyor.
ÇİN FAKTÖRÜ
Timoşenko, "Kuzey Kore, güney sınırlarına yaklaşık 20 bin top konuşlandırdı ve bu toplar, Seul'a ve bölgelerine rahatlıkla ulaşabilir. Kuzey Kore ayrıca olası bir savaş halinde Çin'in desteğini de alabilir. Çin, Pyongyang'a ekonomik yaptırımlar uygulasa da Pekin'in savaşa girmemesi mümkün değil. Çin yönetimi şimdiden sınırlarına 150 bin kişilik ordu birliklerini çekmiş durumda… Böyle bir çatışma, dünya savaşına dönüşmez, ancak tarafların kayıpları muazzam olur. Yine de Trump'ın silahlı bir çatışmaya girebilecek kadar çılgın olmadığını düşünüyorum" ifadelerini kullandı.
sputniknews/15.04.2017

Rusya Dışişleri Bakanı Yardımcısı Gennady Gatilov, "Yanlış atılan bir adım, korkunç ve acı sonuçlar doğurabilir"



BM Güvenlik Konseyi (BMGK), Kuzey Kore'nin nükleer silah ve balistik füze denemelerini görüşmek için toplandı. Bakanlar düzeyindeki toplantıya ABD Dışişleri Bakanı Rex Tillerson başkanlık etti.

RUSYA: GÜÇ KULLANIMI KABUL EDİLEMEZ

Rusya Dışişleri Bakanı Yardımcısı Gennady Gatilov, BMGK'da yaptığı konuşmada, "Kavgacı söylemler Kuzey Kore'nin pervasız güç gösterisiyle birleştiğinde savaş çıkıp çıkmayacağı ciddi bir merak konusu haline geldi" değerlendirmesinde bulundu.
Güç kullanımın kabul edilemez olduğunu söyleyen Gatilov, "Yanlış atılan bir adım, korkunç ve acı sonuçlar doğurabilir" dedi.

Rusya'nın bölgedeki gelişmeleri endişeyle izlediğini ifade eden Gatilov, Kuzey Kore'nin nükleer ve balistik füze denemelerini de kınadı.
ÇİN'DEN DİYALOG VE MÜZAKERE ÇAĞRISI
Çin Dışişleri Bakanı Wang Yi, ABD'nin 'askeri harekat da dahil bütün seçenekler masada' açıklamarının ardından Kuzey Kore'ye askeri müdahale konusunda uyarıda bulundu. Wang, "Güç kullanımı anlaşmazlıkları çözmez, yalnızca daha büyük felaketlere neden olur. Kore Yarımadası'ndaki nükleer sorunun barışçıl yollarla çözülmesinin tek doğru yolu diyalog ve müzakere" dedi.
ABD ve Güney Kore'ye de askeri tatbikatlardan kaçınması çağrısı yapan Wang, Çin'in BMGK'nin Kuzey Kore'ye yönelik tüm yaptırımlarını uygulayacağını belirtti.
İNGİLTERE: KUZEY KORE, KAN DONDURAN TEHDİTLER YÖNELTİYOR
İngiltere Dışişleri Bakanı Boris Johnson ise, Kuzey Kore'nin yükümlülüklerini yerine getirmediğini, BMGK kararlarını görmezden geldiğini ve diğer ülke halklarına 'kan donduran' tehditler yönelttiğini söyledi.
Johnson, Kuzey Kore'nin kendisini izole ederek sadece halkını tehlikeye atmadığını aynı zamanda kendi iktidarını da zayıflattığını ifade etti.
JAPONYA: KUZEY KORE'YE GÜÇLÜ BİR MESAJ VERİLMELİ
Japonya Dışişleri Bakanı Fumio Kishida da uluslararası topluma provokasyonların bir bedelinin olacağı konusunda Kuzey Kore'ye güçlü bir mesaj gönderilmesi çağrısı yaptı.
sputniknews / 28.04.2017

ABD Ordusu, Türkiye Sınırına Zırhlı Araç Konuşlandırdı

ABD ordusu, Suriye'nin kuzeyinde Türkiye sınırına zırhlı araçlar konuşlandırdı. Adımın Türk Silahlı Kuvvetleri'yle (TSK) YPG arasında çatışmaları önlemek amacıyla atıldığı kaydedildi.

Sputnik'e konuşan bir YPG yetkilisi, gelişmeyi doğruladı.
'KOBANİ'DEN KAMIŞLI'YA KADAR SINIR HATTI BOYUNCA KONUŞLANDIRILIYOR'
Ankara'nın PKK'nın Suriye'deki uzantısı olarak nitelendirdiği YPG kaynaklarından edinilen bilgilere göre, ABD askerleri akşam saatlerinden itibaren zırhlı araçlarını Kobani'den Kamışlı'ya kadar sınır hattı boyunca konuşlandırmaya başladı. 
'BİR SALDIRI DAHA GELİRSE, RAKKA OPERASYONUNU DURDURURUZ'
Kaynak, şunları kaydetti: "Türkiye'nin bize saldırmasını önlemek için ABD'yle görüştük. ABD'ye, Türkiye'nin bir kez daha saldırması halinde Rakka operasyonunu durduracağımızı ve tüm gücümüzü sınıra kaydıracağımızı söyledik. Onlar da saldırıların kesilmesi için yoğun çaba sarf ettiklerini ifade ettiler."
TÜRKİYE-SURİYE SINIR HATTINDA ÇATIŞMA
Son 3 gündür Ceylanpınar mevkiinde TSK ile YPG arasında çatışma yaşanıyor. ABD ordusu, daha önce Menbiç'te de asker konuşlandırarak Türkiye ve Özgür Suriye Ordusu'yla (ÖSO) Demokratik Suriye Güçleri arasında (DSG) çatışma yaşanmasını önlemeye çalışmıştı.
Hikmet Durgun
sputniknews / 28.04.2017

27 Nisan 2017 Perşembe

NOTAM ve/veya Oy'umuzu Çalmışlar?!

Mehmet GÜLERYÜZ- YENİ DÜZEN
Tual Üzerine Yağlıboya


(ya da Erdoğan'ı, Menderes gibi asmak mümkün mü ve/veya Erdoğan niçin meydanlarda, "Beraber yürüdük biz bu yollarda" mısra'sını halka büyük harflerle okutuyor?!)

"Büyüklük odur ki, hiç kimseye iltifat etmeyeceksin, hiç kimseyi aldatmayacaksın, memleket için gerçek ülkü neyse onu görecek, o hedefe yürüyeceksin. Herkes senin aleyhinde bulunacaktır. Herkes seni yolundan çevirmeye çalışacaktır. İşte sen bunda karşı koyuşları yok eden olacaksın. Önüne sayılamayacak güçlükler yığacaklardır. Kendini büyük değil küçük, zayıf, araçsız, 'Hiç' sayarak, kimseden yardım gelmeyeceğine inanarak bu güçlükleri aşacaksın. Ondan sonra sana büyüksün derlerse, bunu diyenlere de güleceksin.”

“İki Mustafa Kemâl vardır: Biri ben, et ve kemik, geçici Mustafa Kemâl… İkinci Mustafa Kemâl, onu “ben” kelimesiyle ifade edemem; o, ben değil, bizdir! O, memleketin her köşesinde yeni fikir, yeni hayat ve büyük ülkü için uğraşan aydın ve savaşçı bir topluluktur. Ben, onların rüyasını temsil ediyorum. Benim teşebbüslerim, onların özlemini çektikleri şeyleri tatmin içindir. O Mustafa Kemâl sizsiniz, hepinizsiniz. Geçici olmayan, yaşaması ve başarılı olması gereken Mustafa Kemâl odur!”

“Beni görmek demek mutlaka yüzümü görmek demek değildir. Benim fikirlerimi, benim duygularımı anlıyorsanız ve hissediyorsanız bu yeterlidir.”
Gazi Mustafa Kemal Atatürk

"İnsanları yücelten iki büyük meziyet vardır: Erkeğin cesur kadının namuslu olması. Bu iki meziyetin yanında hem erkeği, hem kadını şereflendiren bir meziyet vardır. İcabında tereddütsüz canını feda edebilecek kadar vatanına bağlı olmak. İşte Türkler bu meziyetlere ve fazilete sahip kahramanlardır. Bundan dolayıdır ki Türkler öldürülebilir, lakin mağlup edilemezler."
Napoléon Bonaparte

DURUM

Manzara-i umumiye:

23 Nisan / 7 Mayıs tarihlerinde Fransa sandık başına gidecek ve yeni Cumhurbaşkanı'nı seçecek.
AB'ye tamam mı yoksa Brexit mi?

19 Mayıs'ta, İran'da Cumhurbaşkanlığı seçimleri var.
Nükleer kıyamet kapsamında bu seçim'in sonuç'u da önemli.
ABD'yi tahrik edecek, kafa tutacak iliştirilmiş bir başkan (Ahmedinecad) her şeyi değiştirebilir.

8 Haziran'da İngiltere'de erken seçim var.
Brexit / AB makası çerçevesinde, Acem Barzan Kıyamet'e akan süreç'te bir başka önemli seçim takvim'i.

24 Eylül'de ise Almanya'da genel seçimler var.
Avrupa'da yükselen radikal sağ rüzgar çerçevesi'nde bu seçim süreç'i de önemli.

Neo II. Dünya Savaşı'nın içinde geçmek mi yoksa AB köprüsünü yeniden ayak'a kaldırmak mı?!

Kaldı ki, 16 Nisan'da Türkiye'de sandık'tan ne çıktığı ortada:
(Kontrollü) KAOS.
Destabilizasyon.
Kürede, İran'la savaş bağlamında Neo 28 Şubat rüzgarı ayak'a kalkıyor ise yek tek parametre'ler ortada.
...
Bugün 20 Nisan.
16 Nisan sandık sonuç'u tartışmaları bitmedi.
CHP'liler diyor ki:
"Ak Partililer oy'larımızı çalmışlar!"

Oy'u çalmamış olsalar ne değişecek!?:))
Gel de gülme.

Ülkeyi çaldılar, BOP'ta yağmaladılar, oy çalmışlar çok mu?!

Kaldı ki, Acarkent'ten izin almadan, Gül onaylamadan CHP sine-i millete dönebilir mi?!

Kukla ve kuklacı.

Bu sabah kulak misafiri olduğum pazarcı esnafından yek'i diyordu ki:
"Adam girdiği her seçimi kazanıyor, yirmi seçim de oy çalınarak kazanılır mı?!"

Karşı tarafın anladığı bu!

Bu nokta'da cevabı aranması gerekli basit soru:

Engelsiz BOP koşusunda Erdoğan neden yek kazanan ve/veya 16 Nisan sandık'ı üzerinden ülkeyi hangi el karıştırıyor?

Türkiye tamamı ile dış dinamikler üzerinden yönlendiriliyor ise bu ortamda Ak Parti'nin istemeyeceği yek şey, sandık'ta hile.

Bahçeli'nin ülkeyi bir anda referandum'a götürme kararı üzerinden 16 Nisan sandık'ına bakılacak olursa, hangi el'in Türkiye'yi karıştırdığı çok net olarak ortaya çıkar.

Batı Roma istihbarat "MI9".

Ne var ki, bu nokta'da yabancı düşmanlığı da yersiz.
Kimse kimseye, zorla rüşvet vermiyor, iktidar koltuğuna gel otur demiyor.
Tezek'le yapılan neyle yıkılır?!
...
Kimi okur diyor ki, "HM'den başka Erdoğan'ı savunan kalmadı!"

Nereden baktığınızla alakalı!

Az bilmek insanı mutlu eder diye boşuna dememişler.

Daha önce çok yazdık, yazar elinden gelenden fazlasını yapıyor, okur da kendini süreç'i anlamak için zorlamalı.

Şifreli, telgraf gibi yazıyor diyenler için daha açık yazalım, konjonktür şu an müsait:

Soru 1:
Erdoğan'ı, Menderes gibi asmak mümkün mü?
El cevap: ?!

Soru 2:
Eski Türk filmlerinden çıkma figür, kokteyl adamı Menderes'ten Başbakan üreten sistem, neden asılmasına engel olamadı?!
El cevap:

Soru 3:
Erdoğan niçin meydanlarda, "Beraber yürüdük biz bu yollarda" mısra'sını halka büyük harflerle okutuyor?!
El cevap:
İlk soru'dan başlayalım:

Erdoğan'ı, Menderes gibi asamazsınız çünkü; bu sorunun cevabı üçüncü sorunun cevabının içinde gizli.

Beraber yürüdüler bu yollarda Acarkent familya ile birlikte!

Erdoğan'ı Menderes gibi tutuklayıp yargılamaya kalksanız, yapacağı savunmada kaç kişinin kellesi düşer İstanbul dukalığından?

O sebep'ten Erdoğan'ı Menderes gibi asmak mümkün değil!

Olsa olsa Özal gibi hakka yürür.

Kaldı ki, Erdoğan da kiminle ne iş yaptığına dair özel bir kayıt tutuyor ise idam'lık hikaye o kadar basit değil!

Erdoğan üzerinden rüşvet kaydını CIA (Gehlen ekibi) tutuyor ise o iş o kadar da basit değil.

Kokteyl adamı Menderes'ten Başbakan üreten "sistem", Belediye Başkanı'ndan Başbakan, Cumhurbaşkanı üretirken çok mutluydu, şimdi mutsuz ise neden?!

Türkiye yağmalanırken kimler o yağmaya ortak olmuş, sır değil!

Geçmişte çok yazdık, fil yavrusu yiyenler İsrail / İran makas'ında diye.
...
Anlaşılmama ihtimaline karşı daha açık yazalım:

CHP'lilere sokakta "Hırsız Tayyip" diye bağırtıyorlar.

Vatandaş da zannediyor ki, yek hırsız Tayyip!

O giderse her şey güllük gülistanlık olacak.

Fox Ana Haber'de, Koray Aydın için usta siyasetçi yorumunu yapıyordu, 16 Nisan öncesinde Fatih Portakal.

Gel de gülme.

Koray Aydın kaç yılla yargılandı, o hırsız değil mi?!

Gürsel Tekin ne kadar temiz?!

Aziz Kocaoğlu'nun devraldığı Piriştina ekibi ne kadar ak?!

Şişli Belediyesi'nin dışarı saçılan pislikleri vb.

Liste uzun!

Erdoğan ne diyor, kime diyor, "Beraber yürüdük biz bu yollarda" diye.

1994'ten bu yana "ne istedilerse verdiği" İstanbul dükalığına, Acarkent familyaya.

Gaz alıp BOP'a can veren Sözcü'nün taşıyıcı patronları malum, finansörleri kimler!?

Meral Akşener, Acarkent gazı ile Erdoğan'ın yerine gelebilir mi?!

Erdoğan, İstanbul Belediye Başkanlığı'ndan başlayarak Acarkent familya'nın güvenini kazanarak yem yedi, hem yedirdi hem de bu noktalara yükseldi!

Şimdi hepsinin kelle İsrail / İran makasında, Erdoğan'a Erbakan operasyonu yaparak yırtmak mümkün değil!

Amaç hırsızlıkla mücadele olsaydı, Gökçek ne kadar ak?!
...

Erdoğan'ın girdiği her seçimi neden kazandırıl'dığı malum!
Acem HAARP.

BOP'çulara deliğe süpürülmeme karşılığında verdiği "İran'la savaş" sözü.

16 Nisan ertesi gün Erdoğan'ın önüne konulan menü'de yek gündem maddesi var: Acem Harp.

BOP'un final sahnesinde Erdoğan'ın mazeret üretecek takati var mı?!

Yok.

İran'la savaş sözünü tutmamak için Erdoğan'ın elinden gelse oyları "Hayır" tarafından değil, "Evet" tarafından çalardı değil mi?!

YSK kimin emrinde, Gül'ün mü Erdoğan'ın mı?!

Brexit yek gündem.
Brexit / Meteo 28 Şubat çerçevesinde Türkiye'yi "rüşvet alanlar, yolsuzluk cenneti"ne çevirenler'in mecburiyetleri karıştırıyor.

Yakın geçmişte, Acarkent'ten Mustafa Sarıgül PR'ı yapan Nedim Şener'e operasyonu deşifre ettiğimizde, Acarkent familya rahatsız olmadı mı?!

Mahkemede Şener'i sözde savunan avukat'ı niçin magandalaştı?!

Bakmak ve de görmek farkı.

O gün bunları nereden çıkartıyorsun diyenler, bugünkü tablo'yu gördükleri halde utanıyorlar mı ya da geri adım atan var mı?!

İyilikten doğan maraz.

Lut kavmi durduk yere helak edilmedi.
...

Avrupa'da derinleşen güvenlik açığı ve de eşzamanlı yükselen radikal sağ akımlar üzerinden Türkiye'ye bakılacak olursa:

AKP, Bahçeli'nin ani seçim kararı üzerinden geldi.

Erdoğan, NATO, Kanarya Locası ve de Acarkent familya üzerinden Başbakanlığa yürüdü.

Aziz Yıldırım'ın gazetecileri aynı zamanda Erdoğan'ın yazarcıkları değil mi?!

AKP, Uzan'ın 72 günde 7,2 oy alan GP'si üzerinden, aldığı oy oranının iki katı milletvekili çıkarttı ve kanun yapma yetkisini elde etti.

Giyotin'i bulanın giyotin'le idam edilmesi gibi Uzan da AKP'nin çıkarttığı kanun ile infaz edildi.

Avrupa ses çıkartmadı, sebepsiz değil!

Cem Uzan, Baykal'ın deyişi ile eski yöntemler (rüşvet) ile sorun çözmeye kalktı, AKP'yi tasfiye etmek varken, kendi kendini tasfiye etti, kaybetti.

Zapsu'nun aracılığı ile yapılan sorun çözme toplantıları 2 milyar dolardan başlıyordu, Melih Gökçek ile yargı üzerinden yapılan pazarlıkların sonu ise Türkiye'den Fransa'ya kaçak hayatı ile son buldu.

2005 yazında ABD'den Türkiye'ye gelip "AKP'yi kim yıkacak?" sorusuna cevap arayanlar, geriye kötü notlarla döndüler.

"Bugün aslında dündü" ise 2005 sıcak yaz'ında AKP'yi yıkmak varken kazan & kazan oynayanların kelleri İsrail / İran makası üzerinden gövdesinden ayrık diye bakmak mümkün.

Apo İmralı'da yüksek koruma duvarının ardında yaşarken, Paris'te yaşayanlar ne kadar güvende?!
...

NOTAM?!

2007 öncesinde yazmıştık, yeri geldi tekrar edelim:

AKP'yi yıkmayı reddedip, kazan & kazan oynayan Cem Uzan 2017'de yaşıyor mu?!

Yüksek akıl ürünü kurnazlık ile kalbine çizik attırıp askerlikten yırtan Cem Uzan, 2017'de yırtabilir mi?!

Paris'te rehin.

Kemal Uzan ya da Hakan Uzan değil, Cem Uzan, Erdoğan'ı AKP'yi yolcu etmez ise ilk elden kendisi yolcu değil mi?!

Erdoğan'ı yıkmayı, indirmeyi başaramaz ise Melih Gökçek'in baş'ı 2017'de gövdesinin üzerinde kalabilir mi?!

(Şimdilerde Ahmet Hakan'la şakalaşan Gökçek, bana hırsız diyorlar ama belgesi nerede, kaldı ki, küçük işlerle olmaz büyük vurgunlar diye bana cevap verdiğinde, star'daki makam odamda kendisine demiştim ki, büyük işlerden büyük rüşvetler çıkar, onları da o rüşveti veren istihbarat servisleri kayda alır, istediklerini elde edemediklerinde medya'ya servis ederler. Siemens'i küçümsememek lazım demiştim. Başını önüne eğdi, sustu.)

Alman madalyalı Cüneyt Zapsu, AKP iktidarında istihbaratın iş dünyası içinden bilgi toplamak için kullandığı süper ego narsist şahsiyet!

Enver'i korumayan Alman, Zapsu için çıkarlarını zora sokar mı?!

Kaldı ki, AKP iktidarında Zapsu'nun dahil olmadığı büyük rüşvet, aracılık işi var mı?!

Zapsu'nun aracılık ettiği tüm akçasal işlerde MİT kayıt yapmış ise basit soru ortada:

Türkiye'yi yolsuzluk cumhuriyetine çeviren kimler ve/veya 15 Temmuz hangi güvenlik açıkları üzerinden geldi?!

Türkiye yağmalanırken erkete'de kimler vardı?!

Avrupa'da büyük güvenlik açığı var ise ABD'nin BOP'taki batağı 6,5 trilyon doları geçiyor ise AKP zengini milyar dolarlık adamların kelleleri İsrail / İran makasında, diye söylemek, altını çizmek müneccimlik olmasa gerek.

Onlar kazanacak, yağmalayacak diye küre yeni bir dünya savaşının içinden geçiyor.

Neden eskiden olduğu gibi sesin gür çıkmayan okur için cevap ortada:

AKP'yi, Erdoğan'ı, Gülen'i başımıza taç edenlerin sesleri, cıyaklamaları daha net duyulsun diye!

Kaldı ki, süreç banlama değil banlatma, acı acı bağırtma süreç'i.

Erdoğan'ın sırtından Türkiye'de ve Dünya'da güvenlik açığı üretenler, A'dan Z'ye İsrail / İran makası üzerinden (Neo çevreci) temizlik sayfasında.
...
Recm?!

Erdoğan'a ilk taş'ı atacak olan yakın çevreye bakalım:

Abdullah Gül, Melih Gökçek, Rifat Hisarcıklıoğlu, Zafer Çağlayan, Sinan Aygün, Recep Tayyip Erdoğan.

Bu zincir'i en zayıf yek halkasından tutup tavana astılar.

Zarrab davasına ya da Zarrab yargılama süreç'i çerçevesinde ABD'de tutuklanan Halk bankası genel müdür yardımcı operasyonuna şöyle bakmak da mümkün:

Abdullah Gül bir uç'undan çekecek, Erdoğan diğer uç'undan...

Büyük ermeni kürt devleti operasyonu.

Rüşvet zinciri üzerinden Türkiye Suriye bataklığında, İran'la burun buruna.

16 Nisan öncesinde Halk Tv ekranında, Melih Gökçek'in eski muhasebecisi Ali Babacan'ı büyük ekonomist diye Yılmaz Özdil'e övdürtüyorlardı.

Bir başka zehirli bilgi.

BOP'u bu kafalarla tasfiye etmek mümkün mü?!

Medya üzerinden bakılacak olursa:

Aydın Doğan, Erdoğan'la kazan & kazan oynadı.

AKP'yi yıkmak varken büyüttü, herkesin başına bela etti.

Varlık balonu çerçevesinde Alman Merkez Bankası üzerinden Aydın Doğan, batık Dışbank'ı sattı, parasını akladı.

Nitelikli dolandırıcılıktan içeri almak mümkün değil mi?!

Almanlar'ın dediğini yapmaz ise öyle!

2007 öncesinde Doğan Medya Grubu'nu 3 milyar dolara Cem Uzan'a satma, ki bu rakam daha sonra 5 milyara çıkartıldı, Ürdün Kralı da işin içindeydi, sonra bu satış da deşifre oldu, patladı, Fatih Çekirge'nin Gül'ün Çankaya'ya çıkartılma süreç'i çerçevesinde Hürriyet'e yazar yapılması, başlı başına ulusal güvenlik ihlali.

Şu hali ile Vehbi Koç olma hayali kuran Aydın Doğan yaşıyor mu, diye sormak yersiz!

Dalan benzer hikaye!

Görüldüğü ve anlaşıldığı üzere uzun yol'dan geliyoruz, boş laf değil.
Kimi kayıkçı kavgası yaptı, kimisi gaz aldı caz yaptı.
BOP'ta çevrilmedik fırıldak kalmadı, şimdi hepsi son can'ında.
...

"Erdoğan'ı, Menderes gibi asmak mümkün değil" argümanının quantum matematik'teki cevabı ortada!

Kaldı ki, Erdoğan'ın 2007 öncesinde ABD açıklarında bir yük gemisi içinde ağzına kadar narkotik ürünle yakalanmış bir kargosu var.

CIA'nın üstüne çöktüğü, Zapsu'nun operasyonu engellediği.

Şöyle bakmak da mümkün:

Afganistan üzerinden (Gehlen ekibinin) CIA uyuşturucu yüklettiği Erdoğan'a ait gemiciği yine CIA yakalayıp, kayda aldı.

Alman madalyalı Zapsu da, Erdoğan'ı o süreç'te kurtardı.

Buna istihbarat savaşlarında operasyon diyorlar.

Amaç'a giden yol'da her şey meşru ise CIA da AKP'yi ve tüm rüşvet ortaklarını kullanmaya devam etti.

15 Temmuz gecesi yaşanan kalkışmanın güvenlik açıkları ortada!

Gülen de Erdoğan da CIA'nın uşakları!

Bir diğeri?!

Saddam'ı devirdiklerinde yağmalanan dolar'lar, Türkiye'deki dolar'lar ile el değiştirdi.

Daha açık ifade ile gerçek dolar kalıbı ile basılan sahte gerçek Amerikan dolarları vardı, onlarla değiştirildi, (2) milyar dolarlık bir operasyondu.

ABD'den güvenlik uzmanları geldi (FBI), Erdoğan anında açıklama yaptı:
"Benim o konu ile bir alakam yok."

CIA Gehlen ekibi bir kez daha Erdoğan'ı avladı.
Kaldı ki, gerçek Amerikan doları kalıplarını AKP'lilerin eline veren de Gehlen ekibi idi.
Bu da bir başka operasyon!
CD vb.

İstihbarat Savaşları'nda, Zapsu üzerinden "Deliğe süpürmeyin İran operasyonunda kullanın" ricası çerçevesi'nde, Erdoğan zaten istihbari yüksek yargı'nın huzurunda.

JANUS.

Menderes'ten yek farkı, İmralı'da değil daha farklı bir mahkemede yargılanıyor, hepsi bu!

"Beraber yürüdük biz bu yollarda" nakaratını da o mahkeme salonundan yapılmış bir mesaj olarak görmek, okumak da mümkün:

"Ben gidersem sizler de BOP çukuruna gidersiniz" alt mesajı!

Velev ki, Menderes gibi yargılamaya kalktınız, Öcalan'ı korumak için kurulan koruma zincirinin on katından fazlasını hazırlamak lazım ki, Erdoğan'ı yargılayabilesiniz!

Ölmeden savunmasını tamamlayabilsin!

Ömer Lütfi Topal, güvenlik bürokrasisine yüklüce rüşvet verdi, ödemeler yaptı, ne zamanki başı belaya girdi, yardım istedi, çözülmesi zor bir sorundu, sorunu çözmek yerine Topal'ı temizlemeyi tercih etti, rüşvet'i alanlar.

Erdoğan, Acarkent de benzer hikaye!

Amaç, İran'la savaş zorlamasından Türkiye'yi çıkartmak ise şartlar ortada!

Amaç, Türkiye'yi parçalatmadan çözüm üretmek ise tablo ortada!

Hürriyet'in 17 Nisan sabahki manşeti neydi; Sistem değişikliği!

Sistem değişikliğinden kastedilen düz okunacak olursa yapılan anayasal değişiklik, yüksek siyaset okuması ise malum:

Ya AB köprüsünü ayağa kaldırırsınız ya da 2. Dünya Savaşı Ateş'inde yanarsınız, 28 Şubat rüzgarı üzerinden gayya kuyusuna doğru iteklenirsiniz.

Kaldı ki, rüşvet çarkı'nın içinde dolanan, kendine ekmek arayan emekli paşa, emniyetçi, gazeteci, siyasetçi, yüksek bürokrat zevat da bu zincir'in iç / dış halkası, yani Acarkent bu mana!

Cindoruk vakti zamanında, bu satırların yazarına, İtalya mafya devlettir, Japonya da öyle, ABD de bir yönü ile öyledir ama Türkiye değil demişti.

BOP'ta Türkiye için aynı şeyi söylemek mümkün değil!

Beş Yıldız Lüks Rüşvet City.
...
Ve...
Son olarak...

Erdoğan, Erdoğan değil!

Doğru okumak elzem.

Hatalı rota yüzünden Eczacıbaşı'nın üst düzey yöneticilerini taşıyan helikopter düştü, ölenler öldü, kim ne anladı?!

Polis helikopteri düştü, teknik diyorlar.

Diyarbakır'daki patlama öncesinde de benzer lakırdılar yükselmişti, sonra duvarı delip bombayı döşemişler bilgisi geldi.

Eşzamanlı Yunanistan'da helikopter düştü.

Rastlantının bu kadarı rüşvet'ten kaynaklı güvenlik açığına girer.

Soru:
Neden 23 Cent'lik, 1 Dolar'lık can'lar ölüyor da, milyar dolarlık yağmacılar ve onların veletleri dimdik ayakta?!

Soru bu ise cevap içinden geçmekte olduğumuz alacakaranlık kuşağının içinde saklı!

Ezcümle:
7. Cumhurbaşkanı Kenan Evren ne demişti, "Asmasaydık da beslese miydik?"

28 Şubat'ın beslemeleri bunlar.

Türkiye'yi BOP götürüyor.

2019'a kadar Türkiye'de de küre'de de huzurlu gün yok.

Rüşvet alanlardan kaynaklı acem barzan alacakaranlık kuşağı.

Ölen ölür kalan sağlar sağ mıdır?!
İçinden geçiyoruz yeniden zamanın.

Nokta.

20 Nisan 2017
@Hayrullah Mahmud